34 - İstanbul ilindeki camiler 1

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Yeni cami (İstanbul/Eminönü)

b5eef9acb720e1f4fb1dc756.jpg

cdde84d3c61c20dbafb95602.jpg

b32ffff9bac8c4361ff4b3ad.jpg

dfb5a6c211a9f43249cac438.jpg
Eminönü Meydanında, Mısır Çarşısının yanında bulunan, Sultan III. Mehmed’in annesi ve Sultan III. Murad’ın eşi Safiye Sultan adına 1597’de Mimar Davud Ağa tarafından yapımına başlanan caminin temeli 1957 yılında atılmıştır. Caminin inşaat alanının deniz seviyesinde ve dolma bir arazi olması nedeniyle temel çukurlarında su çıkmaya başlamış, bunun üzerine Mimar Davut Ağa, buraya büyük kazıklar çaktırarak bunların başlarını kurşun kuşaklarla birleştirmiş ve yapının temel taşlarını bu tabanlara oturtmuştur. 1598 yılında İstanbul’daki veba salgınında Mimar Davut Ağa’nın ölmesi üzerine, yapının mimarlığına Dalgıç Mehmed Çavuş getirilmiştir. İlk pencere taklarına kadar yükselen bina, 1603 yılında III.Mehmet ve Safiye Sultan’ın ölümü ve I.Ahmet’in tahta çıkması üzerine yarım kalmıştır.

Yarım yüzyıldan fazla (59 yıl) Sultan IV.Mehmet’in annesi Turhan Sultan tarafından 1660 yılında, duvarlarından bir sıra taş sökülerek yeniden başlatılmıştır. Bu kez mimarlığına Ser Mimar-ı Hassa Mustafa Ağa getirilmiş ve cami 1663’te tamamlanabilmiştir.

Yapı topluluğu cami, sıbyan mektebi, sebil, çeşme, hünkar kasrı ve türbeden oluşmaktaydı. Bunlardan sıbyan mektebi günümüze ulaşmamıştır.

Caminin etrafındaki yolların genişlemesi nedeni ile dış avlusu ortadan kaldırılmıştır. Mısır Çarşısı yönünde 18 sütunlu, 21 kubbeli ve üç kapılı olan iç avlunun ortasında güzel bir şadırvanı vardır. Sekiz sütun ve dokuz kubbeli son cemaat yeri ikinci kat pencere altlarına kadar çinilerle kaplıdır. Pencere üstlerinde de Hattat Tenekecizade Mustafa Çelebi’nin hatları vardır. Sağda ve solda üçer şerefeli iki minare yer almıştır. Kare planlı camiye merdivenle üç kapıdan girilir. Çinilerle süslü olan dört fil ayağına ve dört kemere oturan merkezi kubbeyi dört yarım kubbe desteklemektedir. Köşelerdeki dört kubbe ve köprü ile türbe önlerinde sütunlarla çevrili kubbelerle birlikte 66 kubbe bulunmaktadır. Mihrabı ve minberi beyaz mermerdendir. Mihrabın solunda değerli taşlarla süslü bir mozaik tablo bulunmaktadır.

Turhan Sultan için yapıldığı söylenen Hünkar Kasrı, klasik Türk evinin bütün özelliklerini taşıyan görkemli bir yapıdır. En güzel İstanbul panoramalarından birini seyredecek şekilde konumlanmıştır. Üç odalı ve bir salonludur. Duvarları desen ve şekillerle, değerli İznik çinileri ile kaplıdır. Ahşapları sedef ve fildişi kakmalıdır. 1948 yılına kadar bir depo olarak kullanılmıştır.1948 ve 1966 yıllarında restore edildikten sonra 1967 yılında müze olarak açılmışsa da kısa bir süre sonra kapatılmış ve yeniden depo olarak kullanılmıştır. Ardından bu tarihi yapı kiraya verilmiş, 2002 yılında da Hünkâr Kasrı’nın içerisine giren hırsızlar, XVI. ve XVII.yüzyılın en güzel örneği olan çini panolarının bazılarını sökerek götürmüşlerdir.
Günümüzde Osmanlı mimarisinin bir biblo kadar güzel olan bu eserinin çatısından içeriye sular sızmakta ve perişan haldedir.

Yeni Cami külliyesinden Mısır Çarşısı yanında Turhan Hatice Sultan’ın türbesi bulunmaktadır. Türbenin içerisi çağının en güzel çinileriyle bezenmiş olup, Turhan Hatice Sultan’dan başka Sultan IV.Mehmet, Sultan II.Mustafa, Sultan III.Ahmet, Sultan III.Osman ve Sultan I.Mahmut gömülüdür. Ayrıca bir çok şehzade ve sultanların sandukaları da burada bulunmaktadır. Bu türbeye sonradan iki türbe daha eklenmiş olup, buraya Sultan Abdülmecid ve Sultan II.Abdülhamit’in şehzadeleri, sultanları, bir köşesine de Sultan V.Murat gömülmüştür. Türbenin bahçesinde ise bazı sultan ve hasekilerin mezarları bulunmaktadır.

Turhan Hatice Sultan türbesinin sağına Sultan III.Ahmet’in yaptırdığı bir kütüphane bulunmaktadır. Bu kütüphanenin kitapları, günümüzde Süleymaniye Kütüphanesindedir.

Bugünkü İş Bankası’nın sol tarafında bulunan geniş saçaklı, mermer işçiliği ve bezemesiyle dikkati çeken sebil, II.Meşrutiyetten sonra yanmış, sonradan orijinal biçimiyle yenilenmiştir

9c35b92cc511d6ce660a9503.jpg

29c478d80fd906f20b34db43.jpg

40ca9d88a9778fdbb376e3b6.jpg

9785a0341cf483789dfbd368.jpg
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Ortaköy camii

ORTAKÖY(BÜYÜK MECİDİYE)CAMİİ

b6277f10033033bde5addd76.jpg

433e912ea62967b6558b091c.jpg

fbd153019bc34989426ce4de.jpg

a560a3f53dbdd65e2793f1b5.jpg
Ortaköy Camii; Beşiktaş’ta Ortaköy İskelesi’nde ve Boğaziçi’nin Rumeli yakasında yükselen 19 yy camilerindendir. Cami, Abdülmecit tarafından Nigoğos Balyan’a 1853 yılında inşa ettirilmiştir. Büyük Mecidiye Camii olarak da bilinen yapı Barok mimarisinin güzel örneklerindendir.

Caminin inşa edildiği yerde daha önceleri, Vezir İbrahim Paşa’nın damadı Mahmut Ağa’nın yaptırdığı bir mescit vardı. 1721 yılında yaptırılmış olan bu mescit, Patrona Halil ayaklanması esnasında yıkılmıştır. Yerine yapılan bugünkü Ortaköy Camii, 1894 gerçekleşen depremden sonra minaresinin külah bölümü yeniden düzenlenmiş; 1960 yılında göçme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı anlaşılınca temel güçlendirmesi yapılmış ve 1984 geçirdiği yangın felaketinden sonra restore edildikten sonra eski ihtişamına kavuşturulmuştur.

Cami Sultan Camilerinde olduğu gibi Harim ve Hünkâr Kasrı’ndan müteşekkildir. Harim bölümü, kenar uzunluğu 12,25 olan kare planlı ana mekân ve bu ana mekândan geçilen bir ara mekândan meydana gelmiştir. Harim bölümünün tavan örtüsü pembe mozaik kaplı kubbedendir ve kubbe beden duvarları üzerine oturtulmuştur. Caminin tek şerefeli iki minaresi vardır, mihrap mozaik ve mermerdendir, minber ise somaki kaplı mermer işçiliğidir. Yapının kuzey girişinde, eliptik bir merdivenle çıkılan iki kat üzerine inşa edilmiş yapıysa Hünkâr Kasrı’dır.

Ortaköy Camii, 19 yy.dan günümüze ulaşmış ve Boğaziçi manzarasının ana öğelerinden biri olmayı başarmış, barok mimarisinin güzel örneklerinden biridir.
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Ayasofya Camii

AYASOFYA CAMİİ

f8ea960ffe2052c4c355aaba.jpg

9e39c481e01478731931461e.jpg

b9da9718e33cf25ce3dfc992.jpg
Dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer alan Ayasofya Camii, mimarisi, ihtişamı, büyüklüğü ve işlevselliği yönünden yegâne uygulama olarak görülür. Ayasofya; Osmanlı camilerine fikir bazında da olsa esin kaynağı olmuş, doğu-batı sentezinin bir ürünü olarak değerlendirilir.

Ayasofya, inşa edildiği tarihten bu yana 916 yıl kilise, 481 yıl cami olarak hizmet verdi. Son olarak Ayasofya, 1935'te müzeye dönüştürüldü.

Bizans tarihçileri Theophanes, Nikephoros ve Gramerci Leon ilk Ayasofya'nın İmparator I. Konstantinos (324-337) zamanında yapıldığını ileri sürer. O zamanlar bazilika planlı, ahşap çatılı bir yapıya sahip olan Ayasofya, bir ayaklanma sonunda yandı ve imparator II. Theodosius, Ayasofya'yı ikinci defa yaptırılarak 415 tarihinde ibadete açtı. Ancak 532'de Nika ihtilali sırasında bir kez daha yanan Ayasofya İmparator Justinianus (527-565) tarafından üçüncü kez inşa edildi. Çağın ünlü mimarlarından Miletos'lu İsidoros ve Tralles'li Anthemios'da günümüze ulaşan Ayasofya'yı yaparken de anadolu'nun antik şehir kalıntılarından sütunlar, başlıklar, mermerler ve renkli taşları kullandı.

Ayasofya'nın 532'de başlandı ve 27 Aralık 537'de tamamlandı. Mimari yönden incelendiğinde büyük bir orta mekân, iki yan mekân (nef), apsis, iç ve dış nartekslerden meydana gelir. İç mekân, 100 x 70 m. Ölçüsünde olup, üzeri dört büyük ayağın taşıdığı 55 m. Yüksekliğinde, 30.31 m. Çapında kubbe ile örtüldü.

Ayasofya'nın mimarisinin yanı sıra mozaikleri de büyük önem taşır. En eski mozaikler iç narteks ve yan neflerde altın yaldızlı geometrik ve bitkisel motifli olan mozaiktir figürlü mozaikler IX.-XII. Yüzyıllarda yapılırken, bunlar imparator kapısı üzerinde, apsiste, çıkış kapısı üzerinde ve üst kat galeride görülür.

Ayasofya İstanbul'un fethi ile birlikte başlayan türk döneminde çeşitli onarımlar gördü. Mihrap evresi, türk çini sanatı ve türk yazı sanatının en güzel örneklerini içerirken, kubbedeki ünlü türk hattatı kazasker mustafa izzet efendi'nin kuran'dan alınma bir suresi ile 7.50 m. Çapındaki yuvarlak levhalar en ilgi çekici olanıdır. Bu levhalarda, Allâh, muhammed, ömer, osman, ali, hasan, ebu bekir, hüseyin'in isimleri yazılıdır. Mihrabın yan duvarlarında ise osmanlı padişahlarının yazıp buraya hediye ettiği levhalar yer alır.

Sultan II. Selim, Sultan III. Mehmet, Sultan III. Murat ve şehzadelerin türbeleri, Sultan I. Mahmut'un şadırvanı, sıbyan mektebi, imareti, kütüphanesi, Sultan Abdülmecid'in hünkâr mahfeli, muvakkithanesi Ayasofya'daki Türk çağı örnekleri olup türbeler, iç donanımı, çinileri ve mimarisiyle klasik osmanlı türbe geleneğinin en güzel örneklerini oluşturur.
7a6535ac77ae873faf8d2c79.jpg

a21fa14f5ac23c12cb5fe447.jpg

59a1eb4f62371262d3cd5a73.jpg

c9f29cdc88a7b8a7d22147b3.jpg
Avlunun içerisindeki müze girişi, asırlar sonra yeniden kullanılmaya başlanan, batı yönündeki orijinal kapıdır. Girişin yanında önceki, ikinci binanın kalıntıları görülür. Vaftiz olamayanların girebildikleri dış koridor 5 kapı ile iç koridora, burası da 9 kapı ile kilisenin esas kısmına açılır. Ortadaki yüksek kapı İmparatorluk kapısı idi. Bunun üzerindeki mozaik pano 9. yy. sonunda yapılmıştır. Ortada taht üzerinde oturan pantokrator İsa’dan bir imparator şefaat istemektedir. Yanlardaki madalyonlarda Meryem Ana ve Baş Melek Gabriel’in portreleri vardır. İç koridor ve yan neflerin tavanındaki diğer figürsüz mozaikler Justinyen devri orijinalleridir.Yapının ana kısmında ziyaretçiyi görkemli ve muazzam bir mekân karşılar. İlk adımdan itibaren kubbenin tesiri derhal hissedilir. Sanki havaya asılı gibi durmakta ve bütün binayı kaplamaktadır. Duvarlar ve tavanlar mermer ve mozaiklerle kaplı, rengarenk bir görünüştedir. Kubbe mozaiklerinin 3 değişik renk tonu, yapılan 3 değişik tamirat devrini gösterir. Yüksekliği ve çapı ile dünyanın en büyük kubbesi iken günümüzde de sayılı büyük kubbelerindedir. Yapılan tamiratlardan dolayı kubbe tam bir çember değildir. Kuzey – Güney çapı 31,87 m.dir. Doğu – Batı çapı 30,87 m. olup yüksekliği 55,60 m.dir. Kubbenin dayandığı 4 pandantifte, 4 kanatlı melek figürü, yüzleri kapatılmış olarak yer alır.

