Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Hz. Muhammed (s.a.v)
Efendimiz (s.a.v)'i Tanıyalım
Yahudîlerin peygamberimizi zehirlemeye kalkışmaları
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 13598" data-attributes="member: 3"><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">On günü bulan bir muhasara esnasında kalelerinin birer ikişer düştüğünü gören Yahudiler, çaresiz kalıp sulh istediler. Peygamber Efendimiz, bu isteklerini kabul etti. Kendilerinden gelen heyetle Resûl-i Ekrem arasında şu maddeler tesbit edildi:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Kalede çarpışmaya katılmış bulunan Yahudîlerin kanları dökülmeyecek.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hayber'den çocuklarıyla birlikte çıkıp gitmelerine müsaade edilecek.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Beraberlerinde bir hayvan yükünden başka bir şey götürmeyecekler.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bunun dışında, gerek menkul ve gerekse gayrimenkul bütün mallar, yay, miğfer, at, cübbe, zırh, gömlek gibi silâhlar ve üzerlerindeki elbiselerinden başka bütün elbise ve kumaşlar Hz. Resûlullah'a bırakılacak.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Resûlullah'a bırakılması gereken herhangi bir şey ne suretle olursa olsun gizlenmeyecek, gizleyenler ise Allah ve Resulünün eman ve himaye taahhüdünün hâricinde kalacaklardır.602</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bu şartlar çerçevesinde anlaşmaya varılıp sulh yapıldıktan sonra, Yahudîler, Hayber'den çıkmak üzere hazırlandılar. Bu sırada Peygamber Efendimize bir teklif getirdiler: "Biz mal mülk sahipleriyiz! Mülk bakımı ve işletmesini senden daha iyi bilir ve başarırız! Bırak bizi, Hayber topraklarında kalalım!"603</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Ekrem Efendimiz ve sahabîler, burada duracak durumda değillerdi. Bakıp gözetmeye de müsait bulunmuyorlardı. Bu sebeple Peygamber Efendimiz, tekliflerini müsbet karşıladı ve Hayber mahsulâtının yarı yarıya bölüştürülmesi şartıyla onların tekrar yurtlarında kalmasına müsaade etti. Ancak, bu anlaşma, istendiği zaman Peygamber Efendimiz tarafından ortadan kaldırılabilecekti.604 Böylece, Yahudiler, İslâm Devletiyle ziraî bir işletmede ortaklık akdetmiş gibi, işledikleri araziden yarı nisbetinde bir hisse vereceklerdi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Ekrem Efendimiz, her sene mahsûl zamanı Abdullah b. Ravaha Hazretlerini Hayber'e gönderirdi. Hz. Abdullah, mahsulâtı yarı yarıya ayırır, sonra da onları istediğini almada serbest bırakırdı. Bu âdilâne muamele karşısında Yahudiler, "Bu adalet sayesinde yer ve gök ayakta duruyor!"605 demekten kendilerini alamazlardı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Şehid ve Ölü Sayısı</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Harb sonunda, bin 600 kişilik İslâm Ordusunun 20'nin üzerinde şehid vermiş olduğu görüldü. Buna karşılık, müdafaada bulunan ve harbi kendi kalelerinde kabul etmek gibi bir avantaja sahip olan 20 bin kişilik Yahudi ordusunda ölü sayısı ise 93 'ü buluyordu.606</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bu parlak muzafferiyet neticesinde Hayber de İslâm Devleti hudutları dâhiline alınmış oldu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">HABEŞİSTAN MUHACİRLERİNİN HAYBER'E GELİŞİ</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Kibriya Efendimiz, henüz Hayber'den ayrılmamıştı. Bu sırada Cafer b. Ebî Tâlib başkanlığındaki Habeşistan muhacirleri çıkıp geldiler.607 Resûl-i Ekrem Efendimiz, bundan son derece memnun oldu ve, "Bilmem, bu iki şeyden hangisiyle sevineyim? Feth-i Hayber'le mi, yoksa kudum-u Cafer'le mi?.." diye buyurdu.608 Peygamber Efendimiz, Hayber ganimetinden onlara da pay ayırmıştır.609</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Çift Hicretli ve Çift Ücretli Olanlar!</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Medine'ye gelindikten sonra, Hayber fethine katılan mücâ-hid muhacirlerden bazılarının, Habeşistan muhacirlerine, "Biz hicrette sizi geçmişizdir!" dedikleri duyulmuştu. Hattâ, bir gün, Hz. Cafer b. Ebî Tâlib'in, Habeşistan'a hicret etmiş bulunan hanımı Hz. Esma, Hz. Hafsa'nın ziyaretine gitmişti. Orada Hz. Ömer'le karşılaşmıştı. Hz. Ömer onun Esma bint-i Umeys olduğunu öğrenince, "Bizler, hicrette sizleri geçmişizdir. Bu sebeple de, Resûlullah'a (a.s.m.) sizden daha yakınız!" demişti.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Esma buna kızmış ve, "Hayır!.. Gerçek, senin bildiğin gibi değildir! Vallahi, sizler Resûlullah'ın (a.s.m.) yanında bulunuyordunuz da, o sizin aç olanlarınızı doyuruyor, câhillerinizi de va'z ve nasihat ederek yetiştiriyordu! Bizler ise, dinimiz yolunda uğradığımız düşmanlıklar yüzünden Habeş ülkelerine gitmek zorunda kalmıştık. Bunu da ancak, Allah ve Resulünün rızasını kazanmak yolunda göze almıştık." dedikten sonra ilâve etmişti: "Vallahi, ben senin bu dediklerini Resûlullah'a söyleyeceğim ve bunun doğru olup olmadığını soracağım!"O sırada Resûl-i Kibriya Efendimiz geldi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Esma bint-i Umeys, Hz. Ömer'in kendisine söylediklerini nakletti.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Ekrem, "Buna karşılık sen ona ne söyledin?" diye sordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Esma, "Ben de ona şöyle şöyle cevap verdim." dedi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bunun üzerine Resûl-i Kibriya Efendimiz, Hz. Esmâ'ya, "Bu hususta, bana sizlerden daha yakın kimse yoktur!" buyurduktan sonra ilâve etti: "Ömer ve arkadaşlarına bir hicret (sevabı) vardır! Siz gemi halkına ise, iki hicret (sevabı) vardır!"610</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bunu duyan Habeşistan'dan gelen Müslüman muhacirler de son derece sevindiler. Bu da, Müslümanların hicrete ne derece ehemmiyet verdiklerini açıkça göstermektedir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Ganimetler</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hayber'de elde edilen ganîmetler, bu gazaya katılmış olsun olmasın, Hudeybiye Sulh Anlaşması sırasında Peygamber E-fendimizin yanında bulunan bütün sahabîlere taksim edildi.6" Zîra, Cenâb-ı Hakk, Hudeybiye Seferine iştirak edenlere, Hay-ber'in fethedileceğini ve kendilerine bol ganîmet ihsan edeceğini önceden haber verip müjdelemişti.612</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Ekrem Efendimiz ayrıca, Hayber'de gelip İslâm Ordusuna katılan Devs Kabilesine mensup 400 Müslüman ile Cafer b. Ebî Tâlib'in (r.a.) başkanlığında Habeşistan'dan dönen ve Hayber'de Müslümanlara kavuşan Habeşistan muhacirlerine bu ganimetten hisse ayırdı.613</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Zîşan Efendimizin emriyle ganîmet malları ilk önce beş parçaya ayrıldı. Beşte bir parça Peygamber Efendimize teslim edildi. Geri kalan dört parça ise Efendimizin emriyle satışa çıkarıldı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Peygamber Efendimiz, ganimet mallarından satılanların paralarını Müslümanlar arasında taksim etti.614</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hayber'in gayrimenkul malları, yâni arazi ve varidatı ise Şıkk, Natat ve Ketîbe mülkleri