• Forumda Rüya yorumu YAPILMIYOR! Mesaj göndermeyiniz! Mesajınız silinir!

Allah'a Karşı İnancı Azalmaya Başlayan Biri Ne Yapmalı?

mucadeleicinde

Yeni Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
19 Haziran 2023
Mesajlar
7
Tepkime puanı
1
Merhaba, ben vesveselerle uğraşan biriydim Allah'ın varlığına dair. Ne yapıp edip şeytanı susturmaya çalıştım, vesvese videolari izledim, ama kalben çok zorlanıyordum. Çok yoruldum ciddi anlamda, bırakmak istiyorum. Ağır vesveseleri susturdum büyük oranda aslında ama yorgunluğumu kullanıyor sanırım (Şeytan vesvesesi geldiğinde korkmamaya, sakin olmaya ve bunlar saçma diyerek bu vesveseleri susturmaya başlamıştım sonunda) Allah'ın beni imtihana soktuğunu biliyorum, ama gerçekten yoruldum. "Bırak şu din işlerini" gibi düşünceler geçiyor aklımdan ve kendimi bıraktıkça Allah'a olan inancımın da bu şekilde azaldığını hissediyorum. Allah'a inancımın azalmasını da istemiyorum, ama aşırı yoruldum. Ne yaparsam bu yorgunluk geçer? Namaz kılmaya çalışıyorum, sürekli abdesti bozacak şeyler oluyor hep yarıda kesiliyor namazım. Abdest bozulmasa bile namazda Allah'a küfrediyor sürekli şeytan bu sefer aklım namazda olmuyor huzuru alamıyorum. Şeytan yorgunluğumu inançsızlık gibi gösteriyor olabilir mi? Aklen sebebsiz bir varoluş mantıklı gelmiyor.
 

hkn/

Katılımcı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
21 Temmuz 2014
Mesajlar
34
Tepkime puanı
1
Selam, Mealler Süleymaniyevakfımeali internet adresinden alınmıştır.

Rabbin Âdemoğullarından, onların arka taraflarından nesillerini alıp, onları kendilerini bağlayacak şekilde “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye şahit tuttuğunda, onlar “Elbette Rabbimizsin! Biz buna şahit olduk!” derler[*]. Yoksa kıyamet /mezardan kalkış günü, “Biz bunun farkında değildik.” derdiniz. (A'raf 7/172)
[*]
Âyetteki “Âdemoğulları” kelimesi, hem kadını hem de erkeği ifade eder. Çocuğu kadın doğurur ama o, arka tarafından değil rahminden çıkarak dünyaya gelir. İnsan neslinin devamı ile ilgili olarak Âdemoğullarının arka tarafından çıkan tek şey, bel kemiği ile leğen kemikleri arasından çıkan yumurta ve spermdir (Tarık 86/7). İnsan, bu iki maddenin, rahim girişinde birleşip yumurtanın oluşumu ve kendine has özelliklerin belirlenmesi ile birlikte oluşmaya başlar (Âl-i İmran 3/6, Mürselat 77/20-23). Bu sebeple ayettek, Âdemoğullarının nesillerinin arka taraflarından ilk alınma anı, doğum anını değil, kadının ve erkeğin büluğa erdikleri ilk anı ifade eden mecaz kullanımdır. Bu andan itibaren sorumluluklar başlar. Zaten yeni doğan çocukta bir bilgi olmaz (Nahl 16/78). Ama o, doğumdan itibaren kendini ve çevresini izlemeye ve belli bir aşamaya gelince sorular sormaya başlar. Çünkü ana rahminde vücut yapısının tamamlanmasından sonra üflenen ruh sayesinde insan, bilgi öğrenme ve öğrendiği bilgiyi değerlendirerek yeni bilgilere ulaşma kabiliyetine kavuşur (Müminûn 23/14, Secde 32/7-9). Sonunda Allah’ın tek Rab yani kendinin ve tüm varlıkların sahibi ve yöneticisi olduğunu kesin olarak anlar. Allah, içsel olarak onlara: ‘elestu bi Rabbikum = ben sizin Rabbiniz /sahibiniz değil miyim’ diye sorar, onlar da içten tam bir kararlılıkla “bela = elbette Rabbimizsin!” der. Kur’an’da her şeyin örneği vardır (İsra 17/89, Kehf 18/54, Rum 30/58, Zümer 39/27). Bunun örneği de İbrahim aleyhisselamdır. Onun ailesi ve toplumu ile yaptığı mücadele, gözlemlerini tamamlayıp kesin kanaate varmasından sonra, delikanlılığının ilk günlerinde, henüz nebi olmamışken başladı (En’am 6/ 74-81, Enbiya 21/51-70). Onunla bu konuda tartışan halkına: "Benimle Allah hakkında mı tartışıyorsunuz?" demesi, bu bilgiye onların da ulaşmış olduğunu gösterir (En’am 6/80). Yoksa onlar, “Allah da kim?” diye sorarlardı.

