Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Risale-i Nur
Bediüzzaman Said-i Nursi
Büyük Millet Meclisi ve Şeflik Dönemi
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 2123" data-attributes="member: 3"><p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px">Kastamonu'da Bediüzzaman'ın etrafını yeni talebeleri almaya başladı. Ancak, kendisini ziyarete gelenler karakola çekilip sorgulanıyor, görüşmeleri engelleniyordu. Bütün bunlara rağmen Risale-i Nurları okuyarak imanlarını kurtaran insanlar, risaleleri okumaya devam ediyor, yazıyor ve iman hakikatlerini muhtaç olanlara anlatıyorlardı. Bediüzzaman ve Nur Talebelerinin bütün hedefi ve programı insanların imanlarını kurtarmaktı. Bütün kuvvetleriyle dünyaya çalışan muhalifleri ise buna bir anlam veremiyor, “Mutlaka gizli bir teşkilât kurmak için uğraşıyor” diye evhamlanıyorlardı.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px">Onu rejim için tehlikeli bulanlar, yeni bir plân hazırlığı içindeydiler. Denizli Çivril'de, Atıf Egemen ve birkaç arkadaşında bulunan Beşinci Şua risalesi bahane edilerek, yine tutuklamalar yapıldı. Ankara'nın emriyle Denizli Valisi bütün vilâyetlere bilgi verdi, özellikle Kastamonu ve Isparta Valiliklerine şifreli telgraflar gönderdi. Isparta'da çok ciddî bir şekilde arama ve soruşturmalar yapıldı. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Başbakan Rüştü Saraçoğlu ve Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel Denizli, Isparta ve Kastamonu'daki gelişmeleri yakından takip ediyorlar, gerektikçe müdahalelerde bulunuyorlardı.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px">Bediüzzaman, 20 Eylül 1943'de Isparta Savcısından gelen talimat üzerine yeniden tutuklandı. Ağır hasta olmasına rağmen 3 Ekim 1943 tarihinde Isparta'ya gönderildi. Askerî konvoyla, Çankırı üzerinden kara yoluyla Ankara'ya getirildi. Ankara'da daha önceden tutulan ve otel görevlisi kılığına girmiş polislerle doldurulan Kastamonu Oteli'ne yerleştirildi. Bu arada Ankara Valisi Nevzat Tandoğan, Said Nursî'yi valiliğe çağırtarak sarığını çıkarıp şapkayı giymesini istedi. Hatta elindeki şapkayı zorla giydirmek için teşebbüste bulundu. Ancak Bediüzzaman, boynunu işaret edip, “Bu sarık bu başla beraber çıkar” diyerek sarığını çıkarmayı reddetti. Bu tartışmanın yaşandığı akşam Bediüzzaman trenle Ankara'dan Isparta'ya geldi. Sorgulamalar başladığında Risale-i Nur ile ilgili davaların Denizli'deki davayla birleştirilmesi kararı alındı. Bediüzzaman'la birlikte Isparta, Kastamonu ve Denizli'deki Nur Talebeleri 25 Ekim 1943'te Denizli'ye sevk edildi.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px">Denizli hapsi yine tecrit altında başladı. Çok zor şartlarda geçen yeni hapishane dönemi ve yargılama safhalarında da Bediüzzaman, Risale-i Nur'u telife devam etti. Asa-yı Mûsa Mecmuası'nın bir parçası ve On Birinci Şua olan Meyve Risalesi, On İkinci ve On Üçüncü Şualar Denizli Hapishanesinin meyvesi oldu. Bu arada cezaevindeki Nur Talebeleri sayesinde Risale-i Nur'la tanışan mahkûmlar, bambaşka birer insan oluyorlardı. Böylece hapishaneler birer ilim-irfan okulu hâline dönmüştü. Nur Talebelerinin bulunduğu hapishaneler, hapishanelerin “ıslah görevleri” bakımından örnek oluşturmaktaydı.