- Katılım
- 12 Mart 2011
- Mesajlar
- 306
- Tepkime puanı
- 10
İYİ Kİ VARSIN
1986 Bulgaristan doğumlu bir genç kızım. Aslen Türk olmamıza rağmen, annem babam Bulgaristan’da doğup büyümüş ve 1989’da ben üç yaşındayken, yapılan baskılar sonucu Türkiye’ye gelmişiz. Annem babam, sözde müslümanlar ama Bulgaristan’da büyüdükleri için müslümanlığını unutmuşlar diyebilirim.
Günümüzde kendini modern olarak nitelendiren pek çok insan gibi onlar da inançlı kişilere geri kafalı gözüyle bakıyorlar. Öyle ki kapalı biriyle arkadaşlık bile kurmuyorlar. Benim de kapalı biriyle görüşmemi pek istemiyorlar. Kendimi bildim bileli evimizde dinle ilgili bir söz edildiğini hatırlamıyorum. Böyle konular bizim evde hiç konuşulmaz. Ramazanda oruç tutulmaz, namaz kılınmaz. Sıradan bir ay kabul edilerek, günlük yaşantıya devam edilir. fiu ana kadar bir kere bile camiye gitmediklerini size rahatlıkla söyleyebilirim. Evimizin kitaplığında veya herhangi bir yerinde dini bir kitaba rastlamak pek de mümkün değildir. Annem de, babam da ölümden sonra yaşam olduğuna inanmaz. Babam, sürekli dünyaya bir kez geldiğimizi ve bunu iyi değerlendirmemiz gerektiğini söyleyip durur. Annem ise öldükten sonra kemiklerin toprağa karışıp gittiğini ve dolayısıyla her şeyin bittiğini düşünür.
İşte ben, böyle bir ailenin içinde, anne ve babamla aynı değer yargılarına sahip olarak büyüdüm. Allah’ın varlığına inanıyordum. Cennetin ve cehennemin varlığına da inanıyordum ama hepsi bu kadarla sınırlıydı. Allah’a olan inancım bile öyle zayıftı ki orta okulda din öğretmenimle insanların maymundan geldiği konusunda tartışmaya girmiştim.
Okul hayatımda hep başarılı ve örnek bir öğrenciydim. Sekizinci sınıfın sonunda girdiğim Anadolu Liseleri Sınavında da başarılı oldum ve Anadolu Lisesi’ni kazandım. Okulun İstanbul’un en gözde yerlerinden biri olan Kadıköy’de olması, beni serbestliğe ve inançsızlığa biraz daha itti. Okula gittiğim ilk gün, tek kelimeyle şok olmuştum. Kızlar makyajlı, saçlar kuaförden çıkmış gibi ve etekler kısacık, erkeklerin ise saçları uzundu. Okuldaki ilk yılımı bitirdiğimde ise artık kendimi o çevrenin bir parçası olarak hissetmeye başlamıştım. Ama o yaz sahilde bisiklet sürerken tanışacağım birinin tüm hayatımı, düşünceleremi, doğrularımı değiştireceği, aklımın ucundan bile geçmiyordu.
Tanıştığım kişi benden yedi yaş büyüktü ama yine de iyi anlaşıyorduk. Tek sevmediğim yönü, sık sık dini konulardan bahsetmesiydi. O bu konuları açınca rahatsız oluyor, konuyu değiştirmeye çalışıyordum. Ama o hiç yılmadı ve tanışmamızdan üç, dört ay sonra bana okumam için kitaplar vermeye başladı. Kitapların hepsi inançsız kişilerin dönüşlerini konu ediniyordu. Önceleri istemeyerek, yalnızca onu kırmamak için okudum kitapları. Ama okudukça kendimden bir şeyler buldum. Bazen hayretler içinde kaldım, bazen gözyaşlarına boğuldum. Ve sonunda ilk defa bir kandil gecesi namaz kıldım. O an yaşadığım duyguları kelimelerle anlatamam... Hayatımda daha önce hiç bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum. Kalbim delicesine çarpıyordu. İlk defa Rabbimin huzuruna çıkacağım için öyle heyecanlanmıştım ki okuyacağım duaları unuttum ve namazımı tam dört kez baştan kıldım. Ama o namaz bana daha önce hiç yaşamadığım duyguları yaşattı. Daha önce içime hiç böylesine huzur dolmamıştı ve hiç kendimi böylesine rahat, böylesine güvende hissetmemiştim. Meğer özgürlük adı altında kendimi korkuya tutsak ediyormuşum senelerdir. Benimsediğim yaşam tarzı, doğru sandığım yanlışlar, beni sonsuz bir mutsuzluğa, çıkmaza götüren bir yolmuş aslında.
Ama şimdi ne için yaşadığımı, mutluluğu nerede aramam gerektiğini çok daha iyi biliyorum. Her sabah ailemden gizli kıldığım namazlar ve her gece yatmadan önce okuduğum dualar sayesinde içime huzur doluyor, kendimi hiç olmadığım kadar güvende hissediyorum. Ve her gece yatağıma yattığımda bana, bir buçuk sene önce tanıştığım o müthiş insanı tanıma fırsatı verdiği için Allah’a şükrediyorum. fiimdi tek istediğim ailemin de değişmesi, inançlı insanlar olması.
