Üniversiteli müslüman gençler

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Üniversiteli Müslüman Gençlerin
OTUZ YILLIK YÜRÜYÜSÜ


Serkan COSGUN

Türkiye'de toplumsal bir degisimi ve sonrasinda da kendi dünya görüsleri dogrultusunda bir devlet sistemi kurma idealini benimseyen, bu amaç dogrultusunda da bir mücadele gelistiren ve gelenek olusturma gayreti tasiyan gençlik hareketlerinin en önemli sacayaklarindan birini kuskusuz Islam Gençligi olusturmaktadir.

Binli yillarin baslarinda Islam'la tanisan ve bin dokuz yüzlü yillara Islam dininin baskin anlayis ve yasayisi ile giren Anadolu insani, Cumhuriyet devrimi ve hatta daha öncesinde baslayan batililasma egilimiyle birlikte sahih Islam anlayisindan giderek uzaklasmis, tek parti döneminin din aleyhtari politikalariyla dininden (sahih Islam'dan) kopmustur.

Elestirilebilecek bir çok noktalari olmasina ragmen Islamci gençligin, çevrelerinde kümelendigi bir kaç yazar ve bir iki dergi disinda 1960'li yillarin sonlarina dek kendilerini ifade edebildigi, dinamizmini ve söylemini dini inançlarindan alan herhangi bir olusum veya yapilanmadan bahsetmek oldukça zordur.

1969 yilinda Burhanettin Kayhan'in baskan seçilmesiyle Milli Türk Talebe Birligi çatisi altinda, üniversite ve orta ögrenim ögrencileri kendilerini Islam gençligi olarak ifade etmeye baslamislardir. Bu tarih, bu gün hala üniversitelerde, Islamî yasantiyi benimseyen ve bu ugurda mücadele eden Islam gençliginin sekillenisinin bir baslangici olarak kabul edilebilir.

Bu yazimizda, 1969 yilindan bu güne gelinceye dek Islam gençliginin gençlik hareketleri içerisindeki konumunu, fikirsel ve eylemsel gelisimini ve tarihi seyrini ele almaya, son otuz yili okuyucularimizin bilgilerine sunmaya gayret edecegiz.

Çalismamizi esas itibariyle 80 öncesi ve 80 sonrasi olarak sekillendirecegiz. 80 sonrasi dönem, üniversite düzleminde devam eden mücadele seyrinin kirilma noktalarinin (menfi-müspet) gözönünde bulundurularak 4 ayri dönemde incelenecektir.

80 ihtilaliyle baslayan ve 87 yilinda basörtüsü yasagina karsi Istanbul merkezli eylemliliklerin basladigi yila kadar I. dönem, 87 yiliyla baslayan ve eylemliliklerin basörtüsü ile sinirlandirilmadigi, müslümanlarin ve Islam dünyasinin sorunlarinin gündem edildigi, üniversitelerde hakim güç konumuna gelindigi ve bu sebepten kavgalarin basladigi II. dönem ki bu dönemi 92 yilina kadar götürmeyi uygun bulduk. 92 yili, üniversitelerde kavgalarin belirleyiciliginin ortadan kalktigi, Özal'in Islamizasyon politikalarinin üniversitelerde de hissedilir biçimde basariya ulastigi yil olarak kabul edilmesi gereken bir yildir. 92 yilinda baslayan ve zihinlerden hiçbir zaman silinmeyecek, daha sonralari söze baslayan her müslümanin mutlaka kendisine atifta bulunacagi MGK kararlarinin alindigi tarih olan 28 Subat 1997'ye kadar devam eden süreç III. dönem olarak ele alinacaktir. Son olarak da su an içinde yasadigimiz 28 Subat sonrasi dönem; IV. dönem...

80 Öncesi Dönem

80 öncesi Islam gençliginin yasadigi seyri incelerken temel olarak MTTB ve Akincilar dernegini ele alacagiz. Ancak MTTB'nin 69 yilinda kendilerini Islamci Gençlik olarak tanimlayan gençlerce sahiplenilmesi ve 1976 yilinda kurulan ömrü kisa ve fakat ortaya koydugu söylem ve pratiklerle göz dolduran Akincilar derneginin öncesinde, bu gençligin olusmasinda besleyici rol oynayan bir kaç unsura deginmemiz gerekir.