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px">Aylar sonra, 15 Haziran 1944 günü mahkeme kararını verdi: Beraat ve tahliye. Tahliye edilen Nur Talebelerine Denizli halkı sahip çıktı ve evlerinde misafir ettiler. Bediüzzaman ise Şehir Palas Oteline yerleşti ve yaklaşık bir buçuk ay kadar Denizli'de kaldı. Ankara'daki CHP hükümeti Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin beraat kararına rağmen, Said Nursî'nin Afyon'un Emirdağ ilçesinde zorunlu iskâna tâbi tutulmasını emretti ve daha önce Kastamonu'ya aldığı nüfus kaydını bu defa Emirdağ'a nakletti.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px">Emirdağ'a giden Bediüzzaman, hükümet binasının karşısında bir odaya yerleştirildi. Camiye gitmesine bile müsaade edilmediği, devamlı takip ve tarassuda tâbi tutulduğu Emirdağ sürgünü, Bediüzzaman'a Denizli Hapishanesini bile aratıyordu. Ziyaretçilerle görüşmesi yasaklanan Bediüzzaman, Emirdağ'da üç kere de zehirlenme tehlikesi atlatmıştı. Hukukî ve kanunî yollardan Bediüzzaman'ı alt edemeyen muhalifleri, onu zehirleyerek imha etmek istemişti. Hayatı boyunca 23 defa denenecek bu teşebbüslerin üçü Emirdağ'da gerçekleşmişti. Defalarca zehirlendiği hâlde, Allah'ın inayetiyle mutlak ölümden her defasında kurtulan Bediüzzaman, bu zehirlerin verdiği ıstırabı ömrü boyunca yaşadı.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px">Bu zulümler ve olumsuzluklar yaşanırken, Risale-i Nurların telifi de devam ediyor ve sıkıntıları hafifletecek sevindirici gelişmeler oluyordu. Yargıtay Birinci Ceza Dairesi, 30 Aralık 1944 tarihinde verdiği kararla, savcı tarafından temyiz edilen Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin beraat kararını onayladı.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px">Diğer bir gelişme ise artık Risale-i Nur'ların teksir makinesi ile çoğaltılma imkânının doğması idi. 1946 yılında Karaköy'de bir ithalâtçı firma tarafından Türkiye'ye getirilen ilk teksir makinelerinden üç tanesini Nur Talebeleri almış, Isparta ve İnebolu'da Risaleler teksir edilmeye başlanmıştı.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px">Ayrıca, 1947 yılında haccın sınırlı da olsa serbest bırakılması sonucu, hacca gidenlerin yanlarında götürdükleri Risaleler, Nurların İslâm âlemine yayılmasına vesile olmuştu. Öte yandan İnebolu'da yeni yazı ile teksir edilen Asa-yı Mûsa ve baskısı yapılan Gençlik Rehberi gibi risaleler, Hristiyan misyonerlere verilmiş ve Risale-i Nur'lar Amerika'ya kadar gönderilmişti. Böylece ilk defa Risale-i Nur'lar dünyaya açılıyordu.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px">Her geçen gün Risale-i Nur'ların yaygınlaşarak muhtaçlara ulaşması hükümeti yine rahatsız etmeye başlamıştı. 17 Ocak 1948 günü Said Nursî ve on beş talebesi evlerinden ve iş yerlerinden alınarak Afyon il merkezine götürüldüler. Bir hafta kadar Emniyet Otelinde bekletilerek sorgulamaları yapıldı ve tutuklanarak cezaevine konuldular. Bu defa değişik illerden 48 Nur Talebesi Afyon'a toplatılmıştı. Soruşturmayı tamamlayan savcılar ve sorgu hâkimliği dosyayı Ağır Ceza Mahkemesine havale etti.