- Katılım
- 23 Nisan 2011
- Mesajlar
- 3,344
- Tepkime puanı
- 25
“Risâle-i Nur’da geçen ‘Allahü Teâlâ’nın cennete koyması fazlından, cehenneme koyması adaletindendir’ sözünü açıklar mısınız? Sevabı günahından fazla bir insanın cehenneme gitmesi mümkün mü? Bu adalet mi oluyor?”
1- Ahirette takdir, hüküm ve emir Allah’a aittir. Bunu Kur’ân, “O gün emir yalnız Allah’a aittir”1 âyetiyle bildiriyor. Kullara düşen Allah’a teslim olmaktan ve Allah’ın zulmetmeyeceğinden emin olmaktan başka bir şey değildir.
2- İyilik ve hayır Allah’a aittir. Çünkü isteyen de, emreden de, iyilik ve hayır fırsatları veren de, iyilik ve hayır araçları yaratan da, iyiliğe ve hayra yönlendiren de, hidayet veren de, sebep olan da Cenâb-ı Allah’tır.
İyilik ve hayırda fâil Cenâb-ı Allah’tır. Fakat şer ve kötülük kullara aittir. Çünkü şerde ve kötülüklerde, günahta ve seyyiâtta fail kuldur.
Kur’ân bildiriyor ki: “Sana her ne iyilik erişirse Allah’tandır. Sana her ne kötülük gelirse o da kendi kusurun sebebiyledir.”2
Keza biz mü’minler dünyada da, âhirette de iyiliği ve hasenâtı doğrudan Cenâb-ı Allah’tan istiyoruz.
Keza Cehennem’den de doğrudan Cenâb-ı Allah’a sığınıyoruz.
Şu âyet de mü’minleri bu vasıflarıyla övüyor: “Ey Rabbimiz,” derler, “Bize dünyada da iyilik ve hasenât ver, âhirette de iyilik ve hasenat ver. Ve bizi Cehennem ateşinin azabından koru.”3
İyilik ve hayır Allah’a ait olduğu ve kulun bunda hiçbir dahli, hiçbir hakkı bulunmadığı için, adalete göre hükmedilmiş olsaydı, kulun sevabı ya birebir olacak, ya da hiç olmayacaktı. Şer ve kötülük ise kula ait olduğundan ve bütün şartlar insanı iyiliğe yönlendirdiğinden, kulun şer yapması ise adalete göre aleyhine dönecek ve kula en az bire bin günah kazandırması gerekecekti.
Oysa bakın âyet ne kadar rahmet müjdeleriyle doludur: “Kim Allah’ın huzuruna bir iyilikle gelirse, kendisine on kat sevap vardır. Kim bir kötülükle gelirse, o da o kötülüğün misliyle cezâlandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.”4
Bir diğer âyet ise bir iyiliğe en az yedi yüz sevap müjdeliyor: “Mallarını Allah yolunda harcayanların hâli bir daneye benzer ki, ondan yedi başak sümbüllenir. Her bir başakta da yüz dane bulunur. Allah, dilediği kimseye yaptığı iyiliğin karşılığını böyle kat kat verir. Allah’ın lütfu geniştir ve ilmi her şeyi kaplar.”5
Görüldüğü gibi Kur’ân-ı Kerim’de, Allah’ın adaletinden önce, Allah’ın rahmeti, merhameti ve lütfu ön plandadır. Bedîüzzaman Hazretleri, Yirmi Üçüncü Sözün İkinci Mebhasında bu âyetleri tefsir eder ve der ki: “Bak Cenâb-ı Hakkın fazlına ve keremine. Seyyieyi bir iken bin yazmak, haseneyi bir yazmak veya hiç yazmamak adalet olduğu halde; bir seyyieyi bir yazar, bir haseneyi on, bazen yetmiş, bazen yedi yüz, bazen yedi bin yazar. Hem şu nükteden anla ki, o müthiş Cehenneme girmek cezâ-i ameldir, ayn-ı adldir. Fakat Cennete girmek mahz-ı fazldır.”6
Süleyman Kösmene
Dipnotlar:
1- İnfitar Sûresi: 19
2- Nisâ Sûresi: 79
3- Bakara Sûresi: 201
4- En’âm Sûresi: 160
5- Bakara Sûresi: 261
6- Sözler, s. 512
1- Ahirette takdir, hüküm ve emir Allah’a aittir. Bunu Kur’ân, “O gün emir yalnız Allah’a aittir”1 âyetiyle bildiriyor. Kullara düşen Allah’a teslim olmaktan ve Allah’ın zulmetmeyeceğinden emin olmaktan başka bir şey değildir.
