- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 9,107
- Tepkime puanı
- 81
Bazılarına göre şimdilerde, hemen her yerde adeta bir kaos yaşanıyor
Böyle bir dünyada, ne bir güzellik ne de bir iyilikten bahsetmek mümkün değildir Tabi”, imandan, marifet-den, hisden, aşk u şevkden söz etmeye de imkân yoktur
Zira bu dünyada duygular bulanık, düşünceler çarpık, yaşamak cehennemdekine denk; sesler kesik kesik ve yeis dalgalı, nağmeler alerjik, bam teli kopuk, mızrap da kırık Bir zamanlar hep huzur ve itmi’nânla gürleyen o doygun s”nelerden, arı kovanları gibi işleyen ve bal petekleri gibi lezzetlerin dile-damağa aktığı sohbet meclislerinden artık eser yok şimdilerde, o seslerin, o solukların, o kuş yuvaları gibi sımsıcak, cıvıl cıvıl evlerin ve o saat gibi işleyen idâr” mekanizmanın yerinde ürperten bir sessizlik, çıldırtan bir yalnızlık ve damla damla gönüllere damlayan bir gurbet, bir inilti, bir hasret ve bir inkisar var
Evet, bir zaviyeden bakınca, topyekün dünyanın hali işte böyle içler acısı!
Oysaki bizim imana, üm”de, ebediyete açık dünyamız, varlığa ait bütün güzelliklerin dalga dalga gelip ona aksettiği, aksedip duygularımızı sonsuza uyardığı, bilhassa mânâ köklerini koruyabilenler için dünya ve ukbâ düşüncesinin iç içe olduğu öyle sihirli bir âlemdir ki, onu kendi buudlarıyla duyup hissedenler, zannediyorum bir daha da ondan ayrılmayı düşünmezler
Bu dünyada, durgunluk içinde her zaman bir canlılık ve dinamizm, alaca-kar görünümü altında da baharları zorlayan bir hayâtiyet söz konusudur
Gözlerimizi kapayıp bu dünyayı bas”retlerimizle süzerken, hemen her zaman mışıldayan sular, üfül üfül esen meltemler, akıp akıp gözlerimizi dolduran renkler, ışıklar ve her yanda burcu burcu kokular duyar gibi olur; seslerden, görüntülerden süzülüp-gelen, demetleşen mûsık”le-rin en enfeslerini dinleriz
Bu dünyada, gaye eksenli bir hayat ve bu hayatın tabi” ve ezel” şiir unsurları sayılan iman, sevgi, aşk ve rûhân” zevkler, hatırlardan silinmeyecek edâlara ulaşır; şuuraltı mahzenlerimiz, uhrev” mutlulukların nüveleriyle dolar taşar Hele inancın, benliğimizi sarıp aydınlattığı, cismâniyetimizi yumuşatıp rûhân”leş-tirdiği saat ve dakikalarda mübarek gün, hafta ve aylarda, çevremizi bütünüyle lâhût”leşmiş görür ve kendimizi yerde değil de, âdeta göklerde dolaşıyor gibi hissederiz
Bu engin ruh hâletiyle geçirdiğimiz ukbâ perde aralıklı ve zaman üstü lâh-zalarda, sanki tül tül ötelerin renkleri, gidip ebediyete ermiş olanların sesleri ruhlarımıza doluyormuşçasına kendimizi lâme-kân” hisseder ve tasavvurlarımızı aşan bir vâridat tûfânıyla sırılsıklam oluruz
Değişik dinler, düşünce sistemleri ve hayat felsefeleri arasında, bizim dinimiz, bizim düşünce sistemimiz, bizim hayat felsefemiz ve bizim dünyamız kadar füsûnlu, renkli, doyurucu ve akl”, mantık”, hiss” boşluklara takılmayan bir ikinci âlem bilmiyorum Bu dünyada, her zaman, ayrı bir dalga boyuyla akıp gelen varlık ötesi ışıklar, sık sık gelip ruhlarımızı sarar gönül gözlerimizi ötelerin güzelliklerine çevirir ve duygularımızı ebediyetle irtibatlandırarak bize sonsuzun büyülü iksirinden içirir endişelerimizi yatıştırır korkularımızı giderir fenâ ve zevâl düşüncesiyle gelen şokları kırar ve s”nelerimizde birer inşirah olarak esmeye başlar
Bazen bu dünyada, herşeyin gölgelenip bir kül rengini aldığı da görülebilir bir kısım kopukluklara düşülüp buruklukların yaşanması söz konusu olabilir; ama bunlar kat’iyen kalıcı değillerdir ve hele insan ruhundan kaynaklanmaları asla bahis mevzuu olamaz; zira bu sıkışma ve kararmaların arkasından hemen, iman, mânevi” bir cennet Tûbâ’sı gibi bütün vâridâtını gönüllerimize boşaltır, boşluklarımızı alır ve iradelerimiz üzerin-deki o harika, güçlendirici tesiriyle âdeta bizi yeniden ihyâ eder
Hemen herkesin kendi ruh enginliklerinde sezebileceği bu tat, bu neşve doğrudan doğruya Sevgililer Sevgilisi’nden geliyormuşçasına, temas ettiğimiz herşeyde, içimizde köpüren her duyguda, dilimizden akan her beyanda bir sonsuzluk televvünü duyar ve bir âb-ı hayat yudumluyor gibi oluruz
Hem öyle bir oluruz ki, ihtimal, ötelerin üveykleri sayılan z”şuur kanun-u emr”ler bile, uçuştukları o mahrem yollardan çekilerek yürüyün top sizin, çevkân sizin deme lüzûmunu duyarlar!
