- Katılım
- 6 Nisan 2014
- Mesajlar
- 47
- Tepkime puanı
- 0
Ömür; başı ve sonu nerelere uzanır bilemediğimiz hayat denen zaman parçasının bizler için takdir edilen kesimidir. Bu kesim ahirete intikal ettiğimizde nerelerde ve nasıl harcadığımız konusunda sorguya çekileceğimiz bir hafıza kartı gibidir. Bu nedenle ilahi iradenin onayını müteakip kişisel irademizle yön verdiğimiz ömrü tüketirken iyi veya kötü arasında yapacağımız seçimler önem taşır.
Günlük hayatta binlerce tercih kullanır, birini seçer, diğerlerini eleriz. Bu tercihlerimiz kimi zaman alışkanlık yapmış huy ve zevklerimize göre düşünmeden bile gerçekleşir.
Hayat; kader dediğimiz ana senaryoya uygun acı veya tatlı seçenekler ile hayatımız sürerken bizlere verilen ara durumlara göre kullandığımız tercihler bütünüdür. Bu hayatı tercihlerimizle yönlendirirken rehberler, yol göstericiler, köşe noktaları, kilometre taşları, kırmızıçizgiler kullanırız veya biz farkında olmadan bazı etkenler bizi kendi istedikleri istikametlere yönlendirirler.
Tercihlerimize istikamet veren değişkenler; arzu ve isteklerimiz, hayallerimiz, nefsimiz, kıskançlıklarımız, egomuz, hırs ve tutkularımız, acı veya nefretlerimiz, aşk veya heves, makam veya mevki tutkumuz vb. her şey olabilir. Rehberler ise bu etkenlerin gruplaştığı ve kümelendiği genel huy ve alışkanlıklardır ki daha geneldir.
Bu rehberler; boş vericilik, akla uydurma, kendini kandırma, günü yaşama, tam tersi yarını yaşama veya dünde yaşama, kadercilik, dünyevi arzulara tapma gibi klasmanlardan oluşur. Karakterimiz ve mizacımız bu doğrultuda şekillenir ve hayatımızı bu rehbere göre harcarız. Dahası kendimiz gibi ailemizi de çoğu zaman buna göre etkiler ve hatta değiştiririz.
Bu rehberler bize kendisine hizmet eden metaları hoş gösterir ve biz rehberimizin yolunda bu hoş şeylerle keyifli zaman geçirir mutlu oluruz. Ne rehberden vazgeçeriz ne de o metayı sorgularız. Para, seks, içki, adrenalin, kadın, kumar, hırs, haset gibi bu metalar ileriki hayallerimize yön verir. Sonuçta düşünmeden kaval peşinde giden kuzular gibi ömür patikasının sonuna gelir ve karanlık âleme dalar gideriz.
Bu rehberlerin tamamına yakını ne yazık ki fiziksel yapımızla, dünyevi meselelerle ve gördüğümüz, duyduğumuz şeylerle ilgilidir. Dünü yok sayan, anlık yaşadığını sanırken bugünü yaşamayı aslında inkâr eden ve sadece yarını hayal eden bir kimliğe bürünüveririz. Hayallerimiz uğrunda yaşar ve onlara çoğu zaman ulaşamadan, ulaşsak ta tadını çıkaramadan veda ederiz dünyaya. Geride kalanlar ise anlık zevklerimiz, sabahsız akşamlar, dipsiz şişeler, hırs ve kırgınlıklar, unutulan değerlerdir.
Rehberlerin yanlış seçildiği o zaman anlaşılır ama vakit artık geçtir.
Bu pişmanlığı yaşamamak için, bugün hayattan zevk alırken gelecekte de mutlu olmanın rehberi doğru seçilmelidir. Bu rehber bizi keyifli, sağlıklı, huzur ve umutla bezenmiş yaşam sürdürürken, yarınlarda da bahtiyar kılmalı, vefat ettiğimizde ardımızdan güzel söyletmeli, gideceğimiz ahiret yurdunda da yüzümüzü kara çıkarmamalıdır.
Rehberlerimize ait değişkenlerimiz bizlerin felsefesidir. Felsefemiz hayatımızın yön göstergesi ve kurallar koyucusudur. Felsefemiz, rehberimiz doğru olmalıdır ki doğru yolda ilerleyebilelim.