Dikdörtgen, geniş orta mekanın sütunlarla ayrılmış 2 yanında, karanlık neftler uzanır. Orta mekan 74.67 x 69.80 m.dir. Alt katta ve galerilerde toplam 107 sütun vardır. Ayasofya sütun başlıkları tüm yapının en karakteristik ve belirgin, klasik, 6. yy. Bizans süsleme örnekleridir. O çağa ait bir özellik olan derin oyulmuş mermerler güzel bir ışık, gölge oyunu ortaya serer. Ortalarında İmparator monogamları bulunur. Köşelerde yer alan antik porfir sütunlar, yeşil Selanik mermerinden yapılma orta sütunlar ve tümünün beyaz mermerden yapılma, zengin işlemelerle süslü başlıkları insanı eski günlere götürür. Ayasofya’yı boş bir müze görünümünden sıyırıp bazilika veya cami olarak kullanıldığı, gösterişli, mistik, değişik, eski orijinal görünümünde hayal etmek lazımdır. Büyük bir İmparatorluğun baş kilisesi olduğu devirlerde apsis önünde yer alan bölme, altar, ambon ve diğer merasim gereçleri altın ve gümüş levhalarla kaplı, fildişi ve mücevherlerle süslü idiler. Bazı kapılar bile böylesine kıymetli madenlerle kaplı idi. Latin istilası bütün bunları ve diğer bazı mimari parçaları sökerek Avrupa’ya taşımıştı.Apsis yarı kubbesinde kucağında çocuk İsa ile Meryem Ana, sağ yanda da Baş Melek mozaikleri bulunmaktadır. Karşı duvardaki bir başka melek figürü tahrip olmuştur.

Galeriler seviyesinde duvarlara asılı, deri üzerine yapılmış 7.5 m. çapındaki büyük diskler ve kubbedeki yazıt, eserin cami olarak kullanıldığını hatırlatırlar. 19. yy. ortalarında dönemin büyük ustaları tarafından yazılan bu kaligrafiler birer şaheserdir. Yuvarlak tablolarda Allah, Hz. Muhammed, 4 Halife ve Hasan-Hüseyin isimleri yazılıdır. Döneminin güzel örnekleri mihrap üstü vitraylar, apsis içine yerleştirilmiş cami mihrabı, yanındaki minber ve mevlithanlar balkonu Türk dönemi ekleridir. Zeminde yer alan, renkli mermer parçalarından yapılmış kare kısım, belki 12. yy.da ilave edilmiş, İmparatorların taç giydiği mahaldir.

Üstün kaliteli mermerden yapılmış iki küresel iri kap orta mekânın giriş yanlarında yer alır. Antik orijinli bu kaplar geç 16. yy’da Bergama’dan getirtilmiştir. Binanın kuzey köşesinde “terleyen sütun” bulunur. Alt kısmı bronz bir kuşak ile çevrilmiş, parmak sokulabilen bir dilek deliği olan sütun hakkında bolca masal ve efsane vardır. Binayı dışardan destekleyen payandaların kuzeydeki ilkinin içerisi rampadır. Üst galerilere bu rampa ile çıkılır. Binayı üç yönden kuşatan galerilerden muhteşem iç mekan bambaşka görülür. İmparatorluk kadınları ve kilise toplantıları için ayrılmış kısımları vardır. Kuzey kanatta bir, güney kanatta da 3’lü figürler halinde 3 mozaik pano bulunur. Güney galeride, yanındaki pencereden giren gün ışığı altında, Bizans mozaik sanatının şaheser panosu yer alır. Buradaki konu, çok geniş son mahkeme sahnesinin tam ortasında bulunan; “Diesis” diye bilinen, üçlü figürdür. Ortada İsa onun sağında Meryem, solunda ise Hz. Yahya yer alır. Değişik dizili arka fon mozaikleri, figürlerin güzelliğini daha da artırır, yüz ifadeleri fevkâlede realisttir.

Güney galeri dibindeki 12. yy. mozaik panoda, Meryem Ana ve çocuk İsa, İmparator II. Komnenus, İmparatoriçe İrene, yan duvarında hasta Prens Aleksios yer alır. Takdim edilen rulo kiliseye bağışları, deri kese ise altın yardımını belirtmektedir. Macar asıllı imparatoriçenin ırk özellikleri; açık ten ve açık saç rengi belirgindir. Buradaki ikinci pano, tahta oturmuş İsa, yanında İmparatoriçe Zoe ve üçüncü kocası Konstantin Monomakhos'dur, Konstantin’nin kafası ve üstündeki yazıt kazınıp, tekrar yapılmıştır. Orijinal mozaik Zoe’nin ilk kocasına aitti. Bu panoda İmparatorluk ailesinin kiliseye şükran ve bağışları sembolize edilmektedir.İç koridordan müzeyi terk ederken görülen büyük bir mozaik pano 10. yy’dan kalmadır. Bozuk perspektifli figürler: Ortada Meryem Ana ve çocuk İsa, yanlarda ise şehir maketini sunan Büyük Konstantin ile Ayasofya maketini sunan Justinyen'dir. Çıkışta kısmen zemine gömülü M.Ö. 2. yy’dan kalma muazzam bronz kapılar Tarsustan, belki de bir pagan mabetinden getirtilerek, burada tekrar kullanılmıştır.

Müze bahçesinde değişik devirlerde inşa edilmiş Türk Sanat eserleri bulunur. Bunlar bazı sultanların türbeleri, okul, saat ayar evi ve şadırvandır. Doğu cephesi minareleri 15, batıdakiler de 16. yy’da eklenmişlerdir.
f525eba92736b4e699dea596.jpg

6061421f76dbba930d04d9d0.jpg

Ayasofya: Kubbesi 900 yıl taklit edilemedi

Dünyanın 8. harikası olduğu söylenen, 532'de inşa edilen Bizans İmparatorluğu'nun İstanbul'daki şaheseri, günümüze gelen ender eserlerden. Dış görünüşünün aksine içi, saray gibi görkemli ve göz alıcı. Bizans döneminde çok büyük onarımlar gören, iki kez yeniden yapılan Ayasofya'yı, 16. yüzyılda Mimar Sinan ile 19. yüzyılda Fossati Kardeşler restore etti.

916 yıl başkilise, 477 yıl cami olan Ayasofya, Atatürk'ün emriyle müze yapıldı. 1930-1935 arasında ortaya çıkarılıp temizlenen mozaikler de Bizans ve Osmanlı döneminin izlerini taşıyan muhteşem mimarisiyle en çok ziyaret edilen müzelerimizin başında geliyor.
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Nusretiye Camii - Tophane

NUSRETİYE CAMİİ


07c866f5b52b751fb19e5c90.jpg


32b14160b3daa1327a99f342.jpg
Nusretiye Camisi’nin yerinde daha önceleri, III. Selim’in yaptırdığı Arabacılar Kışlası’nın camisi bulunuyordu. Bu cami Firuzağa yangınında yanınca; Beyoğlu’na bağlı Tophane semtinde, Meclisi Mebusan Caddesi üzerinde yer alan Nusretiye Camii, II. Mahmut tarafından Krikor Amira Balyan’a yaptırılmıştır. Caminin inşaatı 1823 yılından 1826 yılına kadar sürmüş ve yapı 1955–58 arasında kapsamlı, 1980 ve 1992 yıllarında kısmen restore edilmiştir.

dd8275ccaf5451eca75a2caa.jpg

Nusretiye Camisi’nin harimine, barok üslupta inşa edilmiş 4 m yüksekliğinde ve 2,10 m genişliğinde görkemli bir kapıdan girilir. Harim 7.50x7.50 m ölçülerinde kare plan üzerine inşa edilmiş ve harim tavanı 33 m yüksekliğindeki pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. Kalem işleriyle bezeli kubbe kasnağını yirmi pencereli açıklıklar dolaşır. Mihrap nişleri camideki diğer mimari öğelere kıyasla sadedir. Mihrap nişlerinin iki yanında iki pencere bulunur ve mihrap içten daire biçimli, yarım kubbeyle örtülüdür. Ayrıca, cami Osmanlı klasik mimarisinin son örneği olan, dört sıralı pencere açıklıklarına sahiptir. Mermer duvar kaplamaları da ikinci sıra pencere açıklıklarının hizasına kadar yükselir.

3f77856f34091b7d2718550b.jpg

Cami girişinin doğu ve batı yakasındaki çıkıntılı yapı, Hünkâr Kasrıdır. Hünkâr Kasrı yuvarlak kemerli mermer sütunlar üzerine oturmaktadır. Hünkâr Kasrına son cemaat bölümündeki odalardan ve dış yan revaklardan da girişler verilmiştir. Sultan girişi ise, denize bakan güney cephededir. Hünkâr Kasrının duvarları renkli bitki motifleriyle süslenmiş ve kemerli kapısında Hattat Mustafa Rakım’ın yazıtı yapıdaki estetiği doruğa çıkarmıştır.

Tarihi caminin iki şerefeli iki minaresi ve avluda on sütun üzerine oturan kubbeli şadırvanın yanı sıra avluda muvakkithane ve sebil olmak üzere iki ayrı yapı daha bulunur. Nusretiye Camii, gerek inşa edildiği mekân gerekse mimari ayrıntılarıyla, cami mimarisinin görülmeye değer ürünlerindendir.
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Sultanahmet Camii - Blue Mosque


SULTANAHMET CAMİİ

BLUE MOSQUE
beeeafc03fe01c6adc1800bb.jpg

ee211b94863a6ae278eea713.jpg


1609-1620 tarihleri arasında Sedefkar Mehmed Ağa tarafından yapılmıştır. Duvarlarla çevrili bir dış avlunun içinde yer alan cami, her ikiside kareye yakın planlı bir ibadet mekanı ile bir şadırvan avlusundan oluşur. İbadet mekanını örten yirm iki metre çapındaki ortak kubbe dört yandan yarım kubblerle çevrilmiş, boş kalan dört köşeye de birer küçük kubbe getirilerek tam bir merkezi plan şeması oluşturulmuştur. Büyük kubbeyi taşıyan kemerlerin oluşturduğu daire kesitli dört fil ayağı dilimli yapılarak kalınlık etkisinin azaltılmasına çalışılmıştır. Kubbeye geçiş büyük pandantiflerle sağlanmıştır. Caminin duvarları, ikinci pencere sırasına kadar mavi rengin egemen olduğu çinilerle kaplıdır. Duvarların ve filayaklarının yarıdan yukarısı, kemelerin, pandantiflerin, yarım kubbelerin ve büyük kubbenin içi gene mavi ağırlıklı kalem işleri ile bezenmiştir. Bu yüzden cami, özellikle Avrupalılar arasında Mavi Camii olarak bilinir. Dört yanı revaklı şadırvan avlusunun dış avluya bakan iki yan duvarıyla, caminin iki katlı revaklarla zenginleştirilmiş yan duvarlarının üstünde, zemin hizasında abdest muslukları sıralanmıştır. İkisi iç avlunun dış köşelerinde, dördü de cami kütlesinin köşelerinde yer alan minarelerin ilk ikisi ikişer öbürleri üçer şerefelidir.
camiyi gerçeklestirme isi, mimarligi gibi sedefkatligi ve musikisinasligi ile de büyük ün yapmis olan mimarbasi Mehmet Aga'ya verildi.

Sedefkar Mehmed Aga, karsisinda Süleymaniye, yanibasinda Ayasofya gibi iki essiz anitin arasinda, onlarla yarisacak bir eser yapacakti.