Ya da şöyle derdiniz: “Sana bizden önce, atalarımız ortak koştu. Biz, onlardan sonra gelen bir nesildik (onlara uyduk). Batıla dalan o kimselerin yaptıkları yüzünden bizi helak mı edeceksin[*]?” (A'raf 7/173)

[*] Kendilerine elçi gelmeyen toplumlar, sadece şirkten ve evrensel doğrulardan sorumlu olurlar. Çünkü Allah’ın bir ortağının olamayacağını ve evrensel doğruları kendi gözlemleriyle öğrenmiş olurlar.

SORU:

Kişi aklından ve içinden geçen kötü şeylerden sorumlu olacak mıdır? Bu tür vesveselerden kurtulmak mümkün müdür?

CEVAP:

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. İçinizde olanı[*] açığa vursanız da gizleseniz de Allah sizi ondan hesaba çeker. Affın gereğini yapanı affeder, azabın gereğini yapana da azap eder. Allah her şeye ölçü koyar. ” (Bakara 2/284)
[*]İnsanlar içlerinden geçen vesvese, hayal, anlık duygular gibi şeylerden değil içlerine yerleştirdikleri iman, küfür gibi şeylerden sorumludur

Nebîmiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi:

“Bakın, vücutta bir et parçası vardır. O iyi olursa vücudun tamamı iyi olur, o bozulursa vücudun tamamı bozulur. İşte o kalptir.” (Müslim, Müsâkât, 107)

İçinde olan ile içinden geçen aynı değildir. İçinde olan; iman, küfür, sevgi, nefret, kin, iyi niyet gibi hayata yön veren şeylerdir. İçinden geçen ise genellikle şeytan vesvesesidir. Bazen içinize öyle şeyler gelir ki “acaba kâfir mi oldum?” dersiniz. Bu, doğru yolda olduğunuzu gösterir. Çünkü şeytan, kıyâmete kadar süre alınca şöyle demişti:

“… And olsun onlar için, senin doğru yolunun üstünde oturacağım.

Sonra onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım. Onların çoğunu sana şükreder bulamayacaksın.”
(Araf 7/16-17)

Şeytana izin verildiği için vesvesesine engel olunamaz. Bundan peygamberler de kurtulamazlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Senden önce gönderdiğimiz bir tek nebi ve elçi yoktur ki, bir şeyi kursun da şeytan onun kurgusuna vesvese karıştırmış olmasın. Allah şeytanın karıştırdığını giderir, sonra âyetlerini pekiştirir. Allah bilendir, hakîmdir.” (Hac 22/52)

Şeytan vesvesesinden kurtulmaya güç yetmeyeceği için onun sorumluluğu olmaz. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Allah, kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez.” (Bakara 2/286)

(KAYNAK: Abdulaziz Bayındır, Kur’an Işığında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 2. Bs., İstanbul, 2007, s: 106-108)

SORU:
Vesveseden bir türlü kurtulamıyorum. Dini bir konu hakkında düşünsem ve yanlış bir karar versem “işte dinden çıkıyorum” gibi düşüncelere kapılıyorum ve kendimi her şeyden uzaklaştırıp bir köşede dini yaşamak gibi bir hayalin içinde buluyorum. Ne yapmalıyım?

