Ben sizin Rabbiniz değil miyim?

sükut76

Katılımcı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
17 Mayıs 2012
Mesajlar
53
Tepkime puanı
0
"elestü bi rabbiküm? " (ben sizin Rabbiniz değil miyim?)

قَالُواْ بَلَى شَهِدْنَا
"gâlû belâ şehidnâ" (evet Rabbimizsin,biz şahid olduk dediler)

Elest Bezmi denildiği ''Ben sizin Rabbiniz değilmiyim.'' hitabının olduğu tecelli, bu tecelliyi anlatmak açısından önce, öncesi gibi kelimeler kullanılsada aslında Ezel ve Ebed kelimelerindeki anlamda zamansızlık vardır ya da izafi bir zaman tecellisi vardır. Aslında kelimelerle bunun izahı pek mümkün değildir. Zaman kendi içerisinde sonsuz boyutlara ayrılan bir tecellidir. Başlangıcı olmayan ve sonu olmayan bir an düşününki Beliğ demişiz. Dikkat edilirse bu tecelliyi dünya zamanı ile düşünürsek geçmişte olmuş gibi anlarız ki bu yanlış olur. Bu zaman kayıdında olmamış bir olayı bu zaman boyutunda kabul etmek konudan uzaklaşmayı getirir. Beşeri aklımız için imkansız olan bu tecelli, zaman üstü olarak kabul edeceğimiz nokta aslında bizim için bilinmezliktir. Kişinin ne duyduğu ne gördüğü neye evet dediği sadece misal yollu anlatımlar ile çok kısıtlı olarak aslında işaret edilmiş. Dünya boyutunda bizim gördüğümüz ve yaptığımız sözlü iletişim gibi olmadığı da açıktır. O sorunun nasıl olduğu ve bizim nasıl cevap verdiğimizi dahi, kaynağından bilemediğimiz için (Sayılı ehli olan Zat'lar hariç) konu bizim için dünyada son ana kadar netlik kazanacak bir konu değildir. Said ya da Şaki lerin belirdiği o an daki tecellide, kişi için buaradaki ispatı ''son nefeste belli olur demişler'' ve kişiye gayret ve çaba düşer noktasında ittifak edilmiş. Hadislerde ResulAllah efendimiz elest bezmi sırrında ki tecellinin buradaki takibi açısından ''Herkes kendisine kolaylaştırılmış olanı işleyecektir '' manasında yol göstermiş bize ne kolay geliyorsa o noktadan bakmamızı öğütlemiştir ki yine son nefese kadar gayret çaba gösterme gerekliliği ve emin olmama hali kişi için devam edecektir.
 

Gönül sızım

Özel Kardeşimiz
Yönetici
Süper Mod
Moderatör
Katılım
26 Temmuz 2011
Mesajlar
19,432
Tepkime puanı
185
Biz söz vermiştik dönmeyecektik

Daha ilk yaratıldığımız günlerdi. Tüm ervah bir meydanda toplanmıştık. Kim yoktu ki o gün orda.
Âdemden Nuh’a, Şit’den İdris’e, İsa’dan Musa’ya, İbrahim’den Muhammed’e(Allah’ın selamı üzerlerine olsun)…
Firavunlar Nemrutlar, Haccaclar ve tiranlar… Zalimler de oradaydı, mazlumlar da. Asiler de oradaydı mutiler de…
Bir ömrü Allaha adayanlar da, bir ömür günah peşinde koşanlar da. Yani herkes, ama herkes oradaydı.
Henüz nefis yoktu insanı celbedecek. Henüz şeytan yoktu kanımıza girecek. Herşey saf ve temizdi.
Her şey gözler önündeydi. Ve henüz gaybın perdeleri çekilmemişti gözlere…
Gayb şehadet gibiydi elle tutulur, gözle görülürdü. İşte orda tüm ruhlara âlemlerin Rabbi seslendi:

“Elestu Birabbikum-Ben sizin rabbiniz değil miyim?”
Sizi yaratan, hayat veren, yetiştiren ben değil miyim? Kullar cevap verdi.

