Can sıkıntısı nasıl giderilir?

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
sebepsiz can sıkıntısı islami can sıkıntısı canımız sıkılırsa can sıkıntısından kurtulma sıkıntılar cansıkıntısının nedeni ruhun hakikat arayışı
dbfbd78bbc684fb34ac44f7c.jpg


İnsanın sebebini açıklayamadığı.. belki de sebepsiz zannettiği ruh daralmalarımız aslında hiç de sebepsiz değil.

Can sıkıntılarının en önemli sebebi bir hakikat arayan ruhun hakikat arayışının göz ardı edilmesidir.

İnsanoğlu sadece gözüyle gördüğü şeylerle yani maddeyle çok meşgul olduğundandır ki, ruhundaki bu arayışın farkına varmaz. Farkına varsa da ruhunun bu seslenişini bir şekilde bastırmaya, duymamaya çalışır. Hakikat arayışının göz ardı edilmesinin neticesinde ise ruh sesini can sıkıntıları ile (ki; bu ileride bunalımlara dönüşecektir.) duyurmaya çalışır.

Ruhlarımızın aradığı en büyük hakikat ise Allah'tır.

Fakat insanoğlu en büyük hakikat olan Allah'tan kaçar.
Oysa insanın yaşanması zor zannederek kaçtığı tek bir Allah inancı, yaratıcısını tanıması ve Rabbinin isteklerini yapması bütün bunalımlarını ortadan kaldıracak en kolay ve bir tek yoldur.
Allah'a kulluk etmek insanın nefsine külfet görünüyor.
Fakat günde beş vakit ibadet külfetinden kaçan insan cahilliği ile sinek ısırmalarından kaçıp yılanların ısırmasına yakalanıyor.

Çünkü kulluk gıdasından mahrum bırakılan bir ruh bunalımlarla dünyada perişan olurken ahiret saadetinden de mahrum kalıyor.

Bir limon çekirdeğinden elma ağacı çıkaramayız.
Bir tavuk yumurtasından da bir ördek...
Bir kavun çekirdeği kavun olmak için programlıdır. "Ben bir kavun olacağım" der ve asla bir karpuz olmaz.
Yaratılan her şey için geçerlidir bu.

İnsan da ibadet için yaratılmıştır.

Ebedi bir zata kul olmak için yaratılan ruh ve kalblerimiz bu iştiyaktan asla vazgeçemezler. Ve O ebedi zatı anmadan ve O'na secde etmeden asla huzur bulamayacaklardır.

Bir çekirdeğin iki neticesi yok mudur?
Ya gayret edip toprağın üstüne çıkar... çiçek açar, meyve verir.
Ya da toprağın altında börtü böceğe teslim olup çürüyüp gider.

Elbette insan için de iki netice var:
Ya fıtratının gereği olan tek bir Allah'a iman ve ibadet ederek dünya toprağından cennete çiçek açacak,
ya da nefis haşeratına teslim olup insaniyetini çürütecektir.

Yani fıtrat yalan söylemez!
 

elifgibi

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
28 Mart 2011
Mesajlar
2,125
Tepkime puanı
26
Can Sıkıntısı