olarak bölüştürüldü. Şıkk ve Natat mülkleri, Müslümanların beşte dört hisselerine karşılık tutuldu. Ketibe mülkleri ise Beytû'l-Mâl'e âit olmak üzere Peygamber Efendimize bırakıldı.615</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Ekrem Efendimiz, Ketibe'nin mülk ve mahsûllerini ihtiyaç derecelerine göre, akrabaları, hanımları, Müslüman erkek ve kadınlar arasında bölüştürdü.616</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Ganimetler arasında, Tevrat'tan müteaddit nüsha da vardı. Yahudiler bunların kendilerine iadesini taleb ettiler. Peygamber Efendimizin emriyle, Müslümanlar, Tevrat nüshalarını derhâl geri verdiler. Böylece, diğer dinlere karşı olan geniş müsamahalarını bu hareketleriyle göstermiş oldular. Bu hâdise, aynı zamanda, Müslümanların, Allah tarafından daha önceki peygambere gönderilmiş mukaddes kitaplara hürmet gösterdiklerinin bir ifadesiydi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">YAHUDÎLERİN, PEYGAMBERİMİZİ ZEHİRLEMEYE KALKIŞMALARI</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Peygamber Efendimizin bütün iyi niyet ve güzel muamelesine rağmen, Yahudilerin İslâm'a karşı gönüllerinde besledikleri kin ve düşmanlık ateşi bir türlü sönmüyordu. Her iyi muameleye karşı kötü bir hareketle, haince bir tertiple cevap vermeyi, âdeta kendilerine huy edinmişlerdi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hayber fethedilmiş, Peygamberimiz ashabıyla birlikte istira-hate çekilmişti. Savaşla Resûl-i Ekrem'i mağlûb edemeyen Yahudiler, bu sefer haince bir tertibin içine girdiler: Onu zehirlemeye karar verdiler! EJu vazifeyi, meşhur Yahudi Sellam b. Mişkem'in karısı Zeyneb üzerine aldı. Plân gereği, Zeyneb, bir dişi keçi kızarttı ve her tarafını tesirli bir zehirle zehirledi; ayrıca, Peygamber Efendimizin, davarın kol ve kürek etini daha çok sevdiğini de sorup öğrendiği için, keçinin oralarına daha da çok zehir serpti.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Dessas Yahudi kadını, kızartılmış, kebap edilmiş zehirli keçiyi alıp getirdi ve, "Ey Ebû'l-Kasım!.. Bunu sana hediye ediyorum!" diyerek Peygamber Efendimizin önüne koydu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Kadın uzaklaşırken, Peygamber Efendimiz ve orada bulunan sahabîler de ortaya konulan etten yemeye hazırlandılar. Resûl-i Ekrem, etin sevdiği kürek kısmından bir lokma aldı; fakat yutmadan, sahabîlere, "Ellerinizi çekiniz! Şu kürek, etin zehirlenmiş olduğunu bana haber veriyor!"617 diye buyurdu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Herkes elini çekti. Sâdece Bişr b. Bera Hazretleri, ağzına aldığı lokmayı yutmuştu. Et öylesine kuvvetli zehirliydi ki Hz. Bişr, oturduğu yerde birden morardı ve ânında şehid oldu.618</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Peygamberleri öldürmekle iştihar bulan, zehirleme marifetini her milletten çok daha iyi beceren Yahudilerin bu teşebbüsü de akim kalınca, Peygamber Efendimiz, bu tertibe âlet olan Zeyneb'i huzuruna çağırdı. Zeyneb suçunu itiraf etti. Peygamber Efendimizin, "Neden bunu yaptın?" sorusuna şu cevabı verdi:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Eğer gerçekten bir peygambersen, sana haber verilecek; dolayısıyla zarar görmezsin. Eğer peygamber değil de bir hükümdarsan kendimizi ve insanları senden kurtarmak için yaptım!"619</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bazı rivayetlere göre, hiç kimseden şahsî intikam alma duygusu taşımayan Peygamber Efendimiz, kadını öldürtmeyip af-fetmiştir.620 Bazı rivayetlerde ise, onu öldürttüğünden bahsedilir. Tahkik ehli demiş ki:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Resûlullah öldürtmemiş, fakat şehid olan Bişr'in veresesine vermiş, onlar kısas olarak öldürmüşler.621</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">HAYBER'DE YASAKLANAN ŞEYLER</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Kibriya Efendimiz, Hayber günü Müslümanlara dört şeyi yasakladı:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Esir alınan kadınlara dokunmayı,</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Ehlî merkeplerin etlerini yemeyi,</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Her yırtıcı, azı dişli hayvanın etini yemeyi,</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Ganîmet mallarının bölüştürülmeden satılması veya satın alınmasını.622</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">FEDEK YAHUDÎLERİYLE ANLAŞMA YAPILMASI</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Peygamber Efendimiz, Hayber'in fethinden sonra Muhayyi-sa b. Mes'ud'u, İslâmiyete davet etmek üzere, Medine'den iki konak mesafede bulunan Fedek köyünde oturan Yahudilere gönderdi. Fedek Yahudileri, birkaç kere şâir Yahudilerle birleşerek Medine üzerine yürümeyi kararlaştırmışlar, ancak buna muvaffak olamamışlardı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Fedek Yahudileri, Resûlullah'ın elçisi Muhayyısa'nın sulh teklifini önce kabul etmediler. Sonra Peygamber Efendimizin üzerlerine yürüyüp, Hayber Yahudilerinin uğradıkları akıbete uğrayacaklarından korkup bu görüşlerinden vazgeçtiler ve sulh teklif ettiler. Peygamber Efendimiz onların bu teklifini kabul etti.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Yapılan anlaşmaya göre, kanları bağışlandı. Arazilerinin yarısı kendilerine bırakıldı, diğer yarısı ise Peygamber Efendimize mahsus kılındı. Şâir Müslümanlar arasında bölüştürülmedi. Zîra, Haşir Sûresinin altıncı âyetiyle, hiçbir askerî hareket yapılmadan barış yoluyla fethedilen yerler Peygamber Efendimize tahsis buyurulmuştur. Fedek'te aynı durum vuku bulduğu için alınan arazinin yarısı Peygamberimize kaldı.623 Resûl-i Ekrem Efendimiz, bunun gelirini, kendi zâtı, Haşîm Oğullarının küçükleri ile onların yetimlerini evlendirmek için sarf-ederdi.624</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">VADİ'L-KURA'NIN ALINMASI</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Daha sonra Peygamber Efendimiz, ordusuyla Hayber'den ayrılıp Vadi'l-Kura'ya müteveccihen hareket etti. Burası, Hayber ve Teyma arasındaki köylerin bulunduğu bir yerdi. İslâm'dan evvel, Yahudiler buraya yerleşerek imar etmişlerdi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Vadi'1-Kura Yahudileri de, Benî Kurayza Yahudilerinin Hendek Savaşında yaptıkları hainlikten dolayı cezalandırıldıktan sonra, civar Yahudileri de yanlarına alarak Medine üzerine yürümeyi kararlaştırmışlar, ancak bu fırsatı elde edememişlerdi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Ekrem, buradaki Yahudileri önce İslâm'a davet etti; Müslüman oldukları takdirde kanlarının bağışlanacağını, mallarının da kendilerine bırakılacağını, kalblerinde gizlediklerinin hesabının ise Allah'a âit bir iş olduğunu bildirdi.625 Vadi'l-Kura ahalisi bu teklifi kabul etmeyip çarpışmaya hazırlandı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, onları muhasara altına aldı. Muhasaranın ilk günü cereyan eden çarpışmada Yahudilerden 10 kadar adam öldürüldü.626</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Ekrem, ikinci kere onları İslâm'a davet etti. Yine kabule yanaşmadılar ve mücâhidlere karşı koydular. Fakat mü-câhidlerin hücumuna karşı fazla dayanamadılar; henüz güneş bir mızrak boyu yükselmişti