CEVAP:

Öncelikle bunun size şeytan tarafından yapıldığını bilmelisiniz. Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:

Sizi (Atanız Âdem’i) yarattık, sonra size, özgün bir biçim verdik[1*]. Sonra[2*] meleklere “Âdem’e secde edin /onun karşısında saygıyla eğilin[3*]!” dedik; İblis hariç hemen secde ettiler. İblis secde edenlerden olmadı. (A'raf 7/11)
[1*] “Savvarnâkum (صَوَّرْنَاكُمْ) size özel şekli belirledik” anlamındadır. Hiç kimse diğerinin tıpa tıp aynısı değildir (Al-i İmran 3/6, Mümin 40/64, Teğabun 64/3, Haşr 59/24).
[2*] Bakara 2/31.
[3*] Secdenin kök anlamı, eğilme ve boyun eğmedir (Müfredat). Güneş ay, gezegenler ve yıldızlar gibi gök cisimlerinin birbiri ile olan eğimleri (declination) secde olduğu (Hac 22/18) gibi gölgenin yere yapışması da secdedir (Nahl 16/48). Namaz kılarken yapılan secde, yere yapışmaya benzer şekildedir (Nisa 4/103).


Allah: “Sana emrettiğimde secde etmemene yol açan engel neydi? diye sordu. İblis: “Ben ondan daha değerliyim. Çünkü beni ateşten yarattın, onu balçıktan yarattın.” diye cevap verdi. (A'raf 7/12)

Allah dedi ki: “İn oradan[*]! Orada büyüklük taslamaya hakkın yoktur. Çık dışarı! Sen aşağılıklardansın.” (A'raf 7/13)

[*] İblis, 1. kat semada görevli meleklerdendi. Allah’a baş kaldırınca kovuldu. Artık o da onu takip eden cinler de birinci kat semaya yaklaştırılmazlar (Hicr 15/16-18, Saffat 37/6-10).

İblis: “Bunların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana yaşama fırsatı ver.” dedi. (A'raf 7/14)

Allah: “Tamam, sen yaşama fırsatı verilenlerdensin[*].” dedi. (A'raf 7/15)

[*] Ayetten anlaşılacağı üzere melekler (cinler) ölümlü varlıklardır. Öyle olmasaydı İblis, ömrünün uzatılmasını istemezdi. Bunların bazılarına ve İblis’e belli bir güne kadar süre tanınmıştır (Hicr 15/38, Sad 38/81). Bu, bütün canlıların öldüğü gündür.(Kasas 28/88. Rahman 55/26-27)

İblis dedi ki: “Madem beni azdırdın[*], ben de onlar için, kesinlikle senin doğru yolunun üstünde oturacağım. (A'raf 7/16)
[*] Bu ayetten anlaşılacağı üzere İblis, kendini suça sevk edenin Allah olduğunu iddia etmektedir. Kadercilik anlayışının temelinde aynı mantık vardır. Kaderciler, her şeyi Allah’ın belirlediğini iddia ederek kendi hatalarını Allah’a mal ederler.

Sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım. Onların çoğunu, şükretmeyen /sana karşı görevlerini yerine getirmeyen kişiler olarak göreceksin.” (A'raf 7/17)

Allah dedi ki: “Değersizleştirilmiş ve kovulmuş olarak çık buradan! Hele onlardan biri sana uysun, kesinlikle sizi topluca cehenneme doldururum.” (A'raf 7/18)


Şeytan, sadece doğru yolda olana vesvese verdiği için onun vesvesesi, yaptığınız işin doğruluğunu da gösterir. Böyle bir durumda ne yapılması gerektiğini şu âyetlerden öğreniyoruz:

Şeytandan bir dürtü seni dürterse Allah’a sığın. Daima dinleyen ve bilen odur[*].” (A'raf 7/200)
[*] Mü'minun 23/97-98, Fussilet 41/36.

Yanlışlardan sakınanlar, şeytani bir kuruntu kendilerini sarınca, akıllarında tutmaları gereken doğru bilgileri (ayetleri) hatırlar ve hemen gerçeği görürler. “ (A'raf 7/201)

Yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı gibi şeytan vesvese verecek; ama kendinizi vesveseye kaptırmayacaksınız. Kendisini vesveseye kaptıran insan, ibadetlerinde yanılır, çeşitli hatalara düşer ve ibadetlerden haz almaz. Vesvese, insanı yanlış ve batıl yollara saptırabilir. Hatta vesvese neticesinde insan akli dengesini bile kaybedebilir. Bu açıdan rahat olun, kendinize zarar vermeyin. Bundan kurtulmak için sık sık Euzu çekerek Allah’a sığının, İhlas, Felak ve Nâs surelerini anlamları ile birlikte okuyun.