Dünyevi rehberleri bir yana bırakırsak yukarıdaki faydaları bize sağlayacak manevi rehberleri konuşmamız gerekir. Pek çok ciddiye alınamayacak alternatif yöntem ve usül olsa da bunları zikretmekten ziyade asıl önemli olan rehbere ve felsefeye dem vurmak gerekir. Bu rehber iman’dır.
İman; bu dünyayı layıkıyla yaşamak ve gelecek hayata hazır ve umutlu olarak gitme felsefesinin adıdır. Bu felsefe; insan olmanın gerektirdiği yüksek ahlakta, kâinatın sırlarını atlamadan, yaratılışın izlerini göz ardı etmeden, fıtrattan gelen hikmetleri yok saymadan yaşamanın yoludur.
Bu felsefe; gelecekte hasat edilecek tarlayı şimdiden ekmek, kendimize ve başkasına iyilik ve sevgiyle yaklaşırken dünya ile barış içinde olmak demektir.
Bu felsefe umut ve huzur kaynağı bir ilham, sonsuz bir adalet duygusu, merhamet ve alçakgönüllülük dolu bir yaşam tarzıdır.
Bu felsefe; Yüce Allah’ın sesini, simasını, kudret, ilim ve iradesini, rahmetini, 99 sıfatını her gün her şeyde her zaman görebilmenin gereğidir.
Bu felsefe; yaşadığımız bu fani hayatın aslında bir tiyatro veya bir sınav olduğunu bilmek, asıl yaşamın sonrasında olduğunu bilebilmektir.
Bu felsefe ile Allah’ın rızasını kazanmak için yola çıkanlar asla yorulmazlar, yorulsalar da dinlenmek istemezler. Hayata, insanlara, tabiata, kâinata bu felsefe doğrultusunda bakanlar sabır ve inanç ile itaatkâr ve muhabbet dolu yaşar günlerini. Kötülük ve yasaklardan uzak, güzellik ve helallerle dolu günleri onlara rızkı, bereketi, huzur ve refahı getirir.
Bu felsefeye uyanlar belki mütevazı yaşarlar, belki hiçbir zaman milyarları olmaz ama gönül zenginlikleri ile sofralarındaki yemek hiç eksilmez. Eksilse de bunun bir hikmeti olduğunu bilirler ve sabrederek dua eder, tövbe eder, secde ederler.
Bu felsefeye göre yaşayanlar karıncayı incitmekten çekinir, Hak’ka karşı gelmekten, kul ve kamu hakkı yemekten sakınır, şeytan işi pisliklerden uzak durur, dünyevi zevklerin tutsağı olmazlar. Karakterlerine hırs, haset, iftira gibi bulaşıcı hastalıklar asla yerleşemez, ruh ve bedenleri içki, kumar, şehvet, zulüm gibi kirlerle asla kirlenmez.
Yürekleri ‘Allah’ diye dua eden, alınları secde eden, dudakları dua ve tövbe eden bu kimseler için hayat salih amel işleme, yardımlaşma, paylaşma, hayırlarda yarışma alanıdır.
Bu felsefenin nirengi noktaları Allah’ın kelamı Yüce Kur’an-ı Kerim ve Peygamber efendimizin sünnetleridir. Bu nurlar ışığında bu kimselerin vicdanlı, merhametli ve şefkatli olmamaları zaten mümkün değildir.
Fani olan yerine baki olanı seçen, bu uğurda yaşarken bu dünyadan da elini eteğini çekmeyen, bugün ölecekmiş gibi ahiret için, hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için çalışanların kimselerin varlığını, malını muhtaçlarla paylaşması zaten normal olandır.
Bu kimselerin ayaktayken, otururken, yatarken Allah’ı zikretmesi yakışandır. Dünya malına heves etmeyen bu kimselerin aza kanaat getirmesi ve sade yaşaması yakışandır. Haramdan uzak, samimi, içten ve temiz kalpleri ile ettikleri dua bile inşallah daha makbuldür Allah katında. şefaat ve rahmete mazhar olacaklar da inşallah bu kimseler olacaktır hesap gününde.
