- Katılım
- 23 Nisan 2011
- Mesajlar
- 3,344
- Tepkime puanı
- 25
Yanıltmak, hîle ve oyuna getirmek, kandırmak, iğfâl etmek, dolandırmak, sözünde durmamak.
Kur'an-ı Kerim'de aldatma, münâfıklar*a yakışan çirkin bir huy olarak belirtilmiştir. Münâfıkların en belirgin özellikleri Allah'a inanmadıkları hâlde, "inandık", diyerek başkalarını kandırmalarıdır. Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışan münâfıklar aslında kendilerini aldatmışlardır. Allah mutlaka onların hîle ve aldatmalarını boşa çıkarır.
İnsanlarla olan ilişkilerde de dürüst olmak gerekir. Başta alış-veriş olmak üzere her konuda başkalarını aldatmak ahlâksızlıktır. Dünyada insanları aldatmak mümkün olsa bile, Cenâbı Hakk her şeyi kuşatan ilmi ile yapılanları bilecek ve ahirette bunun hesabını hilekâr yalancılardan soracaktır. Bunun için asıl aldananlar, geleceklerini düşünmeden başkalarını aldatmaya çalışanlardır.
Aldatmanın, doğru söylememenin nifak alâmeti olduğu unutulmamalıdır. Cenâb-ı Hak, Resulullah'ı ve diğer müslümanları aldatmaya çalışan münâfıkların durumunu şöyle açıklıyor:
"Onlara, insanların (Muhâcir ve Ensâr'ın) iman ettiği gibi, siz de iman edin denildiği zaman, (kendi aralarında): -Biz, akılsız cahillerin iman ettiği gibi iman eder miyiz? derler. Doğrusu akılsızlar, sefihler onlardır ve lâkin bilmezler. Bir de müminlerle karşılaştıkları zaman: -Biz de (sizin gibi) iman ettik, derler. Halbuki şeytanlarıyla (kendilerini aldatan dostlarıyla) yalnız başına kaldıkları zaman: -Biz (dinde) sizinle beraberiz, biz ancak (mü'minlerle) alay ederiz, derler. Allah münâfıkları ettikleri istihzanın cezası ile cezalandırır; ve azgınlıkları içinde başıboş dolaşmalarına mühlet verir." (el-Bakara, 2/10-15).
Yukarıdaki ayetlerde aldatmanın münâfıkların alâmetlerinden olduğu bildirilmektedir. Allah'u Teâlâ başka bir ayette de şöyle buyuruyor:
"Doğrusu münâfıklar Allah'ı aldatmağa çalışılar, oysa O onlara aldatmanın ne olduğunu gösterecektir. " (en-Nisâ, 4/142) .
Şu halde müslümanın böyle bir nifak alâmetini üzerinde taşımaması için; kesinlikle hilekârlığa ve başkalarını aldatmağa yeltenmemesi, böyle bir düşünceyi içinde taşımaması gerekir. Unutulmamalıdır ki, Cenâb-ı Hakk'ın ilmi her şeyi kuşatmıştır. O'nun bilmediği şey yoktur. Öyleyse başkalarını aldatmağa çalışmakla gerçekte kendimizi aldatmış oluruz.
Allah'u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Seni aldatmak isterlerse, (bil ki) şüphesiz Allah sana kâfidir. Seni ve inananları yardımlarıyla destekleyen, kalplerini uzlaştıran odur. " (el-Enfâl, 8/62).
Cenâb-ı Hak bir yandan hilekârların hîlelerini ortaya çıkararak onları dünya ve ahirette rezil ve rüsvây ederken, öte yandan aldatılmak istenen müminlerin yardımcılığını üstlenmektedir .
Bütün bunlar düşünülerek, insanlarla olan her türlü münasebette dürüst olmak, doğruluktan ayrılmamak, yalana, hîleye başvurmamak; kısaca hiç kimseyi, hiçbir konuda aldatmamak müminlerin vazgeçilmez prensibi olmalıdır.
