- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 983
- Tepkime puanı
- 16
Aile Depremi
Batılılaşma ve modernleşme sevdası, toplumun temeli olan aileyi sarsmaya devam ediyor İstatistikler, ailedeki çöküşün her geçen gün nasıl felakete gittiğini açıkça ortaya koyuyor. Yılda 114 bin çiftin boşanması, Türkiye'de manevi sarsılmanın boyutlarını gösteriyor.
*'Aile' Adım adım çöküyor*
Artık sıcak çorba kaselerine, hep birlikte kaşık sallanmıyor. 'Çocuklarım için canım feda' diyen ebeveynlerin sayısı, parmakla sayılır hale geldi. Vahşi kapitalizmin, sahte mutlulukları herkesi esir aldı. Ülkemizin, gözden kaçan toplumsal sorunlarından birisi, belki de en önemlisi boşanma vakalarındaki artıştır. Ama boşanma deyince, sosyetedeki elit bir tabakanın, kamera önündeki 'arkadaş kalacağız' diyerek ticari bir sözleşme gibi fesh ettiği, formalite evliliklerin sona erdirilmesi akla gelmesin.Hayır duası eden aile büyüklerinin, birbirine gönülden bağlı eşlerin ve ülkenin geleceğini temsil eden gençlerin yaşadığı, sımsıcak yuvaları sessiz ve derinden etkileyen felaketten bahsediyorum. İyi günde, kötü günde diye verilen sözler, sadakatlar unutulmuş gitmiş.Artık sıcak çorba kaselerine, hep birlikte kaşık sallanmıyor. 'Çocuklarım için canım feda' diyen ebeveynlerin sayısı, parmakla sayılır hale gelmiş. Vahşi kapitalizmin, sahte mutlulukları herkesi esir almış.Önce, geniş aileydik. Dedeler,
nineler, anneler, babalar, çocuklar.
*Büyüklerin bereketi unutuldu*
Birden büyüklerin bereketini unuttuk. Onları ya huzur evlerine ya da kendi hallerine terk ettik. Modern zamanların ışıltısına kapılıp, çekirdek ailesine özendik.Anne, baba ve çocuklar. Güzel bir ev, lüks bir araba ve markaya esir bir hayat. Maddi dünyanın safahatı da mutluluk getirmedi.Bu sefer, çekirdek aile de bölündü. Çocuklar, kendi özgürlüklerini istedi. Arkadaşlarıyla ayrı tuttukları bekâr evlerine çıktı. En sevilen diziler bile, bunu empoze ediyor.Ve bölünmenin son noktası. Çekirdeğin çekirdeği de,
çatladı. Anne-baba da yollarını ayırdı. İki cihan saadeti için atılan imzalar, bu sefer soğuk bir mahkeme salonunda, tek celsede 'geçimsizlik' gibi sevimsiz bir sebeple hâkimin verdiği kararla hükmünü yitirdi.İşin garibi, 'utanılacak' bir haslet, nasılsa 'boşadım gitti' denilecek bir övünç kaynağı oldu.Bir milletin temeli ailedir. Aile çatırdarsa, o millet yok olur. Toplumları ayakta tutan, ekonomik ve teknolojik gücü değil, inancı ve aile bağlarıdır.Darbe ürünü dediğimiz ve çok eleştirdiğimiz Anayasamız'da bile, aileye verilen özel önem ayrıca vurgulanıyor. Üçüncü bölümdeki
'Ailenin korunması ve çocuk hakları' başlığı altındaki 41. Madde'de şu ifade yer alıyor: "Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır".
*"Korunacak" yazmak yetmez*
Aynı maddenin ikinci fıkrasında devletin ailenin korunmasındaki görevi ise, şu şekilde tarif ediliyor: " Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar"Devleti yönetenler bununla yetinmeyip, 1998'de ayrıca bir kanun çıkarmış. 'Ailenin Korunmasına Dair Kanun' ve halen yürürlükte. Bu kanun, biraz tartışmalı. Aile bütünlüğünü değil, şiddete uğrayan kadınları korumaya yönelik.Ne kadar koruduğu ise, eşi tarafından hunharca öldürülen Ayşe Paşalı cinayeti ile ortada. Demek ki, Anayasa ve yasalarda 'korunacak' diye yazmak yeterli
gelmiyor. Bütün bunlar bir senaryo değil. Her şeyin bir matematiği var. Manevi çöküşün de.Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), sadece enflasyon oranlarını açıklamıyor. 2003 yılından bu yana evlenen ve boşananların da istatistiğini de çıkarıyor. Rakamlar, her üç ayda bir 'çeyrek' istatistikleri olarak açıklanıyor.
