- Katılım
- 23 Nisan 2011
- Mesajlar
- 3,344
- Tepkime puanı
- 25
Beyinin iyi huylu kistik tümörleri: Kolloid kist, epidermoid kist, dermoid kist, teratom ve lipomlar...
Kolloid Kist ilk kez 1858 yılında Wallmann tarafından tanımlanmış ve kist içeriği nedeni ile bu isim verilmiştir. 3. vetrikül çatısında izlenir ve foroman monroyu tıkayarak bulgu verir. Genel kanı parafiz hücre kümelerinden kaynaklandığı yönündedir. Özellikle 3. ventrikülden uzak alanlarda yerleşen kolloid kistlerin diensefalik çatı ependimal resesinden kaynaklandığı bildirilmiştir (Kappers-1955). Kist duvarının respiratör epitele ve nöroenterik epitele benzediği ile ilgili yayınlar vardır. Arrest hidrosefali ve ani ölüm olabilir. 20-40 yaş arası sıktır ve cinsiyet baskınlığı göstermez. Foramen Monro lokalizasyonunda gelatinöz mayi içeren kistik bir kitledir. Duvarı silier veya non silier tek katlı kolumnar epitel ile çevrilidir. Epitelin küboidal veya squamöz olduğunu belirten yayınlar da mevcuttur. Sjoval bu kistin parafizden kaynaklandığını belirtmiş ve bu teori genel kabul görmüştür. Fakat bu teori septum pellusidum, üçüncü ventrikülün posterioru ve dördüncü ventrikülde yerleşmiş tümörlerin orijinin açıklayamaz. Bu sebeple koroid pleksusun bu kistlerin kaynağı olabileceği savı ortaya atılmıştır ve bugün kabul gören teorilerden bir tanesidir.
Baş ağrısı en çok karşılaşılan semptomdur. Akut hidrosefaliye bağlı kortikospinal liflerde gerilme ve ayak güçsüzlüğüne bağlı düşme atakları öyküden alınabilir. Akut hidrosefaliye bağlı ani ölümler bildirilmiştir. Tuberoskleroz, ependimoma ve kraniofaringiomalarla karışabilir. MR ile kolloid kist içeriği hakkında yorumda bulunulamaz. Bunun için tomografi kullanılır. Tomografide parlak görülenlerin hipodens görülenlere göre yüksek viskozitede olduğu söylenebilir. Tesadüfen saptanmış 162 kolloid kist takip edilmiştir. Bu hastaların hiç biri 2 ve 5. yıl takiplerinde semptomatik hale gelmezken, 10 yıllık takipte semptomatik hale gelen hasta yüzdesi %8 olarak tespit edilmiştir. Buradan çıkan sonuç asemptomatik hastalar dikkatli bir şekilde takip edilmeli ve semptomatik hale gelenler opere edilmelidir.
Cerrahi tedavi veya sterotaksik kist aspirasyonu denebilir (tekrarlama sıktır). Cerahi tedavide endoskopinin yeri vardır. Açık cerrahide transkortikal veya interhemisferik yol kullanılan yollardır.
İnklüzyon tümörleri tek hücre tipinden kaynaklananlar (epidermoid, dermoid, lipom), iki hücre tipinden kaynaklananlar (teratoid) ve her üç germinal tabakadan kaynaklananlar (embriyoma) olarak sınıflandırılabilir.
Epidermoid kist (tümör) veya kist tüm beyin tümörlerinin %0.5-1.8’ini oluşturur. İnsidans Japonlarda sıktır. Cinsiyet baskınlığı göstermez ve 30-50 yaşlarında sık görülür. Sisternler boyunca yayılır genellikle lateral yerleşimlidir, kranial veya spinal intradiploik mesafede yerleşebilir. Stratifiye squamöz bir kapsül ve deskuamo epidermal sellüler debrislerden oluşur. Aseptik menenjit bulguları oluşabilir. CT ve MR ile kolayca tanısı konabilir. Araknoid kistten diffüzyon kısıtlılığı göstermesi ile ayrılır.
Dermoid kist (tümör) epidermoid tümöre göre daha nadir görülür ve tüm intrakranial tümörlerin %0.3’ünü oluşturur. Daha hızlı büyüdükleri için daha erken bulgu verirler. Epidermoid tümörlerin aksine orta hatta yerleşme eğilimleri vardır. Saç ve sebase glandlar gibi dermis elemanları kapsülün içinde yer alabilir. Posterior fossada yerleşenlerde dermal sinüs traktı olabilir ve bu bakteriyel menenjite yol açabilir. Tedavisi cerrahidir ve epidermoid tümörler gibi radyoterapiye dirençlidir.
Teratomlar tüm intrakranial tümörlerin %0.5’ini oluşturur. En sık pineal ve suprasellar bölgede yer alır. Her üç germ yaprağından köken alır. Matür, immatür ve malign subtipleri vardır. Çok hızlı büyüdükleri için tedavileri zordur. Adjuvan tedaviye ihtiyaç gösterirler.
İntrakranial lipoma oldukça nadir görülür. Korpus kallozum, quadrigeminal plate, köşe ve beyin sapında izlenir. Spina bifida ve korpus kallozum agenezisi gibi konjenital hastalıklarla ilişkilidir. Orta hatta daha sık izlenir. Yüksek damarlanması olan tümörler için anjiolipoma terimi kullanılır. Büyüme paternleri tümörlerden çok hamartomlara benzer. Steriod kullanımı ile semptomatik hale gelirler. Çoğu nöbet ile ortaya çıkar. T1 hiperintens T2 hipointens görüntü ile tanı konur. Tedavi çoğu zaman konservatiftir. Epilepsi ve hidrosefali varlığında cerrahi tedavi gerekebilir.