Evet, bu dünyada huzur ve itmi’nân neş”deleri ve şevk ü tarâb mûsık”si hiçbir zaman bütün bütün susmaz onun susması bir akord tevakkufu, beste beste hayatı yorumlayışı da bir kevser zemzemesidir
Bu dünyanın esas mûsık”si, şiiri, güzellikleri, onun, herşeyi ve herkesi sevgiyle kucaklayan insanlarının s”nelerinden, o s”nelerin ışık kaynağından ve bu ışık meş’a-lesini her zaman lebr”z eden şuurdan, duyarlılıktan, aramadan ve nihayet gökte ve yerde aranılır olmaktan kaynaklanmaktadır
Bu ölçüde ledünn”liğe ve enginliğe ulaşmış ruhlara öteler, kimbilir, ne derin ve mahrem şeyler fısıldar, ne nağmeler duyurur ve ne çıplak hakikatlerle buluşma zemini hazırlarlar!
Evet o, bir taraftan ruhlardaki bütün arzuları, bütün hülyaları her türlü beklentileriyle doyurur, beklenilecek sırlara uyarır, yeni istek ve yeni sezişlerin kapılarını aralar; diğer yandan da insan” ufkun sınırlarını nazara verir ve onun ebedden, ebediyetin kaynağından müstağn” kalamayacağını hatırlatır
Vicdanını dinleyebilen herkes, bu gizli ve meçhul âlemlerin uğultusu diyebileceğimiz fısıltı ve işaretleri dinleyip anlayabilir ruhlarının derinliklerinde ve vicdanlarının katmanlarında, harfsiz, kelimesiz ama, mutlaka açık olarak dinleyip-anlayabilir
Ünsan ruhu her zaman uyanık, aktif ve onun vicdanı da bir kısım sırlara programlanmış kompüter gibi tuşlarına basacak uzman eller beklemektedir Bu, her insan için hemen her zaman böyledir
Dünya döner, asırlar değişir, zaman başkalaşır, hadiseler renkten renge girer; ama insanın iç âlemindeki bu zenginlik, bu nizam hiçbir zaman değişmez
Ancak, bütün bu güzelliklerin, gözlere, gönüllere nasıl sindiğini ve sineceğini, ruhlara nasıl nüfuz ettiğini ve edeceğini, bakış zaviyelerimizi nasıl yönlendirdiğini ve yönlendireceğini, bizim bu ledünn”lik-leri nasıl duyduğumuzu ve duyacağımızı tam anlayabilmek için, kalb” ve rûh” hayat laboratuarlarında enfüs” analiz ve sentezlere ihtiyacımız var
Bunu gerçekleştirebildiğimiz takdirde, herşey ve her hadise bize o kadar işleyecektir ki; ruhumuz, varlığın, varlık ötesi âlemlerin bir müşâhidi, bir değerlendiricisi durumuna yükselecek; seneler ve seneler boyu bu doğuş ve kabullenişlerin lezzetli teselsülü sayesinde bizde öyle silinmez izler bırakacak ki, o zaman, halis Allah kulları için, hayatın nasıl bir tatlı zemzeme halinde duyulduğu ve insan olma farklılığı kendi kendine ortaya çıkacaktır Aksine herşeyi günümüzde olduğu gibi bir kısım çarpık kıstaslarla, ölçüp-değerlendirmeye kalktığımız takdirde, kendi kendimizle tenâkuza düşecek ve ruhlarımızda, aslında mevcut olmayan bir kaos yaşayacağız
Bizim dünyamız, insanüstü bir ressam tarafından çizilmiş, mânâlarla, hislerle, gayelerle taşkın bir resim gibi her zaman kendini duyuran bir rüya ve hülya ülkesi derinliği, mahrem ve rahat bir cennet köşkü şefkat ve âsûdeliği ve bir rıza ikliminin anlaşılmaz büyüleriyle tüllenir
Bu dünyanın hayat ve mâneviyat zenginliğine, bütün yıldızlar ve onların içinde yüzdükleri semâ, bütün verâlar ve onların ötesindeki rengârenk ukbâ, bir aksesuar gibi dahildir.