ki teslim olmak mecburiyetinde kaldılar.627</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Burada, bol miktarda ganîmet elde edildi. Resûl-i Ekrem onları usûlüne göre beş kısma ayırdı; dört payını mücâhidler arasında bölüştürdü, bir payını da Beytû'l-Mâl'e ayırdı. Arazisi ise, Hayber'de olduğu gibi, orada bulunan ahaliye, mahsulâtının yarı yarıya bölüştürülmesi şartıyla bırakıldı.628</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">TEYMA YAHUDİLERİNİN CİZYE VERMEYİ KABUL ETMELERİ</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Medine ile Şam yolu üzerinde Hayber ve Tebük arasında bulunan Teyma mevkiinde de Yahudiler oturuyorlardı. Peygamber Efendimizin Hayber ve Vadi'l-Kura'da yaptıklarını duymuşlardı. Bu sebeple, İslâm Ordusu buraya gelir gelmez, cizye vermeyi kabul ettiler. Dolayısıyla, yurtlarından ayrılmamış, topraklan da ellerinden gitmemiş oldu.629</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">HAYBER FETHİNİM ÖNEMİ</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hayber'in fethiyle hemen hemen Arabistan'daki bütün Yahudiler, İslâm Devletine tâbi duruma gelmiş sayılıyordu. Daha evvel de, Hudeybiye Sulhüyle müşriklerden gelebilecek herhangi bir tehlike önlenmiş bulunduğundan, bu fetihle İslâmiyet büyük bir serbesiyet imkânına kavuşuyordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hudeybiye Sulh Anlaşmasıyla, müşriklerin, Yahudilerin yardımına koşmaları veya onlarla iş birliğine girişmeleri önlenirken, bu fetihle de Yahudilerin Kureyş müşrikleriyle herhangi bir iş birliğine teşebbüsleri bertaraf edilmiş olunuyordu. Artık, ne müşriklerden Yahudilere, ne de Yahudilerden müşriklere bir ümit ışığı kalmıştı. Böylelikle, Kureyş müşriklerinin Müslümanlara her zaman kullanmayı düşündükleri bir kollarını kaybetmiş sayılıyorlardı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bu fetih etrafta da büyük akisler uyandırdı. Çünkü, Hayber'in çok kuvvetli kalelere sahip bulunduğu, buradaki Yahudîle-rinse harb sanatını çok iyi bildikleri, harb malzemesi bakımından da üstün bir seviyede bulundukları, cesur adamlarının, yiğitlerinin oldukça fazla olduğu herkesçe biliniyordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bütün bunlara rağmen, İslâm Ordusu karşısında mağlûb düşmeleri, hepsini korkutuyor, Müslümanların yenilmez bir güç hâlini aldıklarını bir kere daha anlıyorlardı. Nitekim, arzularıyla gelip İslâm hâkimiyetini kabul ederek boyun eğdiklerini bildirmişlerdir. Bu bakımdan, Hayber'in fethi, İslâm tarihinde önemli bir yer işgal eder.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">PEYGAMBERİMİZİN HZ. SAFİYYE İLE EVLENMESİ</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hayber fethinde esir alınanlar arasında Hz. Safıyye de bulunuyordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Asıl ismi "Zeyneb" olan Hz. Safıyye, Benî Nadir Reisi Hu-yey b. Ahtab'ın kızı idi. Annesi ise, Benî Kurayza Yahudileri eşrafından olan Semevel'in kızı Berre idi. Hayber Yahudileri reislerinden Rebi b. Hukayk'ın oğlu Kinane'yle yeni evlenmişti. Hayber günü Rebi öldürülünce dul kalmıştı. Müslümanlar tarafından da Kamus Kalesinin teslim olması sırasında esir alınmıştı.630</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Esirler toplandığı zaman Dıhyetû'l-Kelbî, Resûl-i Ekrem E-fendimize gelip bir câriye istemişti. Peygamber Efendimiz de esirler arasından bir câriye almasına müsaade buyurmuştu. Bunun üzerine Hz. Dıhye, Hz. Safiyye'yi beğenip almıştı.631</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Fakat, Ashab-ı Kiram, Hz. Safiyye'nin Hayber Reisinin gelini ve BenîNadir'in en şerefli bir ailesinin kızı olduğunu düşünerek bunu uygun görmedi. Hz. Resûlullah'a gelerek, "Yâ Re-sûlallah!.. Benî Kurayza ve Benî Nadirlerin reisi Huyey'in kızı Safiyye'yi Dıhye'nin alması uygun değildir! Onu ancak sen almalısın!" diyerek itiraz ettiler.632</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Peygamber Efendimiz bu itirazı kabul etmediği takdirde Ashab-ı Güzin'in kalben rahatsız olacakları muhakkaktı. Bunun üzerine Efendimiz, Hz. Dıhye'ye başka bir kadın almasını emir buyurdu; Hz. Bilâl'i de, Hz. Safiyye'yi getirmeye gönderdi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Bilâl 'in Hz. Safıyye 'yi Getirmesi</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Bilâl, Hz. Safiyye'yi, yine esir düşen amcası kızıyla alıp getirirken, onları Yahudi erkeklerinden iki kişinin cesedinin yanından geçirdi. Amcası kızı bu manzarayı görür görmez feryad ve figana başladı; yüzünü parçalayıp, başına topraklar saçtı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Uzaktan durumu farkeden Resûl-i Ekrem Efendimiz, yanına gelen Hz. BilâPe, "Ey Bilâl!.. Senden merhamet ve şefkat duygusu sökülüp atıldı mı ki bu kadıncağızları ölülerinin yanından geçirdin?"633 buyurdu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Bilâl, mahçub mahçub huzurda boynunu büktü ve, "Yâ Resûlallah!.. Zâtınızın bundan rahatsız olacağını tahmin etmemiştim." diyerek özür diledi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Safıyye'yi arka tarafına almalarını emrederek üzerine de omuz atkısını örttü. Bunun üzerine sahabîler, Peygamber Efendimizin onu kendisine başkumandanlık hakkı [safıy] olarak aldığını anladılar.634</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Peygamber Efendimizin harb sonrası bir prensibi de, mağlûb ettiği veya teslime mecbur bıraktığı düşmanla uzlaşma yoluna gitmesi idi. Hz. Safiyye ailesi, Yahudiler arasında itibarlı ve şerefli bir aileydi. Elbette, onun mevkiinin muhafazası, İslâmiyet ve Müslümanlar için iyi neticeler ve faydalar doğurabilecekti. Bir diğer husus da, Resûl-i Ekrem'in bazı evliliklerinde siyasî durumu göz önünde bulundurmasıydı. Bir kabilenin veya bir kavmin ileri gelenlerinden birinin kızını almakla, o kavmi, o kabileyi, düşman ise İslâmiyete ve Müslümanlara karşı düşmanlıklarını en azından hafifletip yumuşatıyor, dost ise bu dostluğun daha da kuvvet bulmasını sağlıyordu. Hz. Cüveyriye ve Hz. Ümmü Habibe ile evlenmelerinde bu hususlar gayet açık görülür.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Safiyye 'nin Tercihi</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Safiyye'ye İslâm'ı anlattı ve, "Eğer Müslüman olursan, ben seni kendime zevce edineceğim; şayet Yahudiliği tercih edecek olursan seni âzad ederim, sen de gider, kavmine kavuşursun!"635 buyurdu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Kibriya Efendimizle bir kerecik olsun görüşüp kendisinden birkaç kutsî kelâm duyan Hz. Safıyye, tercihini doğru yaparak, aynı zamanda kalbinin safiyetini ve derin anlayışını açıkça ortaya koydu: "Yâ Resûlallah!.. Siz beni İslâmiyete davet etmeden önce, konak yerine geldiğimde, Müslümanlığı ar-zulamış ve seni tasdik etmiş bulunuyordum! Yahudilikle benim hiçbir ilgim kalmamış ve ona artık ihtiyacım da yoktur. Hayber'de de artık ne babam ne de kardeşim vardır! Sen, beni küfürle İslâmiyetten birini seçmekte serbest bırakıyorsun! Allah ve Allah'ın Resulü, bana âzad edilmemden ve kavmimin yanına dönmemden daha sevgilidir! Ben onları tercih ediyorum!"636</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, Hz. Safiyye'yi hürriyetine kavuşturdu ve onu Ezvac-ı Tâhirat