Bu Kardeşlik Başka...

hacı anne

Süper Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
984
Tepkime puanı
16
<TABLE border=0 width="100%"><TBODY><TR><TD vAlign=center></TD><TD vAlign=center>Bu Kardeşlik Başka...
</TD><TD style="FONT-SIZE: smaller" height=20 vAlign=bottom align=right></TD></TR></TBODY></TABLE>
<HR class=hrcolor SIZE=1 width="100%"><?XML:NAMESPACE PREFIX = FB /><FB:LIKE href="https%3A%2F%2Fwww.ebedi.com%2Fforum%2Findex.php%3Ftopic%3D3429.0" width=""></FB:LIKE>
Dinimiz İslâm, bütün müminleri bir araya toplar, hepsini birden kuşatır, aynı çatı altında birleştirir. Bir arada yaşamayı, dayanışmayı, yardımlaşmayı emreder. Müminleri kardeş ilan eder ve her müslümanı kardeşlik hukukuna uymakla sorumlu kılar.

Hangi milletten, hangi ırktan olursa olsun, dili, rengi, adetleri, kılık kıyafetleri ne olursa olsun; ister cahil ister alim, zengin-fakir, güçlü-güçsüz bütün müslümanlar kardeştirler. Bunda en ufak bir şüphe bir tereddüt yoktur. Çünkü bu Cenab-ı Mevlâ’nın beyanıdır, ilanıdır.

Rabbimiz bizlere İslâm olmayı nasip etmiş ve kalplerimizi birleştirmiştir. Din bağı kalpten gelen bir bağdır. Yüce Kitabımız’da buyurulur ki:
“… Sizler birbirinize düşmanlar iken O sizin kalpleriniz arasında bir dostluk, bir yakınlık meydana getirdi de bu nimeti sayesinde kendinize gelip kardeşler oldunuz. Hem sizler ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da, O tuttu, sizi kurtardı. Şimdi böyle size ayetlerini açıklıyor ki, Allah’a doğru gidebilesiniz.” (Âl-i İmran, 103)

İnsanlar güzelce tevbe edip kalplerini yıkayarak doğru yola girdiklerinde, sanki yeniden ve aynı ana-babadan doğmuşcasına birbirlerine yakınlık hissederler. Bu kardeşlik duygusunun ta kendisidir ve ortaya çıkabilecek hiçbir problem de bu duyguyu silmemelidir.

Müslüman olmayan bir ülkeye gidip de orada bir müslümanla karşılaşanlar bu duyguyu çok iyi bilirler. Kendi ülkelerinde çeşitli fikir ayrılığı, meşrep farklılığı gibi sebeplerle aralarına mesafe koyanlar, orada yıllardır aradıkları kardeşlerini görmüşçesine birbirlerine sarılırlar. Çünkü yüzeydeki sıradan problemlerin çerçöpü gitmiş, derindeki tertemiz kardeşlik duyguları ortaya çıkmıştır.

Aslında İslâm kardeşliği her yerde öyle derin, öyle sahici bir kardeşliktir. Fakat kimi nefsanî duygular ve şeytanın kandırmalarıyla oluşan tortu bu kardeşlik duygularının örtülmesine yol açar. Yoksa imanının farkında olan hiçbir müslümanın bir başka müslümana kardeşçe duygulardan başka duygular beslemesi mümkün değildir.

Şeytan ve onun yardımcıları, Hazreti Adem Safiyyullah’tan günümüze dek müslüman kardeşliğinin ortaya çıkmasına hep engel olmaya çalışmışlardır. Bundan sonra da çalışacaklar. Çünkü bu kardeşlik bütün muhabbet ve coşkusuyla açığa çıktığı zamanlarda küfür, nifak ve münker yeryüzünde çok cılız kalmış, şeytan ve yoldan çıkmışlar perişan olmuştur.
Bu nedenle müslümanların kardeş olduklarının idrakinde olmaları, dünya ve ahiret saadetine teminat olacak düzeyde önemlidir. Çünkü idrak edilmiş bu kardeşlik
hiçbir dünyevî menfaatle bozulmaz ve bir menfaat uğruna müslümanlar birbirlerine zarar vermezler.

Müminlerin bu kardeşliği îsâra dayanır. Yani kendi menfaatleriyle başlayıp bitmez. Tam aksine, tevbe edip İslâm ile kardeş olanlar, öncelikle kardeşinin menfaatini kendi menfaatine tercih eder. Öncelikle onun zarardan korunmasına çalışır.

Müslümanın bütün gayesi veren el olmaya çalışmaktır. Yapabileceğim bir iyilik var mı diye bakınır. Başkalarının kusurlarını, hatalarını görmeye çalışmaz, kendisi ve onlar için Allah’tan af diler, hataların giderilmesi için dua eder.