Kökeni 1913 yilinda açilan Imam-Hatip Medreselerîne dayanan daha sonra Cumhuriyet devrinde 3 Mart 1924'te açilan ancak yeterli ögrenci bulunamamasi sebebiyle 1930 yilinda kapatilan, 3 Eylül 1951 yilinda tekrar açilan ve 1971 yilina kadar herhangi bir degisiklige ugramayan Imam Hatip Okullari Türkiye'de gerek orta ögrenim gerekse de yüksek ögrenimde mukaddesatçi ve daha sonra Islamci bir gençligin olusmasindaki temel etmenlerden biridir. Kurumun kurulus felsefesi ve egitiminin niteligi hakkinda getirilecek hiç bir elestiri bu gerçegi gölgeleyemicektir.

Bununla birlikte, Necip Fazil Kisakürek'in Büyük Dogu'su, Sezaî Karakoç'un Dirilis'i ve Nurettin Topçu'nun Hareketi, o günün sartlarinda müslüman gençlerin etraflarinda kümelendigi ve düsünsel olarak beslendikleri kaynaklari ifade etmektedir. Bunun disinda 1958 yilinda Salih Özcan'in sahibi oldugu Hilal Dergisi ve yine bu yil ve sonralarinda Türk okuyucusuna kazandirilan tercüme eserler zihinsel bir etkilesimin ve olusumun baslangicini ifade etmektedir.

Milli Türk Talebe Birligi Kurulusu ve Tarihi Seyri

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ve en köklü ögrenci kurulusu olan Milli Türk Talebe Birligî 4 Aralik 1916 yilinda "Darül Fünün" ögrencileri tarafindan kurulmustur. "Her müslüman Türk gibi, bu vatanin çocuklari, dinini, imanini, vatanini ve varligini bunlarin düsmanlarina karsi korumak yolunda, milli suurun uyanmasi için çalistilar. Imkanlari elverdigi kadar 'milli mücadeleye' istirak etti"

Cumhuriyetin ilanindan sonra faaliyetlerine artan bir ivmeyle devam eden MTTB'nin bundan sonraki seyrini Aralik 1968 tarihli Milli Gençlik dergisinden ve kismen de Burhanettin Kayhan'in Islam Gençliginin Stratejisi isimli kitabindan aktaralim.

Yil 1929, Türklük ve müslümanligin amansiz düsmani komünistler, Moskova'da tahsil yapmis, azililariyle milli varligimizi tehdit etmeye baslamislardi. Agza alinmaz her türlü kepazeligi yaparak milletin inançlariyla alay ediyorlardi. Çesitli kanunlar ve ters tutumlarla elleri kollari baglanan milliyetçi ve muhafazakar aydinlar, bu azginlara gereken derslerini veremiyorlardi. Iste bütün bunlara dayanamayan, milli degerlere bagli üniversite gençligi harekete geçti. Tevfik Celal Ileri ve arkadaslari, sadece isimde kalan "Birlik"te "Yeter" ihtarini veren bir sahlanisti.

Kendisiyle ayni fikirde birlesip omuz omuza çalistigi en yakin arkadaslari Rüknettin Fethi (Olcay Tug), Adnan Ötügen ve Sükrü Kaya ile birlikte Babialide bir bina tutup, Devletten hiç bir yardim alamadiklari halde kendi aralarinda topladiklari paralarla faaliyete geçtiler ve o dönemde birligin yayin organi olan BIRLIK isminde haftalik bir dergi çikarmaya basladilar. Zamanin en büyük trajli gazetesi kadar bir traja sahip olan dergi 14 sayi çikarildiktan sonra hükümet eliyle kapatildigi düsünülürse derginin tesir gucü anlasilacaktir.

Birligin sirasiyla altina imza attigi faaliyetleri sayacak olursak:

22 Subat 1933'te Vagon-Li hadisesi

Vagon-Li Sirketinin Beyoglu acentaliginda Türkçe konustugu için bir Türk memuruna büyük hakaretler yapilir ve ceza verilir. Bunun üzerine MTTB mensubu gençler bu hadiseyi protesto için büyük bir kalabalik halinde toplanir. Sirketin Beyoglu acentasi basilir ve maddi zarara ugratilir.

20 Nisan 1933 Razgrad Hadisesi

17 Nisan 1933 tarihinde Bulgaristan Türklerinin meskün bulundugu Deliorman'in Razgrad kasabasindaki Türk mezarligi Bulgarlar tarafindan tahrip edilmis, bunun üzerine Tevfik Celal Ileri'nin genel baskani oldugu MTTB'nin mensuplari büyük bir protesto toplantisi yapmislardir.