arasına katarak şereflendirdi.637</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Safıyye ile Hayber'de gerdeğe girmedi. Sibar mevkiine geldiği zaman ise, Hz. Safıyye bu işe muvafakat etmedi. Ancak, Hayber'den 12 mil kadar uzaklaştıktan sonra Sahba'da muvafakat etti. Peygamber Efendimiz, "Sibar'da konmak istediğim zaman razı olmamanın sebebi neydi?" diye sorunca, Hz. Safıyye, "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Yahudilerin yakınında sana bir zararın gelebileceğinden korkmuştum. Onlardan uzaklaşınca emniyete kavuştum!"638</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Ekrem Efendimiz, onun bu bağlılığından memnun oldu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Ekrem Efendimiz, Sahba mevkiinde Hz. Safıyye ile kendisine âit çadırda gerdeğe girdi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Safıyye 'nin Rüyasını Anlatması</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Peygamber Efendimiz, Hz. Safıyye'nin yüzünde bir darbe çürüğü gördü. Sebebini sordu. Hz. Safıyye izah etti:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Kinane, b. Rebi ile evlendiğim ilk gece bir rüya görmüştüm. Rüyamda Medine tarafından bir ayın gelip kucağıma düştüğüne şâhid oluyordum. Bunu Kinane'ye anlatınca kızdı ve, 'Sen ancak Hicaz Hükümdarı Muhammed'e varmak istiyorsun!' diyerek yüzüme bir tokat vurdu. Onun izi kaldı."639</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Ebû Eyyûb 'un Fedakârlığı</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Ebû Eyyûb el-Ensârî, kılıcını kuşanıp o gece sabaha kadar çadırının etrafında dolaşarak Peygamber Efendimizi beklemişti.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Kibriya Efendimiz, sabahleyin erkenden çadırından çıkınca, Hz. Ebû Eyyûb tekbir getirdi. Peygamber Efendimiz onu elinde kılıç, çadırın yanında görünce, "Yâ Eba Eyyûb!.. Nedir bu hâlin?.." diye sordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bütün gece gözü uyku tutmayan fedakâr sahabî, "Yâ Resûl-allah!.." dedi, "Harbte babasını, kardeşini, kocasını, amcasını, akraba ve taallûkatını kaybeden ve henüz yeni Müslüman olan bu kadından sana bir zarar gelebileceğinden korktum da çadırını bekledim!"640</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Kibriya Efendimiz, mübarek tebessümleri arasında, "Allah, seni hayra erdirsin!" diye buyurdu ve arkasından ona şu duayı yaptı:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">"Allah'ım!.. Beni koruyarak gecelediği gibi, sen de Ebû Eyyûb'u koru!"641</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">MÜCÂHİDLERİN SABAH NAMAZINI KAÇIRMALARI</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Kibriya Efendimiz, Ashab-ı Kiram'la Medine'ye yaklaşmıştı. Sabah namazı vaktine de fazla bir zaman kalmamıştı. Mücâhidler, bütün gece yol aldıkları için, bir nebze istirahat etmek maksadıyla, Peygamber Efendimizin emriyle bir yerde konakladılar.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Sabah namazı vaktinizi kim bekleyecek? Belki uyuyabiliriz." diye Ashab-ı Kiram'a sordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Bilâl ayağa kalkıp, "Ben beklerim yâ Resûlallah!.." dedi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Bunun üzerine, Resûl-i Ekrem Efendimizle mücâhidler uyudular.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">O arada Hz. Bilâl de namaza durdu. Uzun müddet namaz kıldı. Sonra çökmüş devesine yaslanarak sabah namazı vaktini gözlemeye başladı. Bu arada uykuya daldı. Mücâhidlerin "İnnâ lillah ve innâ ileyhi raciûn." demeleriyle ancak uyanabildi. Güneş doğmuş, her taraf aydınlanmıştı!</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Resûl-i Ekrem Efendimiz, telâşla, "Ey Bilâl!.. Nedir bu yaptığın bize?.." diyerek sitem etti.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Bilâl, "Anam babam, sana feda olsun yâ Resûlallah!.. Senin ruhunu tutan Kudret, benim de ruhumu tuttu, bırakmadı!" deyince, Resûl-i Ekrem Efendimiz gülümseyerek, "Doğru söyledin!" buyurdu.642</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Sahabîlerin uyuyakaldıkları vadiden çıkılınca, Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Burası, şeytanların eğleştiği bir vadidir!" buyurdu ve abdest aldıktan sonra Hz. BilâPe, "Ey Bilâl!.. Ezanı oku!" diye emretti.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Ezan okununca Müslümanlar toplandı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Peygamber Efendimiz onlara, "Sabah namazının sünnetini kılınız." buyurdu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Sünnet kılındıktan sonra Peygamber Efendimiz, "Ey Bilâl!.. Kamet getir." dedi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Hz. Bilâl kamet getirdi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Peygamber Efendimiz, imam olup namazı kıldırdıktan sonra, Ashab-ı Kiram'a döndü ve, "Herhangi biriniz, uyur veya unutuverir de namazını geçirirse, onu vaktinde kıldığı şekilde kılsın, kaza etsin." diye buyurdu.643</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">MEDİNE'YE DÖNÜŞ</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Fahr-i Kâinat Efendimiz, bütün bu olup bitenlerden sonra mücâhidlerle birlikte tekrar Medine'ye doğru yol aldı. Uhud Dağı görününce, "Biz Uhud'u severiz, Uhud'da bizi!.." diye buyurdu. Ordusuyla Medine'ye girerken de, "Yâ Rabbi!.. Sen-dan başka mâbud yoktur; yalnız Sen varsın. Senin ortağın yoktur; bütün mülk Senindir. Bütün hamd de Senindir. Allahım!.. Biz, Sana yöneldik; günahlarımızdan tövbe ediyoruz. Biz, ancak Rabbimize ibâdet, Rabbimize secde, Rabbimize hamd ederiz. Rabbimiz va'dinde sâdıktır; kuluna (Muhammed'e) nusret etmiştir, yalnız başına bütün düşman topluluklarını hezimete uğratıp sindirmiştir."644 diye dua etti.*</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">Peygamber Efendimiz, herhangi bir gazadan, hacdan veya bir umreden döndüklerinde, bir dağ başına çıkınca, yahut düz, yüksek bir sahaya varınca üç defa tekbir getirdikten sonra hep bu duayı yapardı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">--------------------------------------------------------------------------------</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">602 Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 110; Ibn-i Kesir, A.g.e., c. 3, s. 376-377; Halebî, Insanû'l-Uyûn, c. 2, s. 744.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">603 İbn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 352-371.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">604 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 352.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">605 İbn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 369.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">606 ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 107.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">607 Müslim, Sahih, c. 4, s. 1946.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">608 Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 4, s. 35.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">609 Müslim, A.g.e., c. 4, s. 1946.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">610 Buharî, Sahih, c. 3, s. 53-54; Müslim, Sahih, c. 4, s. 1947.