- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 9,107
- Tepkime puanı
- 81
Cûdî dağı
HANGİ CÛDÎ?
Geminin Ağrı dağıyla bir alakası olmadığı kesindir.
Kur'ân-ı Kerîm Cûdî dağı ismini vermiştir.
Katade'den gelen bir habere göre ilk müslümanlar yani eshab-ı kiram gemi enkazını gördüklerine göre Arap yarımadasına en yakın yükseltilerde kalıntılarını aramak gerekmektedir.
Cûdî adında iki dağ vardır.
Birincisi Cizre yakınlarındaki Cûdî dağıdır.
İslam tarihçilerine göre Cizre, Tufandan sonra kurulan ikinci şehirdir.
Mu'cemul Buldan; Cûdî dağında Nuh aleyhisselamın mescidinin, Herevi ise evinin bulunduğunu yazmaktadır.
Halen Cizre'de, Nuh aleyhisselama nisbet edilen bir türbe vardır.
Anadolunun en eski kavimlerinden olan Gutilere ait olan ve halen Londra'da bulunan tabletlerde de Nuh aleyhisselamın mezarının "Rayat" bölgesinde olduğu yazılıdır.
Rayat, Dicle nehrinden itibaren, Cizre ovasının Silopi'ye kavuştuğu bölgenin adıdır ki, bu noktada Cûdî dağı bulunmaktadır.
Daha eski bir kaynak olan ve MÖ. 250 yıllarında Babilli bir rahip olan Berossus'un yazdığı tufan kayıtlarına göre gemi, Cordiyan dağlarında durmaktadır ve yöre halkı, geminin dışını kaplayan katranı kazıyıp muska şeklinde kullanmaktadır.
Berossus'un bahsettiği bölge Van gölünün güneyinde bulunmaktadır.
2 bin metrelik Cûdî, Mezopotamya ile Ararat arasındaki sınır dağdır.
Bu dağ, Ağrı gibi kapsamlı bir şekilde araştırılmamıştır.
Ancak bu dağda yürütülen araştırmalardan biri sırasında, geminin izlerine rastlandığı öne sürülmüşse de bu keşif ilmi açıdan kesin sonuca bağlanamamıştır.
1949 yılında batılı bir ekip tarafından yapılan araştırmanın sonuçları France Le Soir gazetesinin 31 Ağustos 1949 tarihli sayısında;
"Nuh'un gemisini gördük fakat Ağrı'da değil" şeklinde sansasyonel bir başlıkla verilmiştir.
Bu yazıya göre geminin boyu 150 metre, genişliği 24 metre, yüksekliği ise 15 metredir.
23 yıl önce de, Cûdî dağında bazı antik tahta parçaları bulunduğu iddia edilmiş, 6 Şubat 1972 tarihli Türk gazeteleri bu keşfi; "Nuh'un gemisinin Cûdî dağında olduğu tespit edildi" başlığıyla vermişlerdir.
Keşfi yapan, Alman Devletler Araştırma Enstitüsü ilim adamlarından Friedrich Bender'dir.
Bender, Cûdî dağında bulduğu katrana benzer bir madde ile birbirine yapışmış kalın tahta parçalarını Almanya'ya götürerek analiz ettirmiştir.
Sonuçta katranımsı maddenin 50 bin, tahta parçalarının ise; 6630 yıllık olduğu açıklanmıştır.
İlim adamları bu tarihlemedeki hata payının 300 yılı geçmeyeceğini söylemişlerdir.
Bender'in, çalışmaya başlamadan önce Kur'ân-ı Kerîm'i ve Tufanı anlatan Gılgamış destanını incelediği ve geminin Dicle ile Zap suyu arasında karaya oturduğu kanaatine vardığı da bildirilmiştir.
Cûdî adını taşıyan ikinci yer ise, Doğu Beyazıt bölgesindeki Cûdî tepesidir.
Halen bu tepede gemiye benzeyen bir kütle mevcuttur.
Buradan alınan örneklerde, silisleşmiş ağaç kırıntıları ve saf demiroksitten ibaret parçacıklar bulunmuştur.
Kütlenin yapısı, etrafındaki topraktan son derece farklıdır ve civarda yapılan jeolojik araştırmalar bu bölgede bir su baskınının meydana geldiğini doğrulamaktadır.
Ancak buraya Cudi adının verilmesi son yıllarda olmuştur.
Bu bakımdan burayı, Kur'an-ı Kerim'de bildirilen Cudi olarak göremeyiz.
Özetle; araştırmalar sürüp gidiyor ama dişe dokunur bir mesafe alındığını söylemek hala mümkün değil.
Avrupa gazetelerinde geminin Cûdî'de bulunduğu şeklindeki haberler aniden ve şüpheli bir şekilde kesilivermişti.
Bundan sonra yapılacak iş, tufanla ilgili bütün belge ve dökümanların Kur'ân-ı Kerîm ve hadis-i şerifler ve bunları yorumlayan İslam alimlerinin değerli kayıtları ışığında tekrar incelemektir.
Bu verilerin ehil kişilerce etraflıca gözden geçirilmesi daha sağlıklı araştırmalara zemin hazırlayacaktır.
Böylece dünya tarihinin en büyük keşiflerinden biri için önemli bir adım atılmış olacaktır.
