Bedüizzaman dan çok özel sözler

RavZa

Katılımcı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
1 Temmuz 2012
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Dünya ise bütün şaşasıyla âhirete nisbeten bir zindan hükmündedir.

Kabir var, kiç kimse inkâr edemez. İster istemez herkes oraya girecek.

Hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imandadır ve iman hakikatleri dairesinde bulunur.

Gençlik hiç şüphe yok ki gidecek. Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi katiyetinde gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecek.

Hem rezzak sensin! Çünkü biz rızka muhtacız, elimiz yetişmiyor. Demek bizi yapan ve rızkımızı veren sensin.

Allah için işleyiniz. Allah için görüşünüz. Allah için çalışınız.

Sultanı kâinat birdir, herşeyin anahtarı Onun yanında, herşeyin dizgini onun elindedir. Herşey Onun emriyle halledilir.

Her yeni gün, sana hem herkese, bir yeni alemin kapısıdır. Eğer namaz kılmazsan, senin o günkü alemin zulümatlı ve perişan halde gider.

Nimetin devamı zatından daha kıymetlidir. Lezzetin devamı lezzetten daha lezizdir. Cennette devam, cennetin fevkindedir.

Her bir şefkat sahibi, başkasını mesrur etmekten memnun olur.

Cenab-ı Hakkı bulan neyi kaybeder? Ve O'nu kaybeden neyi kazanır? Yani; O'nu bulan her şeyi bulur, O'nu bulmayan hiçbir şeyi bulamaz, bulsa da başına bela olur.

Arı su içer, bal akıtır; Yılan su içer, zehir akıtır.

Iman hem nurdur hem kuvvettir, hakiki imani elde den adam kainata meydan okuyabilir.

Acaba şu vazife-i ubudiyet (kulluk vazifesi) neticesiz midir?Ücreti az mıdır ki sana usanç veriyor?

Her kim kendisini Allah'a malederse, bütün eşya onun lehinde olur. Ve kim Allah'a mal olmasa, bütün eşya onun aleyhinde olur. Allah'a mal olmak ise, bütün eşyayı terk ve her şeyin Ondan olduğunu ve Ona rücu edeceğini bilmekle olur.


Eğer o zerre, bir Kadîr-i Mutlakın memuru olmazsa ve nisbeti o Kadîr-i Mutlaktan kesilse, o vakit o zer¬reye herşeyi görür bir göz, herşeye muhit bir şuur vermek lâzımdır. (Sözler: 296)

Çekirdeği yapan, onun üstünde ağacı o yapar. Ve ağacı yapan, onun üstünde meyveleri dahi o icad eder. (Lem'alar 324)

Bir saray gibi şu âlemin, bir şehir gibi şu memleketin tek bir ustası vardır. Ve o usta, herşeyi idare eden yalnız odur. Hiçbir cihetle noksaniyeti yoktur. Bize görünmeyen o usta, bizi ve herşeyi görür ve sözlerini işitir. Bütün işleri mucize ve harikadır. Bütün bu gördüğümüz ve dillerini bilmediğimiz şu mahlûklar onun memurlarıdır. (Sözler: 280)

En hayırlı genç odur ki; ihtiyar gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak, gençlik hevesatına esir olmayıp gaflette boğulmayandır.

Ve ihtiyarlarınızın en kötüsü odur ki; gaflette ve hevesatta gençlere benzemek ister; çocukçasına hevesat-ı nefsaniyeye tâbi olur."