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px">Nur Talebeleri, daha önce Denizli Mahkemesinde “gizli cemiyet kurma, rejim aleyhinde olma, inkılâpları kabul etmeme, Mustafa Kemal'i tahkir” gibi iddialarla yargılanıp beraat kararı almalarına rağmen Afyon Ağır Ceza Mahkemesinde de bu iddialarla yargılandılar.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px">Bir yandan mahkeme devam ederken diğer yandan da Afyon Cezaevinde tutuklu bulunan Bediüzzaman ve talebelerine yapılan baskılar artıyordu. Artık hasta ve yetmiş yaşında olan Said Nursî, altmış kişilik büyük bir koğuşta tek başına bırakılmış, soğuk kış gecelerinde odanın kırık penceresi buz tutmasına rağmen başka bir yere nakledilmemiş ve bütün bunlar yetmiyormuş gibi birkaç defa da burada zehirlenmişti. Cezaevi tabibi, güya salgın hastalıktan korumak için aşılama bahanesiyle en kuvvetli zehirlerden şırınga etmişti. Zehrin etkisiyle ateşler içinde sancıyla kıvranan Bediüzzaman, soğuk koğuşunda kimseyle görüştürülmüyor, hapishanedeki talebelerinin onu ziyaret etmesine bile izin verilmiyordu. </span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px">Ancak, Nur Talebeleri burada da hapishaneyi ilim-irfan yuvasına dönüştürmeyi başarmışlardı. Mahkûmlara Kur'ân-ı Kerîm ve Risale-i Nur dersleri vererek onlardan birçoğunun ıslahını sağlamışlardı. Bütün ağır ve zor şartlara rağmen Bediüzzaman yazmaya devam ediyor, On Dördüncü ve On Beşinci Şuaları burada yazarak Risale-i Nurların telifini tamamlıyordu.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px">Ve nihayet mahkeme, 6 Aralık 1948 tarihinde Said Nursî hakkında 20 ay ağır hapis cezasına hükmetti. Karar temyiz edildi ve Yargıtay kararı Bediüzzaman'ın lehine bozdu. Yargıtayın bozma kararına rağmen Afyon Ağır Ceza Mahkemesi yargılamayı uzatarak, yirmi aylık sürenin cezaevinde geçmesini sağladı. Hak etmediği cezanın süresini tutukluluk hâliyle dolduran Said Nursî, 20 Eylül 1949'da serbest bırakıldı. Ancak Ankara'dan gelen emirle Afyon'da polis gözetiminde, mecburî iskâna tâbi tutulması gerekiyordu. Bu gözetim 72 gün sürdü.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px">Nihayet 2 Aralık 1949 tarihinde Emirdağ'a gelen Said Nursî'ye, Emirdağ kaymakamı hiç beklemediği bir tebliğde bulundu. Hükümet, Bakanlar Kurulu kararı ile Bediüzzaman'a günlük 2,5 lira tayinat bedeli (günlük geçim için gerekli bedel) ödenmesi, kendi istediği tarzda müstakil bir ev yapılması ve ayrıca diğer harcamaları için de hatırı sayılır miktarda bir paranın ayrılması için Emirdağ kaymakamlığına emir vermişti. Bediüzzaman, teklifi talebeleriyle istişare etti. Bundan amacı, böyle durumlarda nasıl davranılması gerektiğine dair, onlara bir ölçü vermekti. Tutumu, Sultan Abdülhamid döneminde ve Birinci Mecliste, benzer teklifler karşısında takındığı tavırdan farklı olmadı. Bu teklifi de reddetti. Gerekçesi de o dönemdekilerle aynı idi. Benzer tekliflerin sus payı veya bir çeşit rüşvet olarak verildiğine inanıyordu. Bu gibi teklifleri kabullenmek, her şeyden önce hizmet anlayışındaki ihlâs düsturuna zıttı. Ayrıca, minnet altında kalma tehlikesi söz konusu olabilirdi. Bu da, hizmetin gerektirdiği “hür davranabilme” ve “serbest hareket edebilme” imkânlarını zedeleyebilirdi.