Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Risale-i Nur
Bediüzzaman Said-i Nursi
Bediüzzaman Said Nursi'nin Gençlik ve Tahsil Hayatı
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 2119" data-attributes="member: 3"><p>Valinin konağında ilmî çalışmalarına devam ederken bir yandan da kendine ait Horhor Medresesi’nde ders veriyordu. Tahir Paşa, bir gün ona, konağa gelen gazetelerin birinde, İngiltere'nin Sömürgeler Bakanı Gladstone'un Avam Kamarasında yaptığı konuşmayı okudu. Gladstone, elinde bir Kur'ân-ı Kerîm'le kürsüye gelerek, “Bu Kur'ân Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapıp, bu Kur'ân'ı sukut ettirip ortadan kaldırmalıyız. Yahut da Müslümanları ondan soğutmalıyız” diyordu.</p><p>Bu söz Said Nursî'nin dünyasında fırtınalar kopardı. Belki de, hayatının en önemli kararını vermesine yol açtı. Gladstone'un sözüne karşılık, “Ben de Kur'ân'ın sönmez ve söndürülemez ebedî bir güneş gibi mu'cize olduğunu dünyaya ilân edeceğim” diyen Bediüzzaman, hayatının diğer bir gayesi olarak, “Kur'ân'ın bu asra bakan manevî mu'cizesini insanlara ispat ederek gösterme kararı"nı aldı.</p><p>Van'da kaldığı uzun sürenin neticesi olan bu karar ve doğuda kurulmasını istediği üniversite fikri Said Nursî'nin bundan sonraki hayatını şekillendiren en önemli iki hareket noktası oldu.</p><p>Van'ın Said Nursî gibi bir deha için çok yetersiz kaldığını düşünen tecrübeli Osmanlı paşası Van Valisi Tahir Paşa, onu İstanbul'a gitmesi için teşvik etti. Nihayet Said Nursî, 1907 yılının sonlarında İstanbul'a gitmeye karar verdi. Maksadı, fen ilimleriyle din ilimlerinin beraber okutulacağı, idealindeki üniversite düşüncesini hükümete iletmekti. O zaman Bitlis valiliği yapmakta olan Tahir Paşa'nın Sultan Abdülhamid'e yazdığı referans mektubunu alan Bediüzzaman, önce kara yoluyla Trabzon'a, oradan da gemiyle İstanbul'a gitti.</p><p>Bediüzzaman, İstanbul'da ilk önce Ferik Ahmet Paşa'nın evine yerleşti. İlk iş olarak, doğuda kurulmasını istediği üniversiteyle ilgili bir dilekçeyi padişahın özel kalem dairesi, Mabeyn-i Hümayuna sundu. Ancak, hükümet dilekçe konusu üniversite projesinin önemini kavrayamadı. Bu yüzden gerçekleştirmek için hiçbir teşebbüste bulunmadı.</p><p>İstanbul'a gelişinden 2 ay sonra Fatih'teki Şekerci Han'da kalmaya başladı. Odasının kapısına, “Burada her suale cevap verilir, her müşkül hallolunur; fakat sual sorulmaz” diye bir levha astı. İçerisinde âlimlere ve aydınlara gizli bir meydan okuma da bulunduran bu davet, kısa sürede bütün İstanbul'a yayıldı. İlim adamları, medrese hocaları, talebeler, siyasetçiler, herkes bu âlimi konuşmaya başladı.</p><p>İnsanların yavaş yavaş bu genç âlimin etrafında toplanmaya başlaması hükümetin evhamlanmasına sebep oldu. Birkaç kere tutuklandı ve serbest bırakıldı. Said Nursî'den kurtulmak isteyen hükümet, onu bu defa tımarhaneye gönderdi. Bunun, “muhalifleri sindirmek için bir yol” olduğunu bilen Said Nursî, “Akıllılık dediğinizin çoğunu ben akılsızlık biliyorum. O çeşit akıldan istifa ediyorum” diyerek, kendisini susturmak isteyenlerle uzlaşmadı. Onu, Toptaşı Tımarhanesi doktorunun, “Eğer Said Nursî'de zerre kadar cünun varsa, dünyada akıllı adam yoktur” diye rapor vermesiyle de serbest bırakmadılar, tımarhaneden alarak tevkifhaneye gönderdiler.