“Bela –Evet- Sen bizim rabbimizsin” Biz ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz, yalnız Sana bağlanır, yalnız Sana itaat ederiz.
Tüm ervah söz vermiştik Senin yolundan dönmeyecektik.
Ama kısa bir zaman geçip te, nefisler imtihan edilince, insanoğlu nisyan ile malul olup da Âdem babamız cennetten kovulunca, Kabil Habil’i vurunca; işte o zaman insanoğlu yeryüzünde fesat çıkarmaya ve birbirinin kanını dökmeye başladı.
Gel zaman git zaman insan kendi eliyle yaptığına tapmaya başlayıp ta Rabbi Zülcelal’e ortak koşunca, yani Allah’ın saf ve temiz tevhid dini bozulup da yeryüzüne şirk hâkim olunca,
Allah, insanoğlu tekrar kendisine dönsün diye insanların en temiz, gönülleri hak ile hemhal kullarının en mümtaz olanlarından elçiler edindi.
Gelen her elçi kulları yalnız Allah’a kul olup tağutlardan yüz çevirmeye çağırdı.
Ve biz Hz. Nuh’a, Hz. Hud’a Salih’e (Allah’ın selamı üzerlerine olsun) söz verdik. Bir daha asla putlara tapmayacaktik..
Hz. Lokman(as)’a söz vermiştik. Namazı dosdoğru kılacak, iyiliği emredip, kötülükten nehyedecek ve başa gelenlere sabredecektik.
İnsanları küçümseyip yüz çevirmeyecek, yeryüzünde böbürlenerek yürümeyecek, konuşurken sesimizi yükseltmeyecektik. En büyük zülüm olan şirkten uzak duracak ve tevhid üzere bir muvahhid olacaktık.
Hz. Muhammed(Allah’ın selamı Ona ve tüm enbiya kardeşlerine olsun)’e söz vermiştik. Canımız ve malımızla hakkı müdafaa edecek, kınayanın kınamasından korkmadan İslam davası üzere gece gündüz çaba sarf edecektik.
Şirkin her çeşidinden uzak duracak, tevhid üzere bir ümmet olacaktık. Cihanın en ücra köşesinde bir Müslüman’ın ayağına diken batsa o acıyı aynen biz de hissedecek, tüm insanlığa önder olacak bir ümmet olacaktık.
bugün Budistler tarafından yakılan, hunharca öldürülen Burma'daki ...Din kardeslerimize...
Suriyedeki masum cocuklara,yetimlere sahip cikacaktik..

Kitabı ve hikmeti kuşanacak, merhamet ve şefkat ile donanacak, hakkı hak bilip kabul edecek, batılı da batıl bilip reddedecektik.
Evet, Ya Rahman biz Senin elçilerine söz vermiştik.
Senin yolundan dönmeyecektik.
Lakin dünya bizi çepeçevre kuşattı. Günahlarımızın ağırlığı bizi mecalsiz kıldı.....
Şeytan düşman olarak yetmezken bir de şeytanın dostları önümüze engel olarak çıktı.
Hele bir de nefislerimiz kötülükleri emredip de bizi yoldan saptırmaya kalkınca… Tüm bu düşmanların üstüne bir de cehaletimiz, acizliğimiz ve zalimliğimiz… Hal böyle olunca verdiğimiz sözlerden caydık.
Ahd vefayi bozduk. İpleri serbest bıraktık. Doğruyu bırakıp, yalan üstüne bir dünya kurduk...
Zulmettik, zulme uğradık. Hakkı bırakıp, batıla daldık.
Kendimizi de kandırdık, birbirimizi de…
Hâkimi olalım derken mahkûmu olduk dünyanın.
Sahibi olalım derken esiri olduk...YALAN dünyanın..

Ne Sana layıkıyla kul olduk, ne de nebilerine tam bir ümmet.
Ne de kamili insan olabildik...Aldattık, aldandık, yoldan çıktık, yoldan çıkardık.
Ve en sonunda anladık ki bu dünya yalanmış. İçindekiler geçici...
Burada birkaç gün kalıp gidecekmişiz...
Burası bir hanmış, bizlerse yolcu. Birkaç gün burada konaklayıp ebedi yurda doğru yol alacakmışız.
YA İLAHİ! İşte tarih ve işte bizler.... Sözünden dönmüş bir neslin çocuklarıyız.
Defaat ile Senle yaptığımız misakı bozduk. Yüzlerce kez Sana söz verip sonra o sözden caydık.
Sen, rahmetin ile bizi imtihan ettikçe bizlerse cehaletimizle gözlerimizi hakikatlere yumduk, böylece imtihanlar helak sebebimiz oldu.

Ya Rab! Bizler de Âdemce hatamızı itiraf etsek bizi de affeder misin? Ya da Hacerce sa’y etsek zemzemi verir misin?
İbrahimce sadakat göstersek kurbanımızı bahşeder misin?
Yeniden misak bağlamak istiyoruz Seninle, tekrar bize rahmet dergâhını açsan, bizi o dergâha alsan ve yeniden konukların olsak bizlere yerlerden ve göklerden yine nimet verir misin?
Bizi yine Kulluguna kabul edermisin?
Biz tekrar Sana söz veriyoruz:
-Yalnız Sana kulluk edip tağutlardan yüz çevirecek
-Ölçü ve tartıda hile yapmayacak
-Kimsenin malına el uzatmayacak
-Çalmayacak, yalan söylemeyecek
-Senin indirdiklerinle hükmedecek
-Yalnız Senin yolunda mücadele edecek
-Hükümlerini az bir bahaya satmayacak
-Namazı dosdoğru kılacak
-Zekâtı, sadakayı hakkıyla verecek
-İyiliği emredip, kötülüğü nehyedecek
-Başa gelenlere sabredip, istikamet üzere bir ümmet olacak
-Yeryüzünde böbürlenerek yürümeyecek
-Hayatı tamamen Sana has kılıp şirkin her çeşidinden uzak duracağız.
İlahi! Sana dönüşümüzü kabul et. Bizleri af ve mağfiretin ile yarlığa. İçimizdeki ahmaklar yüzünden bizlere azab etme. Sen her şeye kadir, gücü her şeye yetensin.
Bizleri Sana verdiği söze sadık kullarından eyle. Âmin
 
Üst Alt