Yukarıda yazılanlar konuyla ilgili süleymaniyevakfımeali ve süleymaniye vakfının fetva sitesinde yazılanlardan derlenmiştir.


Buradan sonrakilerde benim yazdıklarım da vardır, bana ait yazıları yeşil renk yaptım;

Allah’ın imtihana tabi tutup da Allah’ın varlığına ve Allah’tan başka ilah olmadığına şahit olmayan yer yüzünde tek bir insan yoktur.(A'raf 7/172-173) Bu sebeple sana gelen Allah’ın varlığına dair vesveselerin hiç bir anlamı yok. Sen sadece inanmadıklarını iddia edenler gibi inancının üzerine örtme, görmezlikten gelip nankörlük etme.

Allah’a karşı nasıl nankörlük edersiniz! Siz cansız varlıklardınız,[*] size o hayat verdi. Sonra sizi öldürecek ve daha sonra yeniden hayat verecektir. Sonunda onun huzuruna çıkarılacaksınız. (Bakara 2/28)
[*] “Allah sizi topraktan bir bitki gibi bitirmiştir. Tekrar sizi toprağa döndürecek ve daha sonra tekrar topraktan çıkaracaktır.” (Nuh 71/17-18). Bitkiler topraktan biter ve ondaki cansız /inorganik maddelerle büyür. İnsanlar da topraktan yetişen bitkilerle ve etçil veya otçul hayvanlarla beslenir. Demek ki bitkiler gibi, insanların da yapı taşlarını oluşturan temel maddeler en başta cansızdır. İnsan ölüp de toprağa karıştığında tekrar cansız /inorganik elementler haline gelir. Kıyamette de tıpkı ilk yaratılışı gibi topraktan yaratılacak, topraktaki elementleri onun için tohum görevi görecektir (Kaf 50/11).

Allah’a hiç bir şeyi ortak koşmadan, Allah’ın kurulmasını emrettiği bağı koparmadan (Allah ile arana her ne koyarsan bağı kesersin)

Fâsıklar; Allah’a verdikleri sözden sonra taahhütlerini bozanlar, Allah’ın kurulmasını emrettiği bağı koparan[*] ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlardır. Kaybedenler işte onlardır. (Bakara 2/27)
[*] Burada verilen söz, Allah’ın tek ilah olduğu, onun bir ortağının olmadığı ve kulluğun sadece ona yapılacağı konusundaki sözdür (A’raf 7/172-173, Yasin 36/60-61). Verdiği bu sözün gereğini yerine getirmeyenler, Allah’ın ayetlerini görmezlikten gelerek şirke düşmüş olurlar. Çünkü onlar, Allah’la aralarına kendi arzularını veya kutsal saydıkları şeyleri koyup, Allah ile aralarındaki bağı koparmış olurlar. İşte burada Allah’ın koparılmasını yasakladığı bağ budur (Ra’d 13/19-21). Buradaki yasağın, akrabalık bağı ile bir ilgisi yoktur.

Ve Allah’ın kurulmasını emrettiği bağı koparanlar, bunu Allah’a daha çok yaklaşmak için yaptıklarını söyler. Halbuki katıksız saf din sadece Allah’a aittir.

Bilin ki saf din Allah’ın dinidir[1*]. Allah ile aralarına veliler[2*] koyanlar şöyle derler: “Biz bunlara sırf bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz[3*].” Allah, ihtilafa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir[4*]. Allah, yalancı ve nankör birini yola getirmez[5*]. (Zümer 39/3)
[1*] Nahl 16/52, Rum 30/30. Allah dinini tamamlamıştır (Maide 5/3); ona bir ekleme veya çıkarma yapılamaz. İçine Allah’tan başkasının söz ve hükümleri katılmış din, Allah’ın dini olamaz. Allah Teâlâ, kendisinden başkasına kulluk edilmemesi için, Kur’an ayetlerini birbirini açıklar şekilde indirmiş (En’am 6/114), bu açıklamalara erişilmesi için usul belirlemiş (Al-i İmran 3/7, A’raf 7/52, Zümer 39/23, Fussilet 41/3) ve bunun dışına çıkılmasını kabul etmemiştir (Hûd 11/1-2).
[2*] Aralarına başka bir şey girmeyecek şekilde birbirine yakın olan iki kişi veya şeyden her birine veli denir. Buradan hareketle akrabalık, dostluk, yardım ve inanç bakımından doğan yakınlık da mecazen bu kelimeyle ifade edilir (Müfredât). Allah ile arasına başka birini koymayan herkes Allah’ın velisi, Allah da onun velisidir (Bakara 2/257, Muhammed 47/11). Ayetler gayet açık olduğu halde tasavvufta bir velayet makamı oluşturulur, o makama veli veya evliya diye nitelenen kişiler yerleştirilerek onlar birer vesile/aracı konumuna getirilir. Böylece Allah ikinci sıraya konur ve tevbe edilmediği takdirde asla affedilmeyecek şirk günahına girilmiş olur (Bakara 2/257, Nisa 4/48, 116, A’raf 7/3, 30, Secde 32/4, Ahkaf 46/4-6).
[3*] Yunus 10/18.
[4*] Hac 22/56, 68-69 Secde 32/25, Casiye 45/17.
[5*] Bakara 2/39, Al-i İmran 3/86,
Nahl 16/104.