22 Tesrin 1936 Hatay Mitingi

22 Tesrin 1936'da MTTB hem Hatay'da yapilan iskenceleri protesto etmek, hem de Hatay'in Türkiye'ye ilhakini hatirlatmak maksadiyla bir miting tertip eder. Vilayete müracaat edilmis fakat mitinge izin verilmemistir. Buna ragmen Beyazit Meydaninda toplanan binlerce üniversiteli ve liseli genç Taksim'e kadar yürüyüp Abideye çelenk koymuslardir. Mitingin izinsiz oldugunu ifade eden emniyet güçleri ile gençlerle arasinda çatisma çikmis ve bazi gençler gözaltina alinmislardir. Miting sonrasinda MTTB izinsiz gösteri organize etme suçundan kapatilmistir.

4 Aralik 1945 Tan Hadisesi

MTTB'nin resmen kapali oldugu bu dönemde özellikle Komünizm propagandasi yapan Tan, Görüsler, Yeni Dünya, Gün gazete ve dergileri gençleri infiale sürükler. Bunun üzerine milliyetçi gençler Beyazit meydanindan yürüyüse geçerler. Tan gazetesinin önüne gelen gençler kapali olan kapi ve kepenkleri kirarak gazete binasini tahrip ederler. Daha sonra yürüyüse devam eden gençler emniyet güçlerinin ihtarlarina aldirmaksizin Taksim meydanina yürür ve akabinde LATÜRKI ve YENI DÜNYA binalarini ve matbaalarini da tahrip ederler.

Ayni gün gençlerin Büyük Dogu binasinin önüne gelip Necip Fazil lehine tezahürat yapmalari da ilgi çekicidir.

15 Aralik 1946 tarihinde Talebe Birligi kuruldu ve 17 Aralik 1947 tarihinde Bakanlar Kurulu karariyla tekrar Milli Türk Talebe Birligi ismini aldi. Bu tarihten sonra milliyetçi gençler Komünizme karsi faaliyetlerini MTTB etrafinda toplanarak yürütmüslerdir. MTTB 1950 yilina dek komünizme karsi bir çok protesto ve program düzenlemistir.

1960 yilina kadar bu dönemde diger dönemlere nazaran daha pasif kalinmistir. 15 Ocak 1950 tarihinde Yunanistan'in Kibris konusunda tutum ve davranisini protesto eden MTTB'li gençler Eminönü'nden Taksim'e bir yürüyüs gerçeklestirmislerdir. Yine ayni yil Nisan ayinda zamanin hükümeti tarafindan ilgisiz birakilan Fevzi Çakmak'in cenazesine sahip çikilmis ve büyük bir merasim tertip edilmistir. 1960 ihtilalinde kayda deger bir örgütlülügü ve gücü olmayan MTTB, Ihtilali destekler bir tavir takinmistir. 18 Mart 1965 yilinda Rasim Cînisli'nin Genel Baskan seçilmesine dek süren devrede MTTB yönetimi sol görüslü ögrencilerin eline geçer. Bu durum 15 ocak 1965 tarihinde TIP kongresinin MTTB konferans salonunda gerçeklestirilmesiyle kendini alenen göstermektedir.18 Mart 1965 tarihinde yapilan kongrede Rasim Cînisli'nin Baskan seçilmesiyle MTTB tekrar milliyetçi cepheye geçer. Bu dönem bir dönüm noktasidir. Islam gençliginin aksiyon haline girmesinin temeli bu dönemde atilir.

"Rasim Cinisli'nin seçilmest Islami kesimde büyük bir sevinç olusturmustur. Zira Rasim Cinisli ve onu seçen üniversite ögrencileri Sol'a/ Komünizm'e, batililasmaya karsi milli menfaatlere bagli ve Islam'a saygili bir anlayisin tasiyicilari olarak taniniyorlardi. Dönemin Islami mahfilleri, bildikleri ve inandiklari din kültürüne bagli üniversite gençliginin MTTB gibi etkin ve yaygin bir gençlik tesekkülünü ele geçirmesini, batici kadrolarca horlanan kimliklerinin yükselen bir zaferi olarak nitelendirirler.'"

Bu devrede antikomünist ve milliyetçi mukaddesatçi bir hüviyetle ortaya çikan MTTB sirasiyla su eylemlilikleri ortaya koymustur.

Fetih Mitingi (29 Mayis 1965)

Ilk defa gençlik tarafindan Istanbul'un 512. fetih yili Sultanahmet meydaninda büyük bir mitingle kutlanmistir.

Pakistan Mitingi (9 Eylül 1965)

Kesmir ihtilafi yüzünden Hindistan'in Pakistan'a saldirmasi üzerine, Sultanahmet meydaninda tertip edilen mitingde Kesmîr Sehitleri saygiyla anilmis ve Hindistan Protesto edilmistir.