Yoksa müslüman da nihayetinde insandır ve şeytanın hileleri ve nefsin arzularının saldırısına maruzdur. Fakat başkalarının hatalarına bakıp kardeşlik sorumluluklarından kaçmaya kalkışmak ise hataların en büyüğüdür. Her ne şartta olursa olsun, kardeşlerimizin iyiliğini düşünmek, elimizden gelen ne varsa yapmak zorundayız. Bunu Allah için yapmak gerekir.
Mevlâmız, bizim eritilip bir kalıba dökülmüş kurşun gibi bir bütün olmamızdan hoşnut olmakta, rızası bu yönde tecelli etmektedir. Buyurmaktadır ki: “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. …” (Âl-i İmran, 103) ve “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. …” (Âl-i İmran, 105)
Allah rızasını talep edenlerin Allah’ın ipinden gayrı sarılacakları, güvenecekleri bir yol da yoktur. Allah Tealâ’nın emrini gözetip, Rasulullah s.a.v. Efendimiz’in güzel ahlâkı ile ahlâklananlar tabii olarak, bir arada, kardeşler olarak yaşayacaklardır.

Bu kardeşler meclisi rengârenktir, coşku doludur. Bu mecliste her zaman bir düğün havası, bir şölen, bayram yaşanır. Burada hiçbir farklılık, farklılık değildir. Bütün
farklar, birliğin potasında eriyip gider. Bir deryaya akan bütün nehirler, nerelerden dolaşıp gelmişse nihayetinde bir o deryada toplanır, onun vasıflarını edinir.
Ashab-ı Güzin de (Allah onların hepsinden razı olsun), Allah’a doğru giden rengârenk bir kervan oluşturmuşlardı. Bir düğün coşkusuyla Alemlerin Sevinci sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in gönlünün gölgesinde kardeşliğin en mükemmelini yaşamışlardı.

Onların hayatı, duyduğumuzda şaşırıp kalacağımız kardeşlik örnekleriyle doludur. Mallarını, canlarını, kalplerini bu kardeşliğe vermiş, her biri bir diğer kardeşi sevindikçe sevinmiş, mutlu olmuşlardır. Böyle bir topluma ne zarar verebilir ki. Böyle toplumlarda kim aç, açık, sıkıntıda olabilir ki…

Ashab-ı Güzin böyle bir kardeşlik toplumu oluşturduğu için İslâm çok kısa bir sürede yeryüzüne yayılmış, nice insan hidayete erip kurtulmuştur.
Müslümanlar bu durumu muhafaza ettikleri sürece yeryüzüne hakim olup adaleti gerçekleştirmişler, aksi durumda ise güçlerini kaybedip sapkın niyetlerin oyununa gelmişlerdir. Böylece yeryüzünü zulüm istila etmiştir.

Fahr-i Kâinat s.a.v. Efendimiz’in ahlâkı ile ahlâklanmış Allah dostları da her devirde, müslümanların gönül birliğinin tesisi için çalışmış, müslümanları kardeşlik
bağları içinde bir araya getirmişlerdir. Onların örnek kişilikleri, yüce gönülleri, bütün farklılıklarıyla her yerden, her türden insanı kardeşlik duygularıyla kuşatmıştır. Kimsenin huyu suyu, mizacı, bu kardeşliğin oluşmasına engel olmamıştır.

Bu kardeşliğin muhafazası, aşınmaların düzeltilip yeniden tesisi hepimizin en temel görevleri arasındadır. Hiçbir dünya menfaati bir müslümanın bir diğer müslüman
aleyhine olmasını haklı kılmaz.

Rabbimiz, Yüce Kitabımız’da nefsinin cimriliğini, hırsını aşmış olanların bir duasını bize şöyle öğretmektedir:
“Bunların arkasından gelenler şöyle derler: Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin
bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!”

Şimdi acı çeken bütün bir insanlık bizim bu ilâhi duaya gönül birliği ile katılmamızı bekliyor. Sadece kendi
selametimiz değil, alemin selameti bizim kardeşlik muhabbetimizde.

Rabbimizin tevfik ve inayeti ile…



KAYNAK:semerkand
 

makes

Başarılı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
11 Mart 2011
Mesajlar
108
Tepkime puanı
4
“… Sizler birbirinize düşmanlar iken O sizin kalpleriniz arasında bir dostluk, bir yakınlık meydana getirdi de bu nimeti sayesinde kendinize gelip kardeşler oldunuz. Hem sizler ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da, O tuttu, sizi kurtardı. Şimdi böyle size ayetlerini açıklıyor ki, Allah’a doğru gidebilesiniz.” (Âl-i İmran, 103)

Allah Razı OlsunEmeğine Sağlık krdşm
 
Üst Alt