HANGİ CÛDÎ?
Geminin Ağrı dağıyla bir alakası olmadığı kesindir.
Kur'ân-ı Kerîm Cûdî dağı ismini vermiştir.
Katade'den gelen bir habere göre ilk müslümanlar yani eshab-ı kiram gemi enkazını gördüklerine göre Arap yarımadasına en yakın yükseltilerde kalıntılarını aramak gerekmektedir.
Cûdî adında iki dağ vardır.
Birincisi Cizre yakınlarındaki Cûdî dağıdır.
İslam tarihçilerine göre Cizre, Tufandan sonra kurulan ikinci şehirdir.
Mu'cemul Buldan; Cûdî dağında Nuh aleyhisselamın mescidinin, Herevi ise evinin bulunduğunu yazmaktadır.
Halen Cizre'de, Nuh aleyhisselama nisbet edilen bir türbe vardır.
Anadolunun en eski kavimlerinden olan Gutilere ait olan ve halen Londra'da bulunan tabletlerde de Nuh aleyhisselamın mezarının "Rayat" bölgesinde olduğu yazılıdır.
Rayat, Dicle nehrinden itibaren, Cizre ovasının Silopi'ye kavuştuğu bölgenin adıdır ki, bu noktada Cûdî dağı bulunmaktadır.
Daha eski bir kaynak olan ve MÖ. 250 yıllarında Babilli bir rahip olan Berossus'un yazdığı tufan kayıtlarına göre gemi, Cordiyan dağlarında durmaktadır ve yöre halkı, geminin dışını kaplayan katranı kazıyıp muska şeklinde kullanmaktadır.
Berossus'un bahsettiği bölge Van gölünün güneyinde bulunmaktadır.
2 bin metrelik Cûdî, Mezopotamya ile Ararat arasındaki sınır dağdır.
Bu dağ, Ağrı gibi kapsamlı bir şekilde araştırılmamıştır.
Ancak bu dağda yürütülen araştırmalardan biri sırasında, geminin izlerine rastlandığı öne sürülmüşse de bu keşif ilmi açıdan kesin sonuca bağlanamamıştır.
1949 yılında batılı bir ekip tarafından yapılan araştırmanın sonuçları France Le Soir gazetesinin 31 Ağustos 1949 tarihli sayısında;
"Nuh'un gemisini gördük fakat Ağrı'da değil" şeklinde sansasyonel bir başlıkla verilmiştir.
Bu yazıya göre geminin boyu 150 metre, genişliği 24 metre, yüksekliği ise 15 metredir.
23 yıl önce de, Cûdî dağında bazı antik tahta parçaları bulunduğu iddia edilmiş, 6 Şubat 1972 tarihli Türk gazeteleri bu keşfi; "Nuh'un gemisinin Cûdî dağında olduğu tespit edildi" başlığıyla vermişlerdir.
Keşfi yapan, Alman Devletler Araştırma Enstitüsü ilim adamlarından Friedrich Bender'dir.
Bender, Cûdî dağında bulduğu katrana benzer bir madde ile birbirine yapışmış kalın tahta parçalarını Almanya'ya götürerek analiz ettirmiştir.
Sonuçta katranımsı maddenin 50 bin, tahta parçalarının ise; 6630 yıllık olduğu açıklanmıştır.
İlim adamları bu tarihlemedeki hata payının 300 yılı geçmeyeceğini söylemişlerdir.
Bender'in, çalışmaya başlamadan önce Kur'ân-ı Kerîm'i ve Tufanı anlatan Gılgamış destanını incelediği ve geminin Dicle ile Zap suyu arasında karaya oturduğu kanaatine vardığı da bildirilmiştir.
Cûdî adını taşıyan ikinci yer ise, Doğu Beyazıt bölgesindeki Cûdî tepesidir.
Halen bu tepede gemiye benzeyen bir kütle mevcuttur.
Buradan alınan örneklerde, silisleşmiş ağaç kırıntıları ve saf demiroksitten ibaret parçacıklar bulunmuştur.
Kütlenin yapısı, etrafındaki topraktan son derece farklıdır ve civarda yapılan jeolojik araştırmalar bu bölgede bir su baskınının meydana geldiğini doğrulamaktadır.
Ancak buraya Cudi adının verilmesi son yıllarda olmuştur.
Bu bakımdan burayı, Kur'an-ı Kerim'de bildirilen Cudi olarak göremeyiz.
Özetle; araştırmalar sürüp gidiyor ama dişe dokunur bir mesafe alındığını söylemek hala mümkün değil.
Avrupa gazetelerinde geminin Cûdî'de bulunduğu şeklindeki haberler aniden ve şüpheli bir şekilde kesilivermişti.
Bundan sonra yapılacak iş, tufanla ilgili bütün belge ve dökümanların Kur'ân-ı Kerîm ve hadis-i şerifler ve bunları yorumlayan İslam alimlerinin değerli kayıtları ışığında tekrar incelemektir.
Bu verilerin ehil kişilerce etraflıca gözden geçirilmesi daha sağlıklı araştırmalara zemin hazırlayacaktır.
Böylece dünya tarihinin en büyük keşiflerinden biri için önemli bir adım atılmış olacaktır.