Allah'(c.c)ın İpine Sarılmak

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
Allah’ın İpine Sımsıkı Sarılmak

İslam fıtratı üzere doğan her insanın hedefi, kendisine bahşedilen bu büyük nimeti muhafaza etmek ve onu sahibine en güzel bir şekilde ulaştırmak olmalıdır. Çünkü her şeyin sahibi olan Allah Tealâ böyle istemektedir.

“Ancak müslümanlar olarak can verin” (Âl-i İmran 102)

Yani emanete ihanet etmeyin, ben sizi size nasıl teslim etmişsem öylece bana geri dönün. Âlemlerin Rabbi olan Allah Tealâ’nın kullara talimatı bu. En basit bir emanetinin bile ufacık zedelenmesine tahammülü olmayan insan, neden ilâhî emanet olan kendisinin muhafazasına, basit bir eşyanın muhafazası kadar dikkat etmez. “Kimi yüzlerin ağarıp, kimi yüzlerin kararacağı” emanetin sorgulanması gününde kararan yüzlerden olmamak için ilâhî emanete ihtimam göstermeliyiz.

Maneviyat hırsızlarının kol gezdiği günümüzde emaneti zedelemeden sahibine ulaştırmayı nasıl başarabiliriz? Önceki ümmetlerin helak sebebi olan günahlarla, tüm yeryüzü günah bataklığına çevrilmişken bundan kurtuluş nasıl olacaktır? Kulun, kendisine müslümanca dönme emri veren Allah Tealâ elbette bunun yolunu da göstermiştir. Bunun yolu emanetin sahibi olan Allah Tealâ’yı her türlü şüpheden uzak, ilim yolu ile tanıyıp sonra da gereğini yapmaktan geçer. Allah Tealâ’yı tanımayan nasıl O’na hakkıyla iman eder, ittika eder, itaat eder, korkar, sever ve bağlanır. Allah Tealâ’ya olan bağlılık bir faniye olan bağlılık kadar bile değilse bu bağlılık nasıl bir bağlılıktır.

Nitekim Rabbimiz:
“İnsanlardan kimi Allah’a yalnız bir yönden kulluk eder. Kendisine bir iyilik dokunursa buna memnun olur. Bir musibet isabet ederse yüzüstü döner. O dünyasını da ahiretini de kaybetmiştir. Bu ise apaçık ziyanın ta kendisidir.” (Hac 11) buyurmaktadır.

İşte Allah Tealâ’yı, kendisini tanıttığı şekilde, hakkıyla tanımayanın kulluğu ancak bu kadar olur. Vehb b. Münebbih de:

“Köpeklerin sahibine olan sadakati senin Allah’a olan sadakatinden daha kuvvetli ise vay haline” der.

O halde mü’min, Allah Tealâ’yı, kendini tanıttığı şekilde, hakkıyla tanımak zorundadır. Çünkü Allah Tealâ kendini kullarına anlayacakları şekilde tanıtmıştır.

İşte o ayet-i celilerden bazıları:

“Allah’ın benzeri hiçbir şey yoktur” (Şura 11)

“O, Allah birdir, Allah sameddir. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur” (İhlâs suresi)

“Güldüren de ağlatan da O’dur. Öldüren de dirilten de O’dur. Zengin eden de yoksul kılan da O’dur.” (Necm 43, 44, 48)

“Bir işe hükmederse, ona sadece “ol” der o da oluverir.” (Meryem 36)

“Rabbin, onların sinelerinde gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir.” (Kasas 69)

“Allah sana bir sıkıntı verirse onu ondan başkası gideremez. Sana bir iyilik dilerse onun nimetini engelleyecek yoktur.” (Yunus 17)

“De ki göklerde ve yerde olanlar kimindir? De ki: Allah’ındır.” (En’am 12)

“Allah, hain gözlerin ve gönüllerin gizlediğini bilmektedir.” (Mümin 19)