Bu eser nasil olmaliydi? Bir eserin büyük olmasi için boyutlarinin büyük olmasi yetmezdi. Güzel olmasi için de yalniz disindan veya yalniz içinden güzel olmasi yetmezdi. Hatta, sadece 'güzel' olmasi da yetmezdi. Onun yapacagi eserde güzellik nasil yasanirdi? Siir gibi seyredilerek, huzur gibi duyularak..

c2125ece627c30377c71cffa.jpg

Mehmed Aga, uzun çalismalardan sonra planini çizdi ve padisaha sundu. Basmimarin açiklamalarini da dinleyen padisah plani begendi ve onayladi.
Padişah toprak taşıdı
Artik temel atma zamani gelmisti. 1609 yilinin günesli bir gününde, basta padisah olmak üzere, devlet erkani insaatin yapilacagi yere geldi.

Ayni yüzyilda yasayan Evliya Çelebi, temel atma merasimini söyle anlatiyor:

…Cümle üstad mimar ve mühendisler toplanip, Üsküdarli Mahmut Efendi'nin ve üstadimiz Evliya Efendi'nin dualari ile esasinin kazilmasina bsladi. Evvela Sultan Ahmed Han, etegine toprak dodurup, Ya Rab! Ahmed kulunun hizmetidir, kabul eyle deyüp, amelelerle birlikte temelden toprak tasidi…

Padisahtan sonra Seyhülislam Mevlana Mehmed Efendi, Seyh Mehmud Efendi, Vezirlazam Murad Pasa ve diger veziler, ulema, kadiaskerler ellerine kürükler alarak toprak tasimis, harç koymuslardi. Bu sirada kurbanlar da kesilmisti. Issaat çalismalarina sembolik olarak ordu da katilmis, birgün sipahiler, birgün yeniçeriler toprak tasimada çalismislardi. Vezirler, devler erkani kendi adamlarini göndermis, halktan birçok gönüllü çalismalara katilmis, bölece Istanbullular, caglar boyu övünecegimiz bir eserin meydana gelmesi için hizmet etmislerdi.

3cba7c551ee5c2c4cbace6c6.jpg

Yedi yılda tamamlandı
Insaat yedi yilda tamamlandi. Nihayet 1616 yili 2 Haziran Cuma günü, basta padisah olmak üzere, devlet erkani bu defa açilis merasimi için ayni yere geldi. Cami yanina kurulan otaglarda davetlilere büyük bir ziyafet verildi. Açilis dualarla yapildi.

Sultan I. Ahmet meydana gelen saheserden memnundu. Cami kapladigi alan bakiminda Ayasofya ve Süleymaniye'yi geçiyordu. Ana yapinin kapladigi alan 64x74 m. Boyutlarindadir. Yüksekligi ise 43 metredir.

Içinin renkli aydinligi, duvarlari süsleyen essiz çinileri, kapilari süsleyen sedef kakmalari, o güne kadar yapilanlardan çok daha güzel olan alti minaresi, Istanbul'un panoramik güzelligini arttiran genel görünüsü ile Sultanahmet herkesi büyülemisti. Ama o zaman bu caminin adi Sultanahmet Camii degildi. Halk ona 'Yeni Cami' demisti. Eminönü'nde Yenü Cami adiyla anilan cami yapilincaya kadar bu adi tasidi. Eminönü'ndeki eser 'Yeni Cami' adini alinca, Mehmed Aga'nin yaptigi camiye de Sultanahmet Camii denildi.

Camideki iç aydınlık
Sultanahmet Camii'nin mimari tarzi öteki camilere göre, birçok bakimdan farklidir. Mesela Süleymaniye'de kubbeyi esit ve paralel kenarli dayanaklar tuttugu halde, Sultanahmet Camii'nin kubbesi yuvarlak ve iri sütunlar halindeki filayaklarina oturmaktadir. Orta kubbe dört sivri kemer üzerine oturtulmus, köseleri pandantifle doldurulmustur. Yarim kubbelerin kenarlari da sivridir. Isik süzülmesini kolaylastirmak için pencere ve kemerler de degisik bir stilde yapilmistir. Isigin cami duvarlarini süsleyen renkli çinilere degisik sekillerde yansimasi düsünülmüs, pencere camlarina buna göre renkler verilmistir.

Sultanshmet'in asil özelliklerinden biri. Bol isikli, diger çinilerinin essiz birer sanat eseri olusudur. Yüzyillar içinde eskiyen veya kitilan bazi camlari degistirilirken, ayni renkler turrurulamamis. Bu yüzden cami yapilisindaki zamana göre isik-renklerinden kayba ugramistir. Buna ragmen Sultanahmet'in iç aydinligi bugün hiçbir mabedde yoktur.

Sultanahmet Camii'nin maliyeti, sebilleri, mektebi, Hümayun kasri, dükkanlari, dükkanlarin üzerindeki odalari ve padisahin türbsi de dahil olmak üzere 1811 yük 2944 akçedir. 1 yük 100 bin akçe, 120 akçe de 1 altin oldugunua göre, bu saheserin yaklasik olarak 1.510.000 altina mal oldugunu söyleyebiliriz.

Cami 21.043 çini ile süslenmistir ve bu çinilerin herbirine 18 akçe ödenmistir.

Neden altı minare
Istanbul'da meydana gelen her büyük olay, her büyük eser, Islam dünyasini yakindan ilgilendiriyor ve baslica konu ediliyordu. Sultanahmet Camii'nin yapilmasi da hayranliklar, genis yankilar uyandirdi.

Fakat Imparatorlugun bazi eyaletlerinden itirazlar da geldi. Itiraz da geldi. Itiraz edenler, camiye alti minare yapilmasi kabe'ye saygisizlik olur diyorlardi.

Çünkü o zamanlar alti minaresi olan tek mebed Mekke'de idi.

Padisah bu meseleyi bütün Islam alemini memnun edecek bir sekilde halletti: Mekke'ye yedinci minareyi yaptirdi.

Sultanshmet minarelerinin dördü üçer, ikisi de ikiser serefelidir.

Avizeleri
Evliya Çelebi, Sultanahmet'teki avizelerin, yapildigi yillarda, oradaki çiniler kadar güzel ve degerli oldugunu söyle anlatiyor:

…Bu camide asili avizeler yüz Misir hazinesi degerindedir. Çünkü Sultan Ahmed Han, ecdadindan beri toplanankiymetli essiz cevahirleri, dört diyardan gelen çok degerli hediyeler buraya koymustur..Mesela, Habes veziri Cafer Pasa camiye alti adet zümrüt kandil göndermistir ki, herbir kandil altisar okka agirlikta idi. Altisi da mücevherli altin zincirlerle asilmistir.. Ayrica bu camide öyle çok ve degerli kitaplar verdir ki,Islam diyarindaki öteki padisah camilerinin hiçbirinde bu kadar çok güzel ve degerli kitag görülmemistir..

Sultanın vurduğu ilk kazma duruyor
Toplam 260 pencereyle aydınlatılan caminin ibadethane bölümü 64x72 metre boyutlarında. 43 metre yüksekliğindeki merkezi kubbesinin çapı ise 23.5 metre. Avlunun batı girişinde, demirden ağır bir kordon bulunuyor. Bu kordon, avluya atıyla giren padişahın kafasını çarpmamak için eğmesini gerektiriyordu. Bu durum da padişahın bile camiye girerken kendisine çeki düzen vermesi gerektiğini göstermek amaçlı sembolik bir eylem olarak kabul ediliyordu. Çocuk yaşta padişah olan ve genç yaşta da ölen Sultan 1. Ahmed’in caminin yapımında ilk vurduğu kazma, bugün Topkapı Sarayı’nda hala saklanıyor.

3a160adcabe19e7d2c7142fe.jpg

ed6de8df89b0f90c4dd959b2.jpg

SULTANAHMET'IN DIS AVLUSUNDA, BIRINCI KAPININ ALTINDA BULUNAN SEBIL KITABESI

Içen abdan dari-naim içre mesrur ola, Yazilub amali-hüsnü deftere medtur ola

Camii Han Ahmed'in banii ala mesrebi, Hazreti Mimarbasi ahreti mamur ola.

Kim Muhammed anin nam-u ali himmeti, Itti bu rana binayi hasredek mashur ola

Olmamistir dahi olmaz böyle ali bina, Bir eser konmustur ki, kim dembedem Mezkur Ola

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESIYLE:

Bu sudan içen, nimetler yurdu olan Cennete kavussun mutlu olsun.

Yaptigi güzel isler deftere satir satir yazilsin.

Yüksek ahlaki kendisine huy edenin, Han Ahmed'in camiini yapan,

Yüce mimarbasinin sonu da iyi olsun.

Bu ulu mimarbasinin kutlu adi Mehmed'dir.

Dünya durdukça ünü her tarafa yayilsin diye, bu güzel, gözalici yapan odur.

Bu büyük eserin benzeri yoktur ve olmayacaktir.

Be eser, her zaman övgüyle konusulsun, dillerden düsmesin diye yapilmistir.

SULTANAHMET

Nurlu elleri Sedefkar Mehmed Aga'nin

Indirmis yeryüzüne isik-cismi.

Eli öpülesi o dehanin

Mehyalara yazilsin ismi.

Bir eser vermis ki o sanat günesi,

Orda mevsim yil boyunca bahar…

Bulunmaz dünyada bir esi

Maya'lardan Misir'a Çin'e kadar

Kubbeleri bir tomurcuk bahçesi, kat kat,

Her sabah açar..

Duvarlari tas degil, sanki kanat,

Her gece uçar…

Alti füzesiyle gökyüzünde

Dolasir Sultanahmet.

Gökkusagini o toplar, o dagitir

Dünyaya demet demet.

Sonsuz mavilerde ak güvercin,

Akveryum renginde bir rüya..

Böyle bir güzellik gördügü için

Mutludur dünya..Padişah: İslam devlet hükümdarlarına verilen en yaygın unvanlardan. Bu unvan daha ziyade çok geniş topraklara sahip hükümdarlar için, Osmanlı Devleti'nde ise, hükümdarın örfî sıfatlarını ifade eden başlıca tabir olarak kullanılmıştır.
9cb1293b20d40d22eea67046.jpg

ec5d11f75c94f8f967a1165f.jpg

422b3b91b6cc3c9507faab04.jpg
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Ferruh Kethüda Camisi

Ferruh Kethüda Camisi

Ferruh Kethüda Camii İstanbul'un Balat semtinde Ayvansaray caddesinin kara tarafındaki camidir. Kanuni Sultan Süleyman'ın sadrazamı Semiz Ali Paşa'nın kahyası olan Ferruh Kethüda adına Mimar Sinan tarafından 1562-63 tarihinde inşa edilmiştir. Külliyeden günümüze sadece cami kalmıştır.

Kesmetaştan inşa edilmiş, dikdörtgen planlıdır. 1959'da yenilenmiştir. Duvarlarda Tekfur Sarayı çinileri vardır. Bahçede bir havuz bulunmaktadır. Arka duvarında bir güneş saati olan cami kiremit çatılı, mütevazı bir binadır. Eskiden Balat mahkemesi bu caminin avlusunda kurulurdu.

Tarihçesi :

Balat merkezinde, Ferruh Kahya sokağındadır. Kapı üzerindeki kitabeye göre H.970/M.1562-1563’de Kânûnî devri ricâlinden Sadrazam Semiz Ali Paşanın Kethüdâ’sı Ferruh Ağanın (ki kürsü penceresi önündeki hazîrede medfundur) Mimar Sinan’a yaptırdığı cami tekke olarak tesis edilmiştir. Balat cami olarak ta adlandırılan eser aynı zamanda tekkenin tevhidhânesi olarak kullanılmış olup, bügün mevcut olmayan tekke müştemilatı mahkeme binası ve çeşmeden ibaret ufak çapta bir külliyenin merkezini oluşturmaktadır. Evliya Çelebi bu camiden şöyle söz etmektedir. “Süleyman Han devrinde Ferruh Kethüda’nın olup,Mimar Sinan binasıdır. Taş sofasının kıble duvarında Kudüs’ten Mısır’a ve Mısır’dan Mekke ve Medine’ye kadar olan menzillerdeki dere, tepe ve muhtaraları akabe menzillerinin şekil ve hey’etleri gayet üstad bir nakkaş tarafından öyle tavsir olunmuştur ki Erjenk ve Mani gelse hatasını bulamaz” . Bu şekil ve hey’etler daha sonra kontralitle kapatılmıştır. Müstakil planlı olan cami’nin mihrabı, ileriye doğru bir çıkıntı teşkil eden bir sofa üzerindedir. Dördü son cemaat yerine açılmış, üçerden altısı yan duvarlardan, dördü mihrap duvarının iki yanında, ikisi mihrap sofası yan duvarlarında ikisi de mihrabın iki yanında olmak üzere altlı üstlü ikişerden 36 pencere ile aydınlatılmıştır.

