- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 9,107
- Tepkime puanı
- 81
Bediüzzaman Said Nursi
(Ocak-Mart 1878 - 23 Mart 1960)
Risale-i Nur Enstitüsü
Gençlik ve Tahsil Hayatı: I. Meşrutiyet Devri (1878-1908)
Bediüzzaman Said Nursî'nin doğduğu yıl Osmanlı Devleti Balkanlar ve Kafkasya'da Rusya ile savaşmaktadır. Osmanlı tarihçilerinin Rumî takvime göre 93 Harbi diye adlandırdığı 1878 Osmanlı-Rus Savaşı, hem Osmanlı Devleti, hem de Batılı devletler için yeni bir dönemi teşkil edecek kadar önemlidir.
Rusya'nın Sırpları kışkırtmasıyla, Bosna-Hersek ve Karadağ'da başlayan isyanlar, Osmanlı Devletiyle birlikte Avrupa'nın yarısını etkileyecek bir savaşa yol açtı. Bu sırada Osmanlı devleti meşrutiyeti ilân etmiş; siyasî, sosyal ve ekonomik alanlarda büyük değişikliklere yol açacak bir “anayasal parlamenter sistem” yürürlüğe koymuştu. Nisan 1877'de Rusya'nın savaş ilânıyla, Kafkas ve Balkan cephelerinde başlayan çarpışmalar, Osmanlı kuvvetlerinin sürekli geri çekilmesiyle sonuçlandı. Ruslar batıda Plevne'yi düşürdükten sonra Balkanları boydan boya istilâ ederek İstanbul'a 18 km uzaklıktaki Yeşilköy'e kadar gelmiş, doğuda Ardahan, Oltu, Kars'ı alarak Erzurum'a girmişti.
Bu esnada Osmanlı'da ekonomik kriz had safhadaydı. Halk fakirlik ve salgın hastalıklardan ayakta duramaz hâle gelmişti. Parlamento devam etmekte olan savaş yüzünden sağlıklı çalışamadığı, ülkenin acil çözülmesi gereken sorunlarına çözüm üretemediği için çalışmalarına ara vermişti.
Savaşın sonunda Yeşilköy'de imzalanan Ayastefanos Antlaşmasıyla Osmanlı, Balkanlar ve Avrupa'daki topraklarının neredeyse tamamına yakınını kaybetmişti. Tuna cephesinde Romanya, Sırbistan, Karadağ bağımsızlık elde etmiş ve Bulgaristan Prensliği kurulmuştu. Kafkas cephesinde ise Batum, Kars, Ardahan ve Doğubayazıt Ruslara bırakılmıştı. Osmanlı Devletinin ödemesi gereken ağır savaş tazminatı uzun yıllar süren ekonomik çöküntüye yol açmıştı. Anlaşmadan sonra terk edilen topraklarda yaşayan Müslüman ve Türk nüfusun, zor şartlar altında gerçekleşen göç dalgası ülkedeki durumu daha da ağırlaştırmıştı.
Bediüzzaman Said Nursî, yeni bir devrin başlangıcı sayılan bu gelişmeler yaşanırken dünyaya geldi. 1878'de Bitlis'in Hizan ilçesinin Nurs köyünde doğan Bediüzzaman, ilk eğitimini ağabeyi Molla Abdullah'tan aldı.
Tağ köyündeki medresede öğretim hayatına küçük yaşta başladı. Tahsil hayatı boyunca, birçok medresede kısa sürelerde bulunarak ders aldı. Bu süre zarfında medrese eğitiminin temeli olan sarf ve nahiv kitaplarını “İzhar"a kadar okudu. Sonunda, Doğubayazıt'ta bulunan Şeyh Mehmet Celâlî'nin medresesinde üç ay süren bir eğitim gördü. Burada, medrese eğitiminde yer alan kitapların yanında pek çok başka kitabı da okudu. İcazetini alarak Doğubayazıt'tan ayrılan Said Nursî, son derece hareketli geçen tahsil hayatında, çok genç yaştayken klasik medrese eğitiminin sınırlarını aşan engin bir birikime sahip oldu.