Sen araya hiç bir şey sokmadan doğrudan doğruya Allah’a yönelip sadece O’na kulluk et ve sadece O’ndan yardım iste.

(Allah’ım!) Kulluğu[1*] doğrudan sana yaparız. Yardımı da doğrudan senden isteriz[2*]. (Fatiha 1/5)
[1*] Kulluk etmek /ibadet, ‘samimi niyetle, saygıyla, isteyerek ve kayıtsız şartsız boyun eğmek’tir.
[2*] Çok sayıda âyette insanların birbirlerine yardımcı olmaları, iyilik ve ikramda bulunmaları emredilmiştir Bakara 2/177, Zâriyât 51/19, Meâric 70/24-25). Bu âyet, Allah’tan istenenlerle ilgilidir. Her şeyin Allah’ın elinde olduğunu herkes bilir. Ama bazıları, kutsal bildikleri kişileri araya koyarak yardımı, onun aracılığı ile isterler. Bu, onları Allah’ın seviyesine çıkarmak olduğu için şirktir. Kendisine sinir uçlarından daha yakın olan Allah ile arasına aracı koyan herkes, dinden çıkar ve müşrik olur. Allah Teâlâ insanların iyilik ve takva /yanlışlardan sakınma konusunda birbirleri ile yardımlaşmasını emretmiştir (Mâide 5/2). Kehf 18/95. ayette de Zülkarneyn’in insanlardan yardım istediği açık bir şekilde görülmektedir. Sadece Allah’tan istenecek olan yardım, ondan başkasının yapamayacağı yardımdır. Duaların kabulü, olağanüstü yardım, her şeyi görmesini, işitmesini, bilmesini istemek gibi. Bunları Allah’tan başkası yapamayacağı için bir başkasından bunları beklemek şirk olur. Nitekim bunlarla ilgili olarak birçok ayet vardır. Bu âyetteki “Doğrudan senden yardım isteriz.” cümlesinin anlamı “ Senden bir şey isterken araya bir şeyi /kimseyi sokmayız.” demek olur.


Sana gelen vesveselere karşı Rabbine sığın ve kur’an oku ki içi boş vesveselere karşı doğru bilgi sahibi olur ve Rabbine güvenin tam olur da kur’an’ın rehberliğinde iyi işler yapar kötülüklerden sakınır ve sabredersen sağlam duruşun olur.

Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl[1*]. Sen dosdoğru bir yoldasın[2*]. (Zuhruf 43/43)
[1*] En’am 6/106, Yunus 10/109, Ahzab 33/2.
[2*] En’am 6/161,
Yasin 36/4.

O, hem senin için hem de halkın için zikir/doğru bilgidir[1*]. İleride sorguya çekileceksiniz[2*].(Zuhruf 43/44)
[1*] Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak, akla veya dile getirmektir (Müfredât). Doğru bilginin kaynağı Allah’ın ayetleridir. Bunlar, yaratılan ayetler ve indirilen ayetler olmak üzere iki türlüdür. Her birinden elde edilen doğru bilgi zikirdir (Enbiya 21/24, En’âm 6/80). İnsanı, sadece bu bilgi tatmin eder (Ra’d 13/28). Allah’ı zikretmek; onu, kitabını ve yarattığı ayetleri dikkate almak, akıldan çıkarmamak ve onların üzerinde düşünmektir. İnsan bunlardan bildiği kadarıyla sorumludur (Bakara 2/209).