Mimari Yapısı

Dört kapılı avlu içinde yer alan, kesme taştan, dikdörtgen planlı, ahşap çatılı ve evvelce içten kubbeli olan cami ilk yapımındaki özelliklerini bir hayli kaybetmiş ve mihrabıda sonradan Tekfur Sarayı çinileriyle bezenmiştir. Geniş son cemaat yeri cemakanla kapatılmış olup minaresi sağındadır. Feruh Kethüda külliyesi çeşitli devirlerde büyük değişikliklerle uğraşmış, ilk yapımda cami medrese, tekke, çeşme ve mahkeme binalarında oluşurken, zamanla bu yapıların önemli bölümü ortadan kalkmış ve günümüze kadar ancak cami ile çeşmesi ayakta kalabilmiştir. Caminin geçirdiği tamirleri tespit etmek imkansızdır.

Ancak minarelerin muhtemelen H .1180/M .1766 depreminden sonra XVIII. yüzyılın son çeyreğinde yenilendiği bellidir. H .1294/ M .1877’deki Balat yangınının da son cemaat yerini yanı sıra tekkeye ait bölümlerin ve mahkeme binasının da hasar gördüğü anlaşılmaktadır.

XX. yüzyıl başlarında harap durumda olan ve 1938’de ahşap çatısı çökmeye yüz tutan cami, 1953 ‘de kurulan dernek vasıtasıyla, iç kubbeli olan çatıya dönüştürülerek, Eşref Çavuşoğlu tarafından tamir ettirilmiştir. Oldukça geniş bir avlu içinde yer alan camiinin mihrabı önündeki mezarlığında hacca giderken hastalanıp ölmüş Türkistanlı bir seyyah dervişin kabri bulunmaktadır. 1986 yılında çevre sakinlerince kurulan dernek vakıfların işbirliği ile cami ve çevresinin rövolesi çıkarılmış cami ve külliyyesinin ihyası için çalışmalar başlatılmıştır. Avlu tamamen paladyen döşenmiş olup gasilhane , abdest alma yerleri görevli meşrutaları düzenli bir şekilde yapılmıştır. Son cemaat mahalli ile minberin asli uslubuna uygun olarak yapılması planmıştır. Yine caminin diğer müştemilatından olan 965 m alanı içine alan Çilehane diye geçen arsa işgalden kurtarılıp aslın avdeti için çalışmalar devam etmektedir.

Diğer Bilgiler:

Hemen yanı başında Çavuşbaşı hamamı bulunan caminin bir imam hatip ve bir müezzin kayyımı bulunmaktadır. Cemaatı vakit namazlarında ortalama 80-100, Cuma namazlarında 700-800 civarındadır.
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Fethiye Camisi

Fethiye Camisi

Fethiye Camii, İstanbul Fatih'e bağlı Fethiye mahallesinde bulunan camidir. Hıristiyanlık'ta, Fethiye Camii'nin adı Pammakaristos Manastırı'dır.

Aslında kilise olarak, 13. yüzyıl sonlarında Bizans’ın ileri gelenlerinden Mihail Glabas Tarkaniotes tarafından inşa ettirilmiştir. İstanbul'un fethinden sonra 1454 yılında patrikhane olarak kullanılmıştır. 1601 yılında İran savaşlarında Gürcistan ve Azerbaycan'ın fethedilmesiyle, fethin hatırası olarak camiye dönüştürülmüştür.

Fethiye Camii, camiye dönüştürülürken kilisenin apsis kısmı yıkılarak yerine kıble yönüne uygun bir mihrap yapılmış, bir minare ve medrese inşa ettirilmiştir. Cumhuriyet döneminde müzeye dönüştürülmüş, 1955 yılında Amerikan Bizans Enstitüsü tarafından içindeki mozaik ve freskolar açığa çıkarılmış, sonradan yapılan kemer sökülüp yerine eski haline uygun sütunlar yapılmıştır. 1960'lı yıllarda yeniden camii olarak ibadete açılmıştır. Camii'nin duvarları taş ve tuğla karışımıdır. Dış duvarlarında ve içerideki mozaiklerde Grekçe yazılar göze çarpmaktadır.

Konum

Yapı, İstanbul surları içinde Fatih bölgesi Çarşamba mahallesinde yer alır. Haliç'i kuş bakışı görürür.


Firuz Ağa Camisi

Firuz Ağa Camisi

Firuz Ağa Camii İstanbul'da Sultanahmet'te Atmeydanı'nda bulunan cami. 1491'de II. Bayezid'in hazinebaşısı Firuz Ağa tarafından yaptırılmıştır.

Sekiz köşeli kasnağa oturan kubbesiyle cami Bursa üslubundadır. Dört sütunlu ve üç kemerli-kubbeli son cemaat yeri revakı merdivenlidir. Dış avluya giriş kapısı tramvay yolu üzerinde parmaklıklı bir duvardadır. Minaresi soldadır. Sağ tarafında bir tuvalet vardır.
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Gazi Ahmet Paşa Camisi

Gazi Ahmet Paşa Camii

Gazi Ahmet Paşa Camii İstanbul'un Topkapı semtinde Fatma Sultan mahallesinde bir camidir. Mimarı Mimar Sinan'dır. Yapım tarihi 1558. Kara Ahmet Paşa Camii olarak da bilinir. Caminin banisi Kara Ahmet Paşa Yavuz Selim'in damadıdır. 1553'te idam edilmiştir.Türbesi caminin 50 m batısında müstakil bir yapıdır.

Gazi Ahmet Paşa Camii'nin anakubbesi 6 filayağı üzerindeki kemerlere yaslanır ve 4 yarım kubbeyle çevrilidir. Kasnak pencereleri ile caminin iç avlusundan giriş kapısının iki yanındaki dev pencereler ilginçtir. 2 dış avlu kapısı, 2 iç avlu kapısı, 3 cami giriş kapısı vardır. Caddedeki avlu giriş kapısında bir zincir vardır ve bu kapıdan girişteki avlunun sağı hazireye ve musalla taşlarına, solu ağaçlıklı bir bahçeye bakar. Sağdaki patika doğu kapısına gider. Soldaki patikadan ise iç avlu kapısına gidilir. Minare caminin sağında bitişiktir ve sanatlıdır, üzerinde yıldız işaretleri vardır. Güneybatı duvarında üçgen güneş saati bulunmaktadır. Üstü beşik eğimli dış duvarlar 2 m boyunda olup alt sırası kafes pencerelidir.

İç avlu dört çimenlik sekiye ayrılmıştır. Kıbleye göre batı kapısı merdivenlidir. Ortasında Hacı Ahmet hayratı büyük taş ve mermer şadırvan bulunur. Ahşap çatılı ve çokgen şadırvanın muslukları eski bakır sanatı işidir. Revaklı avlunun üç tarafında medrese odaları bulunmaktadır. Çaykara Derneği'ne ait odalar ve çayocağı sol taraftadır. Bu medreseler üç tarafta, 22 sütunlu kubbeli bölüm oluşturur. Son cemaat yeri ise caminin kıble kapısına göre 25 cmlik bir platformdadır. Kıble kapısı üzerinde bir besmele hattı vardır. Doğu ve batı giriş kapıları sundurmalıdır.

Caminin sahınında mihrap, kürsü, minber tarafı 10 cm yüksekçedir. Üstleri özel renkli ve hat çinili pencereler ve yazılarla çevrilidir. Kıble kapısından girildikten sonra sağ ve soldaki merdivenlerden kadınlar mahfiline çıkılır. Müezzin mahfili tavanı nadir bir sanat eseridir. (Öz, 1997:146-7)

Caminin dış avlusunun 50 m yanında Gazi Ahmet Paşa türbesi yer alır. Kubbeli, çokgen taş yapıdır. Türbenin karşısındaki dikdörtgen bina ise Ahilik Kültürünü Geliştirme ve Eğitim Merkezi'dir.


Gül Camisi

Gül Camii

Gül Camii (Ayia Teodosia) İstanbul'un Ayakapı semtindeki Doğu Roma döneminden kalma dinî yapıdır. Eski adı ve yapım tarihi hakkında kesin bilgiler olmamakla birlikte 10. ya da 11. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. İkonakırıcılık akımı sırasında Büyük Saray'ın kapısı üzerindeki İsa ikonasının indirilmesine karşı çıktığı için öldürülen Theodosia adlı kadının röliklerinin bu kiliseye konduğu ve bu kilisenin Ayia Teodosia olduğuna inanılır. 1499 yılında camiye çevrilmiştir.

Bina tuğla tonozlu bir bodrum üzerine inşa edilmiştir. Kilisenin planı Yunan haçı biçimindedir. Kubbe, duvarlara bitişmeyen dört ayak üstünde durur. Binanın doğu tarafında, ortadaki daha geniş olmak üzere üç apsis vardır. Apsislerdeki nişler ve tuğla bezemeler 13. ve 14. yüzyıllardaki tamirler sırasında yeniden yapıldığını gösterir. Orta apsisle sağ yan nef arasındaki payede içinde bir mezar olan bir hücre bulunur.

Gül Camii Geniş bilgi


Gül Camii

Cibali kapısından sağa dönerek yüz-yüzelli metre ilerledikten sonra sol taraftaki Hamam sokağına ve daha sonra da sağdaki Mektep sokağına girerseniz sizleri asırlara meydan okuyan
, dört yanı dar sokaklarla çevrili bir adanın ortasında yükselen görkemli bir yapı karşılayacaktır; Gül Camii. İlk bakışta giriş kapısının hemen karşısındaki şadırvanıyla, şadırvanının dibindeki dev çınarıyla alışıldık bir cami görüntüsü çizmesine karşın aslında eski bir Bizans kilisesi yükselmektedir karşınızda.

Gül CamiiMimari açıdan bakıldığında
, tuğla tonozlu ve üzerindeki yapının ölçülerine paralel bir mahzen üzerine inşa edilmiş Gül Camii. Asıl bina “kapalı haç planlı” olup, sadece bir duvarı kalmış olan narteks bölümünü takip eden esas mekan dört kolu beşik tonozlarla örtülü bir haç şeklinde. Bu kollardan üçünün içlerine ikişer paye üzerine oturan galeriler yapılmış. Dört masif paye bu haç şeklini meydana getirirken dört ana kemeri de taşıyor. Kemerlerin sivri oluşları bunların Osmanlı döneminde yenilendiğini göstermekte. Yapının doğu cephesinde ortadaki daha geniş olmak üzere üç apsis yer almakta. Bunlardan özellikle iki yanda olanların bol sayıda nişler ve tuğla bezemeler içermesi yapının 13 yy. sonlarında ya da 14. yy. başlarında tekrar inşa edildiğini gösteriyor.

Yine Osmanlı döneminde iki yan cephe yeniden ve çok pencereli olarak yapılmış
, cephelerin mahya hattı dönemin bazı Osmanlı eserlerinde görüldüğü gibi kademeli olarak taçlandırılmış. Dönemin Bizans kiliselerinin kubbelerinin dik ve yüksek yapısına karşın, caminin kubbesi son derece basık, sekizgen kasnaklıdır. Tüm bunlar, gerek yan cepheleri, gerek taşıyıcı büyük kemerleri itibarıyla Osmanlı mimarisinin klasik döneminde yenilenmiş olduğunu gösteriyor. Ayrıca minaresinin barok tarzda inşa edilmiş şerefe çıkması, 1766 depreminden sonra yapılan minarelerle yakın benzerlik göstermektedir.

Gül Camii’nin bir diğer ilgi çekici bölümü ise mahzeni. Mahzen bir iddiaya göre Hagia Theodosia ve Bizans imparator hanedanının bazı ileri gelenlerinin mezarları olarak kullanılmış. Bir diğer iddiaya göre Hz. İsa’nın havarilerinden ikisi burada gömülü imiş. Mahzenin diğer özelliği
, şu an kapatılmış olan bir kaç dehliz ile yakındaki Hagia Nikola Kilisesi ve farklı bir kaç noktaya daha yeraltından bağlanmış olması.

Gelelim Gül Camii’nin başlangıcı bilinmeyen tarihine…


Yapının inşa tarihi üzerine çeşitli görüşler söz konusu. J. Pargoire’nin iddiasına göre yapı Deksikratus’taki Hagia Theodosia Kilisesi’dir. Yanında bir de kadınlar manastırı bulunan bu yapı I. Basileos döneminde (867-886) yapılmış ya da eski bir kilisenin yeniden inşası ile oluşturulmuş. Aynı dönemde önemli bir dini merkez olmasının yanısıra imparator ailesinin de mezarlık kilisesi olmuştur.


Kilise aslında Hagia Euphemia adına yapılmış. Ancak daha sonra
, ikonoklazma akımı sırasında (726-842) öldürülen, akım geride kalınca azize ilan edilen Theodosia’nın kutsal sayılan kalıntıları bu kiliseye taşınmış, 13. yy. sonlarında da Hagia Theodosia’ya dönüştürülmüş. 13. yüzyılın başındaki Latin işgalinde tahrip edilen kilise, aynı yüzyılın sonlarında onarılırken Hagia Euphemia’ya ait herhangi bir kalıntının bulunmaması Theodosia’yı ön plana çıkarmış.