</p><p>Gözaltındayken Zaptiye Nazırı Şefik Paşa kendisini ziyaret ederek, padişahın selâmıyla birlikte “ihsan-ı şahane"den 1000 kuruşu takdim etmişti. Şefik Paşa aynı zamanda eğitim hakkındaki teklifinin Bakanlar Kurulu'nun gündemine alındığını, kendisinin ise açılacak üniversiteye 30 lira maaşla rektör tayin edildiğini ve maaşının hemen başlayacağını da tebliğ etmişti. Bediüzzaman ise bunun bir “sus payı” olduğunu ifade ederek kendisine takdim edilen makamı ve ihsanı reddetmiş ve derhal padişahla görüşmek istemişti. Hayretler içerisinde oradan ayrılan Şefik Paşa'dan ve hükümetten herhangi bir haber çıkmamış, Bediüzzaman'ın tevkifhanede tutukluluğu devam etmişti.</p><p><strong>Dipnotlar</strong></p><p>1. Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin ilk nüfus ve ikamet bilgilerini 1921 yılında İstanbul'a gelişinde doldurduğu nüfus tezkeresinden öğreniyoruz. Söz konusu belgedeki Üstad'ın kendi beyanlarına göre doğum tarihi Rumî 1293, Hicrî 1295'tir. Rumî 1293 ile Hicrî 1295 yılının kesiştiği tarih ise, Tarih Çevirme Kılavuzuna (Yücel Dağlı-Cumhure Üçer, Türk Tarih Kurumu, Tarih Çevirme Kılavuzu, Ankara, V. Cilt, s. 237.) göre Milâdî 5 Ocak-12 Mart 1878 tarihleri arasına isabet etmektedir. Dolayısıyla Said Nursî'nin doğum yılı her hâlükârda Milâdî 1878'dir. (Köprü Dergisi, Sayı: 70, Bahar 2000)</p><p style="margin-left: 20px"></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 2119, member: 3"] Valinin konağında ilmî çalışmalarına devam ederken bir yandan da kendine ait Horhor Medresesi’nde ders veriyordu. Tahir Paşa, bir gün ona, konağa gelen gazetelerin birinde, İngiltere'nin Sömürgeler Bakanı Gladstone'un Avam Kamarasında yaptığı konuşmayı okudu. Gladstone, elinde bir Kur'ân-ı Kerîm'le kürsüye gelerek, “Bu Kur'ân Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapıp, bu Kur'ân'ı sukut ettirip ortadan kaldırmalıyız. Yahut da Müslümanları ondan soğutmalıyız” diyordu. Bu söz Said Nursî'nin dünyasında fırtınalar kopardı. Belki de, hayatının en önemli kararını vermesine yol açtı. Gladstone'un sözüne karşılık, “Ben de Kur'ân'ın sönmez ve söndürülemez ebedî bir güneş gibi mu'cize olduğunu dünyaya ilân edeceğim” diyen Bediüzzaman, hayatının diğer bir gayesi olarak, “Kur'ân'ın bu asra bakan manevî mu'cizesini insanlara ispat ederek gösterme kararı"nı aldı. Van'da kaldığı uzun sürenin neticesi olan bu karar ve doğuda kurulmasını istediği üniversite fikri Said Nursî'nin bundan sonraki hayatını şekillendiren en önemli iki hareket noktası oldu. Van'ın Said Nursî gibi bir deha için çok yetersiz kaldığını düşünen tecrübeli Osmanlı paşası Van Valisi Tahir Paşa, onu İstanbul'a gitmesi için teşvik etti. Nihayet Said Nursî, 1907 yılının sonlarında İstanbul'a gitmeye karar verdi. Maksadı, fen ilimleriyle din ilimlerinin beraber okutulacağı, idealindeki üniversite düşüncesini hükümete iletmekti. O zaman Bitlis valiliği yapmakta olan Tahir