Onlar, inanıp güvenen ve kalpleri Allah'ın zikri /Kitabı[1*] ile tatmin olanlardır[2*]. Bilin ki kalpler, sadece Allah'ın zikri ile tatmin olur. (Ra'd 13/28)
[1*] Zikir, hem önceki kitapların hem de Kur’an’ın ortak adıdır (Nahl 16/43-44, Enbiya 21/7, 24).
[2*]
Zümer 39/23.

Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt[1*], göğüslerinizde olana şifa[2*], inanıp güvenenler için bir rehber ve ikram[3*] (olan kitap) gelmiştir. (Yunus 10/57)
[1*] Al-i İmran 3/138, Hud 11/120.
[2*] İsra 17/82, Fussilet 41/44.
[3*] En’am 6/157, A’raf 7/52, 203, Yusuf 12/111, Nahl 16/64, 89, Neml 27/76-77, Lokman 31/3,
Casiye 45/20.

Kur’an okuduğunda da şeytandan Rabbine sığın çünkü o vesvese verip aklını karıştırmak isteyecektir. Ve hüküm vermekte acele etme ilgili ayetleri bağlantıları ile birlikte oku.

Kur’ân okuduğun zaman kovulmuş şeytandan[*] Allah’a sığın. (Nahl 16/98)
[*] Şeytan, doğru yoldan uzaklaşan ve o yolda olanlara düşmanlık eden insan ve cinleri ifade eder. (En'am 6/112-113, Nas 114/1-6) Kovulmuş şeytanlar, gözümüzle göremediğimiz cin şeytanlarıdır. (Saffât 37/6-10)

Zaten şeytanın, inanıp güvenen ve Rablerine dayananlara boyun eğdirecek bir gücü[*] yoktur. (Nahl 16/99)
[*] İbrahim 14/22, Hicr 15/42

Şeytanın sadece onu dost edinenler ile Allah’a ortak koşanlar üzerinde boyun eğdirecek gücü vardır. (Nahl 16/100)

Gerçek hükümdar olan Allah pek yücedir. Kur'an’ın /ilgili ayet kümelerinin sana vahyedilmesi tamamlanmadan (hüküm vermekte) acele etme[*]. De ki: “Rabbim ilmimi artır!” (Taha 20/114)

[*] İsra 17/106, Kıyamet 75/16-19.

Sen onunla (indirilen ayetle) bir an önce hükmetmek için dilini (o ayetle) harekete geçirme[*] (Kıyame 75/16)
[*] Taha 20/114.

Onu (benzer ayetlerle[1*]) birleştirmek ve bir kur’an /ayet kümesi haline getirmek bizim işimizdir[2*]. (Kıyame 75/17)
[1*] Al-i İmran 3/7.
[2*]
İsra 17/106.

Onu kur’an /ayet kümesi haline getirdiğimizde onun ayet kümesine uy. (Kıyame 75/18)

Zaten onu (bir ayeti, benzer ayetlerle) açıklamak bizim işimizdir[*]. (Kıyame 75/19)

[*] Hud 11/1-2.

Elif-Lâm-Râ[1*]! Bu (Kur’an); daima doğru hükümler veren ve her şeyin iç yüzünü bilen tarafından, ayetleri hem muhkem[2*] /hüküm içerir hale getirilmiş hem[3*] de ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır[4*]. (Hud 11/1)
[1*] Bu harflere huruf-u mukattaa /birbiri ile bağlantısı kesilmiş harfler denir. Bunların Nebîmize sorulmamış olması, bilinen bir anlamının olduğunu gösterir. Yoksa müşrikler bunu dillerine dolar, Nebîmizi sürekli rahatsız ederlerdi. Bununla ilgili sorular, İslam’ın Arap yarımadası dışına yayılmasından sonra başlamıştır. Bu harflerle başlayan yirmi dokuz sureden yirmi beşinde Kur’an’a, dördünde de önemli bir konuya vurgu yapılıyor olmasından onların dikkatleri toplama görevi yaptığı anlaşılır. Türkçede böyle bir kullanım yoktur.
[2*] Muhkem ayet, bir konuda hüküm içeren ayettir. O hüküm, başka ayetlerle ayrıntılı olarak açıklanır (Al-i İmran 3/7, Zümer 39/23).
[3*] Ayetteki (ثمَ) ‘sümme’ye açıklayıcı nitelikte olan ikinci cümleyi birinciye bağlayan “...hem ...hem” anlamı verilmiştir. Çünkü “sümme” dört türlü kullanımı olan bir edattır. Bu kullanımlardan biri, sıralama veya öncelik-sonralık kastedilmeksizin mutlak beraberliği ifade eder (Mu’cemu'l-Lugati'l-Arabiyyeti'l-Muasıra, Ahmed Muhtar Abdulhamid Ömer, lem-ül Kutub, 2008, c. 1, s. 328. (Yunus 10/103; Hud 11/3, 52; Beled 90/17).
[4*] En’am 6/114, A’raf 7/52,
Fussilet 41/3.