*Peki, istatistikler neyi gösteriyor? İşte yıllık bazda, boşanma rakamları:*
2002 yılında 95 bin 323,
2003 yılında 92 bin 637,
2004 yılında 91 bin 022,
2005 yılında 95 bin 895,
2006 yılında 93 bin 489,
2007 yılında 94 bin 219,
2008 yılında 99 bin 663,
2009 yılında 114 bin 162,
2010 yılının ilk 9 ayında 87 bin 043.
Görüldüğü gibi tablo, vahim.
Hatta ürkütücü. Son 8.5 yılda, toplam 863 bin 453 çift eşiyle yollarını ayırmış.
*Boşanmalarda en büyük neden geçimsizlik ve ekonomik sıkıntı*
TÜİK, çiftlerin boşanma nedenini de araştırmış. Buna göre, boşanma vakalarının yaklaşık yüzde 95'i 'geçimsizlik'. En başta da ekonomik sıkıntı.Ardından zina, cana kast, cürüm ve haysiyetsizlik, terk, akıl hastalığı ile diğer nedenler geliyor.TÜİK verilerine göre 2009 yılında boşananların yüzde 39,7'si evliliğinin ilk 5 yılında bu kararı almışlar. 45 bin 803 çift, daha birbirlerini tanımadan yolları ayırmış. 1 yılını
doldurmadan ayrılan sayısı daha da dikkat çekici; 4 bin 20 çift.Boşanan çiftlerdeki yaş grubuna bakalım. Yine 2009 yılı verilerine göre, en çok boşanma vakası 20-39 yaşları arasında meydana geliyor. Sözkonusu yaşlarda erkeklerdeki boşanma vaka sayısı, 69 bin 349. Toplamda, yüzde 60'a denk geliyor.Ama aynı yaş döneminde, ilginç bir şekilde kadınların oranı biraz daha fazla çıkıyor. 20-39 yaş arası kadınlardaki boşanma sayısı, 79 bin 462. Bu da toplamda, yüzde 69,6 gibi bir orana denk geliyor.
*Önce Ahlâk ve Maneviyat*
Bu rakamlar, genç yaşlarda; kadınların erkeklere göre daha çok boşanma kararı aldığını gösteriyor. Bunda ekonomik özgürlük, çalışma hayatında kadının daha çok yer alması ve kendine özgüven gibi gerekçeler en başta gelen nedenler.Kapitalist batı dünyası; hem ekonomik hem de manevi açıdan çöküşün eşiğinde. Maalesef vahim tablo, ülkemizin de aynen onlar gibi hızla uçuruma sürüklendiğini gösteriyor. Neden,'önce ahlak ve maneviyat'? Şimdi daha iyi anlaşılıyor.Bu olumsuz gidişatı düzeltmek için kim, ne yapacak? Orası biraz karışık.En iyisi, birçok konuyu araştıran TBMM'nin, yeni bir komisyon kurarak kapsamlı bir rapor ortaya koyması.Son olarak İlahiyatçı bir profesör, boşanacak eşlere şu tavsiyede bulunmuştu: "Haklılığı değil
mutluluğu seçin". Gerçekten çok etkileyici bir uyarı. Yuvalar dağıldıktan sonra kimin haklı olduğunun ne önemi var?
* Ebru Asiltürk: Bilihçli bir tahribat*
Hanım Komisyonları Başkanı Ebru Asiltürk de, hangi kesime mensup olursa olsun, ülke gençliğinin büyük manevi boşluk içerisinde ümitsizce kıvrandığına dikkat çekerek, "Bu manevi boşluk aileleri de sarsmakta, huzursuzluk, geçimsizlik hatta boşanmalar gün geçtikçe artmaktadır" dedi. Asiltürk, "Bir takım dış güçler, Siyonistler ve misyonerler silah zoruyla ulaşamadıkları emellerine toplumu bozarak, ahlakından ve maneviyatından uzaklaştırarak ulaşmak istemektedirler. Bu işe aileden başlamışlardır" dedi.Hanım Komisyonları Başkanı Ebru Asiltürk de, hangi kesime mensup olursa olsun, ülke gençliğinin büyük manevi boşluk içerisinde ümitsizce kıvrandığına dikkat çekerek, "Bu manevi boşluk aileleri de sarsmakta,
huzursuzluk, geçimsizlik hatta boşanmalar gün geçtikçe artmaktadır" dedi.Günümüzde aile bağlarının son derece zayıfladığını vurgulayan Asiltürk, "Bir takım dış güçler, siyonistler ve misyonerler silah zoruyla ulaşamadıkları emellerine toplumu bozarak, ahlakından ve maneviyatından uzaklaştırarak ulaşmak istemektedirler. Bu işe aileden başlamışlardır" dedi.Son yıllarda çıkarılan kanunlarla, boşanmanın kolaylaştırıldığına ve zinanın suç olmaktan çıkarıldığına dikkat çeken Asiltürk, " Bu nedenle, Türkiye'de son on yılda boşanma vakalarında, belirgin artış görülmüştür. Bu acı tablo değerlerimizden ne kadar uzaklaştığımızın işaretidir" dedi.
