Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Kim Kimdir?
Gavs Abdulbaki ( Seyyid Seceresi)
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="VOYAGER" data-source="post: 110903" data-attributes="member: 15285"><p>Muhterem üye @Inrtuder, </p><p></p><p>(A) 18 numaralı mesaj, bu konu başlığına istinaden yazılmıştır. Mesaj sahibi üyenin ve mensup olduğu topluluğun sadece kendilerinin inandıkları soy ve şecere iddiasını delil göstererek “Gavs’ımız” hitabını kullandığı zât için âdeta hürmet ve tâzimde kusur edilmemesi talebinin ilanı olan mesajının gayet tartışmaya açık olduğu itirazını yapmıştım, çünkü insanların Allah indinde soylarına soplarına göre değil takva derecelerine göre değerlendirildiği ilkesinin ilk başta düşünülmesi gerektiğini hatırlatmak istemiştim. Mesaj sahibinin çok tartışılır silsile ve şecere iddiası gerçekten doğru olsa bile, seyyid veya şerif olmayan herkesin âdeta ikinci sınıf kul gibi görülmesi sonucunu verebilecek bir iddianın, temelden yanlış olduğu düşüncesindeyim. Daha sonra ilettiğim 20 numaralı mesajda bu durumu açıklamak için, insan denilen varlığın aslının onun cismi değil onun ruhu olduğunu ve insanların ruhları için bir soy sop kavramının zaten hiç olmadığını ve asla da olamayacağını vurgulamak istedim. Çünkü “Allah, sizin suretlerinize değil niyet ve amellerinize bakar” meşhur hadis-i şerifi, çoğu kimse bu sonuçtan habersiz olsa da, aslında bu gerçeği anlatmaktadır düşüncesindeyim. İşte o yüzden “filanca zâtın şeceresi şöyleymiş” iddiaları belki de gerçek bile olsa, tek başına o filanca kişinin çok büyük bir manevi derece sahibi olduğu anlamına gelmeyebilir. “Gavs’ımız” diyen topluluk mensupları da birçok başka topluluk mensupları gibi ki, o başka topluluk mensuplarının da kendilerinin doğru kabul ettikleri başka silsile ve şecereler vardır, bunu maalesef göremiyorlar. Hepsinin de kendi “Es-seyyid filanca Efendi hazretleri” vardır.</p><p></p><p>(B) “Âlimden zâlim doğarmış” sözü genel bir doğru değildir, sadece ihtimallerden birisidir. Öncelikle evladın ebeveyni hem baba hem de anne olarak iki kişidir. İkisinin de evladın nesebinde eşit katkısı vardır. Neseb, evladın cismi veya maddî sureti olarak bilinen vücudu ile ilgilidir, evladın ruhu ile ilgisi yoktur. İnsanın önce cismi yâni maddî sureti anlamına gelen vücudu yaratılır, sonra onun ruhu yâni Allah’ın muhatap alacağı ve aldığı ve maddî olmayan aslı olarak bilinen ferdî şahsiyeti yaratılır. Evladın maddî suretinde yâni vücudunda özellikle yüz kısmında baba veya anneyi andıran, onlara benzeyen görünümler olabilir ama evladın ruhu için de, bir benzerlik durumundan yâni baba ve annenin ruhlarına bir benzerlik durumundan söz edilmesi mümkün değildir. Çünkü evladın ruhunun yaratılışı, vücudunun yaratılışından tamamen ayrıdır, biyolojik devamlılık ile yâni soya çekim ile dolayısıyla ebeveyn ile kesinlikle bir ilgisi olamaz. Dolayısıyla bir evladın âlim veya zâlim olmasının sebebinin, onun ebeveyni ile ilgili olduğu düşüncesi en baştan hatalı bir görüştür. Çünkü öyle bir durum gerçekleşirse eğer, bu tamamen başka diğer sebeplere bağlı olabilir. Üstelik ebeveynin geçmişte işlediği sevap veya günahların, evladın ileride âlim veya zâlim olmasında bir etkisi olduğu iddiası ise izah ve ispata muhtaçtır. </p><p></p><p>(C) Bazı hadis-i şeriflerin anlamları, bakış açılarına göre farklı olabileceği gibi, onları aynı zamanda herkesin anlayabileceği veya kabul edeceği şekilde açıklamak mümkün de olmayabilir. Mesela “Kendini bilen Rabbbini bilir.” ve “Ölmeden önce ölünüz.” hadis-i şerifleri gibi. “Evlat, babanın sırrıdır.” hadis-i şerifi için de belki böyle düşünmek mümkündür. Bununla birlikte hadis ilmine göre sahih olup olmadığı, ve eğer sahih ise hangi durumda ve ne için söylendiği gibi bilgilere henüz ulaşabilmiş değilim. Bu sözün farklı kişilerce farklı açıklamalarının sebebi buna dayanıyor olabilir. Fakat evlat ile baba için iyi bilinen iki örnek olarak Hz. Âdem ve oğlu Kâbil ile Âzer ve oğlu Hz. İbrahim düşünülürse, “Evlat, babanın sırrıdır.” hadis-i şerifine göre bir açıklama yapmaya çalışmak pek de kolay olmasa gerektir.