“Allah gizlediğinizi de açığa verdiğinizi de bilir.” (Nahl 19)

“Allah diridir, her an varlıkları gözetip durandır.” (Âl-i İmran 1)

“Kulların tevbesini kabul eden, kötülükleri affeden, yaptıklarınızı bilen, lütfuyla onlara fazlaca verecek olan O’dur.” (Şûra 25-26)

“Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır.” (Şûra 49)

“O hem ilktir, hem sondur, hem aşikârdır, hem gizlidir. O her şeyi bilir” (Hadid 3)

“O görüleni de görülmeyeni de bilen, kendisinden başka ilah olmayan Allah’tır.” (Haşr 22)

“Bilinki Allah’ın cezalandırması çetindir, bağışlama ve esirgemesi de sınırsızdır” (Maide 98)

“Dikkat edin göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır” (Nur 64)

“Allah göklerin ve yerin nurudur” (Nur 35)

“Rabbiniz Allah işte budur, O’ndan başka ilah yoktur” (En’am 102)

Böyle bir Allah’a iman ettiğini söyleyen insan nasıl olur da O’na hayran olmaz, O’nu gereği gibi sevmez, O’ndan hakkıyla korkmaz, O’na şükretmez, utanıp hayâ etmez, O’na karşı mal mülk saltanat iddiasında bulunur. Hata ve günahlarından tevbe edip af dilemez, ikaz ve uyarılarına kulak vermez, O’nun rızasını ve hoşnutluğunu kazanmak için bütün imkânlarını seferber edip, bütün gücünü ortaya koyarak O’nun davasına hizmet etmez.

Rabbini kendini tanıttığı şekilde tanıyan kimse Allah’a sımsıkı sarılır, kitabına sımsıkı sarılır. Allah’tan da hakkıyla korkar. Bunun neticesi olarak da o dosdoğru yola iletilir. Vaad-i ilâhî de budur.

“Kim Allah’a sımsıkı sarılırsa, şüphesiz ki o, doğru bir yola iletilmiştir.” (Âl-i İmran 101)

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanmayın.” (Âl-i İmran 103)

Allah’ın ipinden maksat Kur’an-ı Kerim’dir. Nitekim Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz:

“Kur’an, Allah’ın ipi ve O’nun dosdoğru yoludur” (Tirmizi)

“Allah’ın kitabı gökten yeryüzüne uzatılmış bir iptir” (Tirmizi ve Müslim) buyurmaktadır.

Hep birlikte Allah’ın kitabına, Allah’ın dinine, Allah’ın hükmüne sımsıkı sarılmalıyız. Parçalanmamak, kopup dağılmamak, savrulmamak için sarılmak... Sarılmadığımızda ateş çukuruna yuvarlanacakmışçasına, uçurumun dibine düşecekmişçesine, bataklığa saplanacakmışçasına bir halet-i ruhiye ile sarılmak... Samimi ve gönülden, hiç gevşemeden ve gevşetmeden sımsıkı sarılmak.

Bununla birlikte Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin yaptığı gibi, bu zorlu mücadelede âlemlerin Rabbi olan Allah Tealâ’dan yardım dilemektir.

“Ey kalpleri çekip çeviren Rabbim! Kalbimi dinin üzere sabit kıl”

“Ya Rabbi göz açıp kapayıncaya kadar beni nefsime bırakma”

En ufak bir ayrılık ve kopuş -Allah Tealâ muhafaza buyursun- ebedî bir felakete kapı aralayabilir. Onun için her an O’nunla beraber olma şuuruna ermek gerek. İşte o zaman Allah Tealâ’dan hakkıyla korkarak kurtuluşa erebiliriz:

“Ey iman edenler! Allah’tan hakkıyla korkun.” (Âl-i İmran 102)

İbn-i Mesud radıyallahu anh bu hususu şöyle açıklamıştır:

“Allah’a asi olmadan itaat üzere bulunmak, nankörlük etmeksizin şükretmek ve O’nu unutmaksızın hep hatırda tutmak.” (İbn Kesir)

Bu ilâhî ve nebevî öğretilere kulak vermemenin akıbeti tökezlemektir. Bu tökezleme kimi zaman ufak tefek çizik ve sıyrıklarla atlatılırken kimi zaman ihlâs ve samimiyeti, kimi zaman da imanı alıp götürmektedir.

