Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Sahabe,Tabiin ve Evliyalar
İslam Büyükleri/Allah Dostları
Zeynel Abidin
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Turab" data-source="post: 45789" data-attributes="member: 2"><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"> <strong>ZEYNELÂBİDÎN</strong></span></span></p><p> <span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Tâbiînin büyüklerinden ve Oniki İmâm’ın dördüncüsü. İsmi, Ali bin Hüseyin bin Ali bin Ebî Tâlib’dir. Künyesi, Ebû Muhammed ve Ebü'l-Hasan’dır. Lakabı, Şeccâd ve Zeynelâbidîn’dir. Hazret-i Hüseyin’in oğludur. Annesi, Acem pâdişâhının kızı Şehr-i Bânû Gazâle’dir. 666 (H.46) senesinde Medîne-i münevverede doğdu.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">İmamlığı, yâni tasavvufta insanlara feyz vermesi, doğru yola kavuşturması otuz dört sene sürmüştür. Hadîs, fıkıh ve tasavvuf ilminde âlimdi. Eshâb-ı kirâmdan çoğunu görmüştür. Hazret-i Abdullah ibni Abbâs, hazret-i Ebû Hüreyre, hazret-i Âişe, babası hazret-i Hüseyin, amcası hazret-i Hasan, hazret-i Ümmi Seleme ve diğerlerinden hadîs-i şerîfler işitip rivâyet etmiştir. Rivâyet ettiği bâzı hadîs-i şerîfler, <strong>Kütüb-i Sitte </strong>adı verilen altı hadîs kitabında yazılıdır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Zeynelâbidîn’den kendi oğulları, Muhammed Bâkır, Zeyd bin Ali, Abdullah bin Ali, Ömer bin Ali’den başka Zeyd bin Eslem, Âsım bin Amr, Ebû Seleme bin Abdurrahmân, Tâvus bin Keysan Yahyâ bin Saîd, Ebü'z-Zinâd ve diğerleri hadîs-i şerîf rivâyet etmişlerdir. İmâm-ı Zühri; “Ondan daha üstün fıkıh âlimi görmedim” demiştir. Tasavvuf ilmindeki yüksek derecesi ve hâlleri de medhedilmiştir. Her gün ve gecede bin rekat namaz kıldığı ve buna ölünceye kadar devam ettiği nakledilmiştir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Hazret-i Ömer’in hilâfeti zamanında Eshâb-ı kirâmın ordusuİran’a gidip, Yezdicürd’ün memleketini fethettiler. Oradan çok ganimet ile köle getirdiler. Kölelerin arasında pâdişâhın üç kızı da vardı. Medîne-i münevvereye geldiklerinde hepsini halîfe Ömer’e teslim ettiler. Hazret-i Ali bu kızları satın aldı. Bunlardan Şehr-i Bânû Gazele’yi oğlu hazret-i Hüseyin’e nikâh etti (Zeynelâbidîn bundan oldu). Birisini hazret-i Abdullah bin Ömer’e, diğerini de hazret-i Muhammed bin Ebû Bekir’e nikâh ederek verdi.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Hazret-i Zeynelâbidîn, her abdest aldığında yüzü sararır, vücudu titrerdi. Sebebini sorduklarında; “Kimin huzuruna çıkacağımı biliyor musunuz?” buyururdu. Bir gece teheccüd namazı kılıyordu. Şeytan ejderhâ şekline girip, kendisini meşgul etmek istedi. Fakat o hiç aldırış etmeyince, ayak parmağını ısırdı. Namazdan sonra ejderhânın şeytan olduğunu anlayınca, ona vurup; “Defol ey mel'ûn!” dedi. İbâdetlerini tamamlamak için kalktığında gaybdan bir ses üç kere; “Sen Zeynelâbidîn’sin (yâni ibâdet edenlerin süsüsün).” dedi.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Birisi aleyhinde konuşmuştu. Bu kendisine söylenince yanına gitti. Onunla biraz sohbet ettikten sonra buyurdu ki: “Hakkımda bâzı şeyler söylediğini duydum. Dediklerin doğruysa, Allahü teâlâdan mağfiret dilerim, beni affetsin. Dediklerin iftirâ ise, Allah seni affetsin; selâmı, rahmeti, bereketi de üzerine olsun.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">İmâm-ı Zeynelâbidîn’in bir devesi vardı. Yolda kamçı vurmadan gider ve üzerindekini hiç incitmezdi. Zeynelâbidîn vefât edince, devesi kabri üzerine gelip göğsünü yere koyup inledi. Hiç kimse bu deveyi mezar başından kaldıramadı. Oğlu hazret-i Muhammed Bâkır orada bekleşen halka buyurdu ki: “Kalkması için fazla uğraşmayın. Bu deve burada ölecek!” Üç gün sonra deve orada öldü.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Minhal bin Amr anlatır: “Hacca gitmiştim. Zeynelâbidîn’e rastladım. Halka zulmüyle meşhur Huzeyme bin Kâhil’i sordu. “Ben Kûfe’de iken hayatta idi.” dedim. Ellerini kaldırıp; “Yâ Rabbi! Huzeyme’ye demirin ve ateşin hararetini göster!” diye duâ etti. Kûfe’ye geri dönerken yolda eski bir dostum olan Muhtar bin Ebî Ubeyd’i gördüm. Huzeyme’yi sordum. Ellerinin kesildiğini ve cesedinin yakıldığını söyledi. Bunu duyunca; “Sübhânallah!” dedim. Muhtar sebebini suâl etti. Ben de Zeynelâbidîn’in duâsını anlattım. Hemen iki rekat namaz kıldım. Halkın Huzeyme'nin zulmünden kurtulduğu için şükrettim.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Bir gün oğulları, hizmetçileri ve birkaç kişi ile sahraya çıkmışlardı. Sabah kahvaltısı hazırlandı. Bir ceylan gelip yakınlarında durdu. Zeynelâbidîn ona; “Ben Ali bin Hüseyin bin Ali bin Ebû Tâlib, annem de, Resûlullah’ın kızı Fâtıma’dır. Gel bizimle biraz yemek ye!” buyurdu. Ceylan gelip berâber yediler. Sonra ceylan bir tarafa gitti. Hizmetçilerinden biri, yine çağırın, gelsin dedi. “Dokunmayacağınıza söz verirseniz, çağırayım.” buyurdu. Hepsi, dokunmayacaklarına söz verdiler. “Ben Ali bin Hüseyin bin Ali bin Ebû Tâlib’im, annem de, Resûlullah’ın kızı Fâtıma’dır. Soframıza gel, biraz daha yiyelim.” buyurdu. Ceylan tekrar geldi. Yemeğe başladı. Sofradakilerden biri, elini ceylanın sırtına koydu. Ceylan ürküp gitti.