Üşüyoruz...

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81

e7f72w.gif

Üşüyoruz ve Sebepsiz Sanıyoruz Üşümelerimizi.

Vakt-i evvelde yalnız üşürdük. Şimdi, topluca üşüyoruz.
Bahara rağmen üşüyoruz. Nisan bile üşütüyor.
Ellerimiz, eldivenlerimiz, kar başlıklarımız bile üşüyor.
Paylaşsaydık mevsimleri, iklimleri, kalın bir çizgi çekmeseydik "öteki"yle aramıza, üşümezdik.
Kalın bir duvar örmeseydik, soluğumuz yeterdi hepimizi ısıtmaya.
Lâkin, ötekinden kendimizi sorumlu saymadık.
Canımız yanıncaya kadar feryat etmedik, etmiyoruz.
Çığlıklar, şikayetler, itirazlar çoğaldı, bakın.
Hem üşüdük hem oksijensiz kaldık birlikte.

Birlikte; yani ben, sen, öteki...
Peki ama, kendi evimizde, kendi yurdumuzda, kendi yuvamızda niye üşüyoruz.
Belki de yanlış sorular üşütüyor, kim bilir.
Yanlış sorulara bulduğumuz yanlış cevaplar üşütüyor olmasın.
Doğru soru, "niye üşüyoruz?" olmalıydı.
Oysa yanlış soru yanlış cevaba bizi mecbur bırakıyor.
Doğru cevap doğru sorunun içinde. Doğru soru ise yanı başımızda.
Ama yitiğimizi yitirdiğimiz yerde aramıyoruz; insanız işte!
İnsanız, unutuyoruz.
Teşekkür etmiyoruz, kendi hakkımız görüyoruz iyiliği.
Şükretmiyoruz, tabii hakkımız görüyoruz nimeti.
Padişahın ziyafetinde garsona teşekkür ediyoruz da, padişaha teşekkür etmiyoruz.
İnsanız, sıkılıyoruz, arada bir üşüyoruz.
Sıcacık bir merhabada teselli arıyoruz.
Sıcacık bir merhaba arıyoruz ısınmak için.
Dün, bir merhabanın, bir acı
kahvenin kırk yıl hatırı vardı. Dile kolay kırk yıl!.. Ya şimdi?
Şimdi üşüyoruz, merhabasız, kahvesiz, köpüksüz üşütüyoruz.*

Dün, eller kalbin üzerine konur ve cemaate rahmet dilenirdi. Şöyle:

* - Selamûn Aleykûm, rastgele. Ya da:
- Selamûn Aleykûm, bereketli olsun.
- Ve Aleykûm Selam, Merhaba..!
- Merhaba, cemaate rahmet.
- "Siftah senden, bereket Allah'tan (c.c.)"dı ticaret sabahının ilk sözü.
- "Allah (c.c.) bereket versin"di son söz. "Bereketini gör"dü karşılığı.*

*Ne hoş, ne muhteşem gelenekti. Bir yerlerde yaşıyor mudur şimdi?
Yaşıyordur, kim bilir.
Sıcak bir merhaba: "Benden size zarar gelmez, emin olun ben
den" anlamındaydı.
Karşı merhabanın anlamı da aynı: "Sen de bizden emin ol."
Vakt-i evvelde "merhabamız vardır" sözü, "güvenilir insandır" anlamınaydı.
Ve her güzel temenninin, her özel duanın ardından "ecmain" denirdi.
"Ecmain", yani: "cümlemiz." *

*"Ecmain", "Ümmet-i Muhammed"ti.*

*Biz bıraktık, ecmain de bizi bıraktı. Güzel temenniler, özel duâlar da.
Dilimizi dönüştürdük, ecmain çevremiz oldu.
Çevremiz, yani müşterimiz. Velinimetimiz.
Ama bakın, nasıl da bizi yalnız bırakıyor çevremiz, müşterimiz, velinimetimiz.
Söz senet olmaktan çıkınca, merhabalar aşınıyor.
Çekler, senetler dönüyor. Önce içi boşalıyor merhabanın, ardından kesiliyor bıçak gibi.
Öyle ya, karşılıksız merhabayı kim ne yapsın? Öyle ya, esas kriz bu değil mi?
Dostsuz, merhabasız kalınca krize giriyor, üşüyoruz. "Ağustosta balta kesmez buz" oluyoruz.
Kimseye içimizi açamıyor, sırrımızı paylaşamıyoruz.
Saçaksız, sığınaksız, şemsiyesiz, korunaksız kalıyoruz.
İçimize, dışımıza kapanıyoruz, kimse çözemiyor şifremizi. Kimseyi
çözemiyoruz. İnsanız, yoksullaşıyor, yalnızlaşıyoruz. "Teselliden nasibim
yok, hazan ağlar baharımda" oluyoruz. İnsanız işte.
Modern zamanlardayız. Rekabet çağındayız. Tüketici ve üreticiyiz.
Eski yalın dünyamızdaki yalın sözler yetmiyor teselliye.
"Bir elin verdiğini ötekinden gizleme" ilkesi, yerini bir elin verdiğini bütün eller alkışlayacak şartına bıraktı.

Teşhir ve reklam çağındayız.
Herkes her şeyin bilinmesini istiyor; herkes, her
şeyin.
"Sırrını sır edene aşk olsun / Sırrını faş edene yuh!" demiş Hz. Mevlâna.
Ama, çağdaş medeniyet "mahremiyet"i yollara döktü, "sır" fâş oldu.
Eski yalın cümleler dar geliyor dünyamıza. Denizler, havalar, karalar dar geliyor arzumuza.
Borsa, repo, tefeci, banker çağında "çok söz yalansız, çok mal haramsız olmaz" sözü demode artık.*

*Doğrudur, "Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştayız", Akşemseddin'in yaşına
erenler de var aramızda, ama biz peynir gemisini karada yürütüyoruz.
Hem sözle yürütüyoruz. Anadoluhisarı'ndan Rumelihisarı'na, oradan Haliç'e...
İthalat, ihracat yapıyoruz. Export, import ticaret.
Güçlü, daha güçlü olmamız öğütleniyor sürekli.
Öğütlenmiyor, emrediliyor.*

*- Peki nedenmiş o?
- Çünkü, daha güçlü olacağız ki, daha güçlü olalım.*

*"Mutlaka izleyin", "mutlaka alın", "mutlaka biriktirin", "sakın kaçırmayın" direktifleri alıyoruz her gün, her an.
Melek değiliz, etkileniyoruz,

"mutlaka" değilse de izliyor, alıyoruz... Alıyoruz.... eğer ki ortada bir hak
varsa, en öncelikli olarak o hakkın kendimizde olduğunu düşünerekten,
Alıyor, izliyor, biriktiriyoruz. Peki niye? Güçlü olalım diye...!*

*Alttan ve üstten ısıtmalı apartmanlarımızda, villalarımızda Hz. Ebubekir'in
cömertliğinden söz ediyoruz. Böyle yapıyoruz, sonra da üşüyoruz. Üşürüz
tabii. İki yanlı zatürree, tüberküloz bile oluruz.*

*"Selamı yaymakla" emr olunduk ki, yeryüzü üşümesin.*

* * * *
 

Acizane

Başarılı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
10 Nisan 2011
Mesajlar
162
Tepkime puanı
5
Yaş
35
Teşekkürler
 

vaveyla

Çalışkan Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
26 Şubat 2011
Mesajlar
503
Tepkime puanı
10
Emeğine Sağlık krdşm
 
Üst Alt