Nitekim Kur’an ve sünnet, önceki ve sonraki Peygamberlerin eş ve çocuklarından tutun da akraba ve yakınlarının, ümmetlerinin tökezleme örnekleri ile doludur ki ibret alıp sakınalım.

Âdem aleyhisselamın çocuklarının, Nuh aleyhisselamın oğlunun, Lut aleyhisselam hanımının akıbetini düşünelim. Yakup aleyhisselamın evlatlarının, İsa aleyhisselamın

havarilerinin ayak-larının sürçmesine bakalım. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin ashabından bazılarının mesela, İfk hadisesinde Mistah’ın, Dırar Mescid’ini inşa edenlerin, Mekke’nin fethi hazırlıklarını müşriklere gizlice haber veren Hatib Bin Ebi Beltaa’nın, Tebük seferinden geri kalan üç kişinin, Ebu Lubabe’nin düştükleri hataları hatırla-yalım.

Hatırlayalım da hiçbir zaman halimizden emin olmayalım. Korku ve ümit mihverinde hareket edelim. Yoksa kör bir fitne isabet eder de, hem dünyamızı hem ahiretimizi harab ederiz. Allah Teâlâ buyurur:

“Ey iman edenler! Allah ve Rasulüne ihanet etmeyin sonra bile bile kendi emanetlerinize ihanet etmiş olursunuz_” (Enfal 27)

Bu tökezlemenin farkına varıp hata ettiğini anlayanlar tövbe edip kurtulmuşlar.

“Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tövbelerini kabul ederim. Ben tövbeyi çokça kabul eden ve esirgeyenim.” (Bakara 16)

Hatalarında ayak direnip inat edenler ise:

“Eğer yüz çevirirsen, ben sizin başınıza gelecek büyük günün azabından korkarım.” (Hud 3)

“Kötülükleri yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca -ben şimdi tövbe ettim- diyenler ile inkârcı olarak ölenlerin tövbesi kabul edilmez. İşte onlara can yakıcı azap vardır.” (Nisa 18) ilâhî hükmün muhatabı olurlar.

Bu örnekler bize peygamberler hariç bütün insanların her safhada tökezleyip sapabileceğini göstermektedir. Bu durumlarla karşılaşan müslüman ne yapmalı? Ümitsizliğe düşüp perişan mı olmalı? Asla düşmemek, savrulmamak ve sapmamak için Allah’ın ipine sımsıkı sarılıp Allah’tan yardım dilemelidir.

“Onlar (iman etmeyenler) nerede bulunursa bulunsunlar, Allah’ın ipine ve (inanan) insanların himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur.” (Âl-i İmran 12)

Peygamberler hayatta iken bu gibi sapmalar ve ihanetler Allah tarafından açıkça bildirilip kesin sonuca bağlanıyordu. Fakat günümüzde vahiy kesildiği için çoğu zaman gerçekler gizli kalabilmekte, iyiyi kötüden, haklı haksızdan ayırt edilememektedir. O zaman zerre kadar zulmetmeyen mahkemeyi gözetlemekten başka çıkar yol yoktur.