Sonuç olarak iman hayat felsefesinin tek doğrusu, olması gerekeni, en faydalısı, en mantıklısıyken ne mutlu bu yolu seçene ve ne yazık bu yola girmeyenlere...
İnsanların ve meleklerin laneti iman yoluna girmiş gibi davranan ama aslında girmeyen münafıkların üzerine olsun...
Günlük hayatta binlerce tercih kullanır, birini seçer, diğerlerini eleriz. Bu tercihlerimiz kimi zaman alışkanlık yapmış huy ve zevklerimize göre düşünmeden bile gerçekleşir.
Hayat; kader dediğimiz ana senaryoya uygun acı veya tatlı seçenekler ile hayatımız sürerken bizlere verilen ara durumlara göre kullandığımız tercihler bütünüdür. Bu hayatı tercihlerimizle yönlendirirken rehberler, yol göstericiler, köşe noktaları, kilometre taşları, kırmızıçizgiler kullanırız veya biz farkında olmadan bazı etkenler bizi kendi istedikleri istikametlere yönlendirirler.
Tercihlerimize istikamet veren değişkenler; arzu ve isteklerimiz, hayallerimiz, nefsimiz, kıskançlıklarımız, egomuz, hırs ve tutkularımız, acı veya nefretlerimiz, aşk veya heves, makam veya mevki tutkumuz vb. her şey olabilir. Rehberler ise bu etkenlerin gruplaştığı ve kümelendiği genel huy ve alışkanlıklardır ki daha geneldir.
Bu rehberler; boş vericilik, akla uydurma, kendini kandırma, günü yaşama, tam tersi yarını yaşama veya dünde yaşama, kadercilik, dünyevi arzulara tapma gibi klasmanlardan oluşur. Karakterimiz ve mizacımız bu doğrultuda şekillenir ve hayatımızı bu rehbere göre harcarız. Dahası kendimiz gibi ailemizi de çoğu zaman buna göre etkiler ve hatta değiştiririz.
Bu rehberler bize kendisine hizmet eden metaları hoş gösterir ve biz rehberimizin yolunda bu hoş şeylerle keyifli zaman geçirir mutlu oluruz. Ne rehberden vazgeçeriz ne de o metayı sorgularız. Para, seks, içki, adrenalin, kadın, kumar, hırs, haset gibi bu metalar ileriki hayallerimize yön verir. Sonuçta düşünmeden kaval peşinde giden kuzular gibi ömür patikasının sonuna gelir ve karanlık âleme dalar gideriz.
Bu rehberlerin tamamına yakını ne yazık ki fiziksel yapımızla, dünyevi meselelerle ve gördüğümüz, duyduğumuz şeylerle ilgilidir. Dünü yok sayan, anlık yaşadığını sanırken bugünü yaşamayı aslında inkâr eden ve sadece yarını hayal eden bir kimliğe bürünüveririz. Hayallerimiz uğrunda yaşar ve onlara çoğu zaman ulaşamadan, ulaşsak ta tadını çıkaramadan veda ederiz dünyaya. Geride kalanlar ise anlık zevklerimiz, sabahsız akşamlar, dipsiz şişeler, hırs ve kırgınlıklar, unutulan değerlerdir.
Rehberlerin yanlış seçildiği o zaman anlaşılır ama vakit artık geçtir.
Bu pişmanlığı yaşamamak için, bugün hayattan zevk alırken gelecekte de mutlu olmanın rehberi doğru seçilmelidir. Bu rehber bizi keyifli, sağlıklı, huzur ve umutla bezenmiş yaşam sürdürürken, yarınlarda da bahtiyar kılmalı, vefat ettiğimizde ardımızdan güzel söyletmeli, gideceğimiz ahiret yurdunda da yüzümüzü kara çıkarmamalıdır.
Rehberlerimize ait değişkenlerimiz bizlerin felsefesidir. Felsefemiz hayatımızın yön göstergesi ve kurallar koyucusudur. Felsefemiz, rehberimiz doğru olmalıdır ki doğru yolda ilerleyebilelim.
Dünyevi rehberleri bir yana bırakırsak yukarıdaki faydaları bize sağlayacak manevi rehberleri konuşmamız gerekir. Pek çok ciddiye alınamayacak alternatif yöntem ve usül olsa da bunları zikretmekten ziyade asıl önemli olan rehbere ve felsefeye dem vurmak gerekir. Bu rehber iman’dır.