*Aile manevi değerlerle bezenmelidir*
Bugün toplumun içine düştüğü ahlaki çöküntüyü durdurmak için işe aileden başlamak gerektiğini söyleyen Asiltürk, "Çünkü fertler önce aile içinde yetişmekte ve eğitim almaktadır. Öncelikle evlatlarımızı Allah rızası için insanlığa hizmet, kısa adıyla cihat şuuru içinde yetiştirmeliyiz" diye konuştu.Tarih boyunca bütün toplumların ve dinlerin, aileye büyük önem verdiğini kaydeden Asiltürk, "Yüce dinimiz de, İslam toplumunun inşası için, toplumun temel taşı olan ailenin kurulması, devamı ve aile içi ilişkilerle ilgili açık ve net hükümler bildirmiştir. Dini değerlerle iç içe şekillenen aile yapımız bu güne kadar ciddi yaralar almamıştır. Ancak çözülme tehlikesi kapıdadır. Bir an önce ailenin bütünlüğünün korunmasına yönelik ciddi tedbirler alınmalıdır" dedi.Bu tedbirlerin, siyasi, ekonomik, sosyal açılardan geniş bir yelpaze içinde düşünülmesi gerektiğini ifade eden Asiltürk, "Ailenin güçlendirilmesi ve temel problemlerin çözümü için alınacak en önemli tedbir, ahlaki çöküntünün önüne geçmek, aileyi manevi değerlerle bezemektir" şeklinde konuştu.
*Özden Zehra Sönmez: Medyanın rolü büyük*
Koruyucu Aile Platformu Başkanı Özden Zehra Sönmez, boşanma rakamlarının her geçen yıl artmasını toplumun ve ailenin geleceği açısından önemli bir tehlike olduğuna dikkat çekti. Sönmez, "Boşanma vakalarının artmasında, medyanın büyük rolü var. Dizi ve programlarda, empoze edilen hayat, aileler üzerinde oldukça etkili. İkincisi ise, manevi değerlerdeki eksiklik. Toplum, manevi değerlere hassasiyetini yitirdi. Ayrıca çoğu aile, azla yetinmiyor. Öncelikle kadınlar kısmen de erkekler, artık kanaat etmiyor" diye konuştu. Özden Zehra Sönmez ise, boşanma rakamlarının her geçen yıl artmasını toplumun ve ailenin geleceği açısından önemli bir tehlike olduğuna dikkat çekti. Bundan dolayı çiftlerin boşanma nedenlerinin iyi araştırılması
gerektiğini söyleyen Sönmez, "Boşanma vakalarının artmasında, medyanın büyük rolü var. Dizi ve programlarda, empoze edilen hayat, aileler üzerinde oldukça etkili. İkincisi ise, manevi değerlerdeki eksiklik. Toplum, manevi değerlere hassasiyetini yitirdi. Ayrıca çoğu aile, azla yetinmiyor. Öncelikle kadınlar kısmen de erkekler, artık kanaat etmiyor" diye konuştu.
*3-5 ayda boşanıyorlar!*
Evliliğin ilk 5 yılının çok önemli olduğunu ve boşanma vakalarının büyük bölümünün bu yıllarda yaşandığına dikkat çeken Sönmez, "3-5 ayda boşananlar. Hamileyken ayrılanlar. 1 yıl dolmadan mahkemeye başvuranlar. Tüketim kültürü, artık sevgi ve saygıyı da tüketir hale geldi. Ben hiçbir zaman boşanmaya taraftar olmadım. Gerçekten çok üzücü bir durum. Bir yerden sonra çocukların istekleri, kadınların ihtiyaçlarının önüne geçiyor. Ama aynı hassasiyet erkeklerde maalesef yok" diye konuştu.
*Niçin evlenilir?*
Evlenmeden önce gençlerin sorumluluk ve getireceği yükler konusunda fazla bilinçli olmadıklarını kaydeden Sönmez, "Bunun her iki tarafa da, güzelce anlatılması gerekiyor. Bunun için evlilik okulları ve kişisel gelişim kurslarına gidilebilir. Aile büyüklerinin, deneyimlerinden faydalanılabilir" diye konuştu. Sabırla, sevgiyle ve karşılıklı anlayışla çözülemeyecek problemin bulunmadığını vurgulayan Sönmez, "Hadisi şerifte, bir kadınla 4 şey için evlenilebileceği belirtiliyor. Malı, güzelliği, asaleti ve dini için. Biz bunu genelleştirebiliriz. Boşanmalarda bir erkek için, güzellik ön planda tutuluyor. Hâlbuki dindar olsun. Daha da önemlisi, anlayışlı olsun. Bu birçok şeyi kapsıyor" dedi.