“Allah aranızda hükmedinceye kadar bekleyin. O, hâkimlerin en iyisidir.” (Araf 87)

NUREDDİN SOYAK
 

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
Hep beraber Allahın ipine sarılın ve sakın ayrılığa düşmeyin. Allahın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah kalplerinizi birbirine ısındırdı da Onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Hani siz bir ateş çukurunun kenarındaydınız, O sizi oraya düşmekten kurtardı. Allah size ayetlerini işte böyle açıklıyor ki, doğru yola erişesiniz. (Al-i İmran Suresi: 103)

Bu yüce ayet, Medine döneminde nazil olmuş Medeni Surelerden birisi olan Al-i İmran suresinde geçmektedir. Her Medeni surede olduğu gibi bu surede de, Toplum düzenini belirleyen bir çok hüküm bulunmaktadır. Bu hükümler sayesinde toplumlar, Allahın razı olduğu bir çizgi üzerinde hayatlarını devam ettirmişlerdir. İslamın bu hükümleri; toplumu, içinde yaşanabilir bir toplum kılmıştır. Yine bu hükümler sayesinde toplumlar fitne, fesat ve kaos ortamından kurtulup huzura kavuşmuşlardır.

Ayeti kerimenin nüzul sebebi hakkında iki görüş vardır: Birincisi ve en sahih olanı İbn-i İshakta ve diğer siyer kitaplarında geçen şu rivayettir: Medinenin iki büyük kabilesi olan Evs ve Hazreç kabilelerinin arasında İslam ile oluşmuş kardeşliği hazmedemeyen bir Yahudi, yanında bulunan birisini, o topluluğa gönderip Onlara Buas Günü nü hatırlat.der. Bu adam da kendisine söylenenleri yapar. Derken Evs ve Hazreçliler arasında eski cahiliye husumeti canlanır. Herkes kendi kavmine silahlarına sarılmayı emreder ve Harre bölgesinde çarpışmak üzere anlaşırlar Durum Resulullaha (ASM) bildirilince hemen tarafları yatıştırır ve Ben aranızda olduğum halde cahiliyye davası mı? diye buyurur ve bu ayeti okur. Bunun üzerine iki taraf da yaptıklarından nedamet duyup silahlarını bırakırlar. Nüzul sebebine dair yapılan diğer rivayet ise; bu ayetlerin ifk olayı sonrasında indiği yönündedir. Bu görüş zayıftır.

Ayeti sibak ve siyak yönleriyle ele alacak olursak; sibakında, iman edenlere yapılan iki hitap vardır. Birincisinde Ehli Kitaptan bir guruba tabi olursanız imanınızdan sonra sizi küfre döndürürler.[1] diye buyurulur. Ardından da bireysel kurtuluş yolunu içeren; Kim Allaha sımsıkı sarılırsa doğru yola iletilmiş olur.[2] buyurulmuştur. İman edenlere yapılan ikinci hitapta ise daha kati bir hüküm vardır. Ey iman edenler! Allahtan nasıl korkmak gerekiyorsa öylece korkun ve her halükârda müslüman olarak canınızı verin.[3] şeklinde buyurulmuştur. Siyakta ise; içinizden insanları hayra çağıran; iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. Asıl kurtuluşa erenler onlardır[4] şeklinde buyurularak asıl kurtuluş yolları gösterilmiştir Dolayısıyla konumuzu teşkil eden ayet toplumu kurtuluşa götürücü / inşa edici bir yapıya sahiptir.

Öncelikle bu ayetteki hitabın çoğul siga ile gelmiş olması dikkatimizi çeker. Demek ki, kişinin bireysel kurtuluş arayışında olması ayetin ruhuna uygun düşmemektedir. Zira insanlar topluluk halinde yaşarlar ve bu toplulukları şekillendiren temel dinamikler vardır. İslam toplumunu şekillendiren en temel dinamik ise imandır ve imandan kaynaklanan sorumluluk bilincidir.

İslam toplumunu oluşturan her fert başta kendisine karşı bir sorumluluk taşımaktadır. Bu sorumluluk Allahtan korkmak ve canı müslüman olarak Allaha arzetmekte toplanmıştır. Zira bu iki özellik her müslümanın bireysel sorumluluğuna girer. Bir kimse, bir başkasının hesabına Allahtan korkamaz ve yine bir kimse bir başkası adına müslüman olarak canını veremez. Yine bireyin ailesine karşı da bir sorumluluğu vardır. Cenab-ı Hakk Kendinizi ve ehlinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun.[5] diye buyurmaktadır. Bunlar ve bunlar gibi birçok sorumluluk mümin ferdin zimmetine yüklenmiştir. Biz bunların tam-----; Allahın kullarından aldığı ahidler diyoruz. Allah Azze ve Celle; Siz benim ahdimi yerine getirin ki bende size verdiğim ahdi yerine getireyim[6] diye buyurmuştur.

