- Katılım
- 23 Nisan 2011
- Mesajlar
- 3,344
- Tepkime puanı
- 25
Fetva kapısı.
Bab, kapı; fetva ise, sorulan bir mesele hakkında verilen cevap demektir. Bir terim olarak, sorulan İslamî bir meseleye dair fakîhin verdiği cevap, ortaya koyduğu hüküm anlamına gelir. Osmanlı devletinde Şeyhülislâmlık dairesine "bâb-ı fetvâ", "bâb-ı meşîhat", "şeyhülislâm kapısı" adı verilmiştir.
Şeyhülislâm tabiri IV. Hicrî asrın ikinci yarısında ortaya çıkan şeref ünvanlarından birisidir. Bu, daima âlimlere özgü bir ünvan olarak kalmıştır. XI. yüzyılda Şâfiî ve Hanbelîler kendi âlim ve şeyhlerine bu ünvanı verirken, XII. yüzyılda Fahruddîn er-Râzî Şeyhü'l-İslâm ünvanını almıştır. Bu arada şeyhülislâm yalnız fakîhlere ve özellikle Memlükler devrinin başlangıcında fetvaları ile şöhret bulan veya çok sayıda fakîhin tasvibini kazanmış bulunan fıkıh âlimleri için kullanılır olmuştur. Diğer yandan İbn Teymiyye (ö. 728/1327) ile İbnü'l-Kayyim el-Cevziyye (ö. 751/1350)'nin öğrenci ve taraftarları hâlâ bu iki fakîhi şeyhülislâm ünvanını gerçekten hak eden İslâm âlimleri olarak zikrederler. Bu iki âlim, zulme karşı direnen ve şeyhülislâm ünvanını gerçek anlamıyla, hak eden alimlerdir. Şeyhülislâm ünvanı İstanbul müftüsüne tevcih olunmaya başlandığı zaman resmi bir hüviyet kazandı. Bu makam Osmanlı devletinde zamanla, diğer İslâm ülkelerinde hiçbir zaman erişemediği dinî ve siyasî bir önem kazanmıştır (Cüveynî, Cihân-Guşâ, II, 23; es-Subkî, Tabukât, Kahire,1324, III,117; Câmi, Nefahâtü'l-Üns, Kalküta 1859, s. 33, 376; el-Menâr, IX, 34; İlmiye Sâlnâmesi, s. 306).
XVIII. yüzyıl sonuna doğru Osmanlı devleti yönetimi yenileşmeye başlayınca, reîsi, Şeyhülislâm olan bir idare kısmı meydana geldi. Şeyhülislâma çeşitli görevler için yardımcılar verildi. Meselâ; ona vekâlet etme yetkisine sahip kethudâ veya kahyâ; devlet nezdinde kendisini temsile yetkili olan telhisci; halk tarafından talep olunan fetvaları tertip ve tanzimle yükümlü mektupçu veya fetva emini bunlar arasında sayılabilir. Bütün bu memurlar ayrı birer daireye sahiptiler. Bu teşkilât Tanzimat devrinde güçlendi ve yerleşti. Şeyhülislâma resmî makam olarak eski yeniçeri ağasının dairesi tahsis edildi. İşte, bu zamandan itibaren cumhuriyet döneminde ilga oluncaya kadar bütün şeyhülislâmlık dairelerinin faaliyet gösterdiği binaya "Bâb-ı Fetvâ" veya "Şeyhülislâm Kapısı" adı verilmiştir. Burası vakıflar idaresi dışında, dinî temellere dayanan bütün müesseselerin idare ve kontrolünü üstlenmişti. Böylece Şeyhülislâm, statü bakımından XIX. yüzyılda giderek oluşan diğer nâzırlar (bakanlar)la eşit duruma geldi ve hükümet üyelerinden birisi sayıldı. Hatta Mithat Paşa'nın 1876'da ilân ettiği Kânun-ı Esasî'nin yirmiyedinci maddesine göre, diğer nâzırlardan üstün duruma getirildi. Madde şöyledir:
"Sultan, sadrazam ve şeyhülislâmı kendisi seçer, diğer nâzırlar ise, sadrazam tarafından tayin olunurlar."
İlmiye Sâlnâmesi'ne göre, o zamanlar Şeyhülislâmlığın başlıca şûbeleri şunlardır: 1) Fetvâhâne, 2) Meclis-i Tetkikât-ı Şer'iyye, 3) Ders Vekâleti ve Meclis-i Mesâlih-i Tâlibiye, 4) Tetkik-i Mushaf ve Müellefât-ı Şer'iye Meclisi, (bu daire; Kur'an tablarının ve fıkıh eserlerinin kontrolünü yapıyordu.) 5) Meclis-i Meşâyih, tarikatlarla ilgili işleri düzenler. 6) Beytü'l-Mâl veya Emvâl-i Eytâm idareleri. Şeyhülislâm kapısında ayrıca kadıaskerin, kassâmın ve İstanbul kadısının yüksek şer'iye mahkemeleri de bulunmakta idi. Yine kadıların tayini ve benzeri çeşitli meseleler için görüş ve kanaatlerine başvurulan çok sayıda encümenler mevcuttu (İlmiye Sâlnâmesi, Matbaa-ı Âmire, 1334, s. 322-641; J.H. Kramers, " Şeyhülislâm " mad. İA. )
Hamdi DÖNDÜREN
Bab, kapı; fetva ise, sorulan bir mesele hakkında verilen cevap demektir. Bir terim olarak, sorulan İslamî bir meseleye dair fakîhin verdiği cevap, ortaya koyduğu hüküm anlamına gelir. Osmanlı devletinde Şeyhülislâmlık dairesine "bâb-ı fetvâ", "bâb-ı meşîhat", "şeyhülislâm kapısı" adı verilmiştir.