Kibris Mitingi (20 Aralik 1965)

Birlesmis Milletler Genel Kurulunun Kibris'la ilgili olarak Türkiye aleyhine karar vermesi üzerine MTTB tarafindan tertiplenen mitinglerin ilki 20 Aralik 1965'te Beyazit meydaninda yapilmistir. MTTB'nin öncülügünde gerçeklestirilen bu mitingin akabinde Üsküdar, Ankara, Izmit, Mersin, Erzurum ve Türkiye'nin birçok yerinde daha mitingler yapilmistir.

Ayasofya 'da Namaz (27 Temmuz 1967)

Katolik Kilisesi dini lideri Papa VI. Paul'ün Ayasofya'yi ziyareti ve orada turistlerle birlikte dua etmesini protesto etmek için Ayasofya önünde bir basin toplantisi düzenlenmis ve akabinde 1943 yilindan bu yana ilk kez Ayasofya'da namaz kilinmistir.

Anadolu Sahlanis Mitingi (12 Kasim 1967)

Altmisa yakin milliyetçi tesekkülün katilmasiyla Erzurum'da düzenlenen ve daha önce Dogu mitingleri adi altinda düzenlenen toplantilari tel'in eden bir miting düzenlenmistir. Sahlanis mitinglerine 1968 yilinda Istanbul, Ankara ve Izmir'de de tertip edilen mitinglerle devam edilmistir.

25 Nisan 1969'da Kayseri'de baslayip 12 Agustos 1969'da Istanbul'da biten genel kurul sonrasinda Burhanettin Kayhan MTTB genel baskanligina seçilmistir. 1965 yilinda Rasim Cinisli'nin genel baskan seçilmesiyle baslayan Islamilesme süreci, Burhanettin Kayhan baskanliginda, MTTB'nin gerçek kimligini bulmasiyla devam etmistir. Bu dönem, orta ögrenim ve üniversite gençliginin kendilerini artik Islam gençligi olarak ifade ettigi dönemin baslangicidir.

Bu yillar Türkiye'nin çok karisik oldugu, ögrenciler arasinda (orta ögrenim ve üniversite) fikri ve ideolojik tartismalarin ötesinde fiili ve silahli çatismalarin yasandigi dönemdir. MTTB bu çatismalarin disinda kalmanin gayretini verirken bir yandan da çözümün, menfi olarak nitelendirdikleri sol akimlarin frenlenmesi veya önüne sed çekilmesi degil (çünkü bu daha da güçlendirecektir) bu menfi akimi kökünden yokedilmesi oldugunu savunuyordu. Bu dönemde de MTTB "Iman medeniyetine yeniden sahip çikma zorunluluguna" vurgu yapiyor ve "Bozulan Selçukludan bir Osmanli günesi çikartan bizim cevherimiz neden 20. yüzyilda yeniden bir medeniyet vücüda getirmesin? Ahlaki ve içtimai degerler eskimez, solmaz ve pörsümez, pörsüyen sekildir" seklinde düsüncelerini ifade ediyordu.

MTTB'nin bu dönemde altina imza attigi faaliyetleri aktarirken Burhanettin Kayhan, Mescidi Aksa'nin Yahudiler tarafindan yakilmasi ve bunun üzerine Islamci gençligin Istanbul'da "Yahudiyi boykot" etmek üzere "Mescidi Aksa Haftasi" tanzim etmesinin altini çiziyor ve bu hareketi Islami bir hareket olarak nitelendirip büyük bir öneme sahip oldugunu ifade ediyor (4 Eylül 1969).

Her ne kadar ögrenciler arasinda cereyan eden silahli çatismalarin disinda kalma gayreti içerisinde olsalar da 21 Eylül 1969 cumartesi gecesi MTTB spor odasina bomba atilmasi sonucunda Mustafa Bilgi sehit edilir. Bu MTTB'nin sahip çiktigi ilk sehit degildir. 1967 yilinda Ankara'daki Site talebe yurdunda Ilahiyat Fakültesi ögrencisi Ruhi Kiliçkiran yemekhanede kursunlanarak öldürülür. Ruhi Kiliçkiran MTTB kayitlarina ilk sehit olarak düsmüstür. 1969 yilindan sonra sehitlerin sayisi hizla artacaktir.

Üniversitelerde devam eden çatismalara istememelerine ragmen Islamci gençlik de taraf olmustur artik. Isik Olayi olarak tarihe geçen olayi Burhanettin Kayhan'in cümleleriyle aynen aktariyoruz.