Bu dünyada gökler, yeryüzüyle içli-dışlı; âhiret, bu âlemin ve bu âlemde devam eden uzun bir yolculuğun ebed” istirahatgâhı, ölüm bir vuslat vesilesi, vefat günü de bir şeb-i arûs'tur.
Arzuları, yerdeki kumlar, gökteki yıldızlar kadar çok olan insanoğluna, büyüleyen güzellikleri ve öteleri gösteren işaret ve işaretçileriyle bu dünya, ışıktan, renkten, mânâdan, ruhtan, lezzetten örülmüş bir sihir âlemi gibidir Her gün; bin türlü ayrı vâridatla açılır-kapanır, her gün farklı bir nefâsetle ruhlara siner ve her zaman en kıymetli mânâları gözler önüne sererek bizi âdeta meşherlerde dolaştırıyor gibi sevindirir ve bir kitabı mütâlâamıza sunuyor gibi ilimden düşünceye köprüler kurar, dimağlarımızı besler ve bir lâhza bile bizi yalnız bırakmaz
Bu dünyada, sesler, sözler, en tesirli nağmeler şeklinde hissedilir güller, çiçekler, kokularının en enfesini esirgemeden çevrelerine neşreder canlılar birer arkadaş olur, cansızlar da birer vefalı dost ve herşey bir cennet olgunluğu içinde doğar, gelişir ve devam eder.
Böyle bir dünyada, ne bir güzellik ne de bir iyilikten bahsetmek mümkün değildir Tabi”, imandan, marifet-den, hisden, aşk u şevkden söz etmeye de imkân yoktur
Zira bu dünyada duygular bulanık, düşünceler çarpık, yaşamak cehennemdekine denk; sesler kesik kesik ve yeis dalgalı, nağmeler alerjik, bam teli kopuk, mızrap da kırık Bir zamanlar hep huzur ve itmi’nânla gürleyen o doygun s”nelerden, arı kovanları gibi işleyen ve bal petekleri gibi lezzetlerin dile-damağa aktığı sohbet meclislerinden artık eser yok şimdilerde, o seslerin, o solukların, o kuş yuvaları gibi sımsıcak, cıvıl cıvıl evlerin ve o saat gibi işleyen idâr” mekanizmanın yerinde ürperten bir sessizlik, çıldırtan bir yalnızlık ve damla damla gönüllere damlayan bir gurbet, bir inilti, bir hasret ve bir inkisar var
Evet, bir zaviyeden bakınca, topyekün dünyanın hali işte böyle içler acısı!