Osman ÇETİN
Kur'an-ı Kerim'de aldatma, münâfıklar*a yakışan çirkin bir huy olarak belirtilmiştir. Münâfıkların en belirgin özellikleri Allah'a inanmadıkları hâlde, "inandık", diyerek başkalarını kandırmalarıdır. Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışan münâfıklar aslında kendilerini aldatmışlardır. Allah mutlaka onların hîle ve aldatmalarını boşa çıkarır.
İnsanlarla olan ilişkilerde de dürüst olmak gerekir. Başta alış-veriş olmak üzere her konuda başkalarını aldatmak ahlâksızlıktır. Dünyada insanları aldatmak mümkün olsa bile, Cenâbı Hakk her şeyi kuşatan ilmi ile yapılanları bilecek ve ahirette bunun hesabını hilekâr yalancılardan soracaktır. Bunun için asıl aldananlar, geleceklerini düşünmeden başkalarını aldatmaya çalışanlardır.
Aldatmanın, doğru söylememenin nifak alâmeti olduğu unutulmamalıdır. Cenâb-ı Hak, Resulullah'ı ve diğer müslümanları aldatmaya çalışan münâfıkların durumunu şöyle açıklıyor:
"Onlara, insanların (Muhâcir ve Ensâr'ın) iman ettiği gibi, siz de iman edin denildiği zaman, (kendi aralarında): -Biz, akılsız cahillerin iman ettiği gibi iman eder miyiz? derler. Doğrusu akılsızlar, sefihler onlardır ve lâkin bilmezler. Bir de müminlerle karşılaştıkları zaman: -Biz de (sizin gibi) iman ettik, derler. Halbuki şeytanlarıyla (kendilerini aldatan dostlarıyla) yalnız başına kaldıkları zaman: -Biz (dinde) sizinle beraberiz, biz ancak (mü'minlerle) alay ederiz, derler. Allah münâfıkları ettikleri istihzanın cezası ile cezalandırır; ve azgınlıkları içinde başıboş dolaşmalarına mühlet verir." (el-Bakara, 2/10-15).
Yukarıdaki ayetlerde aldatmanın münâfıkların alâmetlerinden olduğu bildirilmektedir. Allah'u Teâlâ başka bir ayette de şöyle buyuruyor:
"Doğrusu münâfıklar Allah'ı aldatmağa çalışılar, oysa O onlara aldatmanın ne olduğunu gösterecektir. " (en-Nisâ, 4/142) .
Şu halde müslümanın böyle bir nifak alâmetini üzerinde taşımaması için; kesinlikle hilekârlığa ve başkalarını aldatmağa yeltenmemesi, böyle bir düşünceyi içinde taşımaması gerekir. Unutulmamalıdır ki, Cenâb-ı Hakk'ın ilmi her şeyi kuşatmıştır. O'nun bilmediği şey yoktur. Öyleyse başkalarını aldatmağa çalışmakla gerçekte kendimizi aldatmış oluruz.
Allah'u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Seni aldatmak isterlerse, (bil ki) şüphesiz Allah sana kâfidir. Seni ve inananları yardımlarıyla destekleyen, kalplerini uzlaştıran odur. " (el-Enfâl, 8/62).
Cenâb-ı Hak bir yandan hilekârların hîlelerini ortaya çıkararak onları dünya ve ahirette rezil ve rüsvây ederken, öte yandan aldatılmak istenen müminlerin yardımcılığını üstlenmektedir .
Bütün bunlar düşünülerek, insanlarla olan her türlü münasebette dürüst olmak, doğruluktan ayrılmamak, yalana, hîleye başvurmamak; kısaca hiç kimseyi, hiçbir konuda aldatmamak müminlerin vazgeçilmez prensibi olmalıdır.
Osman ÇETİN