Yazımıza konu olan ayette geçen Allahın İpi kavramı; Allahın ahitlerinin içinde toplandığı kitabıdır. Kitaba sarılmak ise Allah sevgisinden ve Resule itaatten geçmektedir. Zira Allah-u Teala bir ayette; Deki; Eğer Allahı seviyorsanız bana itaat edin ki Allah da sizi sevsin.[7] buyurmuştur. Yine başka bir ayette; Kim Resule itaat ederse, Allaha itaat etmiş olur[8] buyurmuştur.

Resulullah (ASM)ın; Muhakkak ki bu Kuran, Allahın sağlam ipidir, açık bir nurdur, faydalı bir şifadır, ona sarılan için bir koruma ve kendisine uyan için bir kurtuluştur[9] buyurduğu rivayet edilmiştir.

Başka bir rivayette Resulullah (ASM); Allahın kitabı, gökten yere uzanan ipidir[10] buyurmuştur.

Diğer bir rivayette ise Resulullah (ASM); Hiç kuşkusuz bu Kuran bir sebeb (ip), bir aracıdır. Bir tarafı Allahın elinde, bir tarafı da sizin elinizdedir. Ona sımsıkı sarılın. Ondan sonra hiçbir zaman ayağınız kaymaz, hiçbir zaman sapmazsınız[11] buyurmuştur.

Ayette topluca sarılın. buyurulması, İslamın en kamil şekliyle ancak cemaat halinde yaşanılabileceğini ifade eder. Daha öncede belirttiğimiz gibi; İslamın bireysel olarak yaşanması kamil bir İslam anlayışı değildir. Darb-ı mesel ile sabittir ki; sürüden ayrılanı kurt kapar. Bizi kapacak olan kurt ise; nefs-i emmare, şeytanî vesveseler, atalet. gibi unsurlardır. Resul-i Ekrem (ASM); Cemaatten ayrılan, İslam halkasını boynundan çıkarmıştır[12] buyurmuştur. Kuranda geçen Peygamber kıssalarında, inananlar kendi peygamberlerinin etrafında bir cemaat teşkil etmişlerdir. İsanın Havarileri, Ashab-ı Kehf . ismen Kur-anda geçen birer cemaat örneğidir. Yine Mekke dönemindeki inananların oluşturduğu Muhacirler ve Medine dönemindeki Ensar, Peygamber (ASM)ın etrafında oluşmuş olan cemaatlerdir.

Ayetin siyakında gelen İyilikleri emredip, kötülüklerden sakındıran ve insanları hayra çağıran bir topluluk bulunsun .[13] İlahi fermanı için gerekli olan güç; ancak cemaatleşme neticesinde elde edilebilir. Nitekim Üstad Bediüzzamanın; Zaman cemaatleşme zamanıdır. Tarikat zamanı değil.[14] demesi tarikatta bireysel terbiyenin ön planda tutulmasına karşılık, cemaatleşmede toplumsal terbiyenin esas alınmasından dolayıdır.

İmam Gazali (ra) yaklaşık onaltı yıl boyunca girmiş olduğu sülük hayatını terk etti. Zira sadece kendini kurtarma arzusu güden münzevi hayat tarzının toplumsal bağlamda bir sonucu yoktur. Bu hayat tarzını bıraktıktan sonra topluma faydalı olma adına kaleme aldığı İhya-u Ulum-id Din isimli kitabı; toplumda mümin ferdi inşa etme gayesi güder.