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">611 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 364.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">612 Fetih, 18-19.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">613 Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 108; Müslim, Sahih, c. 4, s. 1946.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">614 İbn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 107.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">615 İbn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 363.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">616 İbn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 365-367.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">617 İbn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 352; Ebû Davud, Sünen, c. 4, s. 175.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">618 Halebî, İnsanû'l-Uyûn, c. 2, s. 767.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">619 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 352; Taberî, Tarih, c. 3, s. 95; ibn-i Kesir, Sîre,c. 3, s. 397.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">620 Kastalanî, Mevahibû'l-Ledünniye, c. 1, s. 181.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">621 İbn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 107; Halebî, İnsanû'l-Uyûn, c. 2, s. 769.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">622 İbn-i Hişam, Sîre, c. 3, s. 345.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">623 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 368.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">624 Muhammed el-Huderî, Nuru'l-Yakîn, s. 195.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">630 ibn-i Hişam, Sîre, c. 3, s. 350; Ibn-i Sa'd, Tabakat, c. 8, s. 120.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">631 Ebû Davud, Sünen, c. 3, s. 153.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">632 Ahmed-i Ibn-i Hanbel, Müsned, c. 3, s. 102.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">633 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 351.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">634 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 351.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">635 Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 3, s.123.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">636 ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 3, s.121-123.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">637 İbn-i Sa'd, A.g.e., c. 3, s.121-125.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">638 İbn-i Sa'd, A.g.e., c. 3, s.122-123.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">639 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s.351; ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 8, s. 121.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">640 İbn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s.351; ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 8, s. 126.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">641 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 354-355</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">642 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 355.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">643 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 355; ibn-i Kayyım, Zâdû'l-Maad, c. 2, s. 163.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'">644 ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 8, s. 123-124.</span></span></strong></p><p> <strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p> <strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Arial'"></span></span></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 13598, member: 3"] [B][SIZE=3][FONT=Arial] On günü bulan bir muhasara esnasında kalelerinin birer ikişer düştüğünü gören Yahudiler, çaresiz kalıp sulh istediler. Peygamber Efendimiz, bu isteklerini kabul etti. Kendilerinden gelen heyetle Resûl-i Ekrem arasında şu maddeler tesbit edildi: Kalede çarpışmaya katılmış bulunan Yahudîlerin kanları dökülmeyecek. Hayber'den çocuklarıyla birlikte çıkıp gitmelerine müsaade edilecek. Beraberlerinde bir hayvan yükünden başka bir şey götürmeyecekler. Bunun dışında, gerek menkul ve gerekse gayrimenkul bütün mallar, yay, miğfer, at, cübbe, zırh, gömlek gibi silâhlar ve üzerlerindeki elbiselerinden başka bütün elbise ve kumaşlar Hz. Resûlullah'a bırakılacak. Hz. Resûlullah'a bırakılması gereken herhangi bir şey ne suretle olursa olsun gizlenmeyecek, gizleyenler ise Allah ve Resulünün eman ve himaye taahhüdünün hâricinde kalacaklardır.602 Bu şartlar çerçevesinde anlaşmaya varılıp sulh yapıldıktan sonra, Yahudîler, Hayber'den çıkmak üzere hazırlandılar. Bu sırada Peygamber Efendimize bir teklif getirdiler: "Biz mal mülk sahipleriyiz! Mülk bakımı ve işletmesini senden daha iyi bilir ve başarırız! Bırak bizi, Hayber topraklarında kalalım!"603 Resûl-i Ekrem Efendimiz ve sahabîler, burada duracak durumda değillerdi. Bakıp gözetmeye de müsait bulunmuyorlardı. Bu sebeple Peygamber Efendimiz, tekliflerini müsbet karşıladı ve Hayber mahsulâtının yarı yarıya bölüştürülmesi şartıyla onların tekrar yurtlarında kalmasına müsaade etti. Ancak, bu anlaşma, istendiği zaman Peygamber Efendimiz tarafından ortadan kaldırılabilecekti.604 Böylece, Yahudiler, İslâm Devletiyle ziraî bir işletmede ortaklık akdetmiş gibi, işledikleri araziden yarı nisbetinde bir hisse vereceklerdi. Resûl-i Ekrem Efendimiz, her sene mahsûl zamanı Abdullah b. Ravaha Hazretlerini Hayber'e gönderirdi. Hz. Abdullah, mahsulâtı yarı yarıya ayırır, sonra da onları istediğini almada serbest bırakırdı. Bu âdilâne muamele karşısında Yahudiler, "Bu adalet sayesinde yer ve gök ayakta duruyor!"605 demekten kendilerini alamazlardı. Şehid ve Ölü Sayısı Harb sonunda, bin 600 kişilik İslâm Ordusunun 20'nin üzerinde şehid vermiş olduğu görüldü. Buna karşılık, müdafaada bulunan ve harbi kendi kalelerinde kabul etmek gibi bir avantaja sahip olan 20 bin kişilik Yahudi ordusunda ölü sayısı ise 93 'ü buluyordu.606 Bu parlak muzafferiyet neticesinde Hayber de İslâm Devleti hudutları dâhiline alınmış oldu. HABEŞİSTAN MUHACİRLERİNİN HAYBER'E GELİŞİ Resûl-i Kibriya Efendimiz, henüz Hayber'den ayrılmamıştı. Bu sırada Cafer b. Ebî Tâlib başkanlığındaki Habeşistan muhacirleri çıkıp geldiler.607 Resûl-i Ekrem Efendimiz, bundan son derece memnun oldu ve, "Bilmem, bu iki şeyden hangisiyle sevineyim? Feth-i Hayber'le mi, yoksa kudum-u Cafer'le mi?.." diye buyurdu.608 Peygamber Efendimiz, Hayber ganimetinden onlara da pay ayırmıştır.609 Çift Hicretli ve Çift Ücretli Olanlar! Medine'ye gelindikten sonra, Hayber fethine katılan mücâ-hid muhacirlerden bazılarının, Habeşistan muhacirlerine, "Biz hicrette sizi geçmişizdir!" dedikleri duyulmuştu. Hattâ, bir gün, Hz. Cafer b. Ebî Tâlib'in, Habeşistan'a hicret etmiş bulunan hanımı Hz. Esma, Hz. Hafsa'nın ziyaretine gitmişti. Orada Hz. Ömer'le karşılaşmıştı. Hz. Ömer onun Esma bint-i Umeys olduğunu öğrenince, "Bizler, hicrette sizleri geçmişizdir. Bu sebeple de, Resûlullah'a (a.s.m.) sizden daha