"Isik M.M.Ö.Y.O. Talebe cemiyeti seçimini Islamcilar kazaninca, bunu hazmedemeyen anarsistler disaridan, hatta Istanbul disinda ne kadar militanlari varsa hepsini Isik M.M.Ö.Y.O. na getirip talebeleri zorla boykota sürüklerler. Cemiyeti ellerinde bulunduran grup, boykotu kirip derslerin tekrar baslamasini saglar. Bunun üzerine sol, bütün silahli ekibiyle 19 Eylül 1969 gecesi Besiktas'taki okul binasini sarar. Ellerinde sten, tomson oldugu halde okula hücum ederler. Önce okulu uzaktan tarar ve etrafi delik desik ederler. Islamci gençlik binanin içindedir. Islamci gençlik içeriden disariya bir taarruzla çikar, komünistler kaçacak delik ararlar. Bodrumlara, kahve köselerine siginirlar. Hadiseler esnasinda Orman Fakültesinden Mehmet Cantekin vurularak öldürülür.

Yeni bir komünist oyunu daha tezgahlanir! Arkadaslarini öldürürler, suçu da karsi gruba yüklenerek, yoldaslarini karsi tarafa karsi kin ve intikam hirsi ile doldururlar. Solcular, sagcilari katil olarak damgalayip, mahkum ettirmek için bir taktik uygularlar.

Mizansen hazirlanmistir; Islamci gençler cinayetin failleri olarak yakalanir. Cemiyet baskani Semih Topçu için tevkif karari çikar. Suçsuz oldugundan Semih Topçu gidip teslim olur. Semih Topçu hiç mahkeme edilmeden 9 ay hapiste yatar. Mahkeme Sivas'a nakledilir ve Sivas agir ceza mahkemesince Semih Topçu tahliye edilir."

Islamci gençligin bu tarihlerde üniversite bünyesinde ugradigi saldirilar yukaridaki olayla sinirli kalmiyordu hiç süphesiz. Üniversiteleri kendi kaleleri ve faaliyet alani olarak gören solcu ögrenciler, kendi düsüncelerine prim vermeyip militanlari olmayi kabul etmeyen anti komünist veya müslüman hiç bir ögrenciye yasam hakki tanimiyorlardi. Istanbul'daki üniversiteler içerisinde ayri bir yeri olan Yildiz Akademisinin o yillardan baslayip hala süregelen Islami kimlik sahibi genç olusumu da kendi mevzisini kavga vererek kazanmak durumunda kaliyordu.

"Sanat okulu mezunlarini kabul ettigi için Yildiz Akademesi Anadolu'nun bozulmamis, seciyeli ve imanli gençlerinin hakimiyetindedir. Bunu hazmedemeyen komünistler, okulu ele geçirmenin planlarini yapip uygulamak isterler.

9 Aralik 1969 günü saat 23.00 siralarinda Akademi önündeki otobüs duraginda meçhul sahislar komünizmle mücadele dernegi eski üyesi Istanbul Mimarlik Mühendislik Akademisi ögrencisi Mehmet Büyüksevinç'i tabanca ile vurarak öldürürler.

10 Aralik 1969 günü sol cenazeye sahip çikar. Mehmet Büyüksevinç devrim sehidi (!) ilan edilir. Bunun üzerine sol bütün militanlariyla bu hadiseyi bahane ederek I.D.M.M.A.'ni isgal eder. Akademiye giden milliyetçi gençler Akademiye sokulmuyor, girenler de yakalanip halk mahkemelerine çekiliyordu...

Bu arada Akademi içindeki Islamci gençlerin Mescidi Komünistler tarafindan tahrip ediliyor, mukaddes kitabimiz Kur'ani Kerim yirtiliyor, halilar yakiliyordu...

14 Aralik 1969 Pazar gününü Pazartesiye baglayan gece sabah namazini Yildiz camiinde kilan bir grup Islam genci Akademi önünden geçerken, Akademiyi isgal eden ve Akademi içinde silahli olarak bekleyen komünistlerin hücumuna ugrarlar.

En önde Battal Mehetoglu elinde tabanca devamli ates eder. Bu arada binadan gelen tüfek kursunu ile arkadan vurulur. Battal'in vuruldugunu gören komünistler birara duraklayip ates kesince Islamci grup da firsattan istifade oradan çekilirler.

15 Aralik 1969 Pazartesi günü hazirlanan mizansen sahneye konuluyor...

TRT, sol basin, komünist eskiyalarla tam isbirligi halinde Islamci gençlige ve müslüman halka alabildigine hücum ediyordu. Radyo "camiden çikan yobazlar bir genci öldürdü" derken sol basin da ayni seyleri yaziyordu. Sol basin ayrica Battal'in ölümünü yeni "Kubilay" olayi olarak degerlendiriyordu.