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Zeynelâbidîn yine bir gün arkadaşları ile sahrada oturuyordu. Bir ceylan yanına geldi. Ayaklarını yere vurarak bir takım sesler çıkarttı. Etrafındakiler ceylanın ne dediğini sordular. Zeynelâbidîn buyurdu ki: “Dün bir Kureyşli, bu ceylanın yavrusunu tutmuş, “Yavruma dünden beri süt veremedim.” diyor.” Bunun üzerine ceylanın yavrusunu tutan Kureyşliyi çağırdılar. Zeynelâbidîn, Kureyşliye buyurdu ki: “Bu ceylanın yavrusunu tutmuşsun. Dünden beri süt vermemiş, o yavruyu getir sütünü versin!” Kureyşli adam ceylanın yavrusunu getirdi. Ceylan, yavrusuna süt verdi. Zeynelâbidîn, Kureyşliye, yavruyu annesine bağışlamasını söyledi. O da râzı oldu. Ceylan, yavrusu ile beraber sesler çıkararak gitti. Oradakiler ceylanın ne söylediğini sordular. Zeynelâbidîn de buyurdu ki: “Allahü teâlâ size hayır ve iyilikler versin, diye duâ ediyor."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Abdülmelik bin Mervan, Haccâc’a; “Abdülmuttalib’in oğullarını öldürmekten çok sakın, onlara iyi muâmele et!” diye bir mektup yazarak gizlice gönderdi. Bu, Zeynelâbidîn’e mâlûm oldu. O da Abdülmelik bin Mervan’a; “Falan gün ve saatte Haccâc’a şöyle bir mektup yazdın. Resûlullah bana, bu yaptığının Allahü teâlânın katında makbul olduğunu, bunun karşılığı olarak da mülkün sende sâbit kalıp, pâdişâhlık zamânının biraz daha arttırıldığını haber verdi.” diye bir mektup yazdı. Ve bunu kendi devesiyle birine verip gönderdi. Abdülmelik mektuptaki târih ile yazdığı târihin aynı olduğunu görünce hayret etti. Deveye götürebileceği kadar hediyeler yükletip Zeynelâbidîn’e gönderdi.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Rivâyet edilir ki, bir zaman Zeynelâbîdin hastalanmıştı. Bir grup insan ziyâretine gelmişlerdi. Onlara buyurdu ki: “Buraya ne için geldiniz?” Onlar da; “Seni sevdiğimiz için buraya geldik.” dediler. “Bizi neden seversiniz?” deyince, oradakiler de; “Siz Resûlullah efendimizin torunu olduğunuzdan, Allah ve Resûlü için seviyoruz.” dediler. Buyurdu ki: “Kim Allah ve Resûlü için bizi severse Allahü teâlâ da kıyâmet günü onu arşın gölgesi altında gölgelendirecektir. O gün o gölgeden başka gölge yoktur. Bu sevgilerinin mükâfâtını Allahü teâlâ Cennet’te onlara verecektir. Lâkin kim bizi dünyâlık için severse, Allahü teâlâ onlara da hesabsız rızık verecektir.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Bir gün Zeynelâbidîn’in misâfirleri vardı. Kölesi sofrayı getirirken, sofra kölenin elinden kaydı merdivenin altında oynayan küçük çocuğun üzerine düştü. Bu küçük oğlu vefât etti. Köle bu durum karşısında çok korkup titremeye başladı. Zeynelâbidîn onun bu hâli karşısında buyurdu ki: “Sen hiç korkma. Seni affettim. Ve Allah rızâsı için âzâd ettim.” Bundan sonra da çocuğunun techiz ve tekfin işlerini kendi elleri ile yaparak cenâzeyi kaldırdı.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Zeynelâbidîn hazretleri buyurdu ki: </span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"><strong>“Kibir sahipleri benim çok garibime gidiyor. Kendilerinin bir damladan meydana geldikleri, sonra da çürümüş, kokmuş leş olacaklarını bildikleri halde yine de kibirlenirler; bunlar neyine güvenirler!”</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">“Allahü teâlânın bütün yaratıklarını gözleri ile müşâhede ettikleri halde, öyle kimseler vardır ki Allahü teâlânın varlığı ile birliği hakkında şüpheye düşerler. Yoktan nasıl var edildiklerini gözleri ile gören pekçok insan var ki ölümden sonraki dirilmeyi inkâr ediyor. Bunlar gelip geçici dünyâya emek verip, ebedî olan âhireti unuturlar. Ben bunların bu hallerine çok şaşarım!”</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"><strong>“Allahü teâlâ, günâhlarına pişman olup, tövbe edenleri sever.”</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">“Hakîkî cömert; Allahü teâlâya itâat eden, kulların haklarını gözeten, yaptığı iyiliği Allah için yapıp, karşılığında insanlardan teşekkür beklemeyendir.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">“İnsanlar zarûret diyerek, yiyecek kazanma peşinde koşarlar. Halbuki esas zarûret günahlardan kaçınmaktır. Fakat çokları bundan kaçınmayıp, yiyecek peşinde koşarlar.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Zeynelâbidîn hazretleri ibâdet edenleri şöyle sınıflandırırdı: “Allahü teâlâdan korktukları için O’na ibâdet ederler. Bâzı insanlar da Allahü teâlânın rahmetini ve Cennet'ini istedikleri için O’na ibâdet ederler. Bu ibâdet, tüccar ibâdetidir. İnsanların diğer bir kısmı ise Allahü teâlânın gazâbından korkarak sâdece Cenâb-ı Hak ibâdete lâyık olduğu için, şükrünü îfâ etmek için ibâdet ederler. İşte bu tam mânâda müttekî olanların ibâdetidir.” diye buyurmuştur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Sâbit bin Ebî Hamza es-Simâlî, İmâm-ı Zeynelâbidîn’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Kıyâmet günü, fazîlet sâhipleri kalksın diye çağrılır. İnsanlar arasında bir grup kalkar. Onlara hadi Cennet’e