yakınız!" demişti. Hz. Esma buna kızmış ve, "Hayır!.. Gerçek, senin bildiğin gibi değildir! Vallahi, sizler Resûlullah'ın (a.s.m.) yanında bulunuyordunuz da, o sizin aç olanlarınızı doyuruyor, câhillerinizi de va'z ve nasihat ederek yetiştiriyordu! Bizler ise, dinimiz yolunda uğradığımız düşmanlıklar yüzünden Habeş ülkelerine gitmek zorunda kalmıştık. Bunu da ancak, Allah ve Resulünün rızasını kazanmak yolunda göze almıştık." dedikten sonra ilâve etmişti: "Vallahi, ben senin bu dediklerini Resûlullah'a söyleyeceğim ve bunun doğru olup olmadığını soracağım!"O sırada Resûl-i Kibriya Efendimiz geldi. Esma bint-i Umeys, Hz. Ömer'in kendisine söylediklerini nakletti. Resûl-i Ekrem, "Buna karşılık sen ona ne söyledin?" diye sordu. Hz. Esma, "Ben de ona şöyle şöyle cevap verdim." dedi. Bunun üzerine Resûl-i Kibriya Efendimiz, Hz. Esmâ'ya, "Bu hususta, bana sizlerden daha yakın kimse yoktur!" buyurduktan sonra ilâve etti: "Ömer ve arkadaşlarına bir hicret (sevabı) vardır! Siz gemi halkına ise, iki hicret (sevabı) vardır!"610 Bunu duyan Habeşistan'dan gelen Müslüman muhacirler de son derece sevindiler. Bu da, Müslümanların hicrete ne derece ehemmiyet verdiklerini açıkça göstermektedir. Ganimetler Hayber'de elde edilen ganîmetler, bu gazaya katılmış olsun olmasın, Hudeybiye Sulh Anlaşması sırasında Peygamber E-fendimizin yanında bulunan bütün sahabîlere taksim edildi.6" Zîra, Cenâb-ı Hakk, Hudeybiye Seferine iştirak edenlere, Hay-ber'in fethedileceğini ve kendilerine bol ganîmet ihsan edeceğini önceden haber verip müjdelemişti.612 Resûl-i Ekrem Efendimiz ayrıca, Hayber'de gelip İslâm Ordusuna katılan Devs Kabilesine mensup 400 Müslüman ile Cafer b. Ebî Tâlib'in (r.a.) başkanlığında Habeşistan'dan dönen ve Hayber'de Müslümanlara kavuşan Habeşistan muhacirlerine bu ganimetten hisse ayırdı.613 Resûl-i Zîşan Efendimizin emriyle ganîmet malları ilk önce beş parçaya ayrıldı. Beşte bir parça Peygamber Efendimize teslim edildi. Geri kalan dört parça ise Efendimizin emriyle satışa çıkarıldı. Peygamber Efendimiz, ganimet mallarından satılanların paralarını Müslümanlar arasında taksim etti.614 Hayber'in gayrimenkul malları, yâni arazi ve varidatı ise Şıkk, Natat ve Ketîbe mülkleri olarak bölüştürüldü. Şıkk ve Natat mülkleri, Müslümanların beşte dört hisselerine karşılık tutuldu. Ketibe mülkleri ise Beytû'l-Mâl'e âit olmak üzere Peygamber Efendimize bırakıldı.615 Resûl-i Ekrem Efendimiz, Ketibe'nin mülk ve mahsûllerini ihtiyaç derecelerine göre, akrabaları, hanımları, Müslüman erkek ve kadınlar arasında bölüştürdü.616 Ganimetler arasında, Tevrat'tan müteaddit nüsha da vardı. Yahudiler bunların kendilerine iadesini taleb ettiler. Peygamber Efendimizin emriyle, Müslümanlar, Tevrat nüshalarını derhâl geri verdiler. Böylece, diğer dinlere karşı olan geniş müsamahalarını bu hareketleriyle göstermiş oldular. Bu hâdise, aynı zamanda, Müslümanların, Allah tarafından daha önceki peygambere gönderilmiş mukaddes kitaplara hürmet gösterdiklerinin bir ifadesiydi. YAHUDÎLERİN, PEYGAMBERİMİZİ ZEHİRLEMEYE KALKIŞMALARI Peygamber Efendimizin bütün iyi niyet ve güzel muamelesine rağmen, Yahudilerin İslâm'a karşı gönüllerinde besledikleri kin ve düşmanlık ateşi bir türlü sönmüyordu. Her iyi muameleye karşı kötü bir hareketle, haince bir tertiple cevap vermeyi, âdeta kendilerine huy edinmişlerdi. Hayber fethedilmiş, Peygamberimiz ashabıyla birlikte istira-hate çekilmişti. Savaşla Resûl-i Ekrem'i mağlûb edemeyen Yahudiler, bu sefer haince bir tertibin içine girdiler: Onu zehirlemeye karar verdiler! EJu vazifeyi, meşhur Yahudi Sellam b. Mişkem'in karısı Zeyneb üzerine aldı. Plân gereği, Zeyneb, bir dişi keçi kızarttı ve her tarafını tesirli bir zehirle zehirledi; ayrıca, Peygamber Efendimizin, davarın kol ve kürek etini daha çok sevdiğini de sorup öğrendiği için, keçinin oralarına daha da çok zehir serpti. Dessas Yahudi kadını, kızartılmış, kebap edilmiş zehirli keçiyi alıp getirdi ve, "Ey Ebû'l-Kasım!.. Bunu sana hediye ediyorum!" diyerek Peygamber Efendimizin önüne koydu. Kadın uzaklaşırken, Peygamber Efendimiz ve orada bulunan sahabîler de ortaya konulan etten yemeye hazırlandılar. Resûl-i Ekrem, etin sevdiği kürek kısmından bir lokma aldı; fakat yutmadan, sahabîlere, "Ellerinizi çekiniz! Şu kürek, etin zehirlenmiş olduğunu bana haber veriyor!"617 diye buyurdu. Herkes elini çekti. Sâdece Bişr b. Bera Hazretleri, ağzına aldığı lokmayı yutmuştu. Et öylesine kuvvetli zehirliydi ki Hz. Bişr, oturduğu yerde birden morardı ve ânında şehid oldu.618 Peygamberleri öldürmekle iştihar bulan, zehirleme marifetini her milletten çok daha iyi beceren Yahudilerin bu teşebbüsü de akim kalınca, Peygamber Efendimiz, bu tertibe âlet olan Zeyneb'i huzuruna çağırdı. Zeyneb suçunu itiraf etti. Peygamber Efendimizin, "Neden bunu yaptın?" sorusuna şu cevabı verdi: "Eğer gerçekten bir peygambersen, sana haber verilecek; dolayısıyla zarar görmezsin. Eğer peygamber değil de bir hükümdarsan kendimizi ve insanları senden kurtarmak için yaptım!"619 Bazı rivayetlere göre, hiç kimseden şahsî intikam alma duygusu taşımayan Peygamber Efendimiz, kadını öldürtmeyip af-fetmiştir.620 Bazı rivayetlerde ise, onu öldürttüğünden bahsedilir. Tahkik ehli demiş ki: Hz. Resûlullah öldürtmemiş, fakat şehid olan Bişr'in veresesine vermiş, onlar kısas olarak öldürmüşler.621 HAYBER'DE YASAKLANAN ŞEYLER Resûl-i Kibriya Efendimiz, Hayber günü Müslümanlara dört şeyi yasakladı: Esir alınan kadınlara dokunmayı, Ehlî merkeplerin etlerini yemeyi, Her yırtıcı, azı dişli hayvanın etini yemeyi, Ganîmet mallarının bölüştürülmeden satılması veya satın alınmasını.622 FEDEK YAHUDÎLERİYLE ANLAŞMA YAPILMASI Peygamber Efendimiz, Hayber'in fethinden sonra Muhayyi-sa b. Mes'ud'u, İslâmiyete davet etmek üzere, Medine'den iki konak mesafede bulunan Fedek köyünde oturan Yahudilere gönderdi. Fedek Yahudileri, birkaç kere şâir Yahudilerle birleşerek Medine üzerine yürümeyi kararlaştırmışlar, ancak buna muvaffak olamamışlardı. Fedek Yahudileri, Resûlullah'ın elçisi Muhayyısa'nın sulh teklifini önce kabul etmediler. Sonra Peygamber Efendimizin üzerlerine yürüyüp, Hayber Yahudilerinin uğradıkları akıbete uğrayacaklarından korkup bu görüşlerinden vazgeçtiler ve sulh teklif ettiler. Peygamber Efendimiz onların bu teklifini kabul etti. Yapılan anlaşmaya göre, kanları bağışlandı. Arazilerinin yarısı kendilerine bırakıldı, diğer yarısı ise Peygamber Efendimize mahsus kılındı. Şâir Müslümanlar arasında bölüştürülmedi. Zîra, Haşir Sûresinin altıncı âyetiyle, hiçbir askerî hareket yapılmadan barış yoluyla fethedilen yerler Peygamber Efendimize tahsis buyurulmuştur. Fedek'te aynı durum vuku bulduğu için alınan arazinin yarısı Peygamberimize kaldı.623 Resûl-i Ekrem Efendimiz, bunun gelirini, kendi zâtı, Haşîm Oğullarının küçükleri ile onların yetimlerini evlendirmek için sarf-ederdi.624 VADİ'L-KURA'NIN ALINMASI Daha sonra Peygamber Efendimiz, ordusuyla Hayber'den ayrılıp Vadi'l-Kura'ya müteveccihen hareket etti. Burası, Hayber ve Teyma arasındaki köylerin bulunduğu bir yerdi. İslâm'dan evvel, Yahudiler buraya yerleşerek imar etmişlerdi. Vadi'1-Kura Yahudileri de, Benî Kurayza Yahudilerinin Hendek Savaşında yaptıkları hainlikten dolayı cezalandırıldıktan sonra, civar Yahudileri de yanlarına alarak Medine üzerine yürümeyi kararlaştırmışlar, ancak bu fırsatı elde edememişlerdi. Resûl-i Ekrem, buradaki Yahudileri önce İslâm'a davet etti; Müslüman oldukları takdirde kanlarının bağışlanacağını, mallarının da kendilerine bırakılacağını, kalblerinde gizlediklerinin hesabının ise Allah'a âit bir iş olduğunu bildirdi.625 Vadi'l-Kura ahalisi bu teklifi kabul etmeyip çarpışmaya hazırlandı. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, onları muhasara altına aldı. Muhasaranın ilk günü cereyan eden çarpışmada Yahudilerden 10 kadar adam öldürüldü.626 Resûl-i Ekrem, ikinci kere onları İslâm'a davet etti. Yine kabule yanaşmadılar ve mücâhidlere karşı koydular. Fakat mü-câhidlerin hücumuna karşı fazla dayanamadılar; henüz güneş bir mızrak boyu yükselmişti ki teslim olmak mecburiyetinde kaldılar.627 Burada, bol miktarda ganîmet elde edildi. Resûl-i Ekrem onları usûlüne göre beş kısma ayırdı; dört payını mücâhidler arasında bölüştürdü, bir payını da Beytû'l-Mâl'e ayırdı. Arazisi ise, Hayber'de olduğu gibi, orada bulunan ahaliye, mahsulâtının yarı yarıya bölüştürülmesi şartıyla bırakıldı.628 TEYMA YAHUDİLERİNİN CİZYE VERMEYİ KABUL ETMELERİ Medine ile Şam yolu üzerinde Hayber ve Tebük arasında bulunan Teyma mevkiinde de Yahudiler oturuyorlardı. Peygamber Efendimizin Hayber ve Vadi'l-Kura'da yaptıklarını duymuşlardı. Bu sebeple, İslâm Ordusu buraya gelir gelmez, cizye vermeyi kabul ettiler. Dolayısıyla, yurtlarından ayrılmamış, topraklan da ellerinden gitmemiş oldu.629 HAYBER FETHİNİM ÖNEMİ Hayber'in fethiyle hemen hemen Arabistan'daki bütün Yahudiler, İslâm Devletine tâbi duruma gelmiş sayılıyordu. Daha evvel de, Hudeybiye Sulhüyle müşriklerden gelebilecek herhangi bir tehlike önlenmiş bulunduğundan, bu fetihle İslâmiyet büyük bir serbesiyet imkânına kavuşuyordu. Hudeybiye Sulh Anlaşmasıyla, müşriklerin, Yahudilerin yardımına koşmaları veya onlarla iş birliğine girişmeleri önlenirken, bu fetihle de Yahudilerin Kureyş müşrikleriyle herhangi bir iş birliğine teşebbüsleri bertaraf edilmiş olunuyordu. Artık, ne müşriklerden Yahudilere, ne de Yahudilerden müşriklere bir ümit ışığı kalmıştı. Böylelikle, Kureyş müşriklerinin Müslümanlara her zaman kullanmayı düşündükleri bir kollarını kaybetmiş sayılıyorlardı. Bu fetih etrafta da büyük akisler uyandırdı. Çünkü, Hayber'in çok kuvvetli kalelere sahip bulunduğu, buradaki Yahudîle-rinse harb sanatını çok iyi bildikleri, harb malzemesi bakımından da üstün bir seviyede bulundukları, cesur adamlarının, yiğitlerinin oldukça fazla olduğu herkesçe biliniyordu. Bütün bunlara rağmen, İslâm Ordusu karşısında mağlûb düşmeleri, hepsini korkutuyor, Müslümanların yenilmez bir güç hâlini aldıklarını bir kere daha anlıyorlardı. Nitekim, arzularıyla gelip İslâm hâkimiyetini kabul ederek boyun eğdiklerini bildirmişlerdir. Bu bakımdan, Hayber'in fethi, İslâm tarihinde önemli bir yer işgal eder. PEYGAMBERİMİZİN HZ. SAFİYYE İLE EVLENMESİ Hayber fethinde esir alınanlar arasında Hz. Safıyye de bulunuyordu. Asıl ismi "Zeyneb" olan Hz. Safıyye, Benî Nadir Reisi Hu-yey b. Ahtab'ın kızı idi. Annesi ise, Benî Kurayza Yahudileri eşrafından olan Semevel'in kızı Berre idi. Hayber Yahudileri reislerinden Rebi b. Hukayk'ın oğlu Kinane'yle yeni evlenmişti. Hayber günü Rebi öldürülünce dul kalmıştı. Müslümanlar tarafından da Kamus Kalesinin teslim olması sırasında esir alınmıştı.630 Esirler toplandığı zaman Dıhyetû'l-Kelbî, Resûl-i Ekrem E-fendimize gelip bir câriye istemişti. Peygamber Efendimiz de esirler arasından bir câriye almasına müsaade buyurmuştu. Bunun üzerine Hz. Dıhye, Hz. Safiyye'yi beğenip almıştı.631 Fakat, Ashab-ı Kiram, Hz. Safiyye'nin Hayber Reisinin gelini ve BenîNadir'in en şerefli bir ailesinin kızı olduğunu düşünerek bunu uygun görmedi. Hz. Resûlullah'a gelerek, "Yâ Re-sûlallah!.. Benî Kurayza ve Benî Nadirlerin reisi Huyey'in kızı Safiyye'yi Dıhye'nin alması uygun değildir! Onu ancak sen almalısın!" diyerek itiraz ettiler.632 Peygamber Efendimiz bu itirazı kabul etmediği takdirde Ashab-ı Güzin'in kalben rahatsız olacakları muhakkaktı. Bunun üzerine Efendimiz, Hz. Dıhye'ye başka bir kadın almasını emir buyurdu; Hz. Bilâl'i de, Hz. Safiyye'yi getirmeye gönderdi. Hz. Bilâl 'in Hz. Safıyye 'yi Getirmesi Hz. Bilâl, Hz. Safiyye'yi, yine esir düşen amcası kızıyla alıp getirirken, onları Yahudi erkeklerinden iki kişinin cesedinin yanından geçirdi. Amcası kızı bu manzarayı görür görmez feryad ve figana başladı; yüzünü parçalayıp, başına topraklar saçtı. Uzaktan durumu farkeden Resûl-i Ekrem Efendimiz, yanına gelen Hz. BilâPe, "Ey Bilâl!.. Senden merhamet ve şefkat duygusu sökülüp atıldı mı ki bu kadıncağızları ölülerinin yanından geçirdin?"633 buyurdu. Hz. Bilâl, mahçub mahçub huzurda boynunu büktü ve, "Yâ Resûlallah!.. Zâtınızın bundan rahatsız olacağını tahmin etmemiştim." diyerek özür diledi. Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Safıyye'yi arka tarafına almalarını emrederek üzerine de omuz atkısını örttü. Bunun üzerine sahabîler, Peygamber Efendimizin onu kendisine başkumandanlık hakkı [safıy] olarak aldığını anladılar.634 Peygamber Efendimizin harb sonrası bir prensibi de, mağlûb ettiği veya teslime mecbur bıraktığı düşmanla uzlaşma yoluna gitmesi idi. Hz. Safiyye ailesi, Yahudiler arasında itibarlı ve şerefli bir aileydi. Elbette, onun mevkiinin muhafazası, İslâmiyet ve Müslümanlar için iyi neticeler ve faydalar doğurabilecekti. Bir diğer husus da, Resûl-i Ekrem'in bazı evliliklerinde siyasî durumu göz önünde bulundurmasıydı. Bir kabilenin veya bir kavmin ileri gelenlerinden birinin kızını almakla, o kavmi, o kabileyi, düşman ise İslâmiyete ve Müslümanlara karşı düşmanlıklarını en azından hafifletip yumuşatıyor, dost ise bu dostluğun daha da kuvvet bulmasını sağlıyordu. Hz. Cüveyriye ve Hz. Ümmü Habibe ile evlenmelerinde bu hususlar gayet açık görülür. Hz. Safiyye 'nin Tercihi Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Safiyye'ye İslâm'ı anlattı ve, "Eğer Müslüman olursan, ben seni kendime zevce edineceğim; şayet Yahudiliği tercih edecek olursan seni âzad ederim, sen de gider, kavmine kavuşursun!"635 buyurdu. Resûl-i Kibriya Efendimizle bir kerecik olsun görüşüp kendisinden birkaç kutsî kelâm duyan Hz. Safıyye, tercihini doğru yaparak, aynı zamanda kalbinin safiyetini ve derin anlayışını açıkça ortaya koydu: "Yâ Resûlallah!.. Siz beni İslâmiyete davet etmeden önce, konak yerine geldiğimde, Müslümanlığı ar-zulamış ve seni tasdik etmiş bulunuyordum! Yahudilikle benim hiçbir ilgim kalmamış ve ona artık ihtiyacım da yoktur. Hayber'de de artık ne babam ne de kardeşim vardır! Sen, beni küfürle İslâmiyetten birini seçmekte serbest bırakıyorsun! Allah ve Allah'ın Resulü, bana âzad edilmemden ve kavmimin yanına dönmemden daha sevgilidir! Ben onları tercih ediyorum!"636 Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, Hz. Safiyye'yi hürriyetine kavuşturdu ve onu Ezvac-ı Tâhirat arasına katarak şereflendirdi.637 Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Safıyye ile Hayber'de gerdeğe girmedi. Sibar mevkiine geldiği zaman ise, Hz. Safıyye bu işe muvafakat etmedi. Ancak, Hayber'den 12 mil kadar uzaklaştıktan sonra Sahba'da muvafakat etti. Peygamber Efendimiz, "Sibar'da