Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Öykü-Hikaye-Kıssadan hisse
Yalan Söylemeyen Çocuk
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="ceylannur" data-source="post: 23818" data-attributes="member: 1208"><p><strong><span style="font-family: 'Verdana'">Yalan Söylemeyen Çocuk</span></strong></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, bir arefe günü çift sürmek için tarlaya gitti. Bir öküzün kuyruğuna tutunup ardından giderek oynuyordu. O anda bir ses işitti: </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">''Ey Abdülkâdir! sen bunun için yaratılmadın ve bunlarla emir olunmadın''! </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Bu ses, Abdülkâdir Geylâni hazretlerini korkuttu. Eve gelince dama çıktı. Hacıları gördü. Arafat'ta vakfeye durmuşlardı. </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">-Anneciğim! bana izin ver de Bağdat'a gidip, ilim öğreneyim. Sâlihleri, evliyâyı ziyaret edeyim. </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Annesi de dedi ki: </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">-Ey benim gözümün nûru ve gönlümün tâcı evladım, Abdülkâdir'im! senin ayrılığına dayanamam. Sensiz ben ne yaparım? Bu bakımdan müsâade edemiyorum. </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Abdülkâdir-i Geylâni Hazretleri, tarlada olan bitenleri anlattı. Annesi ağladı. Kalkıp babasından miras kalan 80 altını alıp, kırkını kardeşine ayırdı. Kırkını da bir keseye koydu ve keseyi elbisesinin koltuğuna dikti. Sonra oğlunun gözlerinin içine bakarak dedi ki: </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">-Ey benim gözümün nuru ve gönlümün tacı evlâdım, Abdülkâdir'im! Hak teâlânın rızâsı için olmasaydı katiyyen bırakmazdım. Huzur ve esenlik içinde sefere çık! Yolun açık olsun! seninle belki ebedi olarak ayrılıyoruz. Sana son olarak nasihatım şudur ki:''Eğer beni memnun etmek istiyorsan, hiçbir zaman yalan söyleme , doğruluktan asla ayrılma! Allahü teâlâ her zaman ve her yerde doğrularla beraberdir''. </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri annesine söz verdi ve ağlayarak elini öptü. Bağdat'a gitmek üzere bulunan bir kervana rastgeldi ve aralarına katıldı. Hemedan'ı geçmişlerdi. Bir müddet yol aldılar. Arz-ı Tetrenk denilen mahalle geldiklerinde kervanda bir bağırıp, çağırma koptu. Önlerine aniden bir sürü eşkıya çıkıp kervana saldırdılar. Bir anda sandıklar yere yıkıldı. Eşyalar yağma edilmeye başlandı. Eşkıyalar, kervandakilere birer birer sual edip, üzerlerinde her ne buldularsa aldılar. Sıra Seyyid Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerine geldi. Eşkıyalardan biri latife olsun diye bunu önüne çekip sordu: </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">-Fakir çocuk, söyle bakalım senin neyin var? </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">-Üzerimde yanlız 40 altınım var. </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Eşkıya inanmamıştı. Bırakıp gitti. İkinci bir harâmi sual edip, o da aynı cevabı alınca vaziyeti reislerine bildirdiler. </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">''Bu çocuk 40 altınım var'' diyor dediler. </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Bu defa da reisleri sordu: </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">-Senin üzerinde ne var? </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">-Hırkamda dikili 40 altınım var. </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Reisleri adamlarına dönerek dedi ki: </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">-Açın bakın, bakalım! Adamları üstünü aradılar, içinde 40 altın bulunan keseyi bulup reislerine verdiler. </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Eşkıya reisi hayretle sordu: </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">-Peki evlât, sen neden üzerinde altın olduğunu söyledin? Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri dedi ki:: </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">-Ben evden ayrılırken anneme asla yalan söylemiyeceğime söz vermiştim. 40 altın için sözümü bozar mıyım? </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Bu sözleri duyup hakikate şahit olan eşkıya başının gözleri yaşardı. Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin hakikat dolu gözlerine bakıp onunla kendi yaşını ölçtü. Kendisinin bu yaşa kadar nice hiyanet ve zulümler işlediğini, birgün Hakka yönelmediğini acı acı düşündü ve o güne kadar yaptıklarından pişman olup, ellerini başına vurarak şöyle haykırdı: </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">-Eyvah! biz de Allahü teâlâ söz vermiştik.::Bunca zamandır şeytana uyup ahdimizi bozduk. Fenalık yaptık. Yarın Hak huzurunda acaba bizim halimiz ne olacak? Sonra arkadaşlarına dönerek dedi ki: </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">-Ey arkadaşlarım! Bana bakınız, beni dinleyiniz! Ben, bunca senedir Hak teâlâ karşı olan ahdimi bozdum. O'na isyan ettim. İçimden gelen bir pişmanlıkla bütün günahlarıma tövbe ile Rabbimin yoluna iltica ediyorum. Bundan böyle inşaallah, Hak teâlânın râzı ve hoşnut olmadığı bir şeyi yapmıyacağım. Reislerine pek ziyade bağlı olan eşkıyalar hep bir ağızdan dediler ki: </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">-Efendimiz, reisimiz! Biz de sizden ayrılmayız. Eşkıyalıkta reisimizdin, hidâyette de reisimiz ol! </span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Bunun üzerine kervan ehlinden ne alınmışsa sahiplerine iâde edildi. Bir sürü eşkıya Seyyid Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin önünde tövbe etti. Kendisi tekrar yoluna devam ederek Bağdat'a vardı</span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="ceylannur, post: 23818, member: 1208"] [B][FONT=Verdana]Yalan Söylemeyen Çocuk[/FONT][/B][FONT=Verdana][B][/B][/FONT][FONT=Verdana][B][/B][/FONT][FONT=Verdana][/FONT][B][FONT=Verdana][/FONT][/B][B][FONT=Verdana][/FONT][/B][FONT=Verdana][/FONT] [FONT=Verdana]Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, bir arefe günü çift sürmek için tarlaya gitti. Bir öküzün kuyruğuna tutunup ardından giderek oynuyordu. O anda bir ses işitti: [/FONT] [FONT=Verdana]''Ey Abdülkâdir! sen bunun için yaratılmadın ve bunlarla emir olunmadın''! [/FONT] [FONT=Verdana]Bu ses, Abdülkâdir Geylâni hazretlerini korkuttu. Eve gelince dama çıktı. Hacıları gördü. Arafat'ta vakfeye durmuşlardı. [/FONT] [FONT=Verdana]-Anneciğim! bana izin ver de Bağdat'a gidip, ilim öğreneyim. Sâlihleri, evliyâyı ziyaret edeyim. [/FONT] [FONT=Verdana]Annesi de dedi ki: [/FONT] [FONT=Verdana]-Ey benim gözümün nûru ve gönlümün tâcı evladım, Abdülkâdir'im! senin ayrılığına dayanamam. Sensiz ben ne yaparım? Bu bakımdan müsâade edemiyorum. [/FONT] [FONT=Verdana]Abdülkâdir-i Geylâni Hazretleri, tarlada olan bitenleri anlattı. Annesi ağladı. Kalkıp babasından miras kalan 80 altını alıp, kırkını kardeşine ayırdı. Kırkını da bir keseye koydu ve keseyi elbisesinin koltuğuna dikti. Sonra oğlunun gözlerinin içine bakarak dedi ki: [/FONT] [FONT=Verdana]-Ey benim gözümün nuru ve