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px">Bu tahsisatı reddeden Bediüzzaman, yine rahat bırakılmadı. Aslında Bediüzzaman, bu tahsisat tekliflerini reddetmesini, kendisine yapılan baskıların sebeplerinden biri olarak değerlendirmekteydi. Zira kendisini teslim alma fırsatlarından birini, belki en önemlisini, hâkim gücün elinden, böylelikle almış oluyordu.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 2123, member: 3"] [INDENT][SIZE=3]Kastamonu'da Bediüzzaman'ın etrafını yeni talebeleri almaya başladı. Ancak, kendisini ziyarete gelenler karakola çekilip sorgulanıyor, görüşmeleri engelleniyordu. Bütün bunlara rağmen Risale-i Nurları okuyarak imanlarını kurtaran insanlar, risaleleri okumaya devam ediyor, yazıyor ve iman hakikatlerini muhtaç olanlara anlatıyorlardı. Bediüzzaman ve Nur Talebelerinin bütün hedefi ve programı insanların imanlarını kurtarmaktı. Bütün kuvvetleriyle dünyaya çalışan muhalifleri ise buna bir anlam veremiyor, “Mutlaka gizli bir teşkilât kurmak için uğraşıyor” diye evhamlanıyorlardı. Onu rejim için tehlikeli bulanlar, yeni bir plân hazırlığı içindeydiler. Denizli Çivril'de, Atıf Egemen ve birkaç arkadaşında bulunan Beşinci Şua risalesi bahane edilerek, yine tutuklamalar yapıldı. Ankara'nın emriyle Denizli Valisi bütün vilâyetlere bilgi verdi, özellikle Kastamonu ve Isparta Valiliklerine şifreli telgraflar gönderdi. Isparta'da çok ciddî bir şekilde arama ve soruşturmalar yapıldı. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Başbakan Rüştü Saraçoğlu ve Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel Denizli, Isparta ve Kastamonu'daki gelişmeleri yakından takip ediyorlar, gerektikçe müdahalelerde bulunuyorlardı. Bediüzzaman, 20 Eylül 1943'de Isparta Savcısından gelen talimat üzerine yeniden tutuklandı. Ağır hasta olmasına rağmen 3 Ekim 1943 tarihinde Isparta'ya gönderildi. Askerî konvoyla, Çankırı üzerinden kara yoluyla Ankara'ya getirildi. Ankara'da daha önceden tutulan ve otel görevlisi kılığına girmiş polislerle doldurulan Kastamonu Oteli'ne yerleştirildi. Bu arada Ankara Valisi Nevzat Tandoğan, Said Nursî'yi valiliğe çağırtarak sarığını çıkarıp şapkayı giymesini istedi. Hatta elindeki şapkayı zorla giydirmek için teşebbüste bulundu. Ancak Bediüzzaman, boynunu işaret edip, “Bu sarık bu başla beraber çıkar” diyerek sarığını çıkarmayı reddetti. Bu tartışmanın yaşandığı akşam Bediüzzaman trenle Ankara'dan Isparta'ya geldi. Sorgulamalar başladığında Risale-i Nur ile ilgili davaların Denizli'deki davayla birleştirilmesi kararı alındı. Bediüzzaman'la birlikte Isparta, Kastamonu ve Denizli'deki Nur Talebeleri 25 Ekim 1943'te Denizli'ye sevk edildi. Denizli hapsi yine tecrit altında başladı. Çok zor şartlarda geçen yeni hapishane dönemi ve yargılama safhalarında da Bediüzzaman, Risale-i Nur'u telife devam etti. Asa-yı Mûsa Mecmuası'nın bir parçası ve On Birinci Şua olan Meyve Risalesi, On İkinci ve On Üçüncü Şualar Denizli Hapishanesinin meyvesi oldu. Bu arada cezaevindeki Nur Talebeleri sayesinde Risale-i Nur'la tanışan mahkûmlar, bambaşka birer insan oluyorlardı. Böylece