Istanbul'da bütün solcu militanlar fakültelerde silahlarla, terör havasi estiriyorlardi. Yildiz Akademi binasinda komünist halk mahkemeleri kuruluyor, yakaladiklari antikomünist her gence, akla hayale gelmedik iskenceler yapiliyor, üzerlerinde sigaralar söndürülüyor, ölesiye dayak atiliyordu.

17 Aralik 1969 Çarsamba günü bütün fakültelerdeki sol militanlar üniversite gençligini mateme sokmaya çalisiyorlardi. Boykota direnen Edebiyat Fakültesi Türkoloji bölümü talebelerine karsi bu bölümün anfileri bombalaniyordu.

Içisleri Bakaninin talimatiyla MTTB mensuplari ve baskani sorguya çekiliyordu.

19 Aralik 1969 Cuma günü talebe hareketleri bütün siddetiyle devam ediyor. Polis Islamci genç avina çikiyordu. Battal Mehetoglu'nun öldürülmesi yüzünden MTTB mensubu 11 genç tutuklaniyor.

21 Aralik 1969 Pazar günü MTTB ve Yildiz Devlet Mühendislik ve Mimarlik Akademisi aranir.

Cumartesi aksami I.D.M.M.A. aranir. Fakat aranacagi önceden bilindigi için silahlarin çogu Akademinin arabasi ile kaçiriliyor. Fakat buna ragmen 8 tabanca, 35 molotof kokteyli, 2 av tüfegi, 2 sustali, büyük tahrip aletleri, 250 mermi, 16 adet dom dom kursunu ve bodrumda iskenceden baygin yarali yatan Mustafa Afsaroglu ele geçiriliyor. Ayni gece MTTB de araniyor. MTTB'nin büfesine ait bos su siseleri ve kirik sandalye ayaklari bulunuyor."

12 Mart muhtirasiyla birlikte komünistlerin en güçlü teskilati olan Dev-Genç kapatilir. Üniversitelerdeki çatisma geçici bir süre durgunlasir. Muhtiradan sonra sikiyönetimin ilani, MTTB'nin çatismalarin disinda kalma prensip ve kararliligi ile birlikte MTTB üniversite düzlemindeki çatismalardan çekilmis ve kendi iç bünyesine yönelmistir.

1969 yilindan 12 Mart'a kadarki dönemde deginilmesi gereken önemli olaylardan biri de Mücadele Birligi ve MTTB arasinda Fetih kutlamalari konusunda çikan bir ihtilafin neticesi olarak 29 Mayis 1970 tarihinde Mücadele Birligi mensuplarinin MTTB'li gençlere saldirmasi olayidir. Dönemin MTTB Genel Baskani Burhanettin Kayhan'in Milli Gençlik Dergisi 1970 yili Gençlik Özel Sayisi'nda kamuoyuna sundugu açiklamada su cümlelere yer veriliyor:

"... 1. Mücadele Birligi mensuplan ile aramizdaki ihtilaf sahsi çekisme degil, fikir ayriligindan gelmektedir.

2. Mücadele Birligi komünistlerle degil de Müslümanlarla mücadele etmektedir.

4. Itikad bakimindan yanlis yoldadirlar.

5. Mücadele Birligi ile hiçbir fikri baglantimiz yoktur.

6. Teskilatimiz mensuplarina yesil komünistler, mason usaklari, satitmislar diyecek kadar ihanet içindedirler.

7. Sag görünüp sagcilari hedef alanlar ancak ajan ve milli cephe bozgunculari olabilirler.

8. Mücadele Birligi bizim anladigimiz manada sagci bir teskilat degildir. Fakat bir çogu aldatilmis ve kandirilmis masum müslüman gençlerdir."

MTTB 1971'den sonra Anadolu'da yayilma ve teskilatlanma faaliyetlerine önem vermis isabetli bir kararla Türkiye çapinda, fikri ve fiili olarak agirligini göstermistir. Bu dönemde yüzden fazla orta ve yüksek tahsil teskilati kurulmustur.

60'li yillarin sonlarinda gençler arasinda basgösteren Islami yönelis kendisini MTTB çatisinda ifade ediyordu. 70'li yillar boyunca devam eden bu süreci Haksöz dergisinin Ekim 94 tarihli 43. sayisinda kendisine sorulan sorulari cevaplandiran, MTTB icra konseyi baskanliginda bulunmus Kenan Yabanigül'den aktaralim.