giriniz denilir. Onlar Cennet’e giderken meleklerle karşılaşırlar. Melekler nereye gidiyorsunuz derler. Cennet’e derler. Hesaptan önce mi Cennet’e giriyorsunuz? derler. Evet cevâbını verirler. Sizler kimlersiniz? dediklerinde, biz fazîlet ehliyiz derler. Sizin fazîletiniz nedir? diye sorarlar. Onlar da, dünyâda bize hakâret edildiğinde tahammül ederdik. Bize zulmedildiğinde sabrederdik ve bize kötülük yapıldığında affederdik derler. Bunun üzerine melekler, hadi Cennet’e giriniz. Sâlih amel işleyenlerin mükâfâtı ne güzeldir, derler. Sonra sabır ehli kalksın diye nidâ olunur. Bir grup insan kalkar. Onlara da, hadi Cennet’e giriniz, denilir. Onlar da meleklerle karşılaşırlar. Melekler onlara da aynı şeyi sorarlar. Biz sabır ehliyiz dediklerinde, sizin sabrınız ne idi? derler. Biz Allahü teâlâya ibâdet etme hususunda zorluklara katlandık. Nefsimize uymayıp, günâhlardan sakındık ve bu hususlarda sabrettik, derler. Melekler onlara da, hadi Cennet’e girin, sâlih amel işleyenlerin mükâfâtı ne güzeldir, derler. Sonra bir nidâ daha gelir. Allahü teâlânın komşuları kalksın, denir. Bir grup insan kalkar, fakat bunların sayıları azdır. Onlara da, hadi Cennet’e giriniz, denilir. Melekler karşılayıp aynı şeyleri onlara da sorarak sizin ameliniz nedir? dediklerinde; “Biz Allah rızâsı için birbirimizi ziyâret ederdik. Allah rızâsı için oturup sohbet ederdik ve Allah rızâsı için birbirimize mallarımızı bol bol verirdik.” derler. Bunun üzerine melekler sâlih ve iyi amel işleyenlerin mükâfâtları ne güzeldir. Hadi girin Cennet'e, derler.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Zeynelâbidîn’e bir gün birisi gelip; “Sizi filân şahıs evine dâvet ediyor. Mümkünse berâber gidelim.” dedi. Sonra berâberce çıkıp o kimsenin evine gittiler. Daha o şahıs bir şey söylemeden buyurdu ki: “Biz hiç kimseden dünyâlık yardım beklemedik, verileni de almadık. Allahü teâlâ bizim rızkımızı göndermektedir. Siz yardımınızı ihtiyaç sâhibi fakirlere veriniz. Allahü teâlâ bizi de sizi de affetsin.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Vefât edecekleri gece oğlu Muhammed Bâkır’dan abdest almak için su istedi. Suyu getirdiklerinde buyurdu ki: “Bu su içinde hayvan ölmüş, bununla abdest alınmaz.” Yakınları mum ışığında kabın içine dikkatlice baktıklarında kabın içinde bir fare ölüsü gördüler. Oğlu tekrar su getirdi. Abdest aldı ve; “Artık ölümüm yakındır.” buyurup, vasiyetini bildirdi. O gece Osman bin Hayyâm tarafından zehirletilerek şehîd edildi 713 (H.94). Bakî' Kabristanında amcası hazret-i Hasan’ın yanına defnedildi.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">KULLARIN CEZÂSI</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Bir gün Ali Zeynelâbidîn hazretlerinin elleri kelepçeli, ayaklarında kayış bağlı olduğu halde Medîne’den Bağdat’a götürüyorlardı. Hazret-i Zührî, onu bu halde görünce çok ağladı. Ve dedi ki: “Keşke şimdi sizin yerinizde benim ellerim kelepçeli olsaydı.” Zeynelâbidîn de ona dedi ki: “Yâ Zührî bu bize hiç zor gelmez, istediğim zaman el ve ayaklarımı açabilirim.” Ve çok hafif bir silkinme ile elindeki kelepçeyi ve ayağındaki kayışı açtı. Kısa bir zaman sonra eline kelepçeyi ayağına kayışı tekrar geçirerek buyurdu ki: “Bunlar kulların cezâsıdır ve kolaydır. İstediğimiz zaman açabiliriz. Esas zor olan Allahü teâlânın azâbıdır.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">ŞAŞARIM KİBİRLİYE</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Hazret-i Hüseyin'in, bir mübârek oğludur,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Ve hazret-i Ali'nin, kıymetli torunudur.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Muhakkak kılar idi, her gecede bin rek'at,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Ölünceye kadar da, devâm etti bu tâat.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Çok korkardı Rabbinden, ömrünün her ânında,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Bilhassa titrer idi, abdeste kalktığında,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Sebebini sordular, buyurdu ki o zaman:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">"Ben kimin huzûruna, çıkacağım birazdan?"</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Bir kimse arkasından, onu gıybet etmişti.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Öğrenice, o zâta, gidip şöyle demişti:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">"Affetsin Rabbim beni, doğruysa sözün şâyet, </span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Yok eğer yanlış ise, seni etsin magfiret."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Bir gün hasta olmuştu, ziyârete gittiler,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Sordu ki: "Ne maksatla, geldiniz bana sizler?"</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Dediler ki: "Efendim, seviyoruz sizi biz."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Sordu yine onlara: "Ne için seversiniz?"</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Dediler: "Allah için, severiz biz sizi hep,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Hâlistir niyetimiz, yoktur gayri bir sebep."