</p><p></p><p>Bununla birlikte bu söze istinaden seyyid ve şeriflerin ruhları haricindeki bütün diğer insan ruhlarının, onlardan daha düşük seviyede olduğu ve bu yüzden seyyid ve şeriflerle aynı makam ve derecelere gelemeyecekleri iddiasını doğrulayan bir kanıt olduğunu, henüz okumadığım için (A) ve (B) paragraflarındaki düşüncelerimi ilettim. Aksi halde iki tür farklı insan ruhu olduğu sonucu çıkar: Seyyid veya şeriflerin ruhları ile geriye kalan bütün insanların ruhları. Peki seyyid veya şerif olmayan sayısız insanların ki, Hz. Âdem ve sonraki bilinen peygamberler ile sayısı bilinmeyen diğer peygamberler ve Allah indinde iyi olan sayısız insanların hepsi de buna dahildir, sizce makam ve derece olarak kesinlikle seyyid ve şeriflerden daha düşük seviyede olduklarını söylemek mümkün müdür veya neye göre mümkündür? Bunu Allah'tan başkası bilebilir mi? </p><p></p><p>(D) “Şeyh uçmaz mürit uçurur.” sözü ile “şeyhlerine” çok bağlı oldukları için “bizim şeyhimizin şöyle de kerâmeti var, böyle de kerâmeti var” şeklinde “şeyhlerini” aşırı derecede öven ve hatta onların öyle vasıflar taşıyıp taşımadıklarını bilmeseler de yakıştırmak hoşlarına gittiği için türlü vasıfları onlara ekleyerek bununla “kabaran” müritler kastedilmiştir. Nitekim bu konu başlığının sebebi olan malûm cemaat mensuplarından da buna benzetilebilecek söz ve tutumları basında yer aldığı için bu sözün kendileri için söylenme ihtimali olduğunu anlatmak istemiştim. Çünkü konu başlığı buna sebep olmaktadır.</p><p></p><p>(E) “Kendi himmete muhtaç dede, nerde kaldı kendinden gayriye himmet ede.” sözünü de aynı şekilde bir önceki paragrafta bahsedilen malûm cemaat mensuplarından böyle “kabaran” müritlerine karşı bir hatırlatma olarak söylenme ihtimali olduğunu belirtmek için nakletmiştim. Bunun sebebi de aynı şekilde bu konunun başlığına dayanmaktadır. </p><p></p><p>İslam dinine göre Müslüman kullar ile Allah arasında sadece Hz. Cebrail vasıtasıyla Peygamber vardır. İslam dininde itikadî ve amelî hükümler bellidir ve Müslümanlar buna göre hayat sürmelidirler. Buna ilaveten Kuran'da tarikat var mı? yazısı ışığında düşünülürse, malûm cemaatler ve her birinin “filanca Efendi hazretleri” için, müslüman fertler açısından hem itikadî olarak hem de amelî olarak kesinlikle bağlayıcı olamayacakları sonucu çıkar. Bu konuda eskiden beri eleştiriler yapılagelmiştir. Son olarak çok az bir kısmını okuduğum Tarikat zehri için panzehir reddiyesini incelenebilir. Elbette kötü örnekleri gösterip hepsi de kötüdür denilmesi mümkün olmasa da istismara çok açık olduğu için bu sahadaki çoğu zevat ve cemaatin günümüzde ticarileşmiş dünyevî şirketler olduğu iddiası dikkatle incelenmelidir. </p><p></p><p>Esasında bu konu başlığından dolayı ilgisi olan yan konulara da girmek durumunda kalıp konuyu fazla genişletmek yerine asıl konu haricinde kalanları tartışmak için ayrı konu başlıkları açılmalıdır. Daha fazla kısaltamadan yazdığım için hakkınızı helal ediniz. Hürmetler.</p><p></p><p>SON SÖZ: Konuyu başlatan muhteremlere şu sorulabilir: Kullara hangi peygamberin ümmeti oldukları kabirde sorulur ama hangi şeyhin müritleri oldukları sorulur mu acaba?