Oysaki bizim imana, üm”de, ebediyete açık dünyamız, varlığa ait bütün güzelliklerin dalga dalga gelip ona aksettiği, aksedip duygularımızı sonsuza uyardığı, bilhassa mânâ köklerini koruyabilenler için dünya ve ukbâ düşüncesinin iç içe olduğu öyle sihirli bir âlemdir ki, onu kendi buudlarıyla duyup hissedenler, zannediyorum bir daha da ondan ayrılmayı düşünmezler
Bu dünyada, durgunluk içinde her zaman bir canlılık ve dinamizm, alaca-kar görünümü altında da baharları zorlayan bir hayâtiyet söz konusudur
Gözlerimizi kapayıp bu dünyayı bas”retlerimizle süzerken, hemen her zaman mışıldayan sular, üfül üfül esen meltemler, akıp akıp gözlerimizi dolduran renkler, ışıklar ve her yanda burcu burcu kokular duyar gibi olur; seslerden, görüntülerden süzülüp-gelen, demetleşen mûsık”le-rin en enfeslerini dinleriz
Bu dünyada, gaye eksenli bir hayat ve bu hayatın tabi” ve ezel” şiir unsurları sayılan iman, sevgi, aşk ve rûhân” zevkler, hatırlardan silinmeyecek edâlara ulaşır; şuuraltı mahzenlerimiz, uhrev” mutlulukların nüveleriyle dolar taşar Hele inancın, benliğimizi sarıp aydınlattığı, cismâniyetimizi yumuşatıp rûhân”leş-tirdiği saat ve dakikalarda mübarek gün, hafta ve aylarda, çevremizi bütünüyle lâhût”leşmiş görür ve kendimizi yerde değil de, âdeta göklerde dolaşıyor gibi hissederiz
Bu engin ruh hâletiyle geçirdiğimiz ukbâ perde aralıklı ve zaman üstü lâh-zalarda, sanki tül tül ötelerin renkleri, gidip ebediyete ermiş olanların sesleri ruhlarımıza doluyormuşçasına kendimizi lâme-kân” hisseder ve tasavvurlarımızı aşan bir vâridat tûfânıyla sırılsıklam oluruz
Değişik dinler, düşünce sistemleri ve hayat felsefeleri arasında, bizim dinimiz, bizim düşünce sistemimiz, bizim hayat felsefemiz ve bizim dünyamız kadar füsûnlu, renkli, doyurucu ve akl”, mantık”, hiss” boşluklara takılmayan bir ikinci âlem bilmiyorum Bu dünyada, her zaman, ayrı bir dalga boyuyla akıp gelen varlık ötesi ışıklar, sık sık gelip ruhlarımızı sarar gönül gözlerimizi ötelerin güzelliklerine çevirir ve duygularımızı ebediyetle irtibatlandırarak bize sonsuzun büyülü iksirinden içirir endişelerimizi yatıştırır korkularımızı giderir fenâ ve zevâl düşüncesiyle gelen şokları kırar ve s”nelerimizde birer inşirah olarak esmeye başlar
Bazen bu dünyada, herşeyin gölgelenip bir kül rengini aldığı da görülebilir bir kısım kopukluklara düşülüp buruklukların yaşanması söz konusu olabilir; ama bunlar kat’iyen kalıcı değillerdir ve hele insan ruhundan kaynaklanmaları asla bahis mevzuu olamaz; zira bu sıkışma ve kararmaların arkasından hemen, iman, mânevi” bir cennet Tûbâ’sı gibi bütün vâridâtını gönüllerimize boşaltır, boşluklarımızı alır ve iradelerimiz üzerin-deki o harika, güçlendirici tesiriyle âdeta bizi yeniden ihyâ eder
Hemen herkesin kendi ruh enginliklerinde sezebileceği bu tat, bu neşve doğrudan doğruya Sevgililer Sevgilisi’nden geliyormuşçasına, temas ettiğimiz herşeyde, içimizde köpüren her duyguda, dilimizden akan her beyanda bir sonsuzluk televvünü duyar ve bir âb-ı hayat yudumluyor gibi oluruz
Hem öyle bir oluruz ki, ihtimal, ötelerin üveykleri sayılan z”şuur kanun-u emr”ler bile, uçuştukları o mahrem yollardan çekilerek yürüyün top sizin, çevkân sizin deme lüzûmunu duyarlar!
Evet, bu dünyada huzur ve itmi’nân neş”deleri ve şevk ü tarâb mûsık”si hiçbir zaman bütün bütün susmaz onun susması bir akord tevakkufu, beste beste hayatı yorumlayışı da bir kevser zemzemesidir
Bu dünyanın esas mûsık”si, şiiri, güzellikleri, onun, herşeyi ve herkesi sevgiyle kucaklayan insanlarının s”nelerinden, o s”nelerin ışık kaynağından ve bu ışık meş’a-lesini her zaman lebr”z eden şuurdan, duyarlılıktan, aramadan ve nihayet gökte ve yerde aranılır olmaktan kaynaklanmaktadır
Bu ölçüde ledünn”liğe ve enginliğe ulaşmış ruhlara öteler, kimbilir, ne derin ve mahrem şeyler fısıldar, ne nağmeler duyurur ve ne çıplak hakikatlerle buluşma zemini hazırlarlar!