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Buyurdu: "Allah için, ederseniz muhabbet,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Cennet nîmetlerine, erersiniz nihâyet.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Eğer dünyâlık için, sevseniz de siz yine,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Bolca kavuşursunuz, Dünyâ nîmetlerine."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Ziyârete geldiler, bir zaman kendisini,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Emretti kölesine, yemek getirmesini.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Köle, sofra elinde, çıkarken merdivenden,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Yemek dolu o sofra, kayıverdi elinden.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Altta küçük çocuğunun, üstüne düştü hem de,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Mübâreğin çocuğu, vefât etti o demde.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Köle bunu görünce, korkudan titredi hep,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Düşündü ki: "Efendim, ne cezâ verir acep?"</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Buyurdu ki: "Hiç korkma, affeyledim vallahi,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Ve seni Allah için, âzâd ettim hem dahi."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Buyurdu ki: "Şaşarım, kibreden kullara hep,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Zîrâ kibirlenecek, neleri vardır acep?</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Bir damlacık su idi, sonra bir leş olacak,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Bundan gayri neleri, vardır gururlanacak?"</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Buyurdu ki: "Mahşerde nidâ eder bir melek: </span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">"Fazîlet sâhipleri, kalkıversin!" diyerek.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Bir grup kalktığında, suâl eder melekler: </span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">"Sizin fazîletiniz, dünyâda neydi?" derler.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Onlar der: "Sıkıntıya, katlanırdık durmadan,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Kötülük yapanı da, affederdik her zaman."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Melek der ki onlara: "Haydi girin Cennet'e."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Sonra nidâ eder ki:"Sabredenler nerede?"</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Bir grup kalkar yine, suâl eder o melek:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">"Siz dünyâda nelere, sabrettiniz?" diyerek.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Derler ki: Rabbimize, ibâdet ederken biz, </span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Her türlü zorluklara, sabrederdik hepimiz.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Günahlardan sakınmak, çok zor gelse de bize,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Sabreder, işlemezdik, uymazdık nefsimize."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Onlar dahi gidince, şöyle denir bu defâ:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">"Allah'ın komşuları, gelsinler şu tarafa!"</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Kalkar başka bir grup, nidâ eder münâdî:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">"Ey insanlar, sizlerin, ameliniz ne idi?"</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Derler:"Biz Allah için, sevdik birbirimizi,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Allah için ziyâret, ettik diğerimizi,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Allah için oturup, ederdik dînî sohbet,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Allah için fakîre verirdik mal ve servet.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Allah için giderdik, hep birbirlerimize,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Dünyâ karıştırmazdık, hâlis niyetimize."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Melek der ki:"Siz dahi, sonsuz kalın Cennet'te,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Bu ihlâsın meyvesi, Cennet olur elbette."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">DÖRT KİMSEYE GÜVENME</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Zeynelâbidîn hazretleri, oğlu Muhammed Bâkır’a buyurdu ki: “Ey oğlum! Şu dört çeşit kimselerle arkadaşlık etme, zîrâ fâsık kimse seni bir lokma ekmek için terk eder. Cimri ile arkadaşlık etme, cimri senin çok muhtâc olduğun şeylerini elinden almak ister. Yalancı ile arkadaşlık etme. Yalancı da fâsık bir kadına benzer; senin yakınlarını senden uzaklaştırmak ve senden uzak kimseleri sana yaklaştırmak ister. Bir de sıla-i rahmi terk edenlerle arkadaşlık yapma. Zîrâ onlar Kur’ân-ı kerîmin üç âyeti ile lânetlenmiştir.”</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">CEYLÂNIN KONUŞMASI</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Zeynelâbidîn Ali, kendi oğullarıyla,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Sahrâya çıkmış idi, en yakın dostlarıyla.