"Bence MTTB ve benzer çevreler, 1970'li yillara dogru Islam'a yönelmeye baslamislardir. Bu yönelis Türk-Islam sentezinden uzaklasan Islam'i kaynagindan ögrenmeye ve yasamaya arzu duyan gençlerin varligini olusturdu. Gençler Islami kimliklerini yeniden kesfetmeye basladilar.

Islami kimlik sorununun gündeme gelmesine etki eden faktörler tek nedenli degildi.

O dönemlerde Islam dünyasindan, etki uyandiran Islami eserlerin çevirileri yapilmaya baslanmisti. Islam'i bir bütün olarak tanitmaya çalisan bu eserler, gençleri okumaya yöneltiyordu. Bu eserler MTTB çevresi tarafindan da, diger vakif/kurulus ve cemaat çevrelerindeki gençler tarafindan da okunuyordu. MTTB'nin üçyüze yakin Anadolu teskilati vardi. Bu mahalli birimleri düsünsel planda MTTB merkeziyle birlikte genel Islami uyanis egilimi veya yörelerdeki etkin bir hoca veya abinin görüs ve gayretleri yönlendiriyordu. Iste gerek bu birimlerden, gerekse Nurcu, Süleymanci çevrelerden ve o zamanki MSP çevresinden üniversiteye gelen gençler MTTB merkezinde bulusuyorlardi. O zamanlar gençler arasinda bu eserlerdeki bilgiler gerek ikili ve sohbet iliskilerinde, gerek seminer ve konferans gibi etkinliklerde gündeme geliyor, tartisiliyor ve büyük etkiler uyandiriyordu"

Yabanigül ayni yazisinin devaminda MTTB etkinliklerinde ve yayin organi Milli Gençlik dergisinde Türk-Islam medeniyeti ve Türk gençligini önceleyen vurgularla ilgili olarak sunlari söylüyor:

"Türk-Islam kelimesinin beraber kullanilmasiyla murad edilen mana, bu gün Türk-Islam sentezi'nden bahsedenlerin tasidigi amaçlardan farkli idi. O dönemde Türk-Islam kelimesi Necip Fazil'daki kullanisi ile kabul görüyordu. Bu kullanim irkçiliktan ziyade bütün degerlerini Islam'dan alan Türk milletine vurgu idi. Zaten o dönemde MTTB gençligini en fazla etkileyen kisilerden birisi de Necip Fazil idi. Daha sonra Türk kelimesinin irki bazda kullanilmasinin rahatsizlik uyandirmasi ve Islami bakisin güçlenmesiyle de MTTB bu kelimeden uzaklasip, "Müslüman Gençlik" tabirini kullanmaya basladi. Türk kelimesinin ihmal edilmesinde Güneydogu'da önemli etkinlikler gösteren MTTB'li müslümanlarin konuyla ilgili rahatsizliklarini üç veya alti aylik temsilcilik toplantilarinda/ kamplarda, özel sohbetlerde dile getirmeleri de dikkate alinmistir. Ama bir dayatma olmamistir. Zaten genel merkez genellikle bu bilincin tasiyicisi kisilerin elinde bulunuyordu. Mesela MTTB amblemindeki kurdun kaldirilis tarihi 1975'tir. Artik o yillarda Türk ve Kurt sembol ve kelimeleri ile bir ayrisma noktasindaydik. Bu kelime ve sembolleri tasiyan kitlelerin birbirleriyle de karismamasi gerekiyordu. Çünkü bizler, amel ve düsüncelerimizi müslüman olarak onlardan bariz sekilde ayrisarak hissettirmeliydik. Iste MTTB ve çevresinde Islami kimligin netlesmesi sürecine bu pratik durumda önemli bir katki saglamistir.

O dönemin yöneticileri bu süreçte, önceki dönemin sagci, antikomünist kimligi ile ögrenci hareketlerine yönelmis olan MTTB gençligini bizce anlamsiz çatismalardan uzaklastirmaya, okumaya, kültürlenmeye ve Islami kimliklerini tartismaya sevk etmeye çalisiyorlardi. Ortada net ölçüler yoktu. Ama yönelis Islami idi. Bu tartismayi, yönlendirici konumdaki MTTB yöneticileri de kendi aralarinda yapiyorlardi. Sagciliktan ve sagciligin getirdigi eylemlerden siyrilmaya çalisiliyordu. Hatta bir miting yapilacaksa eski sekil, slogan ve amblemlere yer vermemeye çok özen gösteriliyordu. Kimligimizin netlesmeye basladigini ve Islam'in öncelendigini göstermek ihtiyacini hissediyorduk."