Mektubat

Semâda yıldızları kadar, zeminde çiçekleri kadar berâhin-i tevhid[31] görünüyor, okunuyor. (Sözler : 387)

Sizin âzâlarınız içinde en kıymettar göz ve kulaklarınızın mâliki kimdir? Hangi tezgâh ve dükkândan aldınız? Bu lâtif, kıymettar göz ve kulağı verecek ancak Rabbiniz¬dir. Sizi icad edip terbiye eden Odur; bunları size vermiştir. Öyleyse yalnız Rab Odur. Mâbud da O olabilir.. (Sözler : 416)

Madem bu saray-ı âlemin başka emsâli yok ki güzellikleri ondan iktibas[180] edip taklit edilsin. Elbette ve herhalde bunun ustası kendi zâtında ve esmâsında kendine lâyık güzellikleri var ki, kâinat ondan iktibas ediyor ve ona göre yapılmış ve onları ifade etmek için bir kitap gibi yazılmış. (Şualar : 79)
 

Muvatta

Çalışkan Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
28 Şubat 2011
Mesajlar
318
Tepkime puanı
13
-Tevhid, en ehemmiyetli ve en halavetli ve en yüksel bir vazife-i kudsiye ve bir fariza-i fıtriye ve bir ibadet-i imaniyedir.

-İnsan bir yolcudur. Sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce getiremediği birşeye kalbini bağ lamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Ve keza, bu fani dünyadan da çıkacaksın. Öyle ise aziz olarak çıkmaya çalış.

-Kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan; hiçbir şeyi gayesiz, nizamsız göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz olabilirsin.

-İnsan ebed için yaratılmıştır. Onun hakiki lezzetleri, ancak marifetullah, muhabbetullah, ilim gibi umur-u edebiyedir

-Dünya hayatı

-Hayatın lezzetini, zevkini isterseniz hayatınızı imanla hayatlandırınız ve feraizle ziynetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.

-Sizdeki gençlik katiyen gidecek. Eğer siz daire-i meşruada kalmazsanız, o gençlik zayi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem ahirette kendi lezzetinden çok ziyade belalar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslamiye ile o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak iffet ve namusluluk ve taatte sarf etseniz, o gençlik manen baki kalacak ve edebi bir gençlik kazanmasına vesile olacak.

Dünyada gençliğe muhabbet, yani ibadette gençlik kuvvetini sarf etmenin neticesi: dar-ı saadette edebi bir gençliktir.

-Ey insan! Eğer yalnız Ona abd olsan, bütün mahlukat üstünde bir mevki kazanırsın. Eğer ubudiyetten istinkaf etsen, aciz mahlukata zelil bir abd olursun.

-Her kim kendisini Allah'a malederse, bütün eşya onun lehinde olur. Ve kim Allah'a mal olmasa, bütün eşya onun aleyhinde olur. Allah'a mal olmak ise, bütün eşyayı terk ve her şeyin Ondan oldu unu ve Ona rücu edeceğini bilmekle olur.

-Allah'a hakiki abd olan, başkalarına abd olamaz.

-Madem her yer misafirhanedir. Eğer misafirhane sahibinin rahmeti yar ise, herkes yardır, her yer yarar. Eğer yar de ilse, her yer kalbe bardır ve herkes düşmandır.

-Ey insan! Senin nokta-i istinadır ancak ve ancak Allah'a olan imandır. Ruhuna, vicdanına nokta-i istimdad ise ancak ahirete olan imandır. Binaenaleyh bu her iki noktadan haberi olmayan bir insanın kalbi, ruhu tavahhuş eder; vicdanı daima muazzeb olur.

-İmana gel ki, elemden emin olasın. Kadere teslim ol ki selamette kalasın.

-İnsan eğer kesrete dalıp kainat içinde boğulup dünyanın muhabbetiyle sersem olarak fanilerin tebessümlerine aldansa, onların kucaklarına atılsa, elbette nihayetsiz bir hasarete düşer. Hem fena, hem fani, hem ademe düşer. Hem manen kendini idam eder. Eğer insan-ı Kuran'dan kalb kulağ ıyla iman derslerini işitip başını kaldırsa, vahdete müteveccih olsa, ubudiyetin miraciyle arş-ı kemalata çıkabilir. Baki bir insan olur.
 

Firariyim

Süper Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
23 Şubat 2012
Mesajlar
705
Tepkime puanı
2
Bırak biçare feryadı, belâdan gel, tevekkül kıl.
Zira feryat belâ-ender, hatâ-ender belâdır, bil.