Yolunu kaybetmiş herkesin doğru yolu bulması dileğiyle...
Neşe MUTLU
1986 Bulgaristan doğumlu bir genç kızım. Aslen Türk olmamıza rağmen, annem babam Bulgaristan’da doğup büyümüş ve 1989’da ben üç yaşındayken, yapılan baskılar sonucu Türkiye’ye gelmişiz. Annem babam, sözde müslümanlar ama Bulgaristan’da büyüdükleri için müslümanlığını unutmuşlar diyebilirim.
Günümüzde kendini modern olarak nitelendiren pek çok insan gibi onlar da inançlı kişilere geri kafalı gözüyle bakıyorlar. Öyle ki kapalı biriyle arkadaşlık bile kurmuyorlar. Benim de kapalı biriyle görüşmemi pek istemiyorlar. Kendimi bildim bileli evimizde dinle ilgili bir söz edildiğini hatırlamıyorum. Böyle konular bizim evde hiç konuşulmaz. Ramazanda oruç tutulmaz, namaz kılınmaz. Sıradan bir ay kabul edilerek, günlük yaşantıya devam edilir. fiu ana kadar bir kere bile camiye gitmediklerini size rahatlıkla söyleyebilirim. Evimizin kitaplığında veya herhangi bir yerinde dini bir kitaba rastlamak pek de mümkün değildir. Annem de, babam da ölümden sonra yaşam olduğuna inanmaz. Babam, sürekli dünyaya bir kez geldiğimizi ve bunu iyi değerlendirmemiz gerektiğini söyleyip durur. Annem ise öldükten sonra kemiklerin toprağa karışıp gittiğini ve dolayısıyla her şeyin bittiğini düşünür.
İşte ben, böyle bir ailenin içinde, anne ve babamla aynı değer yargılarına sahip olarak büyüdüm. Allah’ın varlığına inanıyordum. Cennetin ve cehennemin varlığına da inanıyordum ama hepsi bu kadarla sınırlıydı. Allah’a olan inancım bile öyle zayıftı ki orta okulda din öğretmenimle insanların maymundan geldiği konusunda tartışmaya girmiştim.
Okul hayatımda hep başarılı ve örnek bir öğrenciydim. Sekizinci sınıfın sonunda girdiğim Anadolu Liseleri Sınavında da başarılı oldum ve Anadolu Lisesi’ni kazandım. Okulun İstanbul’un en gözde yerlerinden biri olan Kadıköy’de olması, beni serbestliğe ve inançsızlığa biraz daha itti. Okula gittiğim ilk gün, tek kelimeyle şok olmuştum. Kızlar makyajlı, saçlar kuaförden çıkmış gibi ve etekler kısacık, erkeklerin ise saçları uzundu. Okuldaki ilk yılımı bitirdiğimde ise artık kendimi o çevrenin bir parçası olarak hissetmeye başlamıştım. Ama o yaz sahilde bisiklet sürerken tanışacağım birinin tüm hayatımı, düşünceleremi, doğrularımı değiştireceği, aklımın ucundan bile geçmiyordu.
Tanıştığım kişi benden yedi yaş büyüktü ama yine de iyi anlaşıyorduk. Tek sevmediğim yönü, sık sık dini konulardan bahsetmesiydi. O bu konuları açınca rahatsız oluyor, konuyu değiştirmeye çalışıyordum. Ama o hiç yılmadı ve tanışmamızdan üç, dört ay sonra bana okumam için kitaplar vermeye başladı. Kitapların hepsi inançsız kişilerin dönüşlerini konu ediniyordu. Önceleri istemeyerek, yalnızca onu kırmamak için okudum kitapları. Ama okudukça kendimden bir şeyler buldum. Bazen hayretler içinde kaldım, bazen gözyaşlarına boğuldum. Ve sonunda ilk defa bir kandil gecesi namaz kıldım. O an yaşadığım duyguları kelimelerle anlatamam... Hayatımda daha önce hiç bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum. Kalbim delicesine çarpıyordu. İlk defa Rabbimin huzuruna çıkacağım için öyle heyecanlanmıştım ki okuyacağım duaları unuttum ve namazımı tam dört kez baştan kıldım. Ama o namaz bana daha önce hiç yaşamadığım duyguları yaşattı. Daha önce içime hiç böylesine huzur dolmamıştı ve hiç kendimi böylesine rahat, böylesine güvende hissetmemiştim. Meğer özgürlük adı altında kendimi korkuya tutsak ediyormuşum senelerdir. Benimsediğim yaşam tarzı, doğru sandığım yanlışlar, beni sonsuz bir mutsuzluğa, çıkmaza götüren bir yolmuş aslında.
Ama şimdi ne için yaşadığımı, mutluluğu nerede aramam gerektiğini çok daha iyi biliyorum. Her sabah ailemden gizli kıldığım namazlar ve her gece yatmadan önce okuduğum dualar sayesinde içime huzur doluyor, kendimi hiç olmadığım kadar güvende hissediyorum. Ve her gece yatağıma yattığımda bana, bir buçuk sene önce tanıştığım o müthiş insanı tanıma fırsatı verdiği için Allah’a şükrediyorum. fiimdi tek istediğim ailemin de değişmesi, inançlı insanlar olması.
Yolunu kaybetmiş herkesin doğru yolu bulması dileğiyle...
Neşe MUTLU