hapishaneler birer ilim-irfan okulu hâline dönmüştü. Nur Talebelerinin bulunduğu hapishaneler, hapishanelerin “ıslah görevleri” bakımından örnek oluşturmaktaydı. Aylar sonra, 15 Haziran 1944 günü mahkeme kararını verdi: Beraat ve tahliye. Tahliye edilen Nur Talebelerine Denizli halkı sahip çıktı ve evlerinde misafir ettiler. Bediüzzaman ise Şehir Palas Oteline yerleşti ve yaklaşık bir buçuk ay kadar Denizli'de kaldı. Ankara'daki CHP hükümeti Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin beraat kararına rağmen, Said Nursî'nin Afyon'un Emirdağ ilçesinde zorunlu iskâna tâbi tutulmasını emretti ve daha önce Kastamonu'ya aldığı nüfus kaydını bu defa Emirdağ'a nakletti. Emirdağ'a giden Bediüzzaman, hükümet binasının karşısında bir odaya yerleştirildi. Camiye gitmesine bile müsaade edilmediği, devamlı takip ve tarassuda tâbi tutulduğu Emirdağ sürgünü, Bediüzzaman'a Denizli Hapishanesini bile aratıyordu. Ziyaretçilerle görüşmesi yasaklanan Bediüzzaman, Emirdağ'da üç kere de zehirlenme tehlikesi atlatmıştı. Hukukî ve kanunî yollardan Bediüzzaman'ı alt edemeyen muhalifleri, onu zehirleyerek imha etmek istemişti. Hayatı boyunca 23 defa denenecek bu teşebbüslerin üçü Emirdağ'da gerçekleşmişti. Defalarca zehirlendiği hâlde, Allah'ın inayetiyle mutlak ölümden her defasında kurtulan Bediüzzaman, bu zehirlerin verdiği ıstırabı ömrü boyunca yaşadı. Bu zulümler ve olumsuzluklar yaşanırken, Risale-i Nurların telifi de devam ediyor ve sıkıntıları hafifletecek sevindirici gelişmeler oluyordu. Yargıtay Birinci Ceza Dairesi, 30 Aralık 1944 tarihinde verdiği kararla, savcı tarafından temyiz edilen Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin beraat kararını onayladı. Diğer bir gelişme ise artık Risale-i Nur'ların teksir makinesi ile çoğaltılma imkânının doğması idi. 1946 yılında Karaköy'de bir ithalâtçı firma tarafından Türkiye'ye getirilen ilk teksir makinelerinden üç tanesini Nur Talebeleri almış, Isparta ve İnebolu'da Risaleler teksir edilmeye başlanmıştı. Ayrıca, 1947 yılında haccın sınırlı da olsa serbest bırakılması sonucu, hacca gidenlerin yanlarında götürdükleri Risaleler, Nurların İslâm âlemine yayılmasına vesile olmuştu. Öte yandan İnebolu'da yeni yazı ile teksir edilen Asa-yı Mûsa ve baskısı yapılan Gençlik Rehberi gibi risaleler, Hristiyan misyonerlere verilmiş ve Risale-i Nur'lar Amerika'ya kadar gönderilmişti. Böylece ilk defa Risale-i Nur'lar dünyaya açılıyordu. Her geçen gün Risale-i Nur'ların yaygınlaşarak muhtaçlara ulaşması hükümeti yine rahatsız etmeye başlamıştı. 17 Ocak 1948 günü Said Nursî ve on beş talebesi evlerinden ve iş yerlerinden alınarak Afyon il merkezine götürüldüler. Bir hafta kadar Emniyet Otelinde bekletilerek sorgulamaları yapıldı ve tutuklanarak cezaevine konuldular. Bu defa değişik illerden 48 Nur Talebesi Afyon'a toplatılmıştı. Soruşturmayı tamamlayan savcılar ve sorgu hâkimliği dosyayı Ağır Ceza Mahkemesine havale etti. Nur Talebeleri, daha önce Denizli Mahkemesinde “gizli cemiyet kurma, rejim aleyhinde olma, inkılâpları kabul etmeme, Mustafa Kemal'i tahkir” gibi iddialarla yargılanıp beraat kararı almalarına rağmen Afyon Ağır Ceza Mahkemesinde de bu iddialarla