konmak istediğim zaman razı olmamanın sebebi neydi?" diye sorunca, Hz. Safıyye, "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Yahudilerin yakınında sana bir zararın gelebileceğinden korkmuştum. Onlardan uzaklaşınca emniyete kavuştum!"638 Resûl-i Ekrem Efendimiz, onun bu bağlılığından memnun oldu. Resûl-i Ekrem Efendimiz, Sahba mevkiinde Hz. Safıyye ile kendisine âit çadırda gerdeğe girdi. Hz. Safıyye 'nin Rüyasını Anlatması Peygamber Efendimiz, Hz. Safıyye'nin yüzünde bir darbe çürüğü gördü. Sebebini sordu. Hz. Safıyye izah etti: "Kinane, b. Rebi ile evlendiğim ilk gece bir rüya görmüştüm. Rüyamda Medine tarafından bir ayın gelip kucağıma düştüğüne şâhid oluyordum. Bunu Kinane'ye anlatınca kızdı ve, 'Sen ancak Hicaz Hükümdarı Muhammed'e varmak istiyorsun!' diyerek yüzüme bir tokat vurdu. Onun izi kaldı."639 Hz. Ebû Eyyûb 'un Fedakârlığı Hz. Ebû Eyyûb el-Ensârî, kılıcını kuşanıp o gece sabaha kadar çadırının etrafında dolaşarak Peygamber Efendimizi beklemişti. Resûl-i Kibriya Efendimiz, sabahleyin erkenden çadırından çıkınca, Hz. Ebû Eyyûb tekbir getirdi. Peygamber Efendimiz onu elinde kılıç, çadırın yanında görünce, "Yâ Eba Eyyûb!.. Nedir bu hâlin?.." diye sordu. Bütün gece gözü uyku tutmayan fedakâr sahabî, "Yâ Resûl-allah!.." dedi, "Harbte babasını, kardeşini, kocasını, amcasını, akraba ve taallûkatını kaybeden ve henüz yeni Müslüman olan bu kadından sana bir zarar gelebileceğinden korktum da çadırını bekledim!"640 Resûl-i Kibriya Efendimiz, mübarek tebessümleri arasında, "Allah, seni hayra erdirsin!" diye buyurdu ve arkasından ona şu duayı yaptı: "Allah'ım!.. Beni koruyarak gecelediği gibi, sen de Ebû Eyyûb'u koru!"641 MÜCÂHİDLERİN SABAH NAMAZINI KAÇIRMALARI Resûl-i Kibriya Efendimiz, Ashab-ı Kiram'la Medine'ye yaklaşmıştı. Sabah namazı vaktine de fazla bir zaman kalmamıştı. Mücâhidler, bütün gece yol aldıkları için, bir nebze istirahat etmek maksadıyla, Peygamber Efendimizin emriyle bir yerde konakladılar. Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Sabah namazı vaktinizi kim bekleyecek? Belki uyuyabiliriz." diye Ashab-ı Kiram'a sordu. Hz. Bilâl ayağa kalkıp, "Ben beklerim yâ Resûlallah!.." dedi. Bunun üzerine, Resûl-i Ekrem Efendimizle mücâhidler uyudular. O arada Hz. Bilâl de namaza durdu. Uzun müddet namaz kıldı. Sonra çökmüş devesine yaslanarak sabah namazı vaktini gözlemeye başladı. Bu arada uykuya daldı. Mücâhidlerin "İnnâ lillah ve innâ ileyhi raciûn." demeleriyle ancak uyanabildi. Güneş doğmuş, her taraf aydınlanmıştı! Resûl-i Ekrem Efendimiz, telâşla, "Ey Bilâl!.. Nedir bu yaptığın bize?.." diyerek sitem etti. Hz. Bilâl, "Anam babam, sana feda olsun yâ Resûlallah!.. Senin ruhunu tutan Kudret, benim de ruhumu tuttu, bırakmadı!" deyince, Resûl-i Ekrem Efendimiz gülümseyerek, "Doğru söyledin!" buyurdu.642 Sahabîlerin uyuyakaldıkları vadiden çıkılınca, Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Burası, şeytanların eğleştiği bir vadidir!" buyurdu ve abdest aldıktan sonra Hz. BilâPe, "Ey Bilâl!.. Ezanı oku!" diye emretti. Ezan okununca Müslümanlar toplandı. Peygamber Efendimiz onlara, "Sabah namazının sünnetini kılınız." buyurdu. Sünnet kılındıktan sonra Peygamber Efendimiz, "Ey Bilâl!.. Kamet getir." dedi. Hz. Bilâl kamet getirdi. Peygamber Efendimiz, imam olup namazı kıldırdıktan sonra, Ashab-ı Kiram'a döndü ve, "Herhangi biriniz, uyur veya unutuverir de namazını geçirirse, onu vaktinde kıldığı şekilde kılsın, kaza etsin." diye buyurdu.643 MEDİNE'YE DÖNÜŞ Fahr-i Kâinat Efendimiz, bütün bu olup bitenlerden sonra mücâhidlerle birlikte tekrar Medine'ye doğru yol aldı. Uhud Dağı görününce, "Biz Uhud'u severiz, Uhud'da bizi!.." diye buyurdu. Ordusuyla Medine'ye girerken de, "Yâ Rabbi!.. Sen-dan başka mâbud yoktur; yalnız Sen varsın. Senin ortağın yoktur; bütün mülk Senindir. Bütün hamd de Senindir. Allahım!.. Biz, Sana yöneldik; günahlarımızdan tövbe ediyoruz. Biz, ancak Rabbimize ibâdet, Rabbimize secde, Rabbimize hamd ederiz. Rabbimiz va'dinde sâdıktır; kuluna (Muhammed'e) nusret etmiştir, yalnız başına bütün düşman topluluklarını hezimete uğratıp sindirmiştir."644 diye dua etti.* Peygamber Efendimiz, herhangi bir gazadan, hacdan veya bir umreden döndüklerinde, bir dağ başına çıkınca, yahut düz, yüksek bir sahaya varınca üç defa tekbir getirdikten sonra hep bu duayı yapardı. -------------------------------------------------------------------------------- 602 Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 110; Ibn-i Kesir, A.g.e., c. 3, s. 376-377; Halebî, Insanû'l-Uyûn, c. 2, s. 744. 603 İbn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 352-371. 604 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 352. 605 İbn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 369. 606 ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 107. 607 Müslim, Sahih, c. 4, s. 1946. 608 Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 4, s. 35. 609 Müslim, A.g.e., c. 4, s. 1946. 610 Buharî, Sahih, c. 3, s. 53-54; Müslim, Sahih, c. 4, s. 1947. 611 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 364. 612 Fetih, 18-19. 613 Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 108; Müslim, Sahih, c. 4, s. 1946. 614 İbn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 107. 615 İbn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 363. 616 İbn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 365-367. 617 İbn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 352; Ebû Davud, Sünen, c. 4, s. 175. 618 Halebî, İnsanû'l-Uyûn, c. 2, s. 767. 619 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 352; Taberî, Tarih, c. 3, s. 95; ibn-i Kesir, Sîre,c. 3, s. 397. 620 Kastalanî, Mevahibû'l-Ledünniye, c. 1, s. 181. 621 İbn-i Sa'd, A.g.e., c. 2, s. 107; Halebî, İnsanû'l-Uyûn, c. 2, s. 769. 622 İbn-i Hişam, Sîre, c. 3, s. 345. 623 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 368. 624 Muhammed el-Huderî, Nuru'l-Yakîn, s. 195. 630 ibn-i Hişam, Sîre, c. 3, s. 350; Ibn-i Sa'd, Tabakat, c. 8, s. 120. 631 Ebû Davud, Sünen, c. 3, s. 153. 632 Ahmed-i Ibn-i Hanbel, Müsned, c. 3, s. 102. 633 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 351. 634 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 351. 635 Ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 3, s.123. 636 ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 3, s.121-123. 637 İbn-i Sa'd, A.g.e., c. 3, s.121-125. 638 İbn-i Sa'd, A.g.e., c. 3, s.122-123. 639 Ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s.351; ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 8, s. 121. 640 İbn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s.351; ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 8, s. 126. 641 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 354-355 642 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 355. 643 ibn-i Hişam, A.g.e., c. 3, s. 355; ibn-i Kayyım, Zâdû'l-Maad, c. 2, s. 163. 644 ibn-i Sa'd, A.g.e., c. 8, s. 123-124. [/FONT][/SIZE][/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günde beş vakit kıldığımız nedir?
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Hz. Muhammed (s.a.v)
Efendimiz (s.a.v)'i Tanıyalım
Yahudîlerin peygamberimizi zehirlemeye kalkışmaları
Üst
Alt