- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 7,018
- Tepkime puanı
- 424
Allah'a hamd ve şükür etmek
Her türlü nimetin tek sahibinin ALLAH olduğunun ve herşeyin yalnızca O’ndan geldiğinin şuurunda olarak bunu kalple ve dille ifade etmek, imanın en büyük göstergelerindendir. Ayrıca ALLAH’la derin bağlantı kurmanın, “yalnızca O’na kulluk etme”nin de en samimi yollarından biridir.
Müminler yaratılış delillerini inceleyerek Dünya’nın atmosfer ile uzaydan gelen tehlikelerden korunduğunu, yerin altında kaynayan magma tabakasından ince bir yerkabuğu katmanı ile korunduğunu, içilecek suyun yaratılmasını, toprağın verdiği ürünleri, ulaşım araçlarını, gece ile gündüzün yaratılmasını, hayatını, sağlığını, aczini, aklını, şuurunu, beş duyusunu, nefes aldığı havayı ve bunlara benzer sayısız nimeti kendilerine her an kesintisiz bir şekilde Yüce ALLAH’ın sunduğunu düşünür ve tüm bunlar için Rabbimiz’e şükrederek yalnızca ALLAH’a yönelip dönerler. Nitekim Yüce ALLAH bir ayette Zatına şükredilmesinin O’na yaklaşmanın önemli bir vesilesi olduğunu şöyle haber verir:
“… Sizin ALLAH’tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye güç yetiremezler; öyleyse rızkı ALLAH’ın Katında arayın, O’na kulluk edin ve O’na şükredin. Siz O’na döndürüleceksiniz.”” (Ankebut Suresi, 17)
Bediüzzaman Said-i Nursi nimeti vereni düşünmenin nimetten daha değerli olduğunu belirterek Yüce ALLAH’la derin ve samimi bağlantı kurmanın önemine şöyle dikkat çekmiştir:
Bu kıymettar hârika-yi san’at olan nimetler Ehad-ü Samed’in (Bir ve tek olan ve hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ALLAH’ın) mu’cize-i kudreti ve Hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek (anlamak)” fikirdir. Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp, hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet (düşüncesizlik) ise, öyle de; zâhirî mün’imlere (nimetlere vesile olan kişilere) medih (övgü) ve muhabbet edip, Mün’im-i Hakiki’yi (nimetlerin gerçek sahibini olan ALLAH’ı) unutmak (Yüce ALLAH’ı tenzih ederiz.); ondan bin derece daha belâhettir (düşüncesizliktir).”
Her türlü nimetin tek sahibinin ALLAH olduğunun ve herşeyin yalnızca O’ndan geldiğinin şuurunda olarak bunu kalple ve dille ifade etmek, imanın en büyük göstergelerindendir. Ayrıca ALLAH’la derin bağlantı kurmanın, “yalnızca O’na kulluk etme”nin de en samimi yollarından biridir.
Müminler yaratılış delillerini inceleyerek Dünya’nın atmosfer ile uzaydan gelen tehlikelerden korunduğunu, yerin altında kaynayan magma tabakasından ince bir yerkabuğu katmanı ile korunduğunu, içilecek suyun yaratılmasını, toprağın verdiği ürünleri, ulaşım araçlarını, gece ile gündüzün yaratılmasını, hayatını, sağlığını, aczini, aklını, şuurunu, beş duyusunu, nefes aldığı havayı ve bunlara benzer sayısız nimeti kendilerine her an kesintisiz bir şekilde Yüce ALLAH’ın sunduğunu düşünür ve tüm bunlar için Rabbimiz’e şükrederek yalnızca ALLAH’a yönelip dönerler. Nitekim Yüce ALLAH bir ayette Zatına şükredilmesinin O’na yaklaşmanın önemli bir vesilesi olduğunu şöyle haber verir:
“… Sizin ALLAH’tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye güç yetiremezler; öyleyse rızkı ALLAH’ın Katında arayın, O’na kulluk edin ve O’na şükredin. Siz O’na döndürüleceksiniz.”” (Ankebut Suresi, 17)
Bediüzzaman Said-i Nursi nimeti vereni düşünmenin nimetten daha değerli olduğunu belirterek Yüce ALLAH’la derin ve samimi bağlantı kurmanın önemine şöyle dikkat çekmiştir:
Bu kıymettar hârika-yi san’at olan nimetler Ehad-ü Samed’in (Bir ve tek olan ve hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ALLAH’ın) mu’cize-i kudreti ve Hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek (anlamak)” fikirdir. Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp, hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet (düşüncesizlik) ise, öyle de; zâhirî mün’imlere (nimetlere vesile olan kişilere) medih (övgü) ve muhabbet edip, Mün’im-i Hakiki’yi (nimetlerin gerçek sahibini olan ALLAH’ı) unutmak (Yüce ALLAH’ı tenzih ederiz.); ondan bin derece daha belâhettir (düşüncesizliktir).”