İman; bu dünyayı layıkıyla yaşamak ve gelecek hayata hazır ve umutlu olarak gitme felsefesinin adıdır. Bu felsefe; insan olmanın gerektirdiği yüksek ahlakta, kâinatın sırlarını atlamadan, yaratılışın izlerini göz ardı etmeden, fıtrattan gelen hikmetleri yok saymadan yaşamanın yoludur.
Bu felsefe; gelecekte hasat edilecek tarlayı şimdiden ekmek, kendimize ve başkasına iyilik ve sevgiyle yaklaşırken dünya ile barış içinde olmak demektir.
Bu felsefe umut ve huzur kaynağı bir ilham, sonsuz bir adalet duygusu, merhamet ve alçakgönüllülük dolu bir yaşam tarzıdır.
Bu felsefe; Yüce Allah’ın sesini, simasını, kudret, ilim ve iradesini, rahmetini, 99 sıfatını her gün her şeyde her zaman görebilmenin gereğidir.
Bu felsefe; yaşadığımız bu fani hayatın aslında bir tiyatro veya bir sınav olduğunu bilmek, asıl yaşamın sonrasında olduğunu bilebilmektir.
Bu felsefe ile Allah’ın rızasını kazanmak için yola çıkanlar asla yorulmazlar, yorulsalar da dinlenmek istemezler. Hayata, insanlara, tabiata, kâinata bu felsefe doğrultusunda bakanlar sabır ve inanç ile itaatkâr ve muhabbet dolu yaşar günlerini. Kötülük ve yasaklardan uzak, güzellik ve helallerle dolu günleri onlara rızkı, bereketi, huzur ve refahı getirir.
Bu felsefeye uyanlar belki mütevazı yaşarlar, belki hiçbir zaman milyarları olmaz ama gönül zenginlikleri ile sofralarındaki yemek hiç eksilmez. Eksilse de bunun bir hikmeti olduğunu bilirler ve sabrederek dua eder, tövbe eder, secde ederler.
Bu felsefeye göre yaşayanlar karıncayı incitmekten çekinir, Hak’ka karşı gelmekten, kul ve kamu hakkı yemekten sakınır, şeytan işi pisliklerden uzak durur, dünyevi zevklerin tutsağı olmazlar. Karakterlerine hırs, haset, iftira gibi bulaşıcı hastalıklar asla yerleşemez, ruh ve bedenleri içki, kumar, şehvet, zulüm gibi kirlerle asla kirlenmez.
Yürekleri ‘Allah’ diye dua eden, alınları secde eden, dudakları dua ve tövbe eden bu kimseler için hayat salih amel işleme, yardımlaşma, paylaşma, hayırlarda yarışma alanıdır.
Bu felsefenin nirengi noktaları Allah’ın kelamı Yüce Kur’an-ı Kerim ve Peygamber efendimizin sünnetleridir. Bu nurlar ışığında bu kimselerin vicdanlı, merhametli ve şefkatli olmamaları zaten mümkün değildir.
Fani olan yerine baki olanı seçen, bu uğurda yaşarken bu dünyadan da elini eteğini çekmeyen, bugün ölecekmiş gibi ahiret için, hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için çalışanların kimselerin varlığını, malını muhtaçlarla paylaşması zaten normal olandır.
Bu kimselerin ayaktayken, otururken, yatarken Allah’ı zikretmesi yakışandır. Dünya malına heves etmeyen bu kimselerin aza kanaat getirmesi ve sade yaşaması yakışandır. Haramdan uzak, samimi, içten ve temiz kalpleri ile ettikleri dua bile inşallah daha makbuldür Allah katında. şefaat ve rahmete mazhar olacaklar da inşallah bu kimseler olacaktır hesap gününde.
Sonuç olarak iman hayat felsefesinin tek doğrusu, olması gerekeni, en faydalısı, en mantıklısıyken ne mutlu bu yolu seçene ve ne yazık bu yola girmeyenlere...
İnsanların ve meleklerin laneti iman yoluna girmiş gibi davranan ama aslında girmeyen münafıkların üzerine olsun...