*Psikolog Mehtap Kayaoğlu: Evlilik evciliğe döndü*
Danışman Psikolog/Psikoterapist Mehtap Kayaoğlu, son yıllarda boşanmaların artmasına kendilerinin de yakından şahit olduklarını belirterek, "Evliliği, evciliğe döndürdüler. Yani defalarca evlenip, ayrılıyorlar. Halbuki doğru tercihlerle, doğru evlilikler başlatılmalıdır. Saçma sapan başlayan bir evlilik, uzun süreli olmuyor" diye konuştu. Kayaoğlu, "Artık kimse kimsenin kahrını çekmiyor. Oysa evlilik eşlerin, sen ve benden bağımsız olarak, biz şeklinde yürütebildikleri bir ilişkidir" dedi.Danışman Psikolog/ Psikoterapist Mehtap Kayaoğlu, son yıllarda boşanmaların artmasına kendilerinin de yakından şahit olduklarını belirterek, "Evliliği, evciliğe döndürdüler. Yani defalarca evlenip, ayrılıyorlar. Halbuki doğru tercihlerle, doğru evlilikler başlatılmalıdır. Saçma sapan başlayan bir evlilik, uzun süreli olmuyor" diye konuştu.Son yıllarda insanların toplumsal bakış açılarında büyük değişmeler olduğuna işaret eden Kayaoğlu, "Bundan 20-30 yıl önce veya anne-babalarımızın zamanında, eşler birbiriyle bir anlaşma yaparlardı. Bu anlaşma, evliliğin bir ömür boyu süreceğine ilişkindi" dedi.Ama yeni jenerasyonda bu anlaşmanın farklı bir boyuta indirgendiğini kaydeden Kayaoğlu, "Bir anlamda gizlice, bilinçaltında işleyen o süreç, (Canım sıkılıncaya kadar devam ederim, bana yetmediğini düşünürsem, seni bırakırım) şeklinde kurgulanıyor. Aynı yastığa baş koyma ve aynı yastıkta hayatını kaybetme düşüncesinden, -canım sıkılıncaya veya bana yetmediği yere kadar- sürecine, bir geçiş oldu" şeklinde konuştu.
Geçmişte kadının sosyo-ekonomik durumunun boşanmaya müsaade etmediğini vurgulayan Kayaoğlu, "Aslında içi dolmayan, sahipsiz ilişkiler ite kaka gidiyordu. Ama son dönemde, tek başlarına ayakta durabilecek olmaları, kadınlara bir özgüven getirdi. Onlar da evlilik ilişkilerini sürdürmekten vazgeçmeye başladılar" dedi.Başka bir nedenin ise, ailenin kutsal ve koruyucu olduğuna olan inancın yitirilmesi olduğuna dikkat çeken Kayaoğlu, "Allah'ın ayrı ayrı yarattığı kadın ve erkek; zamanla aile kurumu içinde, çok daha güvenli bir formda yaşabilecekleri inancını kaybetmeye başladı" dedi.
*Kimse kimsenin kahrını çekmiyor*
Batılılaşmanın da etkisiyle kadının kendi ayakları üzerinde durma düşüncesiyle hareket etmeye başladığını vurgulayan Kayaoğlu, "Artık kimse kimsenin kahrını çekmiyor. Oysa evlilik eşlerin, sen ve benden bağımsız olarak, biz şeklinde yürütebildikleri bir ilişkidir" dedi. "Büyüklerimizden, azıcık ders almalıyız" diyen Kayaoğlu, "Evlilik kararı, zor alınmalıdır. Çünkü nasıl başladığı çok önemli. Gerçekte sağlıklı atılmış adımlar mı? Yoksa günü kurtaran, o günün ihtiyaçlarını karşılayan bir evlilik mi? Çünkü içi dolu, iyi seçilmiş ve gerçekten sağlam temeller üzerine kurulmuş evliliklerin, kolay yıkılmadıklarını görüyoruz" dedi.Günümüzde gençlerin
saçma-sapan evlilikler yaptıklarını kaydeden Kayaoğlu, "Sadece ya kalplerinin sesini dinliyorlar. Tamamen düşünceden uzak tercihler yapıyorlar. Ya da kalbi düşünceleri bir kenara bırakarak, tamamen makul adım atabiliyorlar. O günün şartlarında ihtiyaçlar doyurulunca da, evliliğe de gerek kalmıyor" dedi.