gönlümün tacı evlâdım, Abdülkâdir'im! Hak teâlânın rızâsı için olmasaydı katiyyen bırakmazdım. Huzur ve esenlik içinde sefere çık! Yolun açık olsun! seninle belki ebedi olarak ayrılıyoruz. Sana son olarak nasihatım şudur ki:''Eğer beni memnun etmek istiyorsan, hiçbir zaman yalan söyleme , doğruluktan asla ayrılma! Allahü teâlâ her zaman ve her yerde doğrularla beraberdir''. [/FONT] [FONT=Verdana]Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri annesine söz verdi ve ağlayarak elini öptü. Bağdat'a gitmek üzere bulunan bir kervana rastgeldi ve aralarına katıldı. Hemedan'ı geçmişlerdi. Bir müddet yol aldılar. Arz-ı Tetrenk denilen mahalle geldiklerinde kervanda bir bağırıp, çağırma koptu. Önlerine aniden bir sürü eşkıya çıkıp kervana saldırdılar. Bir anda sandıklar yere yıkıldı. Eşyalar yağma edilmeye başlandı. Eşkıyalar, kervandakilere birer birer sual edip, üzerlerinde her ne buldularsa aldılar. Sıra Seyyid Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerine geldi. Eşkıyalardan biri latife olsun diye bunu önüne çekip sordu: [/FONT] [FONT=Verdana]-Fakir çocuk, söyle bakalım senin neyin var? [/FONT] [FONT=Verdana]-Üzerimde yanlız 40 altınım var. [/FONT] [FONT=Verdana]Eşkıya inanmamıştı. Bırakıp gitti. İkinci bir harâmi sual edip, o da aynı cevabı alınca vaziyeti reislerine bildirdiler. [/FONT] [FONT=Verdana]''Bu çocuk 40 altınım var'' diyor dediler. [/FONT] [FONT=Verdana]Bu defa da reisleri sordu: [/FONT] [FONT=Verdana]-Senin üzerinde ne var? [/FONT] [FONT=Verdana]-Hırkamda dikili 40 altınım var. [/FONT] [FONT=Verdana]Reisleri adamlarına dönerek dedi ki: [/FONT] [FONT=Verdana]-Açın bakın, bakalım! Adamları üstünü aradılar, içinde 40 altın bulunan keseyi bulup reislerine verdiler. [/FONT] [FONT=Verdana]Eşkıya reisi hayretle sordu: [/FONT] [FONT=Verdana]-Peki evlât, sen neden üzerinde altın olduğunu söyledin? Abdülkâdir-i Geylâni hazretleri dedi ki:: [/FONT] [FONT=Verdana]-Ben evden ayrılırken anneme asla yalan söylemiyeceğime söz vermiştim. 40 altın için sözümü bozar mıyım? [/FONT] [FONT=Verdana]Bu sözleri duyup hakikate şahit olan eşkıya başının gözleri yaşardı. Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin hakikat dolu gözlerine bakıp onunla kendi yaşını ölçtü. Kendisinin bu yaşa kadar nice hiyanet ve zulümler işlediğini, birgün Hakka yönelmediğini acı acı düşündü ve o güne kadar yaptıklarından pişman olup, ellerini başına vurarak şöyle haykırdı: [/FONT] [FONT=Verdana]-Eyvah! biz de Allahü teâlâ söz vermiştik.::Bunca zamandır şeytana uyup ahdimizi bozduk. Fenalık yaptık. Yarın Hak huzurunda acaba bizim halimiz ne olacak? Sonra arkadaşlarına dönerek dedi ki: [/FONT] [FONT=Verdana]-Ey arkadaşlarım! Bana bakınız, beni dinleyiniz! Ben, bunca senedir Hak teâlâ karşı olan ahdimi bozdum. O'na isyan ettim. İçimden gelen bir pişmanlıkla bütün günahlarıma tövbe ile Rabbimin yoluna iltica ediyorum. Bundan böyle inşaallah, Hak teâlânın râzı ve hoşnut olmadığı bir şeyi yapmıyacağım. Reislerine pek ziyade bağlı olan eşkıyalar hep bir ağızdan dediler ki: [/FONT] [FONT=Verdana]-Efendimiz, reisimiz! Biz de sizden ayrılmayız. Eşkıyalıkta reisimizdin, hidâyette de reisimiz ol! [/FONT] [FONT=Verdana]Bunun üzerine kervan ehlinden ne alınmışsa sahiplerine iâde edildi. Bir sürü eşkıya Seyyid Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin önünde tövbe etti. Kendisi tekrar yoluna devam ederek Bağdat'a vardı[/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
KÜLTÜR,EDEBİYAT MİZAH
Öykü-Hikaye-Kıssadan hisse
Yalan Söylemeyen Çocuk
Üst
Alt