Doğudaki ilim merkezlerine tek tek giden Said Nursî, o dönemin medrese âlimleri arasında gelenek hâlinde olan ilmî münazaralara katıldı. Keskin zekâsı ve güçlü hafızasının yardımıyla bu münazaralardan başarıyla çıktı. Şarktaki âlimlerin karşısında rüştünü fiilen ispatlamış olan Said Nursî'nin genç yaşta ulaştığı ilim seviyesi, herkesi hayrete düşürdü. Anlaşılması en zor konuları bile kolaylıkla kavraması; okuduğu ve incelediği kitapları kolaylıkla ezberine alması gibi farklılıkları sebebiyle, zamanın âlimleri ona “Bediüzzaman (zamanın eşsizi)” dediler.
Bediüzzaman Said Nursî, Miran aşiret reisi Mustafa Paşayı, yöre halkına yaptığı baskı ve zorbalıktan vazgeçirmek için Cizre'ye gitti; aralarında sert münakaşalar yaşandı. Mustafa Paşa Said Nursî’yi, ilmine güvendiği âlimleriyle münazaraya davet etti. Said Nursî, her meselede onlara üstün geldi. Bu süre sonunda hem farklı kişiliği, cesaret ve özgüveni, hem de ilmî birikimi açısından daha çok dikkat çekmeye başladı.
1894'te Mardin'e geçti. Mardin'de kaldığı sürece, her türlü sosyal faaliyetin içinde yer alan Bediüzzaman, burada karşılaştığı Şeyh Cemaleddin Afganî'nin bir talebesinden, Afganî'nin siyasî fikirlerini tanıma fırsatı buldu. Siyasetle ilgilenmeye de ilk defa Mardin'de başlayan Bediüzzaman, tartışmalarda fikrini açıklamaktan geri durmuyordu. Bulunduğu topluluklarda tartışmalara neden olan Said Nursî'yi, Mardin mutasarrıfı, bir tedbir olarak il hudutları dışına çıkarmak zorunda kaldı.
Bitlis'e giden Bediüzzaman'ın ilmî vukufiyeti ve farklı kişiliği, Bitlis Valisi Ömer Paşa'nın dikkatini çekmişti. Ömer Paşa Bediüzzaman'a vilâyet konağında kalarak çalışmalarını devam ettirebilmesi için bir oda tahsis etti. Doğu ve Batı klasikleriyle beraber fen bilimlerine ait kitapları da içinde bulunduran konağın büyük kütüphanesi, Bediüzzaman'ın fen bilimlerine ait en son bilgilere ulaşması için bir zemin oluşturmuştu. Bitlis vilâyet konağında geçirdiği iki yıl süresince, din ilimlerine olduğu kadar fen ilimlerine de vakıf oldu.
Said Nursî iki yıllık Bitlis hayatından sonra, üst seviyede şahısların daveti üzerine gittiği Van'da 10 yıl kadar kaldı.
Bu süre içinde Tahsin Paşa yerine atanan İşkodralı Tahir Paşa’yla, aralarında samimî bir dostluk gelişti. Böylece, konağın ayrılan bölümünde çalışmalarına devam etti. Çeşitli gazete ve dergilerin de bulunabildiği konağın zengin kütüphanesi, çeşitli konularda derinleşmesi için iyi bir imkân sağlamıştı. Bediüzzaman, bir yandan coğrafya, tarih, matematik, kimya, astronomi ve felsefe ile ilgilenirken, diğer yandan içinde yaşadığı toplum yapısını çok yakından inceleme ve tanıma fırsatına sahip oldu. Osmanlı toplumunun içinde bulunduğu sıkıntıların aşılmasında eğitime çok önemli bir rol düştüğünün farkındaydı ve medreselerde din ilimleriyle birlikte müspet ilimlerin de okutulması gerektiğini düşünüyordu. Hatta bu yolda, zihninde, eğitim esasları ve yönetim şekliyle bir “üniversite projesi” teşekkül etmişti. Bundan sonraki hayatının en büyük iki gayesinden birini oluşturan idealindeki bu üniversiteye, “Medresetüzzehra" adını verdi.
