Ashabı suffe

hüzün

Çalışkan Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
27 Şubat 2011
Mesajlar
413
Tepkime puanı
6
Ashâb-ı Suffe, Arapça “sâhipler, arkadaşlar” mânâlarına gelen “ashap” kelimesiyle, “eyvan, sed, sofa” gibi mânâlara gelen “suffe” kelimesinden oluşmuş bir tâbirdir. Medîne’ye hicretten sonra Hz. Peygamber’in Medîne’deki mescidine bitişik gölgelikte barınan ve ilim tahsîli ile uğraşan sahâbîlere verilen genel isimdir.

SUFFE’NİN OLUŞUMU VE SUFFE SAKİNLERİ


Hz. Peygamber, Medîne’ye hicretten hemen sonra giriştiği mescit inşâsı sırasında bir eğitim-öğretim kurumuna olan ihtiyâcı gözden kaçırmamış ve mescidin bitişiğinde yapılan bir bölümü bu işe tahsîs etmiştir.

Bulundukları kabîle ve topluluklar içinde İslâm’ı yaşama imkânına sâhip olamadıkları için Arap Yarımadası’nın çeşitli yerlerinden Medîne’ye hicret edenler ve bekâr olup herhangi bir yurt-yuva edinemeyenler burada barındırılmıştır. Düzenli bir eğitim-öğretim faaliyetine tâbî tutulan bu öğrenciler, kendilerine ayrılan mekâna “suffe” dendiğinden “Ashâb-ı Suffe” veyâ “Ehl-i Suffe” diye anılmışlardır.

Zaman zaman Hz. Peygamber’i görmek ve İslâm’ın temel esaslarını öğrenmek için gelen ve kalacak başka bir yeri olmayan misafirler Suffe’de kaldığından ve ayrıca evlenip ev-bark sâhibi olanlar Suffe’den ayrıldığından Ehl-i Suffe’nin sayısı dâimâ aynı kalmamıştır.

Aralarında Talhâ b. Ubeydullah (r.a.), Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.), Ebû Hureyre (r.a.), Ebû Zer el-Gıfârî (r.a.), Bilâl-i Habeşî (r.a.), Abdullah b. Ömer (r.a.), Abdullah b. Mes‘ud (r.a.), Berâ b. Mâlik (r.a.) gibi tanınmış sahâbîlerin de bulunduğu Suffe’de yatılı olmayanlarla birlikte öğrenci sayısı zaman zaman 400’e kadar çıkmıştır.


ASHÂB-I SUFFE NE İLE MEŞGÛL OLURDU?

Suffe’de toplanan öğrencilere Kur’ân-ı Kerîm, yazı, hadîs-i şerîfler ve çeşitli dînî bilgiler öğretilirdi. Bu öğrenciler kendilerine ayrılan bölümü dinlenme ve ders çalışma yeri olarak kullanırken sınıf olarak da mescidden yararlanıyorlardı. Hocaları başta Hz. Peygamber olmak üzere, Abdullah b. Mes‘ud (r.a.), Ubey b. Ka‘b (r.a.), Muaz b. Cebel (r.a.) ve Ebu’d-Derdâ (r.a.) gibi ilim sâhibi sahâbîlerden oluşuyordu.

Ehl-i Suffe nâzil olan âyetleri ve Peygamberimiz’in hadislerini ezberleme husûsunda ön sıralarda yer alıyordu. Muhâcirler çarşı-pazarda ticâretle, Ensar ise bahçelerinde ziraatle uğraşırken Suffeliler olabildiğince Hz. Peygamber’in yanından ayrılmıyorlar, başkalarının duymadıklarını duyuyorlar, görmediklerini görüyorlardı. İşleri sebebiyle yeteri kadar Resûlullah ile bir arada bulunamayan Müslümanlar yeni gelişmelerin çoğundan Ehl-i Suffe vâsıtasıyla haberdâr oluyorlar, yeni bilgilerin çoğunu onlardan öğreniyorlardı.

Suffe Ehli’nin büyük kısmı kendilerini tamâmen rûhî mânevî hayâta vermiş bulunuyor, geceleri ibâdetle, gündüzleri oruçla ve ilim tahsîli ile geçiriyorlardı. Böylece, bir yandan İslâm’ı öğrenen ve bir yandan da onu tüm incelikleriyle yaşamaya gayret eden bu sahâbîler Hz. Peygamber’in sevgisine ve özel ilgisine mazhâr oluyorlardı.


ASHÂB-I SUFFE NASIL GEÇİNİRDİ?

Kendilerini tamâmıyla ilme vermiş oldukları için belirli bir gelirleri olmayan Ehl-i Suffe içinde gücü kuvveti yerinde olanlar odun kesmek, su taşımak gibi sınırlı işler yaparak mümkün mertebe ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyordu. İhtiyaç içinde bulunsalar dahî iffet ve vakarları sebebiyle kimseden bir şey istemiyorlardı.

Bunun yanında Hz. Peygamber onların geçimleriyle bizzat ilgileniyor, Beytü’l Mâl’e ve kendisine gelen malların büyük bir kısmını onlara ayırıyordu. Sahâbîler de Hz. Peygamber’in teşvîkiyle bu ilim ve irfan yuvasını destekliyor; bâzen onlardan birkaçını evlerinde misâfir ediyor, bâzen de üzeri hurma dolu dalları getirip burada yüksekçe bir yere asmak sûretiyle onların geçimlerine yardımda bulunuyorlardı.
 
Üst Alt