(Açıklamayı Allah’ın yapmış olması) Allah’tan başkasına kulluk etmemeniz içindir[1*]. (De ki:) Ben de onun tarafından size gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeciyim[2*]. (Hud 11/2)
[1*] Bu iki ayetten anlaşılacağı üzere Allah'ın ayetlerini ancak Allah açıklayabilir. Onun yaptığı açıklamalara da sadece bu Kitaptan ulaşılabilir (Yusuf 12/111, Nahl 16/89, Kıyamet 75/16-19). Muhammed Aleyhisselam dahil hiç kimsenin Kur'an'ı açıklama yetkisi yoktur. Onun görevi, kendisine gelen kitabı insanlara eksiksiz bir şekilde ulaştırmak, Allah'ın kitapta ona gösterdiği şekliyle onlara kitabı ve hikmeti öğretmek, onda bulunan hükümlerle insanları uyarmak ve onlara müjdeler vermektir (Bakara 2/151, Al-i İmran 3/164, Nisa 4/105, Maide 5/67, A'raf 7/1-3, Nahl 16/44, Cuma 62/2). Muhammed Aleyhisselamın müjdeleri de uyarıları da kendisine verilen kitapta mevcut olduğu için bu iki vasıf bizzat Kur’an için de kullanılmıştır (İsra 17/9-10, Kehf 18/1-2, Fussilet 41/2-3, Ahkaf 46/12).
[2*] Bakara 2/119, İsra 17/105, Meryem 19/97, Furkan 25/56, Ahzab 33/45, Sebe 34/28, Fatır 35/24,
Fetih 48/8.

Biz onu, kur’ânlar[1*]/ anlam kümeleri şeklinde ayırdık ki[2*] onu (anlam kümesinin tamamlanmasını) bekleyerek insanlara öğretesin. Onu parça parça indirdik. (İsra 17/106)
[1*] Kur'ân, karaa (قرأ) fiilinin mastarı olan kur (القُرْء) veya kar (القَرْء)’dan türetilmiştir; anlamı, toplama ve birleştirmedir. Mastar olarak kullanıldığı gibi bütünlük ve küme anlamında isim olarak da kullanılır. Allah’ın kitabına Kur’an denmesi, bütün sureleri toplayıp bir araya getirmesi sebebiyledir (Lisanu’l-Arab). Arapçada Kur’ân (قُرْآنً)’ın çoğulu olmadığından tekil için de çoğul için de kullanılır. Bu sebeple kur’ân (قُرْآن) kelimesine, bağlamına göre, kur’ânlar diye de anlam verilebilir.
[2*] Beklenti diye meal verdiğimiz müks (مُكْث), “durup bekleme” anlamındadır (Müfredat). Demek ki Resulullah zamanında, bir ayet inince onu açıklayan ayetin inmesi bekleniyordu. Bu da kümeleri oluşturan ayetlerin aynı anda indirilmediğini gösterir. Şu ayetler; müks konusuna açıklık getirmektedir: “Böylece onu, Arapça kur'ânlar halinde indirdik. Çekinip korunsunlar ya da yeni bilgi edinsinler diye içine tehditleri, değişik şekillerde yerleştirdik. Gerçek yetki elinde olan Allah pek yücedir. Vahyi tamamlanmadan o kur’ânlar ile hüküm vermekte acele etme; “Rabbim ilmimi artır” de.” (Tâhâ 20/113-114). Buna göre, bir konu ile ilgili ayetlerin tamamı aynı anda inmeyebilir. Bundan dolayı Nebimiz, kendisine sorulan bazı sorulara hemen cevap vermemiş, ilgili ayet kümesinin tamamlanmasını beklemiştir.


