Cahiliye ateşi

İLiM DiLeNcİsİ

Rüyalar aleminden
Süper Mod
Katılım
10 Haziran 2011
Mesajlar
709
Tepkime puanı
42
“Cahiliye çağı” denildiğinde çoğumuzun aklına on dört asır öncesindeki, Arap yarımadasındaki durum gelir. Peki kaçımız cahiliye çağının hala devam ettiğini biliyor?

Peygamber efendimiz dünyaya geldiği sırada Arap yarımadasında kızların diri diri toprağa gömüldüğünü hepimiz biliriz. Peki hala cahiliye çağının hüküm sürdüğü Hindistan’ da dul kadınların kocasının cesedinin yanına bağlanarak diri diri yakıldığını biliyor muydunuz? Ya da evlenirken çeyiz parası (drahoma)olarak az ödeme yapan kadınların kaynar suyla haşlandığını…

Evet şu anda dünyanın hızla büyüyen ekonomilerinden birine sahip olduğu kabul edilen Hindistan’ın bazı bölgelerinde dul kadınlar kocalarının cesediyle beraber yakılmaya razı olmaları için zorlanıyor. Bu ülkenin gelenekleri dul kadınların kocasından sonra sağ kalıp ömür sürmesini hoş karşılamıyor.

Buna sebep biraz da erkek tarafının gelinlerinin kocasının malına mirasçı olmasını istememeleri. Hele hele ondan kalan mirası alıp hayatını devam ettirmesine tahammül edemiyorlar.

Bu sebeple bir erkek öldüğünde cesedi yakılırken gözler dul kadının üzerinde dolaşmaya başlıyor. Geleneğe göre kadının kendisini alevler arasına atması bekleniyor. Hatta Brahman dedikleri ruhbanlar, kadına cesaret verici sözler söyleyerek telkinlerde bulunuyorlar. Kadının buna cesaret edemeyeceği anlaşılırsa uyuşturucu etkisi olan ilaçlar içiriliyor ve hatta kaçamasın diye ateşin ortasındaki bir kütüğe bağlıyorlar.

Hindistan’ın doğusu uzun süre Müslümanlar tarafından idare edildiği için bu gelenek bölgede fazla etkili değil. Çünkü Müslüman idareciler halkın dini inancına karışmamakla birlikte bu vahşi cinayeti yasaklamışlardı. Daha sonra işgalci İngilizler de aynı şekilde sati denilen bu geleneği yasaklamak istediyse de İngiliz emperyalizmine karşı duyulan nefret iyi kötü demeden ne kadar eski gelenek varsa hortlamasına sebep oldu. Şimdiki Hindistan devleti de aynı anlayışla geleneklerinden kaynaklanan cinayetleri görmezden geliyor.
UNICEF vb. kuruluşlar ise bu problemler hakkında sadece istatistik hesaplamalar ve raporlar yayınlıyor, sorunu tespit ediyor. Ancak menfaat ilişkileri bozulmasın diye etkili bir yaptırım uygulamıyor.

Aslında kadınlar sadece Hindistan gibi ülkelerde ezilmiyor. Dünyanın her yerinde ucuz işçi ve fuhuş kölesi olarak sömürülüyorlar. Hatta 8 Mart dünya kadınlar gününün tarihçesi de yine yakılan kadınlar üzerine…
New York şehri 1857 yılının Mart ayına dokuma fabrikalarında çalışan kadın işçilerin grevleriyle giriyor. Kadınlar maddiyatçı düzenin ucuz iş gücü kaynağı olarak görülmekten usanmış, dertlerine bir çare arıyorlar. Polis ise grevi zorla dağıtmak istiyor ve sert davranıyor. Tertip komitesinin öncülüğünde kendilerini fabrikaya kilitleyen kadın işçiler bu sırada çıkan yangında hayatını kaybediyor. İşte bu olayın yıldönümü daha sonra “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlanıyor.

Kadını geleneklerin ezmesi veya kapitalizmin ezmesi çok fark etmiyor. Asıl mesele Allah’a hesap verme şuuru ve merhamet kültürünün eksikliği…

Bu noktadan bakılınca Allah’ ın kadın ve erkek kulları arasına koymuş olduğu nizamın ne kadar mükemmel olduğu apaçık bir hakikat olarak ortaya çıkıyor. İslam Dini kadını erkeğe emanet ederken Allah’ ın bu emanetten de hesap soracağını öğretiyor. Sonra İslam dini nikah bağıyla kadın-erkek arasında iş birliği ve yardımlaşmayı teşvik ediyor. Bilhassa nafaka yükünü erkeğin omuzlarına yüklerken kadın ve çocukları erkeklerin imkânlarından istifade ettiriyor.

Nikâhsız hayat düzeninde ise erkekler kadın ve çocukları ayak bağı olarak görüp terk ederken merhametleri sebebiyle bunu yapamayan anneler desteksiz kalıyorlar. Çocuklarını geçindirmek için kendini istismar ettirmek de dahil her işi yapmaya mecbur oluyorlar…

Fıtri annelik duygusundan da mahrum kadınlar ise yüreklerine taş basıp çocuklarını terk ediyorlar. Hatta geçtiğimiz günlerde haberlerde, Rusya’da bir kilise vakfının, çocukların soğuk beton üzerinde bırakılmaması için ısıtıcılı bebek kutularını hizmete sunduğunu okuduk.
İslamsız bir dünyanın manzarası bu…

Peki ya ülkemizin ve İslam ülkelerinin manzarası?

Kadınlarımız eğitimden mahrum yetiştirildiği için İslam Dininin tanıdığı hakları bilmiyorlar. İtiraf etmek gerekirse, İslam ülkelerinin şuur ve ahlaktan mahrum kesimlerinde de cahiliye adetleri devam ettiriliyor. Mesela ülkemizin bazı yörelerinde İslam hukukuna aykırı bir şekilde başlık parası geleneği sürdürülüyor. Şehir hayatında da en düşük işleri kadınlar yapıyor ve çok daha az kazanıyorlar.
Müslümanlar olarak bize düşen sırf batılılar eleştiriyor diye değil Allah (c.c.) emrettiği için yeniden fıtrata uygun, adil ve merhametli bir düzen kurmak.

Bu düzeni kendi ailemizden başlayarak bütün bir dünyada kurmanın yolu ise Allah’ a hesap verme şuuruna sahip nesiller yetiştirmek hiç kuşkusuz
 
Üst Alt