Kulaktan kulağa yayılan; Hagia Theodosia’nın kutsal kalıntılarının ve bu kutsal mekanın hastalara şifa dağıttığı
, dilsizlerin dilini çözdüğü ve hatta bir Bizans İmparatoru’nun çaresiz denen hastalığına deva olduğu gibi söylentiler ondördüncü yüzyılın başından itibaren kilisenin ününü sürekli arttırmış.

1453 yılına gelindiğinde yeni bir dönem başlamaktadır Hagia Theodosia kilisesi için. Kilise binası
, fetihten sonra bir süre tersanenin alet ve levazım ambarı olarak kullanılmış. Ta ki yapının bir yanına bir minare inşa edilip de cami olarak yeniden ibadete açılmasına kadar.

Vakıf kayıtlarına göre
, 26 Nisan 1499’da camiye dönüştürme çalışmaları başlatılmış ve altı yılda bitirilmiş. Bu da yapının II. Beyazıt döneminde camileştirildiğini göstermektedir.

Camiye dönüştürüldüğü öne sürülen diğer bir dönem II. Selim dönemidir. Ancak 1559’da Galata sırtlarından doğru karşı kıyıları resmeden Danimarkalı ressam Melchior Lorichs
, Gül Camii’nin bulunması gereken yerde ahşap çatılı ve minareli bir cami çizmiştir. Buradan yola çıkarak 1509’daki deprem felaketinde binanın kubbesinin veya kaidesinin çökmüş olabileceği ve dolayısıyla ileri sürüldüğü gibi II. Selim döneminde camileştirilmediği ancak önemli ölçüde tekrar inşa edildiği düşünülebilir.

Müller Wiener’e göre IV. Murad zamanında da bir tadilat gören yapı son olarak II. Mahmud döneminde de ciddi bir tamirat görmüş. Bu son tamirat sırasında camiye bir de “hünkar mahfili” ilave edilmiş.


Son olarak Gül Camii adına gelince; bir söylentiye göre burada Gül Baba adında bir evliya gömülüymüş ve camiye de adını vermiş. Ancak böyle bir söylentiyi destekler hiçbir somut iz bulunmamakta. Diğer iddia ise şöyle:


Fetihin ilk saatlerinde bu görkemli kiliseye varan Osmanlılar Hagia Theodosia yortusu için güller ve çiçeklerle bezenmiş fevkalade bir manzara ile karşılamışlar. O sabahın görkeminden olsa gerek yıllar sonra camiye o günün anısına Gül Camii adını vermişler.


Gül Camii
, tarihi ile karşılaştırıldığında çok kısa bir yer tutan bir elli yıl dışında bin yılı aşkın bir süredir İstanbul halkına hizmet vermekte.
İkonoklazma Akımı (726-842) ve Theodosia

İzavri Hanedanının kurucusu III. Leon (717-741)
, 726 yılında devletin ve dinin başkanı sıfatıyla bir beyanname yayınlayarak resim ve heykellere tapılmasını yasakladı.Çünkü bunu bir çeşit putperestlik olarak görüyordu.

İşte bu akım sırasında III. Leon Ayasofya’daki büyük sarayın üstünde bulunan ve Hazreti İsa’yı temsil eden resmin kaldırılmasını emretmişti. Emri yerine getirmeye çalışan askerlere başlarında Theodosia adında bir kadının bulunduğu bir grup engel olmak istemiş ve imparatorun askerlerinin ölümüne sebep olmuşlardı. Bunun üzerine Theodosia imparatorun askerlerince yakalanarak Forum Bovis’e kadar dayaklar ve hakaretlerle sürüklenir ve burada (Aksaray meydanında) boğazına bir koç boynuzu saplanarak öldürülür. Cesedi ise bazı kimselerce alınıp Deksikratus’taki kadınlar manastırına gömülür.


842 yılında resim ve heykeller üzerindeki yasak kalkıp ikonoklazma akını son bulduğunda
, bu dönemin gazabına uğramış bir çok insan gibi Theodosia da azizler arasına alınır.
Kayıtlarda Gül Camii

İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’nde yapı Kanuni döneminde mahallesi olan bir cami olarak yer alıyor. Ayrıca İstanbul Belediye Kütüphanesi M. Cevdet yazmaları No.93’teki 4 yıllık İcmal Defteri’ndeki kayıtlardan 26 Nisan 1490 da bu eserin Cami’ haline getirilmesine başlandığı ve altı ay sonra bitirldiği anlaşılmakta.


Yine aynı kayıtların D nushasında metin içinde ilgi çekici bir bölüm geçmekte:


“… Rivayet olunur ki Hazret-i İsa’nın oniki havarisinden beşi Arabistan mahallinde ve yedisi dahi
, ikisi bu Cami’in mihrab tarafında olan ayakları derununda birisi sağ canibinde olan ayakda, beş altı kadime farisi ile ziyaret olunur. Sol canibinde olan Sultan Mahmud Han-ı Adli kapısını bend etdirüp ikisi dahi Mi’mar Cami’i kurbünde, Örümcekli Türbe demekle ma’ruf olan mahalde medfunlardır. Ve ikisi dahi Topkapısı harici Davud Paşa Caddesinin İlyas Şucauddin canibine giden tarikade bahçeler yolu üzerinde sebil canibinde vaki’ mahalde medfunlardır. Ve biri dahi Saray-ı Humayunda sahanebi Amire derunundadır. Ala rivayetin hala Serasker Kapısı olan mahalde bu zat-ı alilerinma’bedhaneleri olan mahal var imiş.”

Hakan Tiryaki
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Hadım İbrahim Paşa Camisi

Hadım İbrahim Paşa Camii

Hadım İbrahim Paşa Camii İstanbul'da Silivrikapı'da Cambaziye mahallesinde bir camidir. Caminin dış duvarları Silivrikapı caddesi boyunca uzanır. Avluya üç giriş kapısı vardır.

Hadım İbrahim Paşa tarafından 1551'de Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. Minare bitişiktir. Açık türbede banisi yatmaktadır. Burası aslında külliye olarak yaptırılmış, günümüze camisi kalmıştır. Kesmetaş-tuğla yapıdır. Son cemaat yeri 5 kubbeli, 6 sütunludur. Revaklar arası alüminyum kapatmalıdır. Mavi beyaz çinileriyle mihrabı özeldir. Minber ve müezzin mahfili mermerdir.

Kare planlı kübik yapının çeşmesi duvara bitişiktir. Kubbe trompları payanda duvarlarına dayanmaktadır. Kasnak petek pencerelidir. 2007'de cami tamir ve bakım dolayısıyla ibadete kapalıdır.

Tarihçesi :

İbrahim paşa tarafından H.958/m.1551’de Mimar Sinan’a inşa ettirilen Hadım İbrahim Paşa sur içi Silivrikapı Caddesinde bulun maktadır. Caminin etrafı muntazam kesme taşlarla çevrilidir. üç giriş kapısı ve kapılardan ikisinde de kitabe mevcuttur. Silivrikapı Caddesine açılan sol kapı üstünde girift bir sülüs ile iki satır halinde şu kitabe mevcuttur:

Yaptı İbrahim Paşa bu mualla camii
Yümünle sali sürür encamda
Kılarla icma-i ümmet taki beş vakit eda
Kıluben tahmidü tebihi sabahü şamda
Kadiyi Dai dedi itmamının tarihini
E oldu izazile bu mabed şeref eyyamda.

Mimari Yapısı :

Caminin son cemaat yerini, altı mermer sütunun tuttuğu beş yüksek kubbe örtmektedir. Ortadaki kubbe hem yüksek, hem de üstü dilimlidir. Sütun başlıkları istalaktitlidir. Sağdaki ikinci sütuna altı şualı hendesi bir yıldız yapılıp, içine de kırmızı mozaik yerleştirilmiştir. Yine son cemaat yerinin, minare kapısının üstündeki lacivert renkli çini üzerine sülüs yazı ile "Selamun Aleykum tıbtüm fedhüluha halidin" ayeti yazılıdır. Üstündeki çini levhada ise " ya Hannan ya Mennan " ismi celalleri dörder defa yazılmıştır. Son cemaat yerinin sol tarafındaki birinci pencerenin üstünde çini panoda "Elmünafıku filmescidi ket-tayr-ı fil-kafes sadaka Resulallah" hadisi, ikinci pencerenin üstünde de “Selamun aleykum bi ma sabertüm fenime ukbed-dâr ” ayeti yazılıdır. Yine üstteki panoda ise “ya kafî , ya safî, ya mûgnî ” ismi celalleri bulunmaktadır.

Bugün ise son cemaat yerinin sağ ve sol tarafı aliminyum çerçeve ile kapatılarak sol tarafa kız kuran kursu, sağ tarafa kadınlar mahfili olarak kullanıldığı için bu muazzam manzarayı görememekteyiz. Caminin cümle kapısı çift kanatlı olup oyma ve sedef işçiliğini kemik ve fildişi ile yapılan hendesi şekil ve çiçekli süslemelerin en güzel örneği burada sergilenmektedir. Kapının sağ kanadının üstünde sülüs ile “Allahumeftahli ebvâbe rahmetike” sol kanadında ise “Allahumme inni es’eluke min fadlike” yazıları bulunmaktadır. Yine bu kapıların üzerinde Kandî’nin üç satırlık sülüs kitabesi bulunmaktadır.


Asaf-i pak din İbrahim
Ki anındır binyai hayır şiar
Hamdilillah temam olup buldu
Cami ile şeref bu râh güzar
Didi Kandî bu camie tarih
Beyt-î Hadî ve mâbed-î ebrar.

Bu kitabenin sağına yine sülüs ile bir yazı “La İlahe İllallah” solunda “Muhammedûn Resulullah” yazıları bulunmaktadır.

Osmanlı mimarı üslubuna yapılan cami kare mimari olup 12m. Çapında kasnağında 16 pencere olan büyük bir kubbe ile örtülüdür. Kubbenin ortasında daire içerisinde sülüs hat ile “Fatiha Suresi” yazılıdır. 38 pencere ile aydınlanan caminin nefis bir mihrabı bulunmaktadır. Mihrabın üzerindeki yarım daire nakışlı ve tamamen çinilerle süslüdür. Minberi ve korkulukları mermer işçiğinin eşi bulunmaz bir şaheseridir. Kürsüsü ise ahşaptır. Mabedin sağında bulunan taş yapılı müezzin mahfilinin üzeri kadınlar mahfili olarak yapılmıştır. Zamanla bu kadınlar mahfili olarak kaldırılmış ve son cemaat yeri kadınlar mahfili olarak kullanılmaya başlanmıştır. Caminin minaresi H.1058 / M. 1648 ve H.1167/M.1753 depremlerinde hasara uğramış minarenin bir kısmı yıkılıp duvarları çatlamıştır. Bu nedenle Cami H.1177 / M.1763 ve H.1178 / M.1764 ‘de tamir görmüştür. Son olarak ta 1933 ve 1934 yıllarında esaslı tamir görmüştür.

Hadım İbrahim Paşa Camii hamam ve mektepleri ile birlikte b,r külliye halinde yaptırılmış olup, bugün hamam ve mektebinden sadece duvar kalıntıları bulunmaktadır. Geniş avlu içinde külliye binalarından mermer ve üstü açık İbrahim Paşa kabri ile sivri kemerli mermer şadırvan bulunmaktadır. İbrahim Paşa ezanın vaktine aşırı önem göstermiş ve sadece bu iş için bir ev vakfetmiştir. İçerisine koyduğu kum saatleri özel makaralarla hareket ettiren bir kişi evde devamlı bulunur. Ezan vakti gelince dikili direklere vurularak müezzin haberdar edilip ezanın zamanında okunmasını sağlarmış. Bu masrafların karşılanması için mütevellinin vakıf gelirlerinden karşılanmasını şiddetle tembih ettiği 95 sayfalık vasiyeti H.968 / M.1560 tarihlidir.