(Ey) biçare, beladan feryat etmeyi bırak da Allah’a tevekkül et.(Veya, belaya bir çare olmayan feryat etmeyi bırak da Allah’a tevekkül et)

Zira, feryat bela içinde ayrı bir beladır, hata içinde hatadır ve kendisi de bir beladır.

Belâ vereni buldunsa, atâ-ender, safâ-ender belâdır, bil.
Bırak feryadı, şükür kıl manend-i belâbil, demâ keyfinden güler hep gül mül.


Belâyı verenin kim olduğunu bilsen, o belâ (sabretmek şartıyla) senin için bir atâ (lütuf), bir safadır bil.

Feryadı bırak da, o keyfinden gülen güllere karşı bülbüller gibi (ol,) şükür yoluna gir.

Ger bulmazsan, bütün dünya cefâ-ender, fenâ-ender hebâdır, bil.
Cihan dolusu belâ başında varken, ne bağırırsın küçük bir belâdan? Gel, tevekkül kıl.


Eğer bela vereni bulmazsan bütün dünya senin için cefa içinde cefadır, her şeyin faniliği seni rahatsız eder ve beladan alman beklenen fayda da heba olup gider.

Başında cihan dolusu belalar varken küçük bir beladan bağırıp çağırmayı bırak da tevekkül yoluna gir.

Tevekkülle belâ yüzünde gül, ta o da gülsün.
O güldükçe küçülür, eder tebeddül.


Tevekkül ile bela yüzüne gülersen ( onu bir imtihan vesilesi kabul edip ondan elde edeceğin faydayı nazara alırsan) o da güler.

O bela küçülür ve sonunda değişerek yerini afiyete bırakır.

Bil, ey hodgâm! Bu dünyada saadet, terk-i dünyada.
Hüdâbin isen, O kâfidir, bıraksan da bütün eşya lehinde.


Ey kendini düşünen kişi! Bu dünyada saadet dünyayı (kalben) terk etmektedir.

Allah’ı biliyorsan, O sana kâfidir. Sen bütün eşyayı bıraksan da onlar senin lehinde (şahit) olurlar.

Ger hodbin isen helâkettir, ne yaparsan bütün eşya aleyhinde.
Demek terki gerektir her iki halde bu dünyada.


Eğer kendini beğenir ve kibirlenirsen, ne yaparsan yap bütün eşya senin aleyhinde olurlar.

Demek, her iki halde de (yani hodbin de olsan, Hüdabin de olsan) dünyanın terki gerekir.

Terki demek: Hüdâ mülkü, Onun izni, Onun namıyla bakmakta.
Ticaret istiyorsan ger, şu fâni ömrünü bâkiye tebdilde.

Dünyanın terki demek, onu Allah’ın mülkü olarak bilmek, ona Allah’ın izni ve rızası ile bakmaktır.

Eğer bu dünya hayatında (ahiret namına) iyi bir ticaret yapmak istiyorsan, şu fani ömrünü bakiye tebdil et (onu baki meyveler verecek şekilde kullan.)

Eğer nefsine talipsen, çürüktür, hem temelsiz de.
Eğer âfâkı istersen, fenâ damgası üstünde.


Eğer nefsini tatmine talipsen, senin varlığın çürük ve temelsizdir (demirden değil, taştan değil ancak et ve kemikten ibaret bir şeydir.)

Eğer âfakı (dış âlemdeki servet, makam gibi şeyleri) istersen, onların hepsinin üzerinde fanilik damgası vardır.

Demek değmez ki alınsa, çürük maldır hep bu çarşıda.
Öyle ise geç, iyi mallar dizilmiş arkasında.


Demek ki bu dünya çarşısındaki mallar hep çürüktür.

Öyle ise, o fani malların arkasında dizilmiş olan ebedî mallara teveccüh et.
 
Üst Alt