</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="VOYAGER, post: 110903, member: 15285"] Muhterem üye @Inrtuder, (A) 18 numaralı mesaj, bu konu başlığına istinaden yazılmıştır. Mesaj sahibi üyenin ve mensup olduğu topluluğun sadece kendilerinin inandıkları soy ve şecere iddiasını delil göstererek “Gavs’ımız” hitabını kullandığı zât için âdeta hürmet ve tâzimde kusur edilmemesi talebinin ilanı olan mesajının gayet tartışmaya açık olduğu itirazını yapmıştım, çünkü insanların Allah indinde soylarına soplarına göre değil takva derecelerine göre değerlendirildiği ilkesinin ilk başta düşünülmesi gerektiğini hatırlatmak istemiştim. Mesaj sahibinin çok tartışılır silsile ve şecere iddiası gerçekten doğru olsa bile, seyyid veya şerif olmayan herkesin âdeta ikinci sınıf kul gibi görülmesi sonucunu verebilecek bir iddianın, temelden yanlış olduğu düşüncesindeyim. Daha sonra ilettiğim 20 numaralı mesajda bu durumu açıklamak için, insan denilen varlığın aslının onun cismi değil onun ruhu olduğunu ve insanların ruhları için bir soy sop kavramının zaten hiç olmadığını ve asla da olamayacağını vurgulamak istedim. Çünkü “Allah, sizin suretlerinize değil niyet ve amellerinize bakar” meşhur hadis-i şerifi, çoğu kimse bu sonuçtan habersiz olsa da, aslında bu gerçeği anlatmaktadır düşüncesindeyim. İşte o yüzden “filanca zâtın şeceresi şöyleymiş” iddiaları belki de gerçek bile olsa, tek başına o filanca kişinin çok büyük bir manevi derece sahibi olduğu anlamına gelmeyebilir. “Gavs’ımız” diyen topluluk mensupları da birçok başka topluluk mensupları gibi ki, o başka topluluk mensuplarının da kendilerinin doğru kabul ettikleri başka silsile ve şecereler vardır, bunu maalesef göremiyorlar. Hepsinin de kendi “Es-seyyid filanca Efendi hazretleri” vardır. (B) “Âlimden zâlim doğarmış” sözü genel bir doğru değildir, sadece ihtimallerden birisidir. Öncelikle evladın ebeveyni hem baba hem de anne olarak iki kişidir. İkisinin de evladın nesebinde eşit katkısı vardır. Neseb, evladın cismi veya maddî sureti olarak bilinen vücudu ile ilgilidir, evladın ruhu ile ilgisi yoktur. İnsanın önce cismi yâni maddî sureti anlamına gelen vücudu yaratılır, sonra onun ruhu yâni Allah’ın muhatap alacağı ve aldığı ve maddî olmayan aslı olarak bilinen ferdî şahsiyeti yaratılır. Evladın maddî suretinde yâni vücudunda özellikle yüz kısmında baba veya anneyi andıran, onlara benzeyen görünümler olabilir ama evladın ruhu için de, bir benzerlik durumundan yâni baba ve annenin ruhlarına bir benzerlik durumundan söz edilmesi mümkün değildir. Çünkü evladın ruhunun yaratılışı, vücudunun yaratılışından tamamen ayrıdır, biyolojik devamlılık ile yâni soya çekim ile dolayısıyla ebeveyn ile kesinlikle bir ilgisi olamaz. Dolayısıyla bir evladın âlim veya zâlim olmasının sebebinin, onun ebeveyni ile ilgili olduğu düşüncesi en baştan hatalı bir görüştür. Çünkü öyle bir durum gerçekleşirse eğer, bu tamamen başka diğer sebeplere bağlı olabilir. Üstelik ebeveynin geçmişte işlediği sevap veya günahların, evladın ileride âlim veya zâlim olmasında bir etkisi olduğu iddiası ise izah ve ispata muhtaçtır. (C) Bazı hadis-i şeriflerin anlamları, bakış açılarına göre farklı olabileceği gibi, onları aynı zamanda herkesin anlayabileceği veya kabul edeceği şekilde açıklamak mümkün de olmayabilir. Mesela “Kendini bilen Rabbbini bilir.” ve “Ölmeden önce ölünüz.” hadis-i şerifleri gibi. “Evlat, babanın sırrıdır.” hadis-i şerifi için de belki böyle düşünmek mümkündür. Bununla birlikte hadis ilmine göre sahih olup