Sakın ayrılmayın. emrine gelince, burada dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. Zira bazen bir topluluğu oluşturmanın zorluğundan daha büyük olan zorluk, oluşmuş /oluşturulmuş bir topluluğu kurulduğu temeller üzere korumaktır. Cezayirli büyük düşünür Malik bin Nebinin; Tarihe baktığımızda toplumları oluşturan temel düşüncelerin ihanete uğrayışlarının intikamlarını nasıl da aldıklarının acı durumunu görürüz[15] diye söylemesi çok manidardır.

Toplumu çözen, birlikteliklerini bozan bazı unsurlar vardır. Enfal suresi 46. ayette; Birbirinizle çekişmeyin, ve ayrılığa düşmeyin; gücünüz gider buyurulmuştur. Konumuzu teşkil eden ayetin nuzul sebebi de göz önünde bulundurulduğunda; kışkırtmalarla, provakatif söylemlerle, komplolarla, entrikalarla bir toplumu tahrip etmenin, fesada vermenin ne kadar kolay olduğunu bize bildirir. Susuz bir çölde, suya duyulan arzu ve iştiyak gibi, birbirimizin güzel bir sözüne ve güzel bir davranışına en çok muhtaç olduğumuz bir zamanda, belki dikkat edilmesi gereken en önemli husus, ittihadımızı bozacak her türlü davranıştan ve söylemden uzak durmaktır. Çünkü kafirler, bizim Rabbimizden bir nimete erişmemize tahammül etmezler. Bunu bozmak için de ellerinden geleni de mutlaka yapacaklardır.

Ateş çukuru kenarında idiniz . tabiri ile kast edilenin ne olduğuna gelince. Eğer ateşin kıyısında duruyor olmalarıyla kastedilen ateş, ahiretteki cehennem ateşi ise, onların kafir olmalarıdır ki, onlarla ateşe düşmeleri arasında bir tek engel ölüm kalmıştır. Ölüm ise insana bir nefes kadar yakındır. Fakat Allah onları iman vasıtasıyla oraya düşmekten kurtardı. Eğer kastedilen ateş iman etmelerinden ve kalplerinin ısınıp uzlaşmasından önce, içinde yaşadıkları bozgun toplum içindeki hallerinin açıklanması ise, bu durumda ateşten maksat yaşadıkları savaşlar ve iç çekişmelerdir.

Param parça kalplere, farklı amaçlara ve değişik beklentilere dayalı olarak kurulan bir toplum, bir rehberin önderliğinde tek bir hedefe yönelen bir toplumun hareket düzenliliğine sahip olamaz. Bu tür bir topluma bir çok rehber yol göstericilik yapmaya kalkışır. Bunların da doğal olarak kişisel eğilimleri farklı olur. Bireysel tahakkümler yıkıcı etkisini gösterir ve toplum en şiddetli ihtilaflara duçar olur. Böylece kendilerini küçük düşürücü sürtüşmelerin girdabında bulurlar. Daima başlarında savaşların ve çatışmaların tehdit kılıcı sallanır. Yok oluş ve tükeniş korkusu sürekli varolur. Bu öyle bir ateştir ki, insanı sadece kıyısında bırakmaz, içine çekip düşürür. Geçmişte Ensar Topluluğu bunu kendi nefislerinde bizzat yaşadılar. Bir an bile rahat yüzü görmez bir durumda iken Cenab-ı Allahın nimeti sayesinde; ki bu nimet en başta Peygamber ile birlikte tanıştıkları iman nimetidir, kardeş oldular.

Onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. ayetin bu kısmı öncesinde geçen; Allahın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. kısmını bir ölçüde açıklıyor. Burada nimetten maksat kalplerin uzlaştırılması, ülfet, ve ünsiyetin oluşturulmasıdır. Cenab-ı Allah; .ve Kalplerinizi birbirine ısındırdı. Eğer yeryüzünün tamamını bu uğurda harcasaydın onların kalplerini ısındıramazdın Fakat Allah onların kalplerini ısındırdı[16] buyurmuştur. Kalpler üzerinde tasarruf etme gücü Allahın elindedir. Öyle ki bir ayette, Allah; kişi ile kalbi arasına girer buyurulmuştur.

