Yazıklar olsun o namaz kılanlara

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Yazıklar olsun o namaz kılanlara
HER OKUYANI irkilten bir suredir Maun. Özellikle dört ve beşinci ayetlerde geçen “yazıklar olsun şöyle namaz kılanlara ki, kıldıkları namazdan gafildirler” bölümüne gelince, inançlı kimseler dahi hemen kendi içlerine dönüp şunu sorma ihtiyacı hissederler: Acaba bu azarlama ve ikaza benim namazım da dahil mi?

Hakikaten, bir çok Müslüman, namaz kılarken insanî bir gaflet hali yaşayabiliyor ve her an huşu içinde olamayabiliyor. Öyleyse, acaba ayetteki dehşetli azarlama ifadesine muhatap olmamak için gafletle namaz kılmaktansa kılmamak daha mı iyi?

Derin vicdanî bir sorgulamayla karşı karşıyayız. İsterseniz, bu vicdanî sorgulamaya yardımcı olabilecek bazı bilgileri hep beraber değerlendirelim. Bu âyetlerde tam olarak ne anlatılmak isteniyor?

Öncelikle beşinci âyette geçen “Onlar kıldıkları namazdan gâfildirler” kısmına bir bakalım. Bu ifadede “namazda” yerine “namazdan” şeklinde bir kullanımda bulunulması, dikkate değer bir noktadır. Bu ikisi arasında anlam bakımından çok ciddi bir fark oluşmasına rağmen, bazen okurken bu fark gözlerden kaçabiliyor. Meallerde geçen “namazdan” tabiri “namazda” ifadesinden çok farklı olmakla beraber, genel olarak insanlar tarafından bu fark algılanamamaktadır. Tedirginlik ve endişelerin önemli bir sebebi buradan kaynaklanıyor.

Dilerseniz, baştan başlayalım.


BU SURE, baştan sona kadar inkârcılardan söz etmektedir. Dördüncü ayet ise, ilk üç ayetin son üç ayetle bağlantısını temin eden bir konumdadır. Ancak, bu konumuna göre, ayette “Yazıklar olsun şöyle namaz kılanlara” yerine, “Yazıklar olsun onlara” yani; “yukarıda vasıfları belirtilen kimselere” demek icap ederdi. Burada “onlar” zamiri yerine “namaz kılanlar” sözcüğünün kullanılması, bazı hikmetlerden dolayıdır. Bir defa, ayette böylelikle bir namaz vurgusu yapılmakta, onun dindeki yeri, imanla ilişkisi gösterilmektedir. Gerçekten İslam’da namaz, imandan sonra gelir. Böyle olduğu içindir ki, ahirete imanın zayıflığı nispetinde namaza rağbet azalır. Elbette her namaz kılmayan hesap gününe inanmaz denemez. Ama her hesap gününe inanmayan namaz kılmaz. Buradan hareketle dördüncü âyeti şöyle anlamak mümkündür:

“Yazıklar olsun o hesap gününe inanmayanlara! Namaz kılan kimseler konumunda, namaz kılmakla mükellef oldukları halde, hesap gününe inanmadıkları için namazı kılmayanlara yazıklar olsun! Hesap günü geldiğinde vay onların haline!”

Bu âyette namazdan söz edilmesinin bir başka nedeni, münafıkların da namaz kılabileceklerine işaret etmek içindir. Ancak onları ele veren bir özellikleri vardır; namaz kılmakta titizlik göstermezler. Namaza üşene üşene gelirler. Namaza kalkarken de insanlara gösteriş yaparlar. Nisa Suresi 142-143 ve Tevbe 54’te münafıkların bu durumuna değinilmiştir.

Görüldüğü gibi, münafıkların ahiretten bir beklentileri olmadığı için namaza önem vermezler. Onun için “namazda” değil, “namazdan” gaflet etmektedirler.

BAZI alimlere göre Maun Suresi’nin ilk üç ayeti Mekke’de, son dört ayeti ise Medine’de inmiştir. Buradan hareketle, ilk üç ayetin müşriklere baktığı, kalan dört ayetin ise münafıklara baktığı yönünde bir kanaat ortaya konmuştur. Bazılarına göre ise ilk üç ayet, Mekke’de Ebu Cehil hakkında inmiştir. Ahiret hayatını inkâr eden odur. Son dört ayet de Medine’de Abdullan b. Ubey b. Selul ve arkadaşları hakkında inmiştir. Namazı gösteriş için kılanlar onlardır.

Kur’an’ın harika üslubuna bakın ki, inişleri itibariyle aralarında seneler bulunan bu iki kısım ayetleri okurken, hiçbir ayrılık-gayrılık söz konusu değildir. Bu husus, yalnız lafzî üslup için değil, manevî üslubu ifade eden nazm-ı maanî için de geçerlidir.

Mesela; her iki grup ayetin bahsettiği müşrik ve münafıkların ortak özelliği, hesap gününe inanmamaktır. Bu her iki grup insan da, gerçek anlamda samimi olarak namaz kılmazlar. Müşrikler hiç kılmaz. Münafıklar da gösteriş için kılarlar. Çünkü saadet asrında, münafıklar genellikle Medine’de bulunmaktaydı. Medine’de namaz kılmalarının sebebi ise için değil, toplumda belli bir konumda görünmek ya da konumunu korumaktı.

BÜTÜN bu açıklamalardan anlaşılıyor ki, söz konusu ayette, normal namaz kılan müminlerin, namaz kılarken gösterdiği sehiv ve gafletten değil, münafıkların gösteriş için kıldıkları namazlarından bahsedilmektedir. Nitekim, bu dördüncü ayetten önce geçen üç ayette, münafıkların, inkârcıların üç özelliğine işaret edilmiş, bu ayetten sonra gelen üç ayette ise, diğer üç özelliklerine dikkat çekilmiştir. İlk üç ayetteki özellikler, hesap gününü yalan saymak, yetimi şiddetle itip kakmak, yoksulu ve muhtacı doyurmayı hiç teşvik etmemektir. Son üç ayetteki özellikler ise şöyledir: namazdan gaflet etmek, gösteriş meraklısı olmak, en ufak bir yardımdan bile kaçınmak. Bu altı ayetteki altı özelliği üst üste koyduğumuzda, hesap gününe inanmayan münafıkların inançsızlığı görülecektir.

Bu noktada akla şöyle bir soru gelebilir: Peki Kur’an’da neden Müslümanlara da ucu dokunan böyle bir üslup tercih edilmiştir?

Bu tercihin asıl nedeni, Müslümanların da kıssadan hisse çıkarmalarına imkân tanımaktır. Ta ki; samimi müminler, münafıkların vasıflarını taşımaktan çekinsinler, hesap gününe olan imanlarını her an pekiştirmeye çalışsınlar, hesap vereceklerini unutmasınlar. Özellikle namazı terk etmesinler, vaktinden tehir etmesinler, namazda iken mümkün oldukça zihinlerini dünyevî meşguliyetten uzak tutsunlar. Mevlana’nın ifadesiyle “baş yerde kuyruk havada, iki yatış bir kıntış bakıştan ibaret bir gösteri haline getirmesinler!”

Allah c.c hepimize namazlarımızı en güzel ve en kabule layık şekliyle kılmayı nasip etsin.
 
Üst Alt