Diğer Bilgiler :

Cami surlara çok yakın olup sur çıkışındaki kapının sağında Bağdad-i Haydar Dede, solunda ise Elekçi Baba diye iki zatın türbesi bulunmaktadır. Bir imam hatip ve bir müezzin kayyımın görev yaptığı caminin vakit namazlarında 40-50 Cuma namazlarında ise 150-200 cemaati bulunmaktadır. Yeterli tuvalet ve abdest alma yeri bulunan caminin tek meşrutası vardır.
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Has Odabaşı Camisi

Has Odabaşı Camisi

Has Odabaşı Behruz Ağa Camii, bir Mimar Sinan camiidir. Etrafındaki yerleşim bölgesi de Odabaşı semti olarak adlandırılır. Çapa'ya çıkan Başvekil caddesi ile Mevlanakapı caddesi ve Ahmet Vefik Paşa caddeleri kavşağındaki Odabaşı semtindedir. Mevlanakapı caddesindeki anakapısından avluya girildiğinde Has Odabaşı Behruz Ağa'nın mezarı soldadır. Sağda şadırvan, tuvalet,imam odaları vardır. İkinci avlu kapısı kıble yönündeki caddededir.

Mimari

Behruz Ağa camii ahşap ve tek minarelidir. Çatısı kırma çatıdır. Dikdörtgen planlıdır ve tahta kapıdan girdikten sonraki sağlı sollu yüksek platform son cemaat yeri olarak cami içindedir. İkinci kapıdan sahına girilir.

Tarih

Kanuni Sultan Süleyman'ın odabaşısı Behruz Ağa tarafından 1562 tarihinde sıbyan mektebi çeşmesi ve günümüze ulaşmayan hamamıyla birlikte inşa ettirilmiştir . Mimar Sinan eseri olan Camii 1782 yılında yanmış , 1836'da II.Mahmud tarafından tamir ettirilmiştir . 1983 yılında geniş bir tadilat çalışmasından sonra son şeklini almıştır .


Haseki Camisi

Haseki Camii (İstanbul)

Başlığın diğer anlamları için, Haseki Camii (anlam ayrımı) sayfasına bakınız.

Haseki Camii, İstanbul'un Fatih ilçesinde Haseki ile Cerrahpaşa semtleri arasında Avratpazarı'nda bulunan Kanuni Sultan Süleyman'ın eşi Hürrem Sultan tarafından [kaynak belirtilmeli]Kanuni Süleyman'ın eşi Haseki Sultan için 1538-1551 arasında tamamlanmıştır (Kuban, 1998:106). Mimarı Sinan'dır.

Haseki Külliyesi cami, medrese, darüşşifa, imaret, medrese, mektep, sebil ve aşevinden meydana gelir. 1539'da tek kubbeli olarak yapılan caminin I. Ahmet zamanında (1612) giriş duvarı kaldırıldı ve iki sütunla bir kubbe daha eklenerek bina genişletildi. Ayrıca son cemaat yeri de yapıldı. Cami, tek minarelidir. Medresenin pencereleri üstünde kalmış olan iki çini pano Topkapı Sarayı müzesinde Türk Çinileri dairesinde sergilenmektedir.

Sinan'ın özgün tek kubbeli camii 1538'de yapılmış, 1603-17'de Hasan Bey tarafından ikinci bir kubbe yapılmış, üç kemerli revak eklenmiştir. İki kubbe arasında yeni bir mihrap yapılmıştır. Depremde hasar görmüş ve tamir edilmiştir. Son cemaat yeri özgün kubbe tarafındadır.
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Hekimoğlu Ali Paşa Camisi

Temel bilgiler
Yer Fatih, İstanbul, Türkiye
Coğrafi koordinatlar 41°0′22.17″N 28°56′5.90″E / 41.0061583°N 28.934972°E / 41.0061583; 28.934972
İnanç İslam
Açılış yılı 1735
Durum Etkin
Mimari
Mimar(lar) Çuhadar Ömer Ağa
Hacı Mustafa Ağa
Mimari tür Cami
Mimari biçim Osmanlı
İnşaat başlangıç yılı 1734
Tamamlanma yılı 1735
Özellikler
Minare sayısı 1

Hekimoğlu Ali Paşa Camii

Hekimoğlu Ali Paşa Camii İstanbul'un Fatih ilçesinde, Davutpaşa mahallesinde Kızılelma caddesi ile Hekimoğlu Ali Paşa caddesi kavşağında Osmanlı döneminden kalma bir camidir. 1734-1735 yılları arasında inşa edilmiştir. Üç kere sadrazamlık yapmış olan Hekimoğlu Ali Paşa adına yapılmıştır. Mimarları Çuhadar Ömer Ağa ile Hacı Mustafa Ağa'dır.

Mimari özellikleri

Cami, tekkesi, türbesi, şadırvanı, kütüphanesi, sebili ve çeşmeleriyle bir külliyedir. Cami, baldakenli merkezi mekan geleneğine uygun yapılmıştır. Yüksek bir subasman üzerindeki caminin 3 avlu kapısı, 3 cami kapısı olup yapı kesme köfeki taşından yapılmıştır. Giriş kapısı taş kemerlidir ve sülüs kitabede Cihangirli Mustafa Efendi'nin hattıyla İshak Efendi'nin şiiri yer alır. Bu cümle kapısı üzerindeki fevkani yapı kütüphanedir. Kütüphanenin eserleri Süleymaniye Kütüphanesi'ne aktarılmıştır. Doğu kapısı kırma çatılı bir sundurmayla kaplıdır ve cami kapılarına yedi sekiz merdivenle çıkılır. Avlu taş döşemelidir ve çimenli bahçeleri çam ve çınar ağaçlarıyla kaplıdır. Şadırvan, mermer hazneli sekiz sütunla taşınan ahşap çatılıdır ve üzeri kiremit döşelidir. Şadırvanın yapında türbe bulunmaktadır. Türbede Abdal Yakub, Şeyh İbrahim sol bölümdeki sandukalarda yatar. Sağ bölümde Hekimoğlu Ali Paşa, karısı Muhsine Hatun ve ailesi yatmaktadır. Avlu cephesi ahşap sundurmalı olan türbenin kapı alınlığında talik yazılı kitabesi vardır. Avluda su terazisi ve bir kuyu bulunmaktadır.

Sebil cümle kapısı, şadırvan, türbe hizasında yer alıp iki caddenin köşesinde kubbeli bir yapıdır. Dilimli, beş cepheli, kubbeli, beş pencereli sebilin madeni şebekelerini bir kitabe kuşatır.

Cami anakubbesi 6 filayağına yaslanır, onikigen kesitli sivri kemerleri vardır. Pandantif ve mukarnaslı geçişle 6 yarım kubbe ile harimi yanlara doğru genişler. Beşer sıralı pencereler 100'den fazladır. İnce ve tek şerefeli minaresi sağda, son cemaat yerine bitişiktir. Minare kürsüsünde Halifezade İsmail'in güneş saati görülür.

Caminin kuzey giriş kapısından harime girildiğinde, harim mihrap dışında üç yönden mahfille çevrilidir ve galeri maksurelere sağ ve soldan döner merdivenlerden çıkılır. Mahfil, mermer korkulukludur (Çobanoğlu, 1998:169). Ana avize büyük değildir. Girişte ve yanlarda ayakkabılıklar bulunmaktadır.

Mukarnaslı ve rokoko-klasik sanatlı mihrap sarkıtlı yaşmaklı, iki sütunçeli, iki kabartma dolgulu ve kahverengi tonlarında bezemelidir. Üstünde iki yanda Kadiri eşrefi tacı ortada bir gül bulunur. Mihrap alanı harimden 30 cm yüksekte kare bir alandır. Sol duvarında ahşap yeşil renkli hünkar mahfili asılı gibi durur. Sol duvarda bir Kabe tasviri resmi, sağ duvarda yine bir Kabe tasviri çinisi vardır. Mihrabı sağdan sola kuşatan Kütahya çinisi üzerinde celi sülüs hatla Ayetül Kürsi yazılıdır.

Mermer minber, mukarnaslı tepelikte ajurlu taçla biter. Ahşap kürsü soldaki sütuna bitişiktir. Duvarlar, mahfile kadar hatlı mavi çiniyle kaplıdır.

Son cemaat yeri 6 sütunludur ve pencereleri arasında mihrap nişi ile barok bağdadi balkonlar vardır. Cami içinde kuzeyde iki çeşme vardır. Ayrıca avluda pencereli duvarlara gömülü 4 çeşme daha vardır ancak çeşmeler kurutulmuş, sebil yanındaki büyük çeşmenin iki yanındaki küçük çeşmeler kırılmıştır.
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Hürrem Çavuş Camisi

Hürrem Çavuş Camisi

Hürrem Çavuş Camii İstanbul'un Fatih ilçesinde Mimar Sinan mahallesinde Keçeciler caddesinde Keçeci Çeşmesi sokağında bir camidir. Caminin banisi Hürrem Çavuş'tur. 1560'da Mimar Sinan tarafından inşa edilmiştir. 1844'de ve 1901'de tamir edilmiş, son tamiri 2000'de yapılmıştır. Duvarlar taş-tuğladır. Sakifli camidir, iki katlıdır. Son cemaat yeri kiremit çatılı olup giriş iki ahşap direkli bir sundurmadandır. Sağdaki minaresinin kaidesi duvara gömülüdür. Tavan ahşaptır. Caminin doğu tarafı haziredir.

Caminin okul ve çeşmesi de vardır. Kanuni Sultan Süleyman'ın divan çavuşu Hürrem Çavuş'un kabri, cami avlusundadır. Avluyu 2 metrelik parmaklıklı dış duvarlar çevrelemektedir. Avluda 3 tane büyük eski ağaç vardır. Mermer döşemeli avlunun sağında tuvaletler ve şadırvan bulunmaktadır. Cami ile hazire bitişiktir. Caminin dışı kahverengi ahşaptır, pencereleri küçüktür. Avlu kapısından girildikten sonra sağda hanımlar bölümüne çıkan merdivenler ardır. Sahına giriş kapısı taş çerçeve içindedir.

Dikdörgen sahının üst pencereleri sabit karıncagözüdür. Alt sıra pencereler açılır ahşaptır. Sahın, 6x12 ölçüsünde olup kıbleye göre enine dikdörtgendir. Düz ve küçük kare işlemeli tavandan bir büyük ve üç küçük avize sarkar. Skalaktitli mihrabında sağ ve solda küre lambalı iki şamdan vardır. Kürsü, sol köşeye bitişiktir ve merdivenlidir. Duvarlar beyaz, tavan pembe-beyazdır. Kürsünün arkasında halı üzerine 300 puntoluk bir yazıyla Yasin hattı asılmıştır. Pencerelerin yanlarında duvarda yeşil üzerine beyaz hatla mukaddes isimler yazılmıştır. Sol ve sağ duvarda, iki pencere arasında kitaplıklar duvara gömülüdür. Girişin sağında bir bölüm halinde müezzin yeri, solda üst kata çıkan merdivenler vardır.


Hırami Ahmet Paşa Camisi

Hırami Ahmet Paşa Mescidi

Hırami Ahmet Paşa Mescidi (Yunanca tam adı: Hagios İoannes en te Trullo Kilisesi, kısaca Ayios İoannis veya Aya Yani) İstanbul'un Çarşamba semtinde Doğu Roma'dan kalma dinî yapıdır. Yapım tarihi bilinmemektedir.

Yapılış tarihinin 11. ya da 12. yüzyıl olduğu tahmin ediliyor. 1455 yılında Patrikhane'nin Pammakaristos Manastırı'na taşınması üzerinde oradaki rahibelere Aya Yani tesis edilmiştir. 1586'da Hırami Ahmet Paşa tarafından mescide çevrilmiştir.

Kapalı haç planlı yapılar tipinde, narteks ve apsis çıkıntıları dahil uzunluğu 15 metreyi geçmeyen bu küçük yapı, günümüze kadar oldukça iyi durumda gelmiştir. Ortada pencereli, yüksek kasnaklı bir kubbesi, doğu tarafında bir büyük iki küçük olmak üzere üç apsisi vardır.


Kalenderhane Camisi

Kalenderhane Camisi

Kalenderhane Camii, İstanbul'un Vefa semtinde Doğu Roma döneminden kalma bir yapıdır. Bozdoğan Kemeri'nin en doğu ucunun güneyinde yer alır. Doğu Ortodoks Kilisesi formundadır. 18. yüzyılda Osmanlı'lar tarafından camiye çevrilmiştir. Yüksek olasılıkla kilise ilk durumunda Theotokos Kyriotissa'ya adanmıştı. Yapı, Yunan haçı kemerli Bizans kilisesi örneğinin var olan birkaç örneğinden birini temsil eder. Plan ve üslup özelliklerine göre binanın 9. veya 10. yüzyıla ait olduğu varsayılır.

Yapı Osmanlı döneminde ilk olarak Kalender Tarikatı'na mensup dervişler tarafından kullanıldığından adı Kalenderhane olmuştur. Caminin avlusunda kilisenin ilk zamanlarında yapıya dahil olan ancak şimdi yıkılıp harabe halini alan duvar kalıntıları bulunmaktadır. Caminin kubbesi dört köşeden örülen kemelerle oluşturulan dairenin üstüne oturtulmuştur. Kubbede çok da eskiden kalmadığı anlaşılan mozaik desenleri bulunmaktadır. Özellikle yapı içinde yer alan mermer kaplamalar göz alıcıdır.

