Açık”ta bırakılmış kadınlar…

Kardelen

Başarılı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
101
Tepkime puanı
6
0007.jpg

thestrelapulsanteev4.gif
Açık”ta bırakılmış kadınlar…[/COLOR]
thestrelapulsanteev4.gif

Açık”ta bırakılmış kadınlar…
Kalabalıkta özellikle o dikkat çekiyor. Yakası açık bırakılmış, kolları kısa
tutulmuş, eteğinin ucu hayli yukarıdan kesilmiş, beli iyice daraltılmış
elbisesi değil dikkat çeken.

Elbiseden taşan beden parçaları.. O elbiseyi
özenerek seçmiş olmalı. “Üzerinde güzel duracak” demiş olmalılar. “Bana
yakışacak” diye umutlanmış olmalı. Ama hoyrat bakışlar, elbiseyi değil,
elbiseden arta kalan kısımları süzüyor.
Öylesine yok gibi ki elbise hepten
çıplak kalmak istediğini haykıran bedenin üzerinde “engel” gibi duruyor.
Bedenin tamamlayıcı parçası değil, “fazlalık” gibi görünüyor.
Bakılsın diye oradaydı bedeniyle. Bakıldıkça varolacağına inandırılmıştı.
Bir tür bakılma açlığı ile donanmış olmalıydı. Farkında olmadan, diğer
gözlerin “nesne”si haline getirilmişti. Öyle bir nesne ki, üzerine bakış
düşmediğinde karanlıkta kalıyordu. Gözler üzerinde olmadığında kıymetini
kaybettiğini sanıyordu.
Gözlerin kayması için açıkta bırakılmış bir bedene, teşhir etme niyeti de
eşlik ederse,-bu niyetle bakılanın gözleri de sizin bakan gözlerinize
kilitlenmişse- kendi içinde tutarlı bir sahne seyredersiniz.
Seyredilmek
isteyen bir ruh ve seyredilen bir beden, birbiriyle yan yana, kardeşçe
oturuveriyorlardır: Sorun yok gibidir. Ama çıplak bırakılmış bedene,
içindeki ruh başka telaşlar peşinde koştururken gözünüz kaydığında, mağdur
edilmiş bir beden buluyorsunuz karşınızda.
Uçağa yetişme telaşının sardığı,
tatilden dönme hüznünün hükmettiği bir ruhun ardı sıra yürüyen, hâlâ daha
plaj kıyafetine takılmış bir beden, gözünüzün önünde, birden bire
çıplaklaşıyor, topraklaşıyor, et ve kemik soğukluğuna düşüyor. “Açılmış”
değil “açıkta bırakılmış” oluyor.
Onu o çıplaklığa özendiren tüketim mekanizmalarıyla paketlenmiş, onu açıklık
içinde utanmaktan alıkoyan ısrarlı teşviklere sarılmış bir cesedi sürüklüyor
ardı sıra. Kadın bedeninin özellikle sivriltilmiş bir kaç detayına
indirgenmiş bir kişilik sergisine icbar edilmiş, zorlanmış, itilmiş oluyor.
Özel bir insan olarak yaratılmış, yüzü özel, duyguları biricik, kalbi
bi’tane, varlığı müstesna bir kadını, “her kadın gibi” eyleyen, “herhangi
bir kadın” gibi “den den”leştiren, sıradan bir serinin modüler parçası kılan
sürecin ucuna yerleşiyor: Kalça hareketleri kadar var olan bir kadın. Göğüs
dekoltesi kadar öne çıkan bir kadın. Yüzünden çok belden aşağısı muhatap
alınan bir kadın. Kişiliği dişiliğine kilitlenmiş bir kadın.
Mağlup, mağdur, mazlum o. Kendi rızasının şimdi ve burada olması bir şeyi
değiştirmiyor. Kendi rızasını iptal eden, kendi iradesini unutturan, utanma
duygusunu uykuya yatıran hayli uzunca, karşı konulmaz ve sistemli bir ikna
sürecinin kurbanı..
Ara sıra, varlığını hatırlatan o kadınsı irade, o utanç
duygusu hiç uzamayacak eteğini refleksif bir hareketle çekiştirtiyorsa da
ona; nafile. Bedeni üzerine yapışmış gözleri kabullenen, yaban bakışları
evcilleştiren bir çaresizlikle oturduğu yerde oturtuyor onu görünmez bir
iktidar. Alnına boncuk boncuk dizilmeye hazırlanan utancını müşfik bir el
hareketiyle siliveriyor. Bir anda çıplak olarak yakalandığını hissettiği o
nadir şaşkınlık anlarında gözlerini kurnazca kapatıveriyor. Sakinleştiriyor
onu, uysallaştırıyor, hırçınlığını gideriyor.
Kendinden uzağa düşürüyor kadını çıplaklık. “Kendine özel”, “sahici” ve
“sahih” bakışlar arıyor boşuna. Baştan ilan edilmiş bir sadakatsizlik vardır
çıplak bedende.. “Bakan sadece sen değilsin ki bana!” “Ben bütün bakışlara
açı(ğı)m.” “Bunca bakanım var benim.” “Sen de kim oluyorsun?” Galip gibi
duruyor ama mağlup. Zulmediyor görünüyor ama mazlum. Kadir kıymet bilmiyor
ama kadir kıymeti de bilinmiyor. Mağdur ediyorken mağdur ediliyor.
“Açık”ta bırakılmış kadın, sırf şehvet üzerinden tanımlanıyor. “İnsan”da
olan ama tümüyle “insan” olmayan bir şehvet üzerinde dikelmeye zorlanıyor.
Böylece, “dişi” yanı “kişi” yanına galip getiriliyor. Olan “kişi”ye oluyor.
Önce ve hep “insan” olan kadın, bedeninin kıvrımlarına sürgün ediliyor,
teninin sığlıklarında hapis tutuluyor. Kadın ruhu, kadın bedeninin altında
eziliyor.
Örtünmek, kişiliğini dişiliğinin üstüne koymaktır. Kendini sonsuza
saklamaktır. Kadınsı merhameti, kadınsı inceliği, kadınsı zerafeti ipekten
tüller ardına saklayıp inci gibi büyütmektir örtünmek.
“Tesettürsüzlük
nedir?” diye sorsaydınız bana, “Kadının dişiliğini kişiliğinin önüne geçiren
her haldir” derdim… Bir “kişilik tutulması”… Bir “kadınlık eklipsi”…
Ay tutulur ya hani dünyanın gölgesi üzerine düştü diye. Dişiliğin kişiliği
gölgede bırakıp kadın ruhunu gözden kaçırdığı bir tür eklips hali bu..
Saçları kapatmaktan fazlası: Kadın ruhunun bedenle kapatılması…
Senai Demirci

 
Üst Alt