olmadığı, ve eğer sahih ise hangi durumda ve ne için söylendiği gibi bilgilere henüz ulaşabilmiş değilim. Bu sözün farklı kişilerce farklı açıklamalarının sebebi buna dayanıyor olabilir. Fakat evlat ile baba için iyi bilinen iki örnek olarak Hz. Âdem ve oğlu Kâbil ile Âzer ve oğlu Hz. İbrahim düşünülürse, “Evlat, babanın sırrıdır.” hadis-i şerifine göre bir açıklama yapmaya çalışmak pek de kolay olmasa gerektir. Bununla birlikte bu söze istinaden seyyid ve şeriflerin ruhları haricindeki bütün diğer insan ruhlarının, onlardan daha düşük seviyede olduğu ve bu yüzden seyyid ve şeriflerle aynı makam ve derecelere gelemeyecekleri iddiasını doğrulayan bir kanıt olduğunu, henüz okumadığım için (A) ve (B) paragraflarındaki düşüncelerimi ilettim. Aksi halde iki tür farklı insan ruhu olduğu sonucu çıkar: Seyyid veya şeriflerin ruhları ile geriye kalan bütün insanların ruhları. Peki seyyid veya şerif olmayan sayısız insanların ki, Hz. Âdem ve sonraki bilinen peygamberler ile sayısı bilinmeyen diğer peygamberler ve Allah indinde iyi olan sayısız insanların hepsi de buna dahildir, sizce makam ve derece olarak kesinlikle seyyid ve şeriflerden daha düşük seviyede olduklarını söylemek mümkün müdür veya neye göre mümkündür? Bunu Allah'tan başkası bilebilir mi? (D) “Şeyh uçmaz mürit uçurur.” sözü ile “şeyhlerine” çok bağlı oldukları için “bizim şeyhimizin şöyle de kerâmeti var, böyle de kerâmeti var” şeklinde “şeyhlerini” aşırı derecede öven ve hatta onların öyle vasıflar taşıyıp taşımadıklarını bilmeseler de yakıştırmak hoşlarına gittiği için türlü vasıfları onlara ekleyerek bununla “kabaran” müritler kastedilmiştir. Nitekim bu konu başlığının sebebi olan malûm cemaat mensuplarından da buna benzetilebilecek söz ve tutumları basında yer aldığı için bu sözün kendileri için söylenme ihtimali olduğunu anlatmak istemiştim. Çünkü konu başlığı buna sebep olmaktadır. (E) “Kendi himmete muhtaç dede, nerde kaldı kendinden gayriye himmet ede.” sözünü de aynı şekilde bir önceki paragrafta bahsedilen malûm cemaat mensuplarından böyle “kabaran” müritlerine karşı bir hatırlatma olarak söylenme ihtimali olduğunu belirtmek için nakletmiştim. Bunun sebebi de aynı şekilde bu konunun başlığına dayanmaktadır. İslam dinine göre Müslüman kullar ile Allah arasında sadece Hz. Cebrail vasıtasıyla Peygamber vardır. İslam dininde itikadî ve amelî hükümler bellidir ve Müslümanlar buna göre hayat sürmelidirler. Buna ilaveten Kuran'da tarikat var mı? yazısı ışığında düşünülürse, malûm cemaatler ve her birinin “filanca Efendi hazretleri” için, müslüman fertler açısından hem itikadî olarak hem de amelî olarak kesinlikle bağlayıcı olamayacakları sonucu çıkar. Bu konuda eskiden beri eleştiriler yapılagelmiştir. Son olarak çok az bir kısmını okuduğum Tarikat zehri için panzehir reddiyesini incelenebilir. Elbette kötü örnekleri gösterip hepsi de kötüdür denilmesi mümkün olmasa da istismara çok açık olduğu için bu sahadaki çoğu zevat ve cemaatin günümüzde ticarileşmiş dünyevî şirketler olduğu iddiası dikkatle incelenmelidir. Esasında bu konu başlığından dolayı ilgisi olan yan konulara da girmek durumunda kalıp konuyu fazla genişletmek yerine asıl konu haricinde kalanları tartışmak için ayrı konu başlıkları açılmalıdır. Daha fazla kısaltamadan yazdığım için hakkınızı helal ediniz. Hürmetler. SON SÖZ: Konuyu başlatan muhteremlere şu sorulabilir: Kullara hangi peygamberin ümmeti oldukları kabirde sorulur ama hangi şeyhin müritleri oldukları sorulur mu acaba? [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Kim Kimdir?
Gavs Abdulbaki ( Seyyid Seceresi)
Üst
Alt