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Sabah kahvaltısına, başlanacağı anda,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Bir güzel ceylân gelip, durdu onun yanında.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Yaptı ayaklarıyla, bir takım işâretler,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Bir şeyler söyler gibi, çıkarttı bâzı sesler.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Dediler ki:"Efendim, bu ceylân ne istiyor?"</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Buyurdu, bir derdi var, bana bunu söylüyor.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Diyor ki: "Alıp gitti, yavrumu köyden biri,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Hiç süt emziremedim, yavruma dünden beri."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Zeynelâbidîn Ali, çağırttı hemen onu,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Buyurdu: "Niçin tuttun, sen bunun yavrusunu?</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Diyor ki süt vermedim, yavruma dünden beri,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Süt emzirmesi için, hemen git, getir geri."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Köylü hayret etti ve getirdi hemen onu,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Ana ceylân emzirip, doyurdu yavrusunu.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Sonra buyurdular ki köylünün kendisine:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">"Bağışla bu yavruyu, istersen annesine."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Köylü kabul etti ve yavruyu verdi hemen,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Ceylân yavrusu ile, uzaklaştı o yerden.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Hoplayıp zıplayarak, sevinçle gidiyordu,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Arkasına bakarak, garip şeyler diyordu.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Ceylânın çıkarttığı, sesleri işitenler,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Dediler ki: "Efendim, yine söyler bir şeyler."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Buyurdu ki: Teşekkür ediyor şimdi bize,</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px">Diyor ki: "Hak teâlâ, iyilik versin size."</span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"><em>1) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1168</em></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"><em>2) Tabakât-ı İbn-i Sa’d; c.5, s.211</em></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"><em>3) Hilyet-ül-Evliyâ; c.3, s.133</em></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"><em>4) Şezerât-üz-Zeheb; c.1, s.104</em></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"><em>5) Tezkiret-ül-Huffâz; c.1, s.74</em></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"><em>6) El-A’lâm; c.4, s.277</em></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"><em>7) Tehzîb-ut-Tehzîb; c.7, s.304</em></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"><em>8) Muhtasar-ı Tuhfe-i İsnâ Aşeriyye; s.35</em></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"><em>9) Eshâb-ı Kirâm; (6. Baskı) s.405</em></span></span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"><em>10) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.85</em></span></span></p><p> <span style="font-family: 'Verdana'"><span style="font-size: 10px"></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Turab, post: 45789, member: 2"] [FONT=Verdana][SIZE=2] [B]ZEYNELÂBİDÎN[/B] Tâbiînin büyüklerinden ve Oniki İmâm’ın dördüncüsü. İsmi, Ali bin Hüseyin bin Ali bin Ebî Tâlib’dir. Künyesi, Ebû Muhammed ve Ebü'l-Hasan’dır. Lakabı, Şeccâd ve Zeynelâbidîn’dir. Hazret-i Hüseyin’in oğludur. Annesi, Acem pâdişâhının kızı Şehr-i Bânû Gazâle’dir. 666 (H.46) senesinde Medîne-i münevverede doğdu. İmamlığı, yâni tasavvufta insanlara feyz vermesi, doğru yola kavuşturması otuz dört sene sürmüştür. Hadîs, fıkıh ve tasavvuf ilminde âlimdi. Eshâb-ı kirâmdan çoğunu görmüştür. Hazret-i Abdullah ibni Abbâs, hazret-i Ebû Hüreyre, hazret-i Âişe, babası hazret-i Hüseyin, amcası hazret-i Hasan, hazret-i Ümmi Seleme ve diğerlerinden hadîs-i şerîfler işitip rivâyet etmiştir. Rivâyet ettiği bâzı hadîs-i şerîfler, [B]Kütüb-i Sitte [/B]adı verilen altı hadîs kitabında yazılıdır. Zeynelâbidîn’den kendi oğulları, Muhammed Bâkır, Zeyd bin Ali, Abdullah bin Ali, Ömer bin Ali’den başka Zeyd bin Eslem, Âsım bin Amr, Ebû Seleme bin Abdurrahmân, Tâvus bin Keysan Yahyâ bin Saîd, Ebü'z-Zinâd ve diğerleri hadîs-i şerîf rivâyet etmişlerdir. İmâm-ı Zühri; “Ondan daha üstün fıkıh âlimi görmedim” demiştir. Tasavvuf ilmindeki yüksek derecesi ve hâlleri de medhedilmiştir. Her gün ve gecede bin rekat namaz kıldığı ve buna ölünceye kadar devam ettiği nakledilmiştir. Hazret-i Ömer’in hilâfeti zamanında Eshâb-ı kirâmın ordusuİran’a gidip, Yezdicürd’ün memleketini fethettiler. Oradan çok ganimet ile köle getirdiler. Kölelerin arasında