Canım sıkılıyor, Bilmiyorum, demeyeceğim,, nedeni belli! Kendimi “çaresiz” hissedişim Hissiyatımın kurbanıyım şu an, İnsan hissiyatlarının kurbanı olduğunda sıkılır canı, Bunu biliriz, Bilir de itiraf edemeyiz, Beklentilerimiz el eder, farkında olmuyor pozlarına bürünürüz Bu rol hoşumuza gider, Bazen gerçekten bilmiyoruzdur, Çünkü unutmuşuzdur Erişilememiş beklentiler kervanına biri daha sessiz sedasız katılmıştır ve henüz sivri tarafları zaman tarafından yontulmadığı için bir kıymık gibi batıp durmaktadır yüreğimizde, heves kesemizde Ve her kıpırdanıp batışında;
“Canım sıkılıyor!” deriz, “Sebepsiz!” sözcüğünü eklemeyi unutmadan Yalan söylemiyoruzdur, O an bize öyle görünmektedir, Akıl elde edilemeyecek olan beklentiyi hafızadan kovmuştur, Akıl içimizde gezmeye çıktı mı, göründü mü şöyle bir “hafıza Hafize” ile yer değiştirir Ama hafızanın kovduğu beklenti içimizden çıkıp gitmemiştir Çöplüklerinde dolaşmış durmuştur bir süre içimizin, Hafize ile yer değiştiren hafıza da tanıklık yapamaz Tanıklığı geçersizdir o an Bunu üstü örtük bildiğimiz için de müracaat etmeyiz, Ve sarılırız her an gerekçemiz olan sözcüğe;
“ Sebepsiz!”
Oysa derinlerde bir yerde biliriz öyle olmadığını Kendimizden utanırız belki de Ve en iyisi sarıp-sarmalamaktır o beklentiyi,
Denecek ki hangi beklenti?
Hani aklımız kovmuştu ya! İşte o beklentiyi Beklentilerimize uygun kıyafetler bulduğumuzda zaten gerçekleştirmişizdir, Ve can sıkma adayı olmaktan ötededir Henüz gerçekleştirmemiş olsak da gerçekleştireceğimize dair elimizde yeterli kanıtlar vardır, O vakit “umut”la kundağa sarıp içimizin en güzide yerlerinden birinde yer bulmuşuzdur ona Ve kaldırmışızdır oraya Zaman, zaman yoklarız Yoklamalarımız sevindirir bizi Bir anlık bir şaşkınlıkla;
“Ammada neşeliyim bu gün! Sebepsiz!” deriz Bu bir alışkanlıktır Koşar gelir akıl Hemen arkasındadır hafıza,
“İşte bulduk!” deriz İşaret edip gösteririz bir de, Özenle umuda sarıp sarmalayıp kaldırdığımız beklentimizi, Ordadır Ve;
“Şu tarihte açılacaktır!” ibaresini okuruz, İşte kaynağı budur sevincimizin Bu sevinçle hoplaya-zıplaya yürürüz, Camekanların önünden geçeriz burun kıvırarak, Dudaklarımızı yalarız, dilimizi şaklatırız
Sokaklar pek hoş görünür gözlerimize, İnsanlar daha bir sevimlidir o an Kuş cıvıltıları en sevdiğimiz melodilerdir, Sular en sevdiğimiz besteyi terennüm etmektedir Baygın bakışlar sürünerek geçer sağımızdan, solumuzdan Rüzgar yalar saçlarımızı hafifçe sürtünerek tenimize Bir ses duyarız Biraz yabancısıyız gibidir sanki, sanki aşinalığı da vardır öyle bir duygu ikilemi yaşarız Pek seçemeyiz Durup tanımak gelmez işimize Daha yeni açtık kundağını sevincimizin Neşemizin
****
Ne de gürbüzleşmiş, deriz dudak bükerek Tüm dikkatimiz onun üzerindedir Bütün ihtimamımız onadır Göz kırpar, okşamaya çalışırız Dil çıkarırız şakacıktan Gülsün isteriz şakamıza Sevgimizi anlasın diye akla-hayale gelmedik şaklabanlıklar bile yaparız bu;
“Sebepsiz sevincimiz”e,
“Sebepsiz neşemiz”e,