2- İyilik ve hayır Allah’a aittir. Çünkü isteyen de, emreden de, iyilik ve hayır fırsatları veren de, iyilik ve hayır araçları yaratan da, iyiliğe ve hayra yönlendiren de, hidayet veren de, sebep olan da Cenâb-ı Allah’tır.
İyilik ve hayırda fâil Cenâb-ı Allah’tır. Fakat şer ve kötülük kullara aittir. Çünkü şerde ve kötülüklerde, günahta ve seyyiâtta fail kuldur.
Kur’ân bildiriyor ki: “Sana her ne iyilik erişirse Allah’tandır. Sana her ne kötülük gelirse o da kendi kusurun sebebiyledir.”2
Keza biz mü’minler dünyada da, âhirette de iyiliği ve hasenâtı doğrudan Cenâb-ı Allah’tan istiyoruz.
Keza Cehennem’den de doğrudan Cenâb-ı Allah’a sığınıyoruz.
Şu âyet de mü’minleri bu vasıflarıyla övüyor: “Ey Rabbimiz,” derler, “Bize dünyada da iyilik ve hasenât ver, âhirette de iyilik ve hasenat ver. Ve bizi Cehennem ateşinin azabından koru.”3
İyilik ve hayır Allah’a ait olduğu ve kulun bunda hiçbir dahli, hiçbir hakkı bulunmadığı için, adalete göre hükmedilmiş olsaydı, kulun sevabı ya birebir olacak, ya da hiç olmayacaktı. Şer ve kötülük ise kula ait olduğundan ve bütün şartlar insanı iyiliğe yönlendirdiğinden, kulun şer yapması ise adalete göre aleyhine dönecek ve kula en az bire bin günah kazandırması gerekecekti.
Oysa bakın âyet ne kadar rahmet müjdeleriyle doludur: “Kim Allah’ın huzuruna bir iyilikle gelirse, kendisine on kat sevap vardır. Kim bir kötülükle gelirse, o da o kötülüğün misliyle cezâlandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.”4
Bir diğer âyet ise bir iyiliğe en az yedi yüz sevap müjdeliyor: “Mallarını Allah yolunda harcayanların hâli bir daneye benzer ki, ondan yedi başak sümbüllenir. Her bir başakta da yüz dane bulunur. Allah, dilediği kimseye yaptığı iyiliğin karşılığını böyle kat kat verir. Allah’ın lütfu geniştir ve ilmi her şeyi kaplar.”5
Görüldüğü gibi Kur’ân-ı Kerim’de, Allah’ın adaletinden önce, Allah’ın rahmeti, merhameti ve lütfu ön plandadır. Bedîüzzaman Hazretleri, Yirmi Üçüncü Sözün İkinci Mebhasında bu âyetleri tefsir eder ve der ki: “Bak Cenâb-ı Hakkın fazlına ve keremine. Seyyieyi bir iken bin yazmak, haseneyi bir yazmak veya hiç yazmamak adalet olduğu halde; bir seyyieyi bir yazar, bir haseneyi on, bazen yetmiş, bazen yedi yüz, bazen yedi bin yazar. Hem şu nükteden anla ki, o müthiş Cehenneme girmek cezâ-i ameldir, ayn-ı adldir. Fakat Cennete girmek mahz-ı fazldır.”6
Süleyman Kösmene
Dipnotlar:
1- İnfitar Sûresi: 19
2- Nisâ Sûresi: 79
3- Bakara Sûresi: 201
4- En’âm Sûresi: 160
5- Bakara Sûresi: 261
6- Sözler, s. 512