pâdişâhın üç kızı da vardı. Medîne-i münevvereye geldiklerinde hepsini halîfe Ömer’e teslim ettiler. Hazret-i Ali bu kızları satın aldı. Bunlardan Şehr-i Bânû Gazele’yi oğlu hazret-i Hüseyin’e nikâh etti (Zeynelâbidîn bundan oldu). Birisini hazret-i Abdullah bin Ömer’e, diğerini de hazret-i Muhammed bin Ebû Bekir’e nikâh ederek verdi. Hazret-i Zeynelâbidîn, her abdest aldığında yüzü sararır, vücudu titrerdi. Sebebini sorduklarında; “Kimin huzuruna çıkacağımı biliyor musunuz?” buyururdu. Bir gece teheccüd namazı kılıyordu. Şeytan ejderhâ şekline girip, kendisini meşgul etmek istedi. Fakat o hiç aldırış etmeyince, ayak parmağını ısırdı. Namazdan sonra ejderhânın şeytan olduğunu anlayınca, ona vurup; “Defol ey mel'ûn!” dedi. İbâdetlerini tamamlamak için kalktığında gaybdan bir ses üç kere; “Sen Zeynelâbidîn’sin (yâni ibâdet edenlerin süsüsün).” dedi. Birisi aleyhinde konuşmuştu. Bu kendisine söylenince yanına gitti. Onunla biraz sohbet ettikten sonra buyurdu ki: “Hakkımda bâzı şeyler söylediğini duydum. Dediklerin doğruysa, Allahü teâlâdan mağfiret dilerim, beni affetsin. Dediklerin iftirâ ise, Allah seni affetsin; selâmı, rahmeti, bereketi de üzerine olsun.” İmâm-ı Zeynelâbidîn’in bir devesi vardı. Yolda kamçı vurmadan gider ve üzerindekini hiç incitmezdi. Zeynelâbidîn vefât edince, devesi kabri üzerine gelip göğsünü yere koyup inledi. Hiç kimse bu deveyi mezar başından kaldıramadı. Oğlu hazret-i Muhammed Bâkır orada bekleşen halka buyurdu ki: “Kalkması için fazla uğraşmayın. Bu deve burada ölecek!” Üç gün sonra deve orada öldü. Minhal bin Amr anlatır: “Hacca gitmiştim. Zeynelâbidîn’e rastladım. Halka zulmüyle meşhur Huzeyme bin Kâhil’i sordu. “Ben Kûfe’de iken hayatta idi.” dedim. Ellerini kaldırıp; “Yâ Rabbi! Huzeyme’ye demirin ve ateşin hararetini göster!” diye duâ etti. Kûfe’ye geri dönerken yolda eski bir dostum olan Muhtar bin Ebî Ubeyd’i gördüm. Huzeyme’yi sordum. Ellerinin kesildiğini ve cesedinin yakıldığını söyledi. Bunu duyunca; “Sübhânallah!” dedim. Muhtar sebebini suâl etti. Ben de Zeynelâbidîn’in duâsını anlattım. Hemen iki rekat namaz kıldım. Halkın Huzeyme'nin zulmünden kurtulduğu için şükrettim. Bir gün oğulları, hizmetçileri ve birkaç kişi ile sahraya çıkmışlardı. Sabah kahvaltısı hazırlandı. Bir ceylan gelip yakınlarında durdu. Zeynelâbidîn ona; “Ben Ali bin Hüseyin bin Ali bin Ebû Tâlib, annem de, Resûlullah’ın kızı Fâtıma’dır. Gel bizimle biraz yemek ye!” buyurdu. Ceylan gelip berâber yediler. Sonra ceylan bir tarafa gitti. Hizmetçilerinden biri, yine çağırın, gelsin dedi. “Dokunmayacağınıza söz verirseniz, çağırayım.” buyurdu. Hepsi, dokunmayacaklarına söz verdiler. “Ben Ali bin Hüseyin bin Ali bin Ebû Tâlib’im, annem de, Resûlullah’ın kızı Fâtıma’dır. Soframıza gel, biraz daha yiyelim.” buyurdu. Ceylan tekrar geldi. Yemeğe başladı. Sofradakilerden biri, elini ceylanın sırtına koydu. Ceylan ürküp gitti. Zeynelâbidîn yine bir gün arkadaşları ile sahrada oturuyordu. Bir ceylan yanına geldi. Ayaklarını yere vurarak bir takım sesler çıkarttı. Etrafındakiler ceylanın ne dediğini sordular. Zeynelâbidîn buyurdu ki: “Dün bir Kureyşli, bu ceylanın yavrusunu tutmuş, “Yavruma dünden beri süt veremedim.” diyor.” Bunun üzerine ceylanın yavrusunu tutan Kureyşliyi çağırdılar. Zeynelâbidîn, Kureyşliye buyurdu ki: “Bu ceylanın yavrusunu tutmuşsun. Dünden beri süt vermemiş, o yavruyu getir sütünü versin!” Kureyşli adam ceylanın yavrusunu getirdi. Ceylan, yavrusuna süt verdi. Zeynelâbidîn, Kureyşliye, yavruyu annesine bağışlamasını söyledi. O da râzı oldu. Ceylan, yavrusu ile beraber sesler çıkararak gitti. Oradakiler ceylanın ne söylediğini sordular. Zeynelâbidîn de buyurdu ki: “Allahü teâlâ size hayır ve iyilikler versin, diye duâ ediyor." Abdülmelik bin Mervan, Haccâc’a; “Abdülmuttalib’in oğullarını öldürmekten çok sakın, onlara iyi muâmele et!” diye bir mektup yazarak gizlice gönderdi. Bu, Zeynelâbidîn’e mâlûm oldu. O da Abdülmelik bin Mervan’a; “Falan gün ve saatte Haccâc’a şöyle bir mektup yazdın. Resûlullah bana, bu yaptığının Allahü teâlânın katında makbul olduğunu, bunun karşılığı olarak da mülkün sende sâbit kalıp, pâdişâhlık zamânının biraz daha arttırıldığını haber verdi.” diye bir mektup yazdı. Ve bunu kendi devesiyle birine verip gönderdi. Abdülmelik mektuptaki târih ile yazdığı târihin aynı olduğunu görünce hayret etti. Deveye götürebileceği kadar hediyeler yükletip Zeynelâbidîn’e gönderdi. Rivâyet edilir ki, bir zaman Zeynelâbîdin hastalanmıştı. Bir grup insan ziyâretine gelmişlerdi. Onlara buyurdu ki: “Buraya ne için geldiniz?” Onlar da; “Seni sevdiğimiz için buraya geldik.” dediler. “Bizi neden seversiniz?” deyince, oradakiler de; “Siz Resûlullah efendimizin torunu olduğunuzdan, Allah ve Resûlü için seviyoruz.” dediler. Buyurdu ki: “Kim Allah ve Resûlü için bizi severse Allahü teâlâ da kıyâmet günü onu arşın gölgesi altında gölgelendirecektir. O gün o gölgeden başka gölge yoktur. Bu sevgilerinin mükâfâtını Allahü teâlâ Cennet’te onlara verecektir. Lâkin kim bizi dünyâlık için severse, Allahü teâlâ onlara da hesabsız rızık verecektir.” Bir gün Zeynelâbidîn’in misâfirleri vardı. Kölesi sofrayı getirirken, sofra kölenin elinden kaydı merdivenin altında oynayan küçük çocuğun üzerine düştü. Bu küçük oğlu vefât etti. Köle bu durum karşısında çok korkup titremeye başladı. Zeynelâbidîn onun bu hâli karşısında buyurdu ki: “Sen hiç korkma. Seni affettim. Ve Allah rızâsı için âzâd ettim.” Bundan sonra da çocuğunun techiz ve tekfin işlerini kendi elleri ile yaparak cenâzeyi kaldırdı. Zeynelâbidîn hazretleri buyurdu ki: [B]“Kibir sahipleri benim çok garibime gidiyor. Kendilerinin bir damladan meydana geldikleri, sonra da çürümüş, kokmuş leş olacaklarını bildikleri halde yine de kibirlenirler; bunlar neyine güvenirler!”