Kardeşlik olayı ancak yaşanarak anlaşılacak bir olgudur. Bu kardeşliğin temelinde kendi nefsi için istediği şeyi kardeşi için de isteme, kardeşini kendine tercih etme, sadece Allah rızası için kardeşini sevme. gibi şeyler yatar. Bütün bunlar da ancak yaşanılarak tadına varılacak şeylerdendir Dava potasında erimiş bir kardeşlik, kitaplarda okunarak veya kendimizin dışında yaşananı seyretmekle anlaşılmaz.

Üstad Bediuzzaman Said Nursi; . İnnemel Muminune İxwetun kale-i kutsiyesi etrafinda birleşiniz![17] diye buyurarak konuya dikkatlerimizi çekmiştir.

Resulullah (ASM) hicretinin ardından yaptığı üç önemli iş vardır. Birincisi Mescidin inşasıdır. Bununla Kuba mescidi ve Mescid-ün Nebevi somutlaşmıştır. Mekke döneminde müminlerin çekmiş oldukları eziyet ve işkence ile birlikte yaşamış oldukları büyük hicretin ardından mescidin inşası; mescidlerin inşasının ne denli zor ve meşakkatli bir sürecinin olduğunu bize göstermiştir. İkinci olarak yapılan iş ise Medinede yaşayan diğer topluluklar ile yeni oluşan İslam toplumunu birbirinden ayrı olmak kaydıyla belirlemesi ve özellikle Medinenin savunması konusunda anlaşmalarla birliktelik oluşturmasıdır. Bunun en önemli sonucu da Yahudi toplumunun yeni oluşan İslam toplumu üzerinde oluşturmaları muhtemel olumsuz etkilerini kırmaktır. Resulullah (ASM)ın yaptığı üçüncü önemli iş ise; Ensar ve Muhacir arasında kardeşliği tesis etmesidir.

Konumuzla ilgili olan kısmı ise kardeşlik mevzusudur. Bu kardeşliğin başka bir örneğini tarihte görmek mümkün değildir. Zira bizzat Peygamber (ASM)in girişimleriyle tesis edilmiş bir kardeşliktir. Haşr suresinin dokuzuncu ayetinde; Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler karşısında içlerinde bir çekemezlik hissetmezler; kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkarlığından korunabilmiş kimseler, işte onlar saadete erenlerdir. buyurulmuştur. Allahın ipine sarılmaktan kaynaklanan bu kardeşlik, Yüce Allahın ilk müslüman cemaate bahşettiği özel ve büyük bir nimettir.

Tarihi kinlerin, kabileci arzuların, şahsi menfaatlerin ve ırkçılığın, yanında çok küçük kaldığı, Allah yolunda kardeşlikten başka hiçbir güç bu kalpleri bir araya getiremezdi. Ancak Yüce Allahın sancağı altında saflar bir araya gelebilir.[18]

Ayetlerde şöyle bir incelik de vardır: Kuran-ı Kerim duyguların kaynağı olan kalbe dayanmaktadır. Aranızı uzlaştırdı demeyip, Kalplerinizi uzlaştırdı demekle kalbin en derin noktalarına nüfuz etmektedir. Böylece kalpleri, Allahın misakı, ahdi ve eli altında görünümüyle tasvir etmektedir. Ayrıca içinde bulundukları durumu resmederek canlı ve beraberinde kalpleri süsleyen hareket halindeki bir sahne şeklinde gözler önüne sermektedir.[19]

Allah size ayetlerini işte böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız. ayetin bu kısmında yeryüzünde beşeriyete önderlik yapmak sıfatına haiz, Allahın ipine sımsıkı sarılarak birbirini Allah rızası için kardeşlik esasları üzere seven bir topluluğun bu esaslar üzere hayatiyetlerini koruyup devam ettirebilmesi için gerekli olan hususlara dikkat çekilmiştir. Onları beşeriyete önderlik yapmak sıfatından ayırmak, Allah ile kendileri arasındaki ipi koparmak, kardeşlik esasları üzere kurdukları toplumlarını ifsat etmek arzusunda olan Yahudilerin hile ve tuzaklarına karşı uyanık olmak için Allah ayetlerini işte böyle açıkladı.