Batılılaşma ve modernleşme sevdası, toplumun temeli olan aileyi sarsmaya devam ediyor İstatistikler, ailedeki çöküşün her geçen gün nasıl felakete gittiğini açıkça ortaya koyuyor. Yılda 114 bin çiftin boşanması, Türkiye'de manevi sarsılmanın boyutlarını gösteriyor.
*'Aile' Adım adım çöküyor*
Artık sıcak çorba kaselerine, hep birlikte kaşık sallanmıyor. 'Çocuklarım için canım feda' diyen ebeveynlerin sayısı, parmakla sayılır hale geldi. Vahşi kapitalizmin, sahte mutlulukları herkesi esir aldı. Ülkemizin, gözden kaçan toplumsal sorunlarından birisi, belki de en önemlisi boşanma vakalarındaki artıştır. Ama boşanma deyince, sosyetedeki elit bir tabakanın, kamera önündeki 'arkadaş kalacağız' diyerek ticari bir sözleşme gibi fesh ettiği, formalite evliliklerin sona erdirilmesi akla gelmesin.Hayır duası eden aile büyüklerinin, birbirine gönülden bağlı eşlerin ve ülkenin geleceğini temsil eden gençlerin yaşadığı, sımsıcak yuvaları sessiz ve derinden etkileyen felaketten bahsediyorum. İyi günde, kötü günde diye verilen sözler, sadakatlar unutulmuş gitmiş.Artık sıcak çorba kaselerine, hep birlikte kaşık sallanmıyor. 'Çocuklarım için canım feda' diyen ebeveynlerin sayısı, parmakla sayılır hale gelmiş. Vahşi kapitalizmin, sahte mutlulukları herkesi esir almış.Önce, geniş aileydik. Dedeler,
nineler, anneler, babalar, çocuklar.
*Büyüklerin bereketi unutuldu*
Birden büyüklerin bereketini unuttuk. Onları ya huzur evlerine ya da kendi hallerine terk ettik. Modern zamanların ışıltısına kapılıp, çekirdek ailesine özendik.Anne, baba ve çocuklar. Güzel bir ev, lüks bir araba ve markaya esir bir hayat. Maddi dünyanın safahatı da mutluluk getirmedi.Bu sefer, çekirdek aile de bölündü. Çocuklar, kendi özgürlüklerini istedi. Arkadaşlarıyla ayrı tuttukları bekâr evlerine çıktı. En sevilen diziler bile, bunu empoze ediyor.Ve bölünmenin son noktası. Çekirdeğin çekirdeği de,
çatladı. Anne-baba da yollarını ayırdı. İki cihan saadeti için atılan imzalar, bu sefer soğuk bir mahkeme salonunda, tek celsede 'geçimsizlik' gibi sevimsiz bir sebeple hâkimin verdiği kararla hükmünü yitirdi.İşin garibi, 'utanılacak' bir haslet, nasılsa 'boşadım gitti' denilecek bir övünç kaynağı oldu.Bir milletin temeli ailedir. Aile çatırdarsa, o millet yok olur. Toplumları ayakta tutan, ekonomik ve teknolojik gücü değil, inancı ve aile bağlarıdır.Darbe ürünü dediğimiz ve çok eleştirdiğimiz Anayasamız'da bile, aileye verilen özel önem ayrıca vurgulanıyor. Üçüncü bölümdeki
'Ailenin korunması ve çocuk hakları' başlığı altındaki 41. Madde'de şu ifade yer alıyor: "Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır".
*"Korunacak" yazmak yetmez*
Aynı maddenin ikinci fıkrasında devletin ailenin korunmasındaki görevi ise, şu şekilde tarif ediliyor: " Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar"Devleti yönetenler bununla yetinmeyip, 1998'de ayrıca bir kanun çıkarmış. 'Ailenin Korunmasına Dair Kanun' ve halen yürürlükte. Bu kanun, biraz tartışmalı. Aile bütünlüğünü değil, şiddete uğrayan kadınları korumaya yönelik.Ne kadar koruduğu ise, eşi tarafından hunharca öldürülen Ayşe Paşalı cinayeti ile ortada. Demek ki, Anayasa ve yasalarda 'korunacak' diye yazmak yeterli
gelmiyor. Bütün bunlar bir senaryo değil. Her şeyin bir matematiği var. Manevi çöküşün de.Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), sadece enflasyon oranlarını açıklamıyor. 2003 yılından bu yana evlenen ve boşananların da istatistiğini de çıkarıyor. Rakamlar, her üç ayda bir 'çeyrek' istatistikleri olarak açıklanıyor.