Tarihi

Bu sitedeki ilk yapı, Roma hamamı idi. Altıncı yüzyılı takiben (tarihleme taş işçiliğine bakılarak yapılmıştır) kilisenin büyük kubbesi ve yarı kubbeleri Bozdağan kemerine rağmen yükseliyordu. Daha sonra-olasılıkla yedinci yüzyıl-daha büyük bir kilise, ilk kilisenin güneyine yapıldı. Üçüncü bir kilise, tekrar kutsal yer olarak kullanılıyordu. Yarı kubbeler daha sonra Commenian döneminde onikinci yüzyılın sonu olarak tarihlenebilir Osmanlı'larca yıkıldı. Kilise manastır yapıları ile çevreleniyordu, Osmanlı döneminde hepsi tamamiyle yıkıldı. Constantinople'un Latin'lerde fethinden sonra, yapı Roma Katolik kilisesi olarak kullanıldı. İstanbul'un 1453 yılında fethinden sonra, kilise Fatih Sultan Mehmed tarafından Derviş Kalender tarikatına verildi. Dervişler burayı medrese olarak kullanıyordu. O zamandan beri Kalenderhane (Kalender evi) olarak biliniyordu. 18 nci yüzyılda Babüssaade (saray) Ağası Maktul Beşir Ağa tarafından camiye dönüştürüldü. Yangından ve depremden zarar gören cami 1854 yılında restore edildi. Kalenderhane caminin minaresine 1930 yılında yıldırım düşerek yıkılmıştır. Minaresinin yanıp çökmesinden dolayı terk edildi. 1966-1975 yılları arasında Harvard Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi işbirliği ile yapılan bir araştırma ve kazıya konu olmuş, harap durumdayken 1968 yılında restore edilerek tekrar ibadete açılmıştır.


Kambur Mustafa Paşa Camisi

Kambur Mustafa Paşa Camisi

İstanbul Fatih ilçesi Sofular caddesindeki bu cami 2006'da ibadete açılmıştır. Camiyi yaptıran Kundakçızade Kambur Mustafa Paşa valiliklerde bulunmuş, Bağdat valiliğinden sonra hicri 1076'da vefat etmiş ve Kahire'ye defnedilmiştir.

Cami 17. yy.sonlarında inşa edilmiş, 1918'e kadar ibadete açık kalmış, bu tarihten 1945'e kadar metruk kalmış ve yıkılmıştır. Caminin planları ve eski fotoğraflarına bakılarak yeniden yapılmasına başlanmış ve 2006'da bitirilmiştir.

Değnekçi sokağı ile Pazaryeri sokağı arasındaki adada bulunan ve Yayla Camii diye de bilinen caminin kıble tarafında Sofular caddesinden ve tam karşı taraftaki sokaktan girilen iki kapısı vardır. Altı mahzen (şimdi Kadınlar Mescidi) olan camiye bu kapılardan on oniki basamaklı merdivenlerden çıkılır. Yoldan parmaklıklı duvarlarla ayrılan bir bahçesi vardır.

Kare planlı cami bir 4 metre yüksekliğindeki giriş ve 10 metre yüksekliğindeki ana yapıdan ibarettir. Ana yapı içine girildiğinde soldan merdivenlerle üst kata çıkılır. Duvarlar beyaz badanalı olup, klasik biçimde solda kürsü, sağda minber bulunur. Pencerelerin üstte olanları sabit ve peteklidir, alttaki pencereler kanatlıdır. Ana yapının sağında bitişik kırmızı tuğlalı minaresi yükselir.
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Kocamustafapaşa Sümbül Efendi Camisi



Kocamustafapaşa Sümbül Efendi Camii

Koca Mustafa Paşa Camii (Ayios Andreas en te Krisei Manastırı ya da kısaca Andreas Manastırı) İstanbul'un Kocamustafapaşa semtinde Doğu Roma döneminden kalma dinî bir yapıdır. Manastırın ne zaman yapıldığı bilinmemekle birlikte içinde bulunan 6. yüzyıla ait parçalar ve sütun başlıkları burada 6. yüzyılın bir ibadet yerinin olduğunu ispatlamaktadır. Manastır adını Bizans halkına Hıristiyanlığı kabul ettirdiğine inanılan Hagios Andreas en te Krisei adındaki havariden almıştır.[1]

İkonakırıcılık akımı sırasında bir hayli tahrip edilmiştir. Latin istilasından sonra ciddi bir onarımdan geçmiş günümüzde Koca Mustafa Paşa Camii'nin esasını oluşturan kilise inşa edilmiştir. İstanbul'un fethine kadar manastır ve kilise olarak faaliyet gösteren bina 1486'da camiye dönüştürülmüştür.[1]

Üç avlu kapısı, iki giriş kapısı vardır. Giriş kapıları camekanlı bölmedendir. Bu kapılar son cemaat yerine açılır ve buradan iki kapıyla camiye girilir. Kürsü, minber, müezzin mahfili ahşaptır. İki kapı arasındaki mermer kitabe avlunun ortasındaki şadırvana bakar. Kocamustafa kapısından girişte sağ ve solda hazire ve sağda metruk ahşap ev bulunmaktadır.Ev şimdi restorasyon edilmiştir.

Kubbe 4 sütuna yaslanır, iki apsid, iki nartekslidir. Sütun başlıkları yapraklı, monogramlıdır. Minare ortadadır. Sağda Safiye Sultan türbesi, avluda 1493'de vefat eden Sünbüliye şeyhi Yusuf Sünbül Sinanüddin Efendi'nin türbesi vardır. Sünbül Efendi türbesi ile şadırvan arasında korumaya alınmış 500 yıllık selvi ve yanında beyaz mermer sütundan tarihi çeşme bulunur.

Avluda 2000 yıllık olduğu iddia edilen bir Çınar ağacı ve onun altında da Hüseyin'in torunları yatmaktadır. Ayrıca avlusunda Konstantin'in müslüman olduktan sonra Sarı Sıdıka ismini alan Katerina ismindeki kızının mezarıda bulunmaktadır.
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Laleli Camisi




Temel bilgiler
Yer Laleli, İstanbul, Türkiye
Coğrafi koordinatlar 41°00′36″N 28°57′24″E / 41.01°N 28.95667°E / 41.01; 28.95667
İnanç İslam
Durum Etkin
Mimari
Mimari biçim Osmanlı
İnşaat başlangıç yılı 1760
Tamamlanma yılı 1763
Özellikler
Minare sayısı 2



Laleli Camisi

Laleli Camii, 1760-1763 yılları arasında Osmanlı padişahı III. Mustafa tarafından inşa ettirilmiş ve bulunduğu semte adını vermiş olan bir camidir. Caminin adı 3. Mustafa'nın velisi saydığı Laleli Baba'nın ismini bu ibadethaneye vermesinden gelir.

Tarih

Cami kompleksi 1783 yılındaki bir yangında tahrip oldu ve kısa bir süre sonra onun tamamlanmasıyla cami yeniden derhal inşa edildi. 1911 yılındaki yangın medreseyi ve onu takip eden yol yapım çalışmaları ise caminin diğer pekçok ek yapılarını tahrip etti.Caminin hamamı yıkılmıştır.

Caminin mimarı Mehmed Tahir Ağa'dır. [1] Ancak dönemin baş mimarı Hacı Ahmed Ağa'nın da inşasına katkısı olmuş olabileceği sanılmaktadır. Cami adını o zamanlar yakınında bulunan (1950'li yıllarda yıkılmış) Laleli Baba türbesinden almıştır. Padişahlar tarafından inşa edilmiş son külliye olan Laleli Külliyesi içinde yer alır.

Caminin elemanları bir bodrum üzerindedir. Barok üslupta, kare ve mihrap çıkıntılıdır. Ana kubbe 8 sütuna oturur. Çevresi 6 yarım kubbeden oluşmuştur. Kubbenin dış çapı 12,5 metre ve kubbenin dış yüksekliği ise 24,5 metredir. Caminin hünkar mahfeli solda yer alır. İç avlu 14 sütuna dayalı olup 18 kubbenin altındadır. Caddeden iki kapıyla avluya girilir. Tek şerefeli iki minaresi vardır. Şadırvanı 8 sütunludur. Caddedeki kapı 1950'lerde yol sebebiyle geri çekilmiştir. Caminin girişi merdivenlidir. Sebili bronzdan yapılmıştır. Hamamı yıktırılmış, caddedeki cephesine ek dükkânlar yapılmıştır.Caminin kapısının üst başında(1826/27)tarihli bir yazıt bulunmaktadır.

Caminin yanındaki III.Mustafa Türbesinde padişah III. Mustafa ve oğlu III. Selim'in mezarları bulunur. Türbenin arkasındaki Laleli Camii'nin banisidir.
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Mahmutpaşa Camisi

Temel bilgiler
Yer İstanbul, Türkiye
Coğrafi koordinatlar 41°0′40.03″N 28°58′16.79″E / 41.0111194°N 28.9713306°E / 41.0111194; 28.9713306
İnanç İslam
Durum Etkin
Mimari
Mimari tür Cami
Mimari biçim Osmanlı
Tamamlanma yılı 1464


Mahmutpaşa Camisi

Mahmutpaşa Camii, İstanbul'un Mahmutpaşa semtinde; Fatih Sultan Mehmet'in sadrazamı Mahmud Paşa tarafından bir külliye olarak yaptırıldı (1464). Bu külliyeden bugün yalnız cami ve türbe kalmıştır.

Özellikleri

Caminin sahnı uzun dörtgen şeklindedir; ortasından büyük bir kemerle iki kareye ayrılmış ve her biri köşe bingilerine oturan büyük kubbelerle örtülmüştür. Sahnın yanlarındaki kapılardan birer koridora geçilir. Bu koridorlar üzerinde medrese odaları sıralanmıştır. Dışta iki büyük kubbe, oniki kenarlı kasnak üzerine oturmuştur. Diğer kubbelerin kasnakları sekiz kenarlıdır. Caminin beş kubbeyle örtülü revakı 19. yüzyılda bir onarım sırasında eklenmiştir. Bina, kesme taştan yapılmıştır. Yangınlarla harap olan kısımları çeşitli devirlerde onarılmış ve bu arada camide bazı değişiklikler yapılmıştır. Son cemaat yerinde, iki mihrap bulunur. Tac kapısında geniş bir mermer silme çerçeve vardır. Ahşap hünkar mahfili ile minare sonradan yapılmıştır. Mihrap ve mimber 18. yüzyılda eklenmiştir. Eski kalem işlerinden günümüzde hiç bir iz kalmamıştır. 1939'da yeniden nakışlar yapılmıştır.
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Nuruosmaniye Camisi


Temel bilgiler
Yer İstanbul, Türkiye
Coğrafi koordinatlar 41°00′37″N 28°58′14″E / 41.010234°N 28.970540°E / 41.010234; 28.970540
İnanç İslam
Durum Etkin
Mimari
Mimar(lar) Mustafa Ağa
Simon Kalfa
Mimari tür Cami
Mimari biçim Osmanlı barok mimari
İnşaat başlangıç yılı 1748
Tamamlanma yılı 1755
Özellikler
Minare sayısı 2


Nuruosmaniye Camii Kapalıçarşı'nın Çemberlitaş kapısından çıkar çıkmaz girilen kapının solunda 2 metrelik bir subasman üzerinde görülen ilk barok özellikli cami. Dış avlusunun iki kapısından biri Kapalıçarşı'ya diğeri Çemberlitaş'a açılır.

Mustafa Ağa ve yardımcısı Simon Kalfa (Mimar Simeon) tarafından 1748'de inşasına başlanan cami 1755'de bitmiştir. I. Mahmut zamanında yapımına başlanan cami , III. Osman zamanında Nuruosmani adıyla tamamlanmıştır. Şadırvanı yoktur, önde ve arkada abdestlikleri vardır, ayrıca ek bir abdestlik giriş kapısı karşısında bodrumdadır. Mihrabı çıkıntılıdır.

Yüksek mermer merdivenlerle iki yönden camiye çıkılır. 174 pencerelidir. Müezzin mahfeli cümle kapısı üstündedir. Kare plandaki caminin iç avlusu yarım daire şeklindedir. Avluda bir kütüphane, iki sebil ve bir çeşme bulunur. Ana kubbe 26 m çapındadır ve kasnağında onlarca pencere bulunur. Beş kubbeli son cemaat yeri U biçimindedir. Yapıya bitişik iki şerefeli iki minaresinin taş külahları bulunur.