(Ocak-Mart 1878 - 23 Mart 1960)
Risale-i Nur Enstitüsü
Gençlik ve Tahsil Hayatı: I. Meşrutiyet Devri (1878-1908)
Bediüzzaman Said Nursî'nin doğduğu yıl Osmanlı Devleti Balkanlar ve Kafkasya'da Rusya ile savaşmaktadır. Osmanlı tarihçilerinin Rumî takvime göre 93 Harbi diye adlandırdığı 1878 Osmanlı-Rus Savaşı, hem Osmanlı Devleti, hem de Batılı devletler için yeni bir dönemi teşkil edecek kadar önemlidir.
Rusya'nın Sırpları kışkırtmasıyla, Bosna-Hersek ve Karadağ'da başlayan isyanlar, Osmanlı Devletiyle birlikte Avrupa'nın yarısını etkileyecek bir savaşa yol açtı. Bu sırada Osmanlı devleti meşrutiyeti ilân etmiş; siyasî, sosyal ve ekonomik alanlarda büyük değişikliklere yol açacak bir “anayasal parlamenter sistem” yürürlüğe koymuştu. Nisan 1877'de Rusya'nın savaş ilânıyla, Kafkas ve Balkan cephelerinde başlayan çarpışmalar, Osmanlı kuvvetlerinin sürekli geri çekilmesiyle sonuçlandı. Ruslar batıda Plevne'yi düşürdükten sonra Balkanları boydan boya istilâ ederek İstanbul'a 18 km uzaklıktaki Yeşilköy'e kadar gelmiş, doğuda Ardahan, Oltu, Kars'ı alarak Erzurum'a girmişti.
Bu esnada Osmanlı'da ekonomik kriz had safhadaydı. Halk fakirlik ve salgın hastalıklardan ayakta duramaz hâle gelmişti. Parlamento devam etmekte olan savaş yüzünden sağlıklı çalışamadığı, ülkenin acil çözülmesi gereken sorunlarına çözüm üretemediği için çalışmalarına ara vermişti.
Savaşın sonunda Yeşilköy'de imzalanan Ayastefanos Antlaşmasıyla Osmanlı, Balkanlar ve Avrupa'daki topraklarının neredeyse tamamına yakınını kaybetmişti. Tuna cephesinde Romanya, Sırbistan, Karadağ bağımsızlık elde etmiş ve Bulgaristan Prensliği kurulmuştu. Kafkas cephesinde ise Batum, Kars, Ardahan ve Doğubayazıt Ruslara bırakılmıştı. Osmanlı Devletinin ödemesi gereken ağır savaş tazminatı uzun yıllar süren ekonomik çöküntüye yol açmıştı. Anlaşmadan sonra terk edilen topraklarda yaşayan Müslüman ve Türk nüfusun, zor şartlar altında gerçekleşen göç dalgası ülkedeki durumu daha da ağırlaştırmıştı.
Bediüzzaman Said Nursî, yeni bir devrin başlangıcı sayılan bu gelişmeler yaşanırken dünyaya geldi. 1878'de Bitlis'in Hizan ilçesinin Nurs köyünde doğan Bediüzzaman, ilk eğitimini ağabeyi Molla Abdullah'tan aldı.
Tağ köyündeki medresede öğretim hayatına küçük yaşta başladı. Tahsil hayatı boyunca, birçok medresede kısa sürelerde bulunarak ders aldı. Bu süre zarfında medrese eğitiminin temeli olan sarf ve nahiv kitaplarını “İzhar"a kadar okudu. Sonunda, Doğubayazıt'ta bulunan Şeyh Mehmet Celâlî'nin medresesinde üç ay süren bir eğitim gördü. Burada, medrese eğitiminde yer alan kitapların yanında pek çok başka kitabı da okudu. İcazetini alarak Doğubayazıt'tan ayrılan Said Nursî, son derece hareketli geçen tahsil hayatında, çok genç yaştayken klasik medrese eğitiminin sınırlarını aşan engin bir birikime sahip oldu.