Kolloid Kist ilk kez 1858 yılında Wallmann tarafından tanımlanmış ve kist içeriği nedeni ile bu isim verilmiştir. 3. vetrikül çatısında izlenir ve foroman monroyu tıkayarak bulgu verir. Genel kanı parafiz hücre kümelerinden kaynaklandığı yönündedir. Özellikle 3. ventrikülden uzak alanlarda yerleşen kolloid kistlerin diensefalik çatı ependimal resesinden kaynaklandığı bildirilmiştir (Kappers-1955). Kist duvarının respiratör epitele ve nöroenterik epitele benzediği ile ilgili yayınlar vardır. Arrest hidrosefali ve ani ölüm olabilir. 20-40 yaş arası sıktır ve cinsiyet baskınlığı göstermez. Foramen Monro lokalizasyonunda gelatinöz mayi içeren kistik bir kitledir. Duvarı silier veya non silier tek katlı kolumnar epitel ile çevrilidir. Epitelin küboidal veya squamöz olduğunu belirten yayınlar da mevcuttur. Sjoval bu kistin parafizden kaynaklandığını belirtmiş ve bu teori genel kabul görmüştür. Fakat bu teori septum pellusidum, üçüncü ventrikülün posterioru ve dördüncü ventrikülde yerleşmiş tümörlerin orijinin açıklayamaz. Bu sebeple koroid pleksusun bu kistlerin kaynağı olabileceği savı ortaya atılmıştır ve bugün kabul gören teorilerden bir tanesidir.
Baş ağrısı en çok karşılaşılan semptomdur. Akut hidrosefaliye bağlı kortikospinal liflerde gerilme ve ayak güçsüzlüğüne bağlı düşme atakları öyküden alınabilir. Akut hidrosefaliye bağlı ani ölümler bildirilmiştir. Tuberoskleroz, ependimoma ve kraniofaringiomalarla karışabilir. MR ile kolloid kist içeriği hakkında yorumda bulunulamaz. Bunun için tomografi kullanılır. Tomografide parlak görülenlerin hipodens görülenlere göre yüksek viskozitede olduğu söylenebilir. Tesadüfen saptanmış 162 kolloid kist takip edilmiştir. Bu hastaların hiç biri 2 ve 5. yıl takiplerinde semptomatik hale gelmezken, 10 yıllık takipte semptomatik hale gelen hasta yüzdesi %8 olarak tespit edilmiştir. Buradan çıkan sonuç asemptomatik hastalar dikkatli bir şekilde takip edilmeli ve semptomatik hale gelenler opere edilmelidir.
Cerrahi tedavi veya sterotaksik kist aspirasyonu denebilir (tekrarlama sıktır). Cerahi tedavide endoskopinin yeri vardır. Açık cerrahide transkortikal veya interhemisferik yol kullanılan yollardır.
İnklüzyon tümörleri tek hücre tipinden kaynaklananlar (epidermoid, dermoid, lipom), iki hücre tipinden kaynaklananlar (teratoid) ve her üç germinal tabakadan kaynaklananlar (embriyoma) olarak sınıflandırılabilir.
Epidermoid kist (tümör) veya kist tüm beyin tümörlerinin %0.5-1.8’ini oluşturur. İnsidans Japonlarda sıktır. Cinsiyet baskınlığı göstermez ve 30-50 yaşlarında sık görülür. Sisternler boyunca yayılır genellikle lateral yerleşimlidir, kranial veya spinal intradiploik mesafede yerleşebilir. Stratifiye squamöz bir kapsül ve deskuamo epidermal sellüler debrislerden oluşur. Aseptik menenjit bulguları oluşabilir. CT ve MR ile kolayca tanısı konabilir. Araknoid kistten diffüzyon kısıtlılığı göstermesi ile ayrılır.
Dermoid kist (tümör) epidermoid tümöre göre daha nadir görülür ve tüm intrakranial tümörlerin %0.3’ünü oluşturur. Daha hızlı büyüdükleri için daha erken bulgu verirler. Epidermoid tümörlerin aksine orta hatta yerleşme eğilimleri vardır. Saç ve sebase glandlar gibi dermis elemanları kapsülün içinde yer alabilir. Posterior fossada yerleşenlerde dermal sinüs traktı olabilir ve bu bakteriyel menenjite yol açabilir. Tedavisi cerrahidir ve epidermoid tümörler gibi radyoterapiye dirençlidir.
Teratomlar tüm intrakranial tümörlerin %0.5’ini oluşturur. En sık pineal ve suprasellar bölgede yer alır. Her üç germ yaprağından köken alır. Matür, immatür ve malign subtipleri vardır. Çok hızlı büyüdükleri için tedavileri zordur. Adjuvan tedaviye ihtiyaç gösterirler.
İntrakranial lipoma oldukça nadir görülür. Korpus kallozum, quadrigeminal plate, köşe ve beyin sapında izlenir. Spina bifida ve korpus kallozum agenezisi gibi konjenital hastalıklarla ilişkilidir. Orta hatta daha sık izlenir. Yüksek damarlanması olan tümörler için anjiolipoma terimi kullanılır. Büyüme paternleri tümörlerden çok hamartomlara benzer. Steriod kullanımı ile semptomatik hale gelirler. Çoğu nöbet ile ortaya çıkar. T1 hiperintens T2 hipointens görüntü ile tanı konur. Tedavi çoğu zaman konservatiftir. Epilepsi ve hidrosefali varlığında cerrahi tedavi gerekebilir.