[/B] “Allahü teâlânın bütün yaratıklarını gözleri ile müşâhede ettikleri halde, öyle kimseler vardır ki Allahü teâlânın varlığı ile birliği hakkında şüpheye düşerler. Yoktan nasıl var edildiklerini gözleri ile gören pekçok insan var ki ölümden sonraki dirilmeyi inkâr ediyor. Bunlar gelip geçici dünyâya emek verip, ebedî olan âhireti unuturlar. Ben bunların bu hallerine çok şaşarım!” [B]“Allahü teâlâ, günâhlarına pişman olup, tövbe edenleri sever.”[/B] “Hakîkî cömert; Allahü teâlâya itâat eden, kulların haklarını gözeten, yaptığı iyiliği Allah için yapıp, karşılığında insanlardan teşekkür beklemeyendir.” “İnsanlar zarûret diyerek, yiyecek kazanma peşinde koşarlar. Halbuki esas zarûret günahlardan kaçınmaktır. Fakat çokları bundan kaçınmayıp, yiyecek peşinde koşarlar.” Zeynelâbidîn hazretleri ibâdet edenleri şöyle sınıflandırırdı: “Allahü teâlâdan korktukları için O’na ibâdet ederler. Bâzı insanlar da Allahü teâlânın rahmetini ve Cennet'ini istedikleri için O’na ibâdet ederler. Bu ibâdet, tüccar ibâdetidir. İnsanların diğer bir kısmı ise Allahü teâlânın gazâbından korkarak sâdece Cenâb-ı Hak ibâdete lâyık olduğu için, şükrünü îfâ etmek için ibâdet ederler. İşte bu tam mânâda müttekî olanların ibâdetidir.” diye buyurmuştur. Sâbit bin Ebî Hamza es-Simâlî, İmâm-ı Zeynelâbidîn’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Kıyâmet günü, fazîlet sâhipleri kalksın diye çağrılır. İnsanlar arasında bir grup kalkar. Onlara hadi Cennet’e giriniz denilir. Onlar Cennet’e giderken meleklerle karşılaşırlar. Melekler nereye gidiyorsunuz derler. Cennet’e derler. Hesaptan önce mi Cennet’e giriyorsunuz? derler. Evet cevâbını verirler. Sizler kimlersiniz? dediklerinde, biz fazîlet ehliyiz derler. Sizin fazîletiniz nedir? diye sorarlar. Onlar da, dünyâda bize hakâret edildiğinde tahammül ederdik. Bize zulmedildiğinde sabrederdik ve bize kötülük yapıldığında affederdik derler. Bunun üzerine melekler, hadi Cennet’e giriniz. Sâlih amel işleyenlerin mükâfâtı ne güzeldir, derler. Sonra sabır ehli kalksın diye nidâ olunur. Bir grup insan kalkar. Onlara da, hadi Cennet’e giriniz, denilir. Onlar da meleklerle karşılaşırlar. Melekler onlara da aynı şeyi sorarlar. Biz sabır ehliyiz dediklerinde, sizin sabrınız ne idi? derler. Biz Allahü teâlâya ibâdet etme hususunda zorluklara katlandık. Nefsimize uymayıp, günâhlardan sakındık ve bu hususlarda sabrettik, derler. Melekler onlara da, hadi Cennet’e girin, sâlih amel işleyenlerin mükâfâtı ne güzeldir, derler. Sonra bir nidâ daha gelir. Allahü teâlânın komşuları kalksın, denir. Bir grup insan kalkar, fakat bunların sayıları azdır. Onlara da, hadi Cennet’e giriniz, denilir. Melekler karşılayıp aynı şeyleri onlara da sorarak sizin ameliniz nedir? dediklerinde; “Biz Allah rızâsı için birbirimizi ziyâret ederdik. Allah rızâsı için oturup sohbet ederdik ve Allah rızâsı için birbirimize mallarımızı bol bol verirdik.” derler. Bunun üzerine melekler sâlih ve iyi amel işleyenlerin mükâfâtları ne güzeldir. Hadi girin Cennet'e, derler.” Zeynelâbidîn’e bir gün birisi gelip; “Sizi filân şahıs evine dâvet ediyor. Mümkünse berâber gidelim.” dedi. Sonra berâberce çıkıp o kimsenin evine gittiler. Daha o şahıs bir şey söylemeden buyurdu ki: “Biz hiç kimseden dünyâlık yardım beklemedik, verileni de almadık. Allahü teâlâ bizim rızkımızı göndermektedir. Siz yardımınızı ihtiyaç sâhibi fakirlere veriniz. Allahü teâlâ bizi de sizi de affetsin.” Vefât edecekleri gece oğlu Muhammed Bâkır’dan abdest almak için su istedi. Suyu getirdiklerinde buyurdu ki: “Bu su içinde hayvan ölmüş, bununla abdest alınmaz.” Yakınları mum ışığında kabın içine dikkatlice baktıklarında kabın içinde bir fare ölüsü gördüler. Oğlu tekrar su getirdi. Abdest aldı ve; “Artık ölümüm yakındır.” buyurup, vasiyetini bildirdi. O gece Osman bin Hayyâm tarafından zehirletilerek şehîd edildi 713 (H.94). Bakî' Kabristanında amcası hazret-i Hasan’ın yanına defnedildi. KULLARIN CEZÂSI Bir gün Ali Zeynelâbidîn hazretlerinin elleri kelepçeli, ayaklarında kayış bağlı olduğu halde Medîne’den Bağdat’a götürüyorlardı. Hazret-i Zührî, onu bu halde görünce çok ağladı. Ve dedi ki: “Keşke şimdi sizin yerinizde benim ellerim kelepçeli olsaydı.” Zeynelâbidîn de ona dedi ki: “Yâ Zührî bu bize hiç zor gelmez, istediğim zaman el ve ayaklarımı açabilirim.” Ve çok hafif bir silkinme ile elindeki kelepçeyi ve ayağındaki kayışı açtı. Kısa bir