Rabbimizden dileğimiz o ki, varolan tüm gelişmeleri, Müslümanların birlik-beraberlik ve kuvvet sahibi olmalarına sebep kılmasıdır (Amin velhamdulillahi rabbil alemin)
[1] Al-i İmran:100
[2] Al-i İmran:101
[3] Al-i İmran:102
[4] Al-i İmran:104
[5] Tahrim:6
[6] Bakara Suresi: 40
[7] Al-i İmran Suresi: 31
[8] Nisa Suresi: 80
[9] Abdullah ibn-i Merduyeh Abdullahtan rivayet etmiştir.
[10] İmam Ebu Cafer Et Taberide Ebu Saidten rivayet etmiştir.
[11] Ed Durrul ;Mensurda İbn-i Ebi Şeybe,Ebu Şurayhtan rivayet etmiştir.
[12] Riyazus Salihinde Buhariden rivayet edilmiştir.
[13] Al-i İmran Suresi: 104
[14] Risale-i Nur Kulliyatı, Mektubat
[15] İdeolojik Savaş Ajanları, Malik b. Nebi
[16] Enfal Suresi:63
[17] Hucurat Suresi: 10 / Risale-i Nur Külliyatı, Mektubat
[18] Fizilal-il Kuran Konu ile ilgili ayetin tefsiri
[19] Fizilal-il Kuran Konu ile ilgili ayetin tefsiri
 

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O kalpleriniz arasını uzlaştırıp ısındırdı ve siz O'nun nimeti ile kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısında iken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidyete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini işte böyle açıklar. ( 3/104 )

Allah'ın ipi, O'nun tarafından belirlenen hayat tarzıdır. O bi iptir, çünkü inananların Allah'la ilişkileini sağlam tutarve aynı zamanda onları bir birine bağlayıp, bir toplum halinde birleştirir. Peygamber'imiz de Kur'an'ı Allah'ın gökten yere uzanan ipi olarak tanımlamıştır
Bir anlamda Allah'ın ipine sarılmak Kur'an' sarılmaktır
'' Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın '' ifadesi, Müslümanların Allah'ın yoluna en büyük önemi vermeleri, dini tüm davranışlarının merkezi yapmaları ve onu yaymak için bütün güçleri ile çalışmaları anl----- gelir. Bu ipi gevşetmelerii ve onun ana prensiplerinden uzaklaştıkları anda bölünecekleri ve güçlerini yitirecekleri sonucuna verecektir.
Bu ayet dolaylı bir ifade ile, birliği ve kardeşliği bozmayı., yani Allah'ın Kitabı'na sarılmamayı '' ateşten bir çukurun kenarına gelmek '' olarak nitelendirmektedir.
İnsanlar arasına düşünce ayrılıkları olması olağandır.Bu Allah'ın yasası gereğidir. '' Rabbin dileseyddi, insanları bir tek ümmet yapardı. Ama ihtilaf edip durmaktadırlar. ''
İşte düşünce ayrılıklarını sınırlamak, düşmanlık sınırına vardırmamak için herkesin Allah'ın sınırlarında durması, Allah'ın kitabına sraılması, o genel prensiplerin dışına çıkmaması gerekir. İnsanlar genel prensipler içinde kaldıkça dost olurlar. Aralarında bazı düşünce ayrılıklarının olması, birbirlerini sevmelerine, anlayışlı davranmalrına engel olmaz.
 
Üst Alt