*Peki, istatistikler neyi gösteriyor? İşte yıllık bazda, boşanma rakamları:*
2002 yılında 95 bin 323,
2003 yılında 92 bin 637,
2004 yılında 91 bin 022,
2005 yılında 95 bin 895,
2006 yılında 93 bin 489,
2007 yılında 94 bin 219,
2008 yılında 99 bin 663,
2009 yılında 114 bin 162,
2010 yılının ilk 9 ayında 87 bin 043.
Görüldüğü gibi tablo, vahim.
Hatta ürkütücü. Son 8.5 yılda, toplam 863 bin 453 çift eşiyle yollarını ayırmış.
*Boşanmalarda en büyük neden geçimsizlik ve ekonomik sıkıntı*
TÜİK, çiftlerin boşanma nedenini de araştırmış. Buna göre, boşanma vakalarının yaklaşık yüzde 95'i 'geçimsizlik'. En başta da ekonomik sıkıntı.Ardından zina, cana kast, cürüm ve haysiyetsizlik, terk, akıl hastalığı ile diğer nedenler geliyor.TÜİK verilerine göre 2009 yılında boşananların yüzde 39,7'si evliliğinin ilk 5 yılında bu kararı almışlar. 45 bin 803 çift, daha birbirlerini tanımadan yolları ayırmış. 1 yılını
doldurmadan ayrılan sayısı daha da dikkat çekici; 4 bin 20 çift.Boşanan çiftlerdeki yaş grubuna bakalım. Yine 2009 yılı verilerine göre, en çok boşanma vakası 20-39 yaşları arasında meydana geliyor. Sözkonusu yaşlarda erkeklerdeki boşanma vaka sayısı, 69 bin 349. Toplamda, yüzde 60'a denk geliyor.Ama aynı yaş döneminde, ilginç bir şekilde kadınların oranı biraz daha fazla çıkıyor. 20-39 yaş arası kadınlardaki boşanma sayısı, 79 bin 462. Bu da toplamda, yüzde 69,6 gibi bir orana denk geliyor.
*Önce Ahlâk ve Maneviyat*
Bu rakamlar, genç yaşlarda; kadınların erkeklere göre daha çok boşanma kararı aldığını gösteriyor. Bunda ekonomik özgürlük, çalışma hayatında kadının daha çok yer alması ve kendine özgüven gibi gerekçeler en başta gelen nedenler.Kapitalist batı dünyası; hem ekonomik hem de manevi açıdan çöküşün eşiğinde. Maalesef vahim tablo, ülkemizin de aynen onlar gibi hızla uçuruma sürüklendiğini gösteriyor. Neden,'önce ahlak ve maneviyat'? Şimdi daha iyi anlaşılıyor.Bu olumsuz gidişatı düzeltmek için kim, ne yapacak? Orası biraz karışık.En iyisi, birçok konuyu araştıran TBMM'nin, yeni bir komisyon kurarak kapsamlı bir rapor ortaya koyması.Son olarak İlahiyatçı bir profesör, boşanacak eşlere şu tavsiyede bulunmuştu: "Haklılığı değil
mutluluğu seçin". Gerçekten çok etkileyici bir uyarı. Yuvalar dağıldıktan sonra kimin haklı olduğunun ne önemi var?
* Ebru Asiltürk: Bilihçli bir tahribat*
Hanım Komisyonları Başkanı Ebru Asiltürk de, hangi kesime mensup olursa olsun, ülke gençliğinin büyük manevi boşluk içerisinde ümitsizce kıvrandığına dikkat çekerek, "Bu manevi boşluk aileleri de sarsmakta, huzursuzluk, geçimsizlik hatta boşanmalar gün geçtikçe artmaktadır" dedi. Asiltürk, "Bir takım dış güçler, Siyonistler ve misyonerler silah zoruyla ulaşamadıkları emellerine toplumu bozarak, ahlakından ve maneviyatından uzaklaştırarak ulaşmak istemektedirler. Bu işe aileden başlamışlardır" dedi.Hanım Komisyonları Başkanı Ebru Asiltürk de, hangi kesime mensup olursa olsun, ülke gençliğinin büyük manevi boşluk içerisinde ümitsizce kıvrandığına dikkat çekerek, "Bu manevi boşluk aileleri de sarsmakta,
huzursuzluk, geçimsizlik hatta boşanmalar gün geçtikçe artmaktadır" dedi.Günümüzde aile bağlarının son derece zayıfladığını vurgulayan Asiltürk, "Bir takım dış güçler, siyonistler ve misyonerler silah zoruyla ulaşamadıkları emellerine toplumu bozarak, ahlakından ve maneviyatından uzaklaştırarak ulaşmak istemektedirler. Bu işe aileden başlamışlardır" dedi.Son yıllarda çıkarılan kanunlarla, boşanmanın kolaylaştırıldığına ve zinanın suç olmaktan çıkarıldığına dikkat çeken Asiltürk, " Bu nedenle, Türkiye'de son on yılda boşanma vakalarında, belirgin artış görülmüştür. Bu acı tablo değerlerimizden ne kadar uzaklaştığımızın işaretidir" dedi.