zaman sonra eline kelepçeyi ayağına kayışı tekrar geçirerek buyurdu ki: “Bunlar kulların cezâsıdır ve kolaydır. İstediğimiz zaman açabiliriz. Esas zor olan Allahü teâlânın azâbıdır.” ŞAŞARIM KİBİRLİYE Hazret-i Hüseyin'in, bir mübârek oğludur, Ve hazret-i Ali'nin, kıymetli torunudur. Muhakkak kılar idi, her gecede bin rek'at, Ölünceye kadar da, devâm etti bu tâat. Çok korkardı Rabbinden, ömrünün her ânında, Bilhassa titrer idi, abdeste kalktığında, Sebebini sordular, buyurdu ki o zaman: "Ben kimin huzûruna, çıkacağım birazdan?" Bir kimse arkasından, onu gıybet etmişti. Öğrenice, o zâta, gidip şöyle demişti: "Affetsin Rabbim beni, doğruysa sözün şâyet, Yok eğer yanlış ise, seni etsin magfiret." Bir gün hasta olmuştu, ziyârete gittiler, Sordu ki: "Ne maksatla, geldiniz bana sizler?" Dediler ki: "Efendim, seviyoruz sizi biz." Sordu yine onlara: "Ne için seversiniz?" Dediler: "Allah için, severiz biz sizi hep, Hâlistir niyetimiz, yoktur gayri bir sebep." Buyurdu: "Allah için, ederseniz muhabbet, Cennet nîmetlerine, erersiniz nihâyet. Eğer dünyâlık için, sevseniz de siz yine, Bolca kavuşursunuz, Dünyâ nîmetlerine." Ziyârete geldiler, bir zaman kendisini, Emretti kölesine, yemek getirmesini. Köle, sofra elinde, çıkarken merdivenden, Yemek dolu o sofra, kayıverdi elinden. Altta küçük çocuğunun, üstüne düştü hem de, Mübâreğin çocuğu, vefât etti o demde. Köle bunu görünce, korkudan titredi hep, Düşündü ki: "Efendim, ne cezâ verir acep?" Buyurdu ki: "Hiç korkma, affeyledim vallahi, Ve seni Allah için, âzâd ettim hem dahi." Buyurdu ki: "Şaşarım, kibreden kullara hep, Zîrâ kibirlenecek, neleri vardır acep? Bir damlacık su idi, sonra bir leş olacak, Bundan gayri neleri, vardır gururlanacak?" Buyurdu ki: "Mahşerde nidâ eder bir melek: "Fazîlet sâhipleri, kalkıversin!" diyerek. Bir grup kalktığında, suâl eder melekler: "Sizin fazîletiniz, dünyâda neydi?" derler. Onlar der: "Sıkıntıya, katlanırdık durmadan, Kötülük yapanı da, affederdik her zaman." Melek der ki onlara: "Haydi girin Cennet'e." Sonra nidâ eder ki:"Sabredenler nerede?" Bir grup kalkar yine, suâl eder o melek: "Siz dünyâda nelere, sabrettiniz?" diyerek. Derler ki: Rabbimize, ibâdet ederken biz, Her türlü zorluklara, sabrederdik hepimiz. Günahlardan sakınmak, çok zor gelse de bize, Sabreder, işlemezdik, uymazdık nefsimize." Onlar dahi gidince, şöyle denir bu defâ: "Allah'ın komşuları, gelsinler şu tarafa!" Kalkar başka bir grup, nidâ eder münâdî: "Ey insanlar, sizlerin, ameliniz ne idi?" Derler:"Biz Allah için, sevdik birbirimizi, Allah için ziyâret, ettik diğerimizi, Allah için oturup, ederdik dînî sohbet, Allah için fakîre verirdik mal ve servet. Allah için giderdik, hep birbirlerimize, Dünyâ karıştırmazdık, hâlis niyetimize." Melek der ki:"Siz dahi, sonsuz kalın Cennet'te, Bu ihlâsın meyvesi, Cennet olur elbette." DÖRT KİMSEYE GÜVENME Zeynelâbidîn hazretleri, oğlu Muhammed Bâkır’a buyurdu ki: “Ey oğlum! Şu dört çeşit kimselerle arkadaşlık etme, zîrâ fâsık kimse seni bir lokma ekmek için terk eder. Cimri ile arkadaşlık etme, cimri senin çok muhtâc olduğun şeylerini elinden almak ister. Yalancı ile arkadaşlık etme. Yalancı da fâsık bir kadına benzer; senin yakınlarını senden uzaklaştırmak ve senden uzak kimseleri sana yaklaştırmak ister. Bir de sıla-i rahmi terk edenlerle arkadaşlık yapma. Zîrâ onlar Kur’ân-ı kerîmin üç âyeti ile lânetlenmiştir.” CEYLÂNIN KONUŞMASI Zeynelâbidîn Ali, kendi oğullarıyla, Sahrâya çıkmış idi, en yakın dostlarıyla. Sabah kahvaltısına, başlanacağı anda, Bir güzel ceylân gelip, durdu onun yanında. Yaptı ayaklarıyla, bir takım işâretler, Bir şeyler söyler gibi, çıkarttı bâzı sesler. Dediler ki:"Efendim, bu ceylân ne istiyor?" Buyurdu, bir derdi var, bana bunu söylüyor. Diyor ki: "Alıp gitti, yavrumu köyden biri, Hiç süt emziremedim, yavruma dünden beri." Zeynelâbidîn Ali, çağırttı hemen onu, Buyurdu: "Niçin tuttun, sen bunun yavrusunu? Diyor ki süt vermedim, yavruma dünden beri, Süt emzirmesi için, hemen git, getir geri." Köylü hayret etti ve getirdi hemen onu, Ana ceylân emzirip, doyurdu yavrusunu. Sonra buyurdular ki köylünün kendisine: "Bağışla bu yavruyu, istersen annesine." Köylü kabul etti ve yavruyu verdi hemen, Ceylân yavrusu ile, uzaklaştı o yerden. Hoplayıp zıplayarak, sevinçle gidiyordu, Arkasına bakarak, garip şeyler diyordu. Ceylânın çıkarttığı, sesleri işitenler, Dediler ki: "Efendim, yine söyler bir şeyler." Buyurdu ki: Teşekkür ediyor şimdi bize, Diyor ki: "Hak teâlâ, iyilik versin size." [I]1) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1168[/I] [I]2) Tabakât-ı İbn-i Sa’d; c.5, s.211[/I] [I]3) Hilyet-ül-Evliyâ; c.3, s.133[/I] [I]4) Şezerât-üz-Zeheb; c.1, s.104[/I] [I]5) Tezkiret-ül-Huffâz; c.1, s.74[/I] [I]6) El-A’lâm; c.4, s.277[/I] [I]7) Tehzîb-ut-Tehzîb; c.7, s.304[/I] [I]8) Muhtasar-ı Tuhfe-i İsnâ Aşeriyye; s.35[/I] [I]9) Eshâb-ı Kirâm; (6. Baskı) s.405[/I] [I]10) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.85[/I] [/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Sahabe,Tabiin ve Evliyalar
İslam Büyükleri/Allah Dostları
Zeynel Abidin
Üst
Alt