Doğudaki ilim merkezlerine tek tek giden Said Nursî, o dönemin medrese âlimleri arasında gelenek hâlinde olan ilmî münazaralara katıldı. Keskin zekâsı ve güçlü hafızasının yardımıyla bu münazaralardan başarıyla çıktı. Şarktaki âlimlerin karşısında rüştünü fiilen ispatlamış olan Said Nursî'nin genç yaşta ulaştığı ilim seviyesi, herkesi hayrete düşürdü. Anlaşılması en zor konuları bile kolaylıkla kavraması; okuduğu ve incelediği kitapları kolaylıkla ezberine alması gibi farklılıkları sebebiyle, zamanın âlimleri ona “Bediüzzaman (zamanın eşsizi)” dediler.
Bediüzzaman Said Nursî, Miran aşiret reisi Mustafa Paşayı, yöre halkına yaptığı baskı ve zorbalıktan vazgeçirmek için Cizre'ye gitti; aralarında sert münakaşalar yaşandı. Mustafa Paşa Said Nursî’yi, ilmine güvendiği âlimleriyle münazaraya davet etti. Said Nursî, her meselede onlara üstün geldi. Bu süre sonunda hem farklı kişiliği, cesaret ve özgüveni, hem de ilmî birikimi açısından daha çok dikkat çekmeye başladı.
1894'te Mardin'e geçti. Mardin'de kaldığı sürece, her türlü sosyal faaliyetin içinde yer alan Bediüzzaman, burada karşılaştığı Şeyh Cemaleddin Afganî'nin bir talebesinden, Afganî'nin siyasî fikirlerini tanıma fırsatı buldu. Siyasetle ilgilenmeye de ilk defa Mardin'de başlayan Bediüzzaman, tartışmalarda fikrini açıklamaktan geri durmuyordu. Bulunduğu topluluklarda tartışmalara neden olan Said Nursî'yi, Mardin mutasarrıfı, bir tedbir olarak il hudutları dışına çıkarmak zorunda kaldı.
Bitlis'e giden Bediüzzaman'ın ilmî vukufiyeti ve farklı kişiliği, Bitlis Valisi Ömer Paşa'nın dikkatini çekmişti. Ömer Paşa Bediüzzaman'a vilâyet konağında kalarak çalışmalarını devam ettirebilmesi için bir oda tahsis etti. Doğu ve Batı klasikleriyle beraber fen bilimlerine ait kitapları da içinde bulunduran konağın büyük kütüphanesi, Bediüzzaman'ın fen bilimlerine ait en son bilgilere ulaşması için bir zemin oluşturmuştu. Bitlis vilâyet konağında geçirdiği iki yıl süresince, din ilimlerine olduğu kadar fen ilimlerine de vakıf oldu.
Said Nursî iki yıllık Bitlis hayatından sonra, üst seviyede şahısların daveti üzerine gittiği Van'da 10 yıl kadar kaldı.
Bu süre içinde Tahsin Paşa yerine atanan İşkodralı Tahir Paşa’yla, aralarında samimî bir dostluk gelişti. Böylece, konağın ayrılan bölümünde çalışmalarına devam etti. Çeşitli gazete ve dergilerin de bulunabildiği konağın zengin kütüphanesi, çeşitli konularda derinleşmesi için iyi bir imkân sağlamıştı. Bediüzzaman, bir yandan coğrafya, tarih, matematik, kimya, astronomi ve felsefe ile ilgilenirken, diğer yandan içinde yaşadığı toplum yapısını çok yakından inceleme ve tanıma fırsatına sahip oldu. Osmanlı toplumunun içinde bulunduğu sıkıntıların aşılmasında eğitime çok önemli bir rol düştüğünün farkındaydı ve medreselerde din ilimleriyle birlikte müspet ilimlerin de okutulması gerektiğini düşünüyordu. Hatta bu yolda, zihninde, eğitim esasları ve yönetim şekliyle bir “üniversite projesi” teşekkül etmişti. Bundan sonraki hayatının en büyük iki gayesinden birini oluşturan idealindeki bu üniversiteye, “Medresetüzzehra" adını verdi.