*Aile manevi değerlerle bezenmelidir*
Bugün toplumun içine düştüğü ahlaki çöküntüyü durdurmak için işe aileden başlamak gerektiğini söyleyen Asiltürk, "Çünkü fertler önce aile içinde yetişmekte ve eğitim almaktadır. Öncelikle evlatlarımızı Allah rızası için insanlığa hizmet, kısa adıyla cihat şuuru içinde yetiştirmeliyiz" diye konuştu.Tarih boyunca bütün toplumların ve dinlerin, aileye büyük önem verdiğini kaydeden Asiltürk, "Yüce dinimiz de, İslam toplumunun inşası için, toplumun temel taşı olan ailenin kurulması, devamı ve aile içi ilişkilerle ilgili açık ve net hükümler bildirmiştir. Dini değerlerle iç içe şekillenen aile yapımız bu güne kadar ciddi yaralar almamıştır. Ancak çözülme tehlikesi kapıdadır. Bir an önce ailenin bütünlüğünün korunmasına yönelik ciddi tedbirler alınmalıdır" dedi.Bu tedbirlerin, siyasi, ekonomik, sosyal açılardan geniş bir yelpaze içinde düşünülmesi gerektiğini ifade eden Asiltürk, "Ailenin güçlendirilmesi ve temel problemlerin çözümü için alınacak en önemli tedbir, ahlaki çöküntünün önüne geçmek, aileyi manevi değerlerle bezemektir" şeklinde konuştu.
*Özden Zehra Sönmez: Medyanın rolü büyük*
Koruyucu Aile Platformu Başkanı Özden Zehra Sönmez, boşanma rakamlarının her geçen yıl artmasını toplumun ve ailenin geleceği açısından önemli bir tehlike olduğuna dikkat çekti. Sönmez, "Boşanma vakalarının artmasında, medyanın büyük rolü var. Dizi ve programlarda, empoze edilen hayat, aileler üzerinde oldukça etkili. İkincisi ise, manevi değerlerdeki eksiklik. Toplum, manevi değerlere hassasiyetini yitirdi. Ayrıca çoğu aile, azla yetinmiyor. Öncelikle kadınlar kısmen de erkekler, artık kanaat etmiyor" diye konuştu. Özden Zehra Sönmez ise, boşanma rakamlarının her geçen yıl artmasını toplumun ve ailenin geleceği açısından önemli bir tehlike olduğuna dikkat çekti. Bundan dolayı çiftlerin boşanma nedenlerinin iyi araştırılması
gerektiğini söyleyen Sönmez, "Boşanma vakalarının artmasında, medyanın büyük rolü var. Dizi ve programlarda, empoze edilen hayat, aileler üzerinde oldukça etkili. İkincisi ise, manevi değerlerdeki eksiklik. Toplum, manevi değerlere hassasiyetini yitirdi. Ayrıca çoğu aile, azla yetinmiyor. Öncelikle kadınlar kısmen de erkekler, artık kanaat etmiyor" diye konuştu.
*3-5 ayda boşanıyorlar!*
Evliliğin ilk 5 yılının çok önemli olduğunu ve boşanma vakalarının büyük bölümünün bu yıllarda yaşandığına dikkat çeken Sönmez, "3-5 ayda boşananlar. Hamileyken ayrılanlar. 1 yıl dolmadan mahkemeye başvuranlar. Tüketim kültürü, artık sevgi ve saygıyı da tüketir hale geldi. Ben hiçbir zaman boşanmaya taraftar olmadım. Gerçekten çok üzücü bir durum. Bir yerden sonra çocukların istekleri, kadınların ihtiyaçlarının önüne geçiyor. Ama aynı hassasiyet erkeklerde maalesef yok" diye konuştu.
*Niçin evlenilir?*
Evlenmeden önce gençlerin sorumluluk ve getireceği yükler konusunda fazla bilinçli olmadıklarını kaydeden Sönmez, "Bunun her iki tarafa da, güzelce anlatılması gerekiyor. Bunun için evlilik okulları ve kişisel gelişim kurslarına gidilebilir. Aile büyüklerinin, deneyimlerinden faydalanılabilir" diye konuştu. Sabırla, sevgiyle ve karşılıklı anlayışla çözülemeyecek problemin bulunmadığını vurgulayan Sönmez, "Hadisi şerifte, bir kadınla 4 şey için evlenilebileceği belirtiliyor. Malı, güzelliği, asaleti ve dini için. Biz bunu genelleştirebiliriz. Boşanmalarda bir erkek için, güzellik ön planda tutuluyor. Hâlbuki dindar olsun. Daha da önemlisi, anlayışlı olsun. Bu birçok şeyi kapsıyor" dedi.