Ve namazını sürekli ve düzgün kıl.

Ben Allah’ım, benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et ve beni zikir[*] için namazı düzgün ve sürekli kıl! (Taha 20/14)

Sana vahyedilen bu Kitabı bağlantılarıyla birlikte oku[1*], namazı da düzgün ve sürekli kıl[2*]. Namaz, cinsel günahlardan[3*] ve kötü şeylerden sakındırır. Allah’ın zikri /Allah'a ait doğru bilgi elbette her şeyden büyüktür /önemlidir. Allah, yaptığınız her işi bilir. (Ankebut 29/45)

[1*] Kehf 18/27, Neml 27/92. Tilavet, birden çok şeyin, aralarına kendi cinslerinden olmayan bir şey karışmayacak şekilde peş peşe sıralanmasıdır (Müfredât). Gerektiği gibi tilavet ise kitabı doğru anlamak için birbiri ile bağlantılı ayetleri birlikte okumaktır. Hem Kur’an hem de önceki kitaplar için “tilavet” kelimesinin kullanılması, yalnızca Kur’an’ın değil, önceki kitapların da bu metoda göre okunması gerektiğini gösterir. Bu metoda göre okuma yapan Ehlikitap, gelecek son kitaba inanma yükümlülüğünü kendi elindeki kitapta bulur ve bu nedenle Kur’an’a iman eder.
[2*] Bakara 2/238, Hud 11/114, İsra 17/78, Müminun 23/9, Mearic 70/22-23.
[3*] 'Cinsel günahlar’ diye tercüme ettiğimiz kelime fahşa’dır. Fahşa ile fahişe kelimelerinin ikisi de mastardır ve aynı anlamdadır (Araf 7/28). Mastar olduğu için çoğul anlamı da verilebilir. Bu ayette kelimeye çoğul anlamı vermemiz, Necm 53/32’den dolayıdır.


Allah’a ve resulüne gönülden boyun eğip üzerine düşeni yap.

De ki: "Allah'ı seviyorsanız bana uyun[*] ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.” (Âl-i İmran 3/31)
[*] Yusuf 12/108, Ahkaf 46/9

De ki: "Allah’a ve resulüne /elçisinin getirdiğine[*] gönülden boyun eğin.” Yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah, kâfirleri /ayetleri görmezlikte direnenleri sevmez. (Âl-i İmran 3/32)
[*] Resul (رسول), “birine gönderilen söz” anlamına geldiği gibi “o sözü iletmek için gönderilen elçi” anlamına da gelir. (Müfredat). Allah’ın elçilerinin görevi, onun sözlerini insanlara ulaştırmaktır. Bu sebeple Kur’an’da geçen Allah’ın resulü (رسول اللّه) ifadelerinde asıl vurgu ayetleredir. Muhammed aleyhisselam öldüğü için bizim muhatabımız olan resul, sadece Kur’an’dır (Al-i İmrân 3/144). Resul kelimesi yerine ”resul /elçinin getirdiği” ifadesi bunun için yazılmıştır (Maide 5/67, Nahl 16/35).

Sakın Allah’ın rahmetinden umudunu kesme zira

Allah’ın ayetlerini ve onun huzuruna varmayı göz ardı etmekte direnenler var ya... İşte onlar benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir[1*]. Onlar için acıklı bir azap vardır[2*]. (Ankebut 29/23)
[1*]
Yusuf 12/87, Hicr 15/56.
[2*] Kehf 18/103-
106.

O da şöyle dedi “Sapkınlardan başka kim Rabbinin rahmetinden /iyilik ve ikramından ümidini keser ki![*] (Hicr 15/56)
[*]
Yusuf 12/87, Ankebut 29/23.

Oğullarım! Gidin; Yusuf ve kardeşiyle ilgili dikkatlice bilgi toplayın. Allah’ın iyilik ve ikramından da ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah’ın iyilik ve ikramından sadece kâfirler topluluğu ümidini keser[*]." (Yusuf 12/87)
[*]
Hicr 15/56, Ankebut 29/23.
 
Üst Alt