İlkin omuz silker Nazlanır sanki, İnanmak istemez ya da Kuşkuyla yeni tanışmıştır Onunla yoklar etrafını, O oyalanırken biz de tersine inanmak istemeyiz Gözümüz gibi baktığımızdır o Sakındığımızdır sıcaktan, soğuktan Yabandan Tanıştan bile, Gün gelmiş tanıştan bile saklamıştık onu biz Şimdi o hayırsız çıksın! Olmaz, der, o anlamda başımızı sallarız Umutla beslemiştik onu Umudu tanık gösteririz Umut pervasız da olsa utangaçtır Ulu orta çıkmayı sevmez Çağrımızı duyduğunda siner kuytu bir yere, içimizin alaca karanlıklarında olan kuytu bir yere Gizlendiği yeri görmediğimizi sanarak bir süre olduğu yerde çömelir kalır ‘inat’la el ele tutuşarak Birkaç kez seslendikten sonra çıkar gelir başı önünde, arkasında süklüm püklüm vahşi bakışlarla bekler inat Umut utangaçlığını kurban etmemiştir Hatta cebelleşmiştir ayartmanın düşkünü ‘inat’la Bu boğuşmayla epey de hırpalanmıştır, Gözleri küçülmüş avurtları çökmüş saç baş dağınık Acındırır kendisini, Ne çok sever acınmayı umut Biz de ondan medet ummaktaydık, İşte karşımızda “uçarı neşemiz, nazlı sevincimiz” işte pejmude umut Bu tanıktan hayır yoktur Yine de, deriz bir ihtimaldir susar umut, Uçarı neşe kuşkuya sığınmıştır Oysa zaman dardır Bunu bu yeni yetmeye nasıl anlatsak ki zaman dardır Oyun oynama vakti çoktan geçmiştir, Perişan umuttan hayır gelmeyeceğini anlarız
Eh peki “Sebepsiz sevinç” kursağımızda mı kalacak! Biz ki umuda sarmıştık onu Korumuştuk Bakınırız çevremize Gönlümüz kıpır, kıpırdır Ne de olsa işimiz “sebepsiz sevinçle”dir Gönül kıpır, kıpır olmayıp ta ne yapsın Birden aklımıza es geçtiğimiz ses gelir Daha doğrusu akıl getirip elinden tutup koynuna sokmuştur sezdirmeden hafızanın
Ah o duyduğumuz ses, Hani hem yabancı hem de biraz, biraz “aşina” gibi olduğumuz o ses, Bizim bütün derdimizin “sebepsiz neş’e” olduğu anda, duyup, duymazdan geldiğimiz o ses, Hani diyorduk; ne yapsak da kalbine dokunsak? Ne yapsak da şu fettan neşeye beğendirsek kendimizi? işte o an kulağımıza çalınan ses, Onun yardımı olur mu acaba? Bize rehberlik eder mi? Bulur mu aramızı? Diye kurarız, çünkü “sebepsiz neş’eyle” cebelleşirken konuk olmuştu kulaklarımıza, Bir tür işaret sayarız cılız ve pejmude bir umutla, Akıl olabileceğine dair veriler sunmuştur, Ve biz kurmaya başlamışızdır, Oradan oraya götürmüşüzdür, şuradan buraya buradan ötekineakıl gözetiminde kurgu devam eder Biraz, biraz hoşlanmışızdır, Ve biz böyle kurarken ses netleşir gür bir sedaya döner, Bütün evren, içimiz ve dışımız o sesle kaplanır;
“ Nasıl bilirdiniz merhumu?”
Birden fark ederiz söndüğünü dışımızdaki soluk ışığın, İçimiz aydınlanır Boğulur içimizin her bir köşesi aydınlığa

Cemal Çalık
 

Elifgül

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
25 Temmuz 2011
Mesajlar
7,320
Tepkime puanı
117
Ya Rabb!
İçimizdeki can sıkıntılarımızın sebebi olan boşluğa
sana olan imanı yerleştir,
marifetin ile doldur,
muhabbetin ile tamamla.
Ve bizlere dünyada ibâdet lezzetini nasip ettiğin gibi
cennette ru'yet-i cemâline kavuşmak lezzetiyle
kendinden geçen kullarından olmayı ihsan et..
 
Üst Alt