Evet o, bir taraftan ruhlardaki bütün arzuları, bütün hülyaları her türlü beklentileriyle doyurur, beklenilecek sırlara uyarır, yeni istek ve yeni sezişlerin kapılarını aralar; diğer yandan da insan” ufkun sınırlarını nazara verir ve onun ebedden, ebediyetin kaynağından müstağn” kalamayacağını hatırlatır
Vicdanını dinleyebilen herkes, bu gizli ve meçhul âlemlerin uğultusu diyebileceğimiz fısıltı ve işaretleri dinleyip anlayabilir ruhlarının derinliklerinde ve vicdanlarının katmanlarında, harfsiz, kelimesiz ama, mutlaka açık olarak dinleyip-anlayabilir
Ünsan ruhu her zaman uyanık, aktif ve onun vicdanı da bir kısım sırlara programlanmış kompüter gibi tuşlarına basacak uzman eller beklemektedir Bu, her insan için hemen her zaman böyledir
Dünya döner, asırlar değişir, zaman başkalaşır, hadiseler renkten renge girer; ama insanın iç âlemindeki bu zenginlik, bu nizam hiçbir zaman değişmez
Ancak, bütün bu güzelliklerin, gözlere, gönüllere nasıl sindiğini ve sineceğini, ruhlara nasıl nüfuz ettiğini ve edeceğini, bakış zaviyelerimizi nasıl yönlendirdiğini ve yönlendireceğini, bizim bu ledünn”lik-leri nasıl duyduğumuzu ve duyacağımızı tam anlayabilmek için, kalb” ve rûh” hayat laboratuarlarında enfüs” analiz ve sentezlere ihtiyacımız var
Bunu gerçekleştirebildiğimiz takdirde, herşey ve her hadise bize o kadar işleyecektir ki; ruhumuz, varlığın, varlık ötesi âlemlerin bir müşâhidi, bir değerlendiricisi durumuna yükselecek; seneler ve seneler boyu bu doğuş ve kabullenişlerin lezzetli teselsülü sayesinde bizde öyle silinmez izler bırakacak ki, o zaman, halis Allah kulları için, hayatın nasıl bir tatlı zemzeme halinde duyulduğu ve insan olma farklılığı kendi kendine ortaya çıkacaktır Aksine herşeyi günümüzde olduğu gibi bir kısım çarpık kıstaslarla, ölçüp-değerlendirmeye kalktığımız takdirde, kendi kendimizle tenâkuza düşecek ve ruhlarımızda, aslında mevcut olmayan bir kaos yaşayacağız
Bizim dünyamız, insanüstü bir ressam tarafından çizilmiş, mânâlarla, hislerle, gayelerle taşkın bir resim gibi her zaman kendini duyuran bir rüya ve hülya ülkesi derinliği, mahrem ve rahat bir cennet köşkü şefkat ve âsûdeliği ve bir rıza ikliminin anlaşılmaz büyüleriyle tüllenir
Bu dünyanın hayat ve mâneviyat zenginliğine, bütün yıldızlar ve onların içinde yüzdükleri semâ, bütün verâlar ve onların ötesindeki rengârenk ukbâ, bir aksesuar gibi dahildir.
Bu dünyada gökler, yeryüzüyle içli-dışlı; âhiret, bu âlemin ve bu âlemde devam eden uzun bir yolculuğun ebed” istirahatgâhı, ölüm bir vuslat vesilesi, vefat günü de bir şeb-i arûs'tur.
Arzuları, yerdeki kumlar, gökteki yıldızlar kadar çok olan insanoğluna, büyüleyen güzellikleri ve öteleri gösteren işaret ve işaretçileriyle bu dünya, ışıktan, renkten, mânâdan, ruhtan, lezzetten örülmüş bir sihir âlemi gibidir Her gün; bin türlü ayrı vâridatla açılır-kapanır, her gün farklı bir nefâsetle ruhlara siner ve her zaman en kıymetli mânâları gözler önüne sererek bizi âdeta meşherlerde dolaştırıyor gibi sevindirir ve bir kitabı mütâlâamıza sunuyor gibi ilimden düşünceye köprüler kurar, dimağlarımızı besler ve bir lâhza bile bizi yalnız bırakmaz
Bu dünyada, sesler, sözler, en tesirli nağmeler şeklinde hissedilir güller, çiçekler, kokularının en enfesini esirgemeden çevrelerine neşreder canlılar birer arkadaş olur, cansızlar da birer vefalı dost ve herşey bir cennet olgunluğu içinde doğar, gelişir ve devam eder.