Caminin ekleri dükkân olmuştur. Külliyesi imaret, türbe, kütüphane, medrese, çeşme, sebil ve dükkânlardır.Bu sayede Camii bilime, kültüre, sanata, tarihe ve İnsanlık değerlerine de ayrıca hizmet etmiştir. Ayrıca SultanSelim Cami başimamı ve SultanAhmet cami 2. imamlığı yapan ve ilk Türkçe ezan'ı okuyan Sadettin Kaynak vasiyetinde; cenaze namazının bu Cami'de kılınmasını istediğini belirtmiştir. Nuruosmaniye Camii Kütüphanesi'nde 5000'den fazla yazma ve basma eser vardır.

Cami yazıları Hattat Rasim, Abdülhalim, Müzehhip Ali, Mehmet Refi Efendi'nindir.
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Merkez Efendi Camisi

Merkez Efendi Camii

Konu başlıkları
1 Giriş
2 Tarih
3 Mimari
4 Çilehane
5 Merkez Efendi Ve Mesir Macunu


Giriş

Bizans surlarının Mevlanakapısından çıkınca caddenin karşısındaki semtte Merkezefendi Mezarlığı, Merkezefendi Camii bulunur. Camiye iki yoldan, biri mezarlık içindeki yoldan diğeri mezarlık çevresini dolanarak gidilmektedir.

Tarih

Banisi Yavuz Sultan Selim'in kızı Şah Sultan'dır. Şeyh Muslihiddin Merkez Musa Efendi b.Mustafa için yaptırmıştır. Avlu kapısı üzerindeki yeşil kitabede 1514 ve 1580 ikinci imar tarihi vardır. 1837'de II. Mahmut yenilemiştir.

Mimari

Kare planda, kargir, ahşap çatılı, bitişik tek şerefeli minaresi bulunan cami sarı boyalıdır. Cami ve çevresi şöyle yapılanmıştır: Cami, türbe, çilehane, mezarlıklar, Abdülbaki Paşa Kütüphanesi, Hamam, Kurs, Gasilhane ve Adak yerleri.

Camiye avlu kapısından girildiğinde solda küçük bir türbede Merkez Efendi'nin iki torununun sandukaları bulunur. Buranın karşısında Merkez Efendi Türbesi vardır. Sağda cami dış giriş kapısına 4 basamaktan çıkılır. Cami zemin ve tavan ahşaptır. İç giriş kapısı yekpare bir iç alana açılır. Dış giriş kapısından girince sağ ve soldan üst kata çıkılır, burası hanımlar içindir.

Merkez Efendi, cami giriş kapısının açıldığı geniş bahçedeki türbesinde yatmaktadır. Tavanı kubbelidir. P.tesi salı dışında 9-16 arası açıktır. Türbede giriş bölümündeki ahşap tavanlı bölümdeki parmaklıkla çevrili tarafta Şeyh Hüseyin Efendi, Şeyh Ahmed Mesud, Mmustafa Efendi, Nurullah Efendi, Hatice Hanım, Sıdıka Hanım, Fatma Hatun, Şeyh Mehmed Nureddin yatmaktadır. Bağdadi kubbeli bölmede ise Merkez Efendi'nin sandukası bulunur. Önünde Hattat Aziz Efendi'nin bir levhası vardır.

Çilehane

Türbenin hemen arkasında 15-20 basamaklı bir merdivenle inilen çilehane, bir 30 metrekarelik bir kuyu üzerine oturtulmuş küçük bir kapı ve benekli penceresinden başka birşeyi olmayan bir barakadır. Kırmızı balıkların yüzdüğü havuz çevresini dolanan dar bir yol barakayı kuşatır.

Çilehane ön tarafında parmaklıkla çevrili 8 ince sütuna dayalı ahşap tavanlı bir şadırvan ve etrafında iki kilitli kuyu vardır. Bütün bu bölümlerin etrafı mezarlıktır. Mithat Paşa, Sabahattin-Rahmi ve H.Eyüboğlu kardeşler, Halil Nadaroğlu, Tahsin Öz, Tevfik Kut, Mükremin Halil Yinanç, Atatürk'ün hafızı Yaşar Okur, Halide Edip Adıvar burada medfundur.

Külliyenin hamamı camiden 200 m uzaktadır. İç kapısının sağındaki bölmenin üzerinde Merkez Efendi'nin burada yıkandığı yazmaktadır.

Cami avlu kapısından girmeden solda eskiden çocuk kütüphanesi olan Abdülbaki Paşa darülkurrası vardır. Burası küçük bahçesinde paşanın mezarı olan kubbeli taş yapıdır. Araba trafiğinin kütüphane tarafından kapatılmasıyla bu küçük meydanda tıp şenlikleri düzenlenmektedir. Kütaphanenin yan tarafındaki üç katlı ahşap bina metruktur, yanındaki yeni yapılar Kuran kursu ve talebe yurdudur.

Merkez Efendi Ve Mesir Macunu

Türbe dış duvarında ve içerdeki duvarda bulunan Türkçe kitabelerde, Kanuni Sultan Süleyman ile harbe gitmiş gazi, hekim, din ve tasavvuf alimi olduğu yazılıdır. 1463'de Denizli'de doğmuş, İstanbul medreselerinde okumuş, müderrislik yapmış, tekrar İstanbul'a gelerek Sünbül Efendi'ye intisap etmiştir. Halveti tarikatının Sünbüli kolu şeyhi Sünbül Sinan Efendi'nin halifesidir, onun vefatıyla şeyh olmuştur. Hafsa Valide Sultan hastalanınca Merkez Efendi 41 baharattan oluşan meşhur mesir macununu yapmıştır, Hafsa Sultan bu macun sayesinde şifa bulmuştur ve bu macunun herkese dağıtılmasını istemiştir. Merkez Efendi 22 Mart günü zaviyenin yanındaki Sultan Camii minareleri ve kubbeleri üzerinden mesir macunun halka dağıtmıştır. (Bu gelenek günümüze kadar gelmiştir. Her yıl 22 Martta Manisa'da mesir macunu şenlikleri yapılmaktadır.)
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Mihrimah Sultan Camii (Edirnekapı)



Temel bilgiler
İnanç İslam
Mimari
Mimar(lar) Mimar Sinan
İnşaat başlangıç yılı 1562
Tamamlanma yılı 1565
Özellikler
Kubbe yüksekliği (iç) 37 m
Minare sayısı 1


Mihrimah Sultan Camisi

Mihrimah Sultan Camii İstanbul'un Edirnekapı semtinde surların hemen yanında bulunan cami. Banisi(Kurucusu) Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan'dır. 1562-1565 yılları arasında Mimar Sinan tarafından yapıldı.

Dikdörtgen planlı caminin etrafında medrese, mektep, türbe, hamamları vardır. 37 m yükseklikteki kubbe üçer kemere yaslanır, yanlarda ikişer sütun, sağ ve solda 3 kubbe ve mahfelleri bulunur. Mihrap ve minber taş işçiliğiyle yapılmıştır.

Caminin büyük avlu kapısından dik merdivenlerle cami içine çıkıldığında sağ tarafta medreseler ve karşısında 7 kubbeli 8 mermer granit sütunlu son cemaat yeri vardır. Şadırvan bunların arasında bahçede, minaresi sağdadır. Hamam cadde kenarındadır. 1999 depreminde hasar gören camii ibadete kapatılmış onarımı sürmektedir.

Osmanlı İmparatorluğu'nun Camîyi inşa etmesi yaklaşık 3 yıl sürmüştür. Şu anda mevcut Restore çalışmalarımız 10 yılın üzerinde devam etmektedir.


Mihrimah Camisi




Mihrimah Sultan Külliyesi (Üsküdar)

Mihrimah Camii, veya İskele Camii, İstanbul'un Üsküdar ilçesinde meydanda bulunan Mimar Sinan'ın Kanuni Sultan Süleyman'ın Hürrem Sultan'dan kızı Mihrimah Sultan için yaptığı camidir. Sinan'ın erken dönem eserlerindendir. Kubbesi üç yanından yarım kubbelerle desteklenmiştir, ama ön cephede yarım kubbe yoktur.

Nisan ve Mayıs Aylarında Bayezid Yangın Kulesinden veya o bölgedeki yüksek bir noktadan bakıldığında; Sabah gündoğumunda iki minaresi arasında Güneşin doğuşunu ve Akşam gün batımında Ayın Batımını izleyebilirsiniz... Not: Aynı kuleden batı ufkuna bakılır ise; Edirnekapı Külliyesinde de ,Sabah Ayın batışını ve Akşam Güneşin batışını izleyebilirsiniz... Mihrimah'ın anlamı Güneş ve Aydır.
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Pertevniyal Valide Sultan Camisi




Pertevniyal Valide Sultan Camii

-Aksaray Pertevniyal Valide Sultan Camii, İstanbulSultan II. Mahmut'un eşi ve Sultan Abdülaziz'in annesi olan Pertevniyal Valide Sultan tarafından yaptırılmıştır.
- Cami 1869-1871 yılları arasında inşa edildi.
- Planlarını Sarkis Balyan 'ın çizdiği, hazırlanmasına Hagop Balyan`ın katıldığı da bilinmektedir. Mimarı Montani'dir. Çizim işlerinde, desinatör Osep çalışmıştır. Uygulama ve şantiye yönetimi için Bedros Kalfa ve duvarcı Ohannes ile dülger kolbaşısı Dimitri görevlendirilmiştir.
- Camii`nin, neogotik tasarımıyla klasik camilerden oldukça farklı bir mimarisi vardır.
- Devlet ileri gelenlerinin, din bilginlerinin, hocaların katılımıyla düzenlenen büyük bir törenle temeli atıldı. Pertevniyal Sultan temel atma töreninini meydanı görebilen bir evin penceresinden izledi.
- Tek şerefeli iki minaresi, Dolmabahçe Camii'nin minarelerinden daha geniş tutulmuştu. İç mekân bakımından da bu camiden daha genişti. Tek kubbesi yüksek, fakat küçüktür. Neogotik yüzey bezemeleri bu camiye ayrı bir güzellik kazandırır. Aynı bezeme zenginliği ve güzellik caminin iç kısımları için de geçerlidir. Altın yaldızla parlatılan mavi rengin egemen olduğu kalem işi süslemeler, iç mekanı baştan sona süslemektedir. Caminin Aksaray Meydanı`na bakan avlu kapısı, İstanbul`daki camiler için pek alışılmadık ve aynı zamanda da göz kamaştırıcıdır. Bu kapı Osmanlı taş oyma sanatının nadide ürünlerindendir.
- 1956-59 arasındaki Aksaray Meydanı düzenlenmesi esnasında sebil gibi camiye ait bazı unsurlar kaldırılmış veya yeri değiştirilmiştir.
Caminin çevresindeki eserler : Bir çeşme, bir kütüphane, Pertevniyal Sultan'ın kendisi için yaptırdığı türbeden oluşmaktadır. Kütüphanesi, Süleymaniye Kütüphanesi'ne taşınmıştır. Trafikten en çok etkilenen cami bu camidir. Caminin kahyası Hüseyin Bey cami masrafı olarak 7961 kese 396 kuruş 10 para harcamış; üç ayrı temel çukuruna olmakla 3225 lira temele gömülmüştür. (İstanbul, s.121)
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Sinan Paşa Camisi

800px-%C4%B0stanbul_5153.jpg

Sinan Paşa Camisi

Sinan Paşa CamiiSinan Paşa Camisi İstanbul'un Beşiktaş ilçesinde yer alan Mimar Sinan tarafından inşa edilmiş bir Osmanlı camisidir. İlçenin merkezinde yer alan Sinanpaşa mahallesine adını vermiştir.

Cami Beşiktaş İskelesi karşısında yer alır. 1550-1553 yılları arasında Osmanlı Donanması'nın Kaptan-ı Deryası olan Sinan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Sinan Paşa 1553 yılında öldüğünde cami inşa halinde bulunmaktaydı. O yüzden Sinan Paşa Üsküdar'daki Mihrimah Sultan Camisi'ne gömüldü. Cami ise 1555 yılında tamamlandı.

Mimar Sinan'ın eseri olan bu cami dikdörtgen bir plan üzerine oturtulmuştur. Merkezi kubbe kemerlerle altı köşeli bir şekilde sütunlara dayandırılmış olup iki yanda ikişer kubbe bulunur. Kurulduğundan bu yana çeşitli tarihlerde onarım görmüştür. Mabedin son cemaat yerini medrese çevreler. Tek minareli olan caminin Hünkar mahfili yıkılmıştır. Caminin şadırvanının üstü havuzdaki suyun kirlenmemesi için mermer eteklikle kapatılmıştır. Mermer eteklik ve sütun başlıkları 16. yüzyıl Osmanlı işçiliğinin en güzel örneklerinden biridir.
 
Üst Alt