yargılandılar. Bir yandan mahkeme devam ederken diğer yandan da Afyon Cezaevinde tutuklu bulunan Bediüzzaman ve talebelerine yapılan baskılar artıyordu. Artık hasta ve yetmiş yaşında olan Said Nursî, altmış kişilik büyük bir koğuşta tek başına bırakılmış, soğuk kış gecelerinde odanın kırık penceresi buz tutmasına rağmen başka bir yere nakledilmemiş ve bütün bunlar yetmiyormuş gibi birkaç defa da burada zehirlenmişti. Cezaevi tabibi, güya salgın hastalıktan korumak için aşılama bahanesiyle en kuvvetli zehirlerden şırınga etmişti. Zehrin etkisiyle ateşler içinde sancıyla kıvranan Bediüzzaman, soğuk koğuşunda kimseyle görüştürülmüyor, hapishanedeki talebelerinin onu ziyaret etmesine bile izin verilmiyordu. Ancak, Nur Talebeleri burada da hapishaneyi ilim-irfan yuvasına dönüştürmeyi başarmışlardı. Mahkûmlara Kur'ân-ı Kerîm ve Risale-i Nur dersleri vererek onlardan birçoğunun ıslahını sağlamışlardı. Bütün ağır ve zor şartlara rağmen Bediüzzaman yazmaya devam ediyor, On Dördüncü ve On Beşinci Şuaları burada yazarak Risale-i Nurların telifini tamamlıyordu. Ve nihayet mahkeme, 6 Aralık 1948 tarihinde Said Nursî hakkında 20 ay ağır hapis cezasına hükmetti. Karar temyiz edildi ve Yargıtay kararı Bediüzzaman'ın lehine bozdu. Yargıtayın bozma kararına rağmen Afyon Ağır Ceza Mahkemesi yargılamayı uzatarak, yirmi aylık sürenin cezaevinde geçmesini sağladı. Hak etmediği cezanın süresini tutukluluk hâliyle dolduran Said Nursî, 20 Eylül 1949'da serbest bırakıldı. Ancak Ankara'dan gelen emirle Afyon'da polis gözetiminde, mecburî iskâna tâbi tutulması gerekiyordu. Bu gözetim 72 gün sürdü. Nihayet 2 Aralık 1949 tarihinde Emirdağ'a gelen Said Nursî'ye, Emirdağ kaymakamı hiç beklemediği bir tebliğde bulundu. Hükümet, Bakanlar Kurulu kararı ile Bediüzzaman'a günlük 2,5 lira tayinat bedeli (günlük geçim için gerekli bedel) ödenmesi, kendi istediği tarzda müstakil bir ev yapılması ve ayrıca diğer harcamaları için de hatırı sayılır miktarda bir paranın ayrılması için Emirdağ kaymakamlığına emir vermişti. Bediüzzaman, teklifi talebeleriyle istişare etti. Bundan amacı, böyle durumlarda nasıl davranılması gerektiğine dair, onlara bir ölçü vermekti. Tutumu, Sultan Abdülhamid döneminde ve Birinci Mecliste, benzer teklifler karşısında takındığı tavırdan farklı olmadı. Bu teklifi de reddetti. Gerekçesi de o dönemdekilerle aynı idi. Benzer tekliflerin sus payı veya bir çeşit rüşvet olarak verildiğine inanıyordu. Bu gibi teklifleri kabullenmek, her şeyden önce hizmet anlayışındaki ihlâs düsturuna zıttı. Ayrıca, minnet altında kalma tehlikesi söz konusu olabilirdi. Bu da, hizmetin gerektirdiği “hür davranabilme” ve “serbest hareket edebilme” imkânlarını zedeleyebilirdi. Bu tahsisatı reddeden Bediüzzaman, yine rahat bırakılmadı. Aslında Bediüzzaman, bu tahsisat tekliflerini reddetmesini, kendisine yapılan baskıların sebeplerinden biri olarak değerlendirmekteydi. Zira kendisini teslim alma fırsatlarından birini, belki en önemlisini, hâkim gücün elinden, böylelikle almış oluyordu. [/SIZE][/INDENT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Risale-i Nur
Bediüzzaman Said-i Nursi
Büyük Millet Meclisi ve Şeflik Dönemi
Üst
Alt