*Psikolog Mehtap Kayaoğlu: Evlilik evciliğe döndü*
Danışman Psikolog/Psikoterapist Mehtap Kayaoğlu, son yıllarda boşanmaların artmasına kendilerinin de yakından şahit olduklarını belirterek, "Evliliği, evciliğe döndürdüler. Yani defalarca evlenip, ayrılıyorlar. Halbuki doğru tercihlerle, doğru evlilikler başlatılmalıdır. Saçma sapan başlayan bir evlilik, uzun süreli olmuyor" diye konuştu. Kayaoğlu, "Artık kimse kimsenin kahrını çekmiyor. Oysa evlilik eşlerin, sen ve benden bağımsız olarak, biz şeklinde yürütebildikleri bir ilişkidir" dedi.Danışman Psikolog/ Psikoterapist Mehtap Kayaoğlu, son yıllarda boşanmaların artmasına kendilerinin de yakından şahit olduklarını belirterek, "Evliliği, evciliğe döndürdüler. Yani defalarca evlenip, ayrılıyorlar. Halbuki doğru tercihlerle, doğru evlilikler başlatılmalıdır. Saçma sapan başlayan bir evlilik, uzun süreli olmuyor" diye konuştu.Son yıllarda insanların toplumsal bakış açılarında büyük değişmeler olduğuna işaret eden Kayaoğlu, "Bundan 20-30 yıl önce veya anne-babalarımızın zamanında, eşler birbiriyle bir anlaşma yaparlardı. Bu anlaşma, evliliğin bir ömür boyu süreceğine ilişkindi" dedi.Ama yeni jenerasyonda bu anlaşmanın farklı bir boyuta indirgendiğini kaydeden Kayaoğlu, "Bir anlamda gizlice, bilinçaltında işleyen o süreç, (Canım sıkılıncaya kadar devam ederim, bana yetmediğini düşünürsem, seni bırakırım) şeklinde kurgulanıyor. Aynı yastığa baş koyma ve aynı yastıkta hayatını kaybetme düşüncesinden, -canım sıkılıncaya veya bana yetmediği yere kadar- sürecine, bir geçiş oldu" şeklinde konuştu.
Geçmişte kadının sosyo-ekonomik durumunun boşanmaya müsaade etmediğini vurgulayan Kayaoğlu, "Aslında içi dolmayan, sahipsiz ilişkiler ite kaka gidiyordu. Ama son dönemde, tek başlarına ayakta durabilecek olmaları, kadınlara bir özgüven getirdi. Onlar da evlilik ilişkilerini sürdürmekten vazgeçmeye başladılar" dedi.Başka bir nedenin ise, ailenin kutsal ve koruyucu olduğuna olan inancın yitirilmesi olduğuna dikkat çeken Kayaoğlu, "Allah'ın ayrı ayrı yarattığı kadın ve erkek; zamanla aile kurumu içinde, çok daha güvenli bir formda yaşabilecekleri inancını kaybetmeye başladı" dedi.
*Kimse kimsenin kahrını çekmiyor*
Batılılaşmanın da etkisiyle kadının kendi ayakları üzerinde durma düşüncesiyle hareket etmeye başladığını vurgulayan Kayaoğlu, "Artık kimse kimsenin kahrını çekmiyor. Oysa evlilik eşlerin, sen ve benden bağımsız olarak, biz şeklinde yürütebildikleri bir ilişkidir" dedi. "Büyüklerimizden, azıcık ders almalıyız" diyen Kayaoğlu, "Evlilik kararı, zor alınmalıdır. Çünkü nasıl başladığı çok önemli. Gerçekte sağlıklı atılmış adımlar mı? Yoksa günü kurtaran, o günün ihtiyaçlarını karşılayan bir evlilik mi? Çünkü içi dolu, iyi seçilmiş ve gerçekten sağlam temeller üzerine kurulmuş evliliklerin, kolay yıkılmadıklarını görüyoruz" dedi.Günümüzde gençlerin
saçma-sapan evlilikler yaptıklarını kaydeden Kayaoğlu, "Sadece ya kalplerinin sesini dinliyorlar. Tamamen düşünceden uzak tercihler yapıyorlar. Ya da kalbi düşünceleri bir kenara bırakarak, tamamen makul adım atabiliyorlar. O günün şartlarında ihtiyaçlar doyurulunca da, evliliğe de gerek kalmıyor" dedi.