Şeyhülislâm tabiri IV. Hicrî asrın ikinci yarısında ortaya çıkan şeref ünvanlarından birisidir. Bu, daima âlimlere özgü bir ünvan olarak kalmıştır. XI. yüzyılda Şâfiî ve Hanbelîler kendi âlim ve şeyhlerine bu ünvanı verirken, XII. yüzyılda Fahruddîn er-Râzî Şeyhü'l-İslâm ünvanını almıştır. Bu arada şeyhülislâm yalnız fakîhlere ve özellikle Memlükler devrinin başlangıcında fetvaları ile şöhret bulan veya çok sayıda fakîhin tasvibini kazanmış bulunan fıkıh âlimleri için kullanılır olmuştur. Diğer yandan İbn Teymiyye (ö. 728/1327) ile İbnü'l-Kayyim el-Cevziyye (ö. 751/1350)'nin öğrenci ve taraftarları hâlâ bu iki fakîhi şeyhülislâm ünvanını gerçekten hak eden İslâm âlimleri olarak zikrederler. Bu iki âlim, zulme karşı direnen ve şeyhülislâm ünvanını gerçek anlamıyla, hak eden alimlerdir. Şeyhülislâm ünvanı İstanbul müftüsüne tevcih olunmaya başlandığı zaman resmi bir hüviyet kazandı. Bu makam Osmanlı devletinde zamanla, diğer İslâm ülkelerinde hiçbir zaman erişemediği dinî ve siyasî bir önem kazanmıştır (Cüveynî, Cihân-Guşâ, II, 23; es-Subkî, Tabukât, Kahire,1324, III,117; Câmi, Nefahâtü'l-Üns, Kalküta 1859, s. 33, 376; el-Menâr, IX, 34; İlmiye Sâlnâmesi, s. 306).
XVIII. yüzyıl sonuna doğru Osmanlı devleti yönetimi yenileşmeye başlayınca, reîsi, Şeyhülislâm olan bir idare kısmı meydana geldi. Şeyhülislâma çeşitli görevler için yardımcılar verildi. Meselâ; ona vekâlet etme yetkisine sahip kethudâ veya kahyâ; devlet nezdinde kendisini temsile yetkili olan telhisci; halk tarafından talep olunan fetvaları tertip ve tanzimle yükümlü mektupçu veya fetva emini bunlar arasında sayılabilir. Bütün bu memurlar ayrı birer daireye sahiptiler. Bu teşkilât Tanzimat devrinde güçlendi ve yerleşti. Şeyhülislâma resmî makam olarak eski yeniçeri ağasının dairesi tahsis edildi. İşte, bu zamandan itibaren cumhuriyet döneminde ilga oluncaya kadar bütün şeyhülislâmlık dairelerinin faaliyet gösterdiği binaya "Bâb-ı Fetvâ" veya "Şeyhülislâm Kapısı" adı verilmiştir. Burası vakıflar idaresi dışında, dinî temellere dayanan bütün müesseselerin idare ve kontrolünü üstlenmişti. Böylece Şeyhülislâm, statü bakımından XIX. yüzyılda giderek oluşan diğer nâzırlar (bakanlar)la eşit duruma geldi ve hükümet üyelerinden birisi sayıldı. Hatta Mithat Paşa'nın 1876'da ilân ettiği Kânun-ı Esasî'nin yirmiyedinci maddesine göre, diğer nâzırlardan üstün duruma getirildi. Madde şöyledir:
"Sultan, sadrazam ve şeyhülislâmı kendisi seçer, diğer nâzırlar ise, sadrazam tarafından tayin olunurlar."
İlmiye Sâlnâmesi'ne göre, o zamanlar Şeyhülislâmlığın başlıca şûbeleri şunlardır: 1) Fetvâhâne, 2) Meclis-i Tetkikât-ı Şer'iyye, 3) Ders Vekâleti ve Meclis-i Mesâlih-i Tâlibiye, 4) Tetkik-i Mushaf ve Müellefât-ı Şer'iye Meclisi, (bu daire; Kur'an tablarının ve fıkıh eserlerinin kontrolünü yapıyordu.) 5) Meclis-i Meşâyih, tarikatlarla ilgili işleri düzenler. 6) Beytü'l-Mâl veya Emvâl-i Eytâm idareleri. Şeyhülislâm kapısında ayrıca kadıaskerin, kassâmın ve İstanbul kadısının yüksek şer'iye mahkemeleri de bulunmakta idi. Yine kadıların tayini ve benzeri çeşitli meseleler için görüş ve kanaatlerine başvurulan çok sayıda encümenler mevcuttu (İlmiye Sâlnâmesi, Matbaa-ı Âmire, 1334, s. 322-641; J.H. Kramers, " Şeyhülislâm " mad. İA. )
Hamdi DÖNDÜREN