Paşa'nın Sultan Abdülhamid'e yazdığı referans mektubunu alan Bediüzzaman, önce kara yoluyla Trabzon'a, oradan da gemiyle İstanbul'a gitti. Bediüzzaman, İstanbul'da ilk önce Ferik Ahmet Paşa'nın evine yerleşti. İlk iş olarak, doğuda kurulmasını istediği üniversiteyle ilgili bir dilekçeyi padişahın özel kalem dairesi, Mabeyn-i Hümayuna sundu. Ancak, hükümet dilekçe konusu üniversite projesinin önemini kavrayamadı. Bu yüzden gerçekleştirmek için hiçbir teşebbüste bulunmadı. İstanbul'a gelişinden 2 ay sonra Fatih'teki Şekerci Han'da kalmaya başladı. Odasının kapısına, “Burada her suale cevap verilir, her müşkül hallolunur; fakat sual sorulmaz” diye bir levha astı. İçerisinde âlimlere ve aydınlara gizli bir meydan okuma da bulunduran bu davet, kısa sürede bütün İstanbul'a yayıldı. İlim adamları, medrese hocaları, talebeler, siyasetçiler, herkes bu âlimi konuşmaya başladı. İnsanların yavaş yavaş bu genç âlimin etrafında toplanmaya başlaması hükümetin evhamlanmasına sebep oldu. Birkaç kere tutuklandı ve serbest bırakıldı. Said Nursî'den kurtulmak isteyen hükümet, onu bu defa tımarhaneye gönderdi. Bunun, “muhalifleri sindirmek için bir yol” olduğunu bilen Said Nursî, “Akıllılık dediğinizin çoğunu ben akılsızlık biliyorum. O çeşit akıldan istifa ediyorum” diyerek, kendisini susturmak isteyenlerle uzlaşmadı. Onu, Toptaşı Tımarhanesi doktorunun, “Eğer Said Nursî'de zerre kadar cünun varsa, dünyada akıllı adam yoktur” diye rapor vermesiyle de serbest bırakmadılar, tımarhaneden alarak tevkifhaneye gönderdiler. Gözaltındayken Zaptiye Nazırı Şefik Paşa kendisini ziyaret ederek, padişahın selâmıyla birlikte “ihsan-ı şahane"den 1000 kuruşu takdim etmişti. Şefik Paşa aynı zamanda eğitim hakkındaki teklifinin Bakanlar Kurulu'nun gündemine alındığını, kendisinin ise açılacak üniversiteye 30 lira maaşla rektör tayin edildiğini ve maaşının hemen başlayacağını da tebliğ etmişti. Bediüzzaman ise bunun bir “sus payı” olduğunu ifade ederek kendisine takdim edilen makamı ve ihsanı reddetmiş ve derhal padişahla görüşmek istemişti. Hayretler içerisinde oradan ayrılan Şefik Paşa'dan ve hükümetten herhangi bir haber çıkmamış, Bediüzzaman'ın tevkifhanede tutukluluğu devam etmişti. [B]Dipnotlar[/B] 1. Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin ilk nüfus ve ikamet bilgilerini 1921 yılında İstanbul'a gelişinde doldurduğu nüfus tezkeresinden öğreniyoruz. Söz konusu belgedeki Üstad'ın kendi beyanlarına göre doğum tarihi Rumî 1293, Hicrî 1295'tir. Rumî 1293 ile Hicrî 1295 yılının kesiştiği tarih ise, Tarih Çevirme Kılavuzuna (Yücel Dağlı-Cumhure Üçer, Türk Tarih Kurumu, Tarih Çevirme Kılavuzu, Ankara, V. Cilt, s. 237.) göre Milâdî 5 Ocak-12 Mart 1878 tarihleri arasına isabet etmektedir. Dolayısıyla Said Nursî'nin doğum yılı her hâlükârda Milâdî 1878'dir. (Köprü Dergisi, Sayı: 70, Bahar 2000) [INDENT][/INDENT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günde beş vakit kıldığımız nedir?
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Risale-i Nur
Bediüzzaman Said-i Nursi
Bediüzzaman Said Nursi'nin Gençlik ve Tahsil Hayatı
Üst
Alt