Allahın (C.C) anıldığı yerler; gönüllerde uyuyan aşk ve şevk ateşini rüzgarlar gibi körükler, tutuşturur, kızıştırır; tepeden tırnağa bütün ruhları sarar ve herkesin iç dünyâsında büyük yangınlar meydana getirir.
Binlerce mahrum ve görgüsüz ruh bu âteşîn iklime girince kor kesilir, üzerindeki isi-pası atar, saykıllanır ve pırıl pırıl olur.
Herkes derin bir aşk hummâsına tutulmuş, derin bir hamâsetle şahlanmış gibi, beşerî kayıtların cidarlarını zorlar, cismaniyetin hudutlarından dışarıya çıkar ve namütenâhîliğe yelken açmışçasına sonsuzluğa, hudutsuzluğa doğru heyecanla çırpınır.
Uhrevî âlemlerin sofaları sayılan Allâh'ın anıldığı yerler, ötelere âit rüyâların tahakkuk edeceği, ilâhî aşkların vuslatlara açılacağı; ruhların yerçekiminin olmadığı kuşağa ulaşacakları ve herkesin sevme ihtiyacını, sevilme arzusunu; mutlu olma emelini gerçekleştirebileceği gönüllerin buluşma ve halleşme yerleridir.
Bu tatlı rüyâda, herkesin kendi hayatı, gönlünün husûsî iklimiyle bütünleşir, ruhlardaki vahşetler zâil olur gider, yabancılık bütün bütün silinir yok olur ve her yanda, dost ikliminden gelen esintiler "üns esintileri" hissedilmeye başlar.
Aklın, verâların, verâların... verâsında diye hükmettiği gerçek, kalbin yaklaştırıcı dünyâsında kemmiyetsiz, keyfiyetsiz yakınlardan daha yakın olur.
Yeryüzünde Hakk evleri olmaya şâyeste bu mübârek yerler, bizim için imkânsız gibi görünen şeylere imkân kapılarını açar, aşılmaz sanılan engelleri parçalar, dağıtır, mürîdi murâda ulaştırma yollarını kolaylaştırır ve aklın takılıp kaldığı yerlerde, müdâvimlerini gönlün ışıktan kanatlarıyla sonsuzluğa uçururlar.
Bu aydınlık atmosferde, toplum birbirini muhabbetle kucaklar; onun her kesiminde tatlı bir bahar havası esmeye başlar ve her yanda âdeta Cennet kokuları duyulur.
Hatta, maddiyâtın boğucu ikliminden kurtulamamış beden insanları bile, bu iman ve aşk devrânının cûş u hurûşu içinde böyle bir topluma mensup olmanın hazzını duyar, böyle bir devri idrak etmekle başlarının semâlara ulaştığını hissederler.
Binlerce mahrum ve görgüsüz ruh bu âteşîn iklime girince kor kesilir, üzerindeki isi-pası atar, saykıllanır ve pırıl pırıl olur.
Herkes derin bir aşk hummâsına tutulmuş, derin bir hamâsetle şahlanmış gibi, beşerî kayıtların cidarlarını zorlar, cismaniyetin hudutlarından dışarıya çıkar ve namütenâhîliğe yelken açmışçasına sonsuzluğa, hudutsuzluğa doğru heyecanla çırpınır.
Uhrevî âlemlerin sofaları sayılan Allâh'ın anıldığı yerler, ötelere âit rüyâların tahakkuk edeceği, ilâhî aşkların vuslatlara açılacağı; ruhların yerçekiminin olmadığı kuşağa ulaşacakları ve herkesin sevme ihtiyacını, sevilme arzusunu; mutlu olma emelini gerçekleştirebileceği gönüllerin buluşma ve halleşme yerleridir.
Bu tatlı rüyâda, herkesin kendi hayatı, gönlünün husûsî iklimiyle bütünleşir, ruhlardaki vahşetler zâil olur gider, yabancılık bütün bütün silinir yok olur ve her yanda, dost ikliminden gelen esintiler "üns esintileri" hissedilmeye başlar.
Aklın, verâların, verâların... verâsında diye hükmettiği gerçek, kalbin yaklaştırıcı dünyâsında kemmiyetsiz, keyfiyetsiz yakınlardan daha yakın olur.
Yeryüzünde Hakk evleri olmaya şâyeste bu mübârek yerler, bizim için imkânsız gibi görünen şeylere imkân kapılarını açar, aşılmaz sanılan engelleri parçalar, dağıtır, mürîdi murâda ulaştırma yollarını kolaylaştırır ve aklın takılıp kaldığı yerlerde, müdâvimlerini gönlün ışıktan kanatlarıyla sonsuzluğa uçururlar.
Bu aydınlık atmosferde, toplum birbirini muhabbetle kucaklar; onun her kesiminde tatlı bir bahar havası esmeye başlar ve her yanda âdeta Cennet kokuları duyulur.
Hatta, maddiyâtın boğucu ikliminden kurtulamamış beden insanları bile, bu iman ve aşk devrânının cûş u hurûşu içinde böyle bir topluma mensup olmanın hazzını duyar, böyle bir devri idrak etmekle başlarının semâlara ulaştığını hissederler.