Bu yillarda (70'li yillarin ortalari) yalnizca MTTB bünyesindeki gençlerin degil Türkiye genelindeki Islami çevrelerin tümünde tevhidi bir söylemin sekillenisine sahit oluyoruz. Özellikle MTTB'nin yayin organi olan Milli Gençlik dergisi bu söylemi bizlere tasimaktadir. 1974-75 ögrenim döneminde yayinlanan Milli Gençlik dergilerinde özellikle Ali Bulaç, Mehmet Mengüç (Sedat Yenigün), Ahmet Memduhoglu'nun yazilari dikkat çekmektedir. Ayni yil Libya devlet baskani A. CALLUD Türkiye'ye gelerek MTTB'li gençlere "Kaynagimiz Kur'andir" ana temasi üzerine bir konferans vermistir. Bu tarihten itibaren ümmetçilik, üzerine vurgu yapilan bir kavramdir ve artik Milli Gençlik dergisi sayfalarinda sikça ve ayrintili biçimde dünya müslümanlarindan haberler aktarilmaktadir.

1975-76 ögrenim döneminde yayinlanan Milli Gençlik dergileri artik Islam metot ve fikir tartismalarîn yapilandigi, bu yolla MTTB'li ve diger gençligin düsünce dünyasinin olusturulmaya çalisildigi bir dönemi ifade ediyor. Ali Bulaç, Selahaddin Es, Besir Eryarsoy, Seyhmus Durgun'un yazilari, bunlarin disinda tercüme yazilar, dergi sayfalarinda yer aliyor.

Tüm bu düsünsel arinmanin yaninda bu tarihlerde MTTB yurt genelinde büyük yankilar olusturacak eylemliliklere imza atmaktan geri kalmamistir. Bu eylemliliklerin en önemlisi 1975-76 ögrenim döneminde, Meslek okullarinin üniversiteye girmesini saglamak maksadiyle, mecliste kabul edilip, senatoda müddeti içinde görüsülmedigi için kanunlasmis sayilan teklifin Cumhurbasakin F. Korutürk tarafindan veto edilmesi üzerine, Genel Baskan Rüstü Ecevit'in yayinladigi bildiri ile "veto'ya veto" protesto eylemleri baslatilmistir.

3 Ocak 1976 günü Istanbul'da binlerce Meslek okulu ve onlari destekleyen üniversite ögrencisinin katilimiyla dev bir yürüyüs yapilmistir. Taksimden baslayip Beyazit'ta son bulan yürüyüs günümüze dek tasinmis olan bir sloganin ilk kez kullanilmasi bakimindan da anlamlidir. Kullanilan bu slogan "Islami Hareket Engellenemez" sloganidir. Ayrica bunun disinda, "Müslüman Türkiye", "Imanliyiz Güçlüyüz", "Çagimiz Buhranda Kurtulus Islam'da", "Egitimde Esitlik", "Vetoya Hayir" gibi sloganlar atilmis pankartlar açilmistir.

Imam-Hatip Liseli gençlerin de üniversiteye girememeleri anlamina gelen bu vetoya karsi tepkiler Istanbul'la sinirli kalmamis, kisa zamanda, Ankara'da, Kayseri'de, Bursa'da, Erzurum ve Trabzon'da da görkemli yürüyüslerle protesto edilmistir. Bahsi geçen bu alti ilin disinda da; Diyarbakir, Edirne, Elazig, Izmir, Kastamonu, Konya, Malatya, Maras, Sakarya, Sivas, Tokat ve Urfa'da da basarili bir sekilde yürüyüsler gerçeklestirilmistir.

70'li yillarm sonlarina dogru MTTB içerisinde baslayan hiziplenme egilimleriyle birlikte aktif olan talebe dernekleri birer birer ihraç edilmeye baslandi. Bu gelismeler MTTB'li gençler arasinda huzursuzluk olusturdu.

1976 yilinda Ankara Devlet Mimarlik ve Mühendislik Akademisi ögrencilerinden bir grup genç tarafindan kurulan Akincilar dernegine, özellikle 78'den sonra MTTB'den ciddi kaymalar baslamistir.

Yine bu dönemde MTTB bünyesinde faaliyet göstermis ve daha sonra dislanmis bir grup genç tarafindan kurulan Istanbul Kültür Ocagi da, MTTB'den ayrilan gençlere kuçak açan bir zemindir.

Istanbul Kültür Ocagi çikardigi Islami Hareket Dergisi'yle ismini duyurmaya, müslüman gençlerin fikirsel gelisimine katkida bulunmaya çalisacaktir.

Bu dönemde Islami Hareket Dergisi disinda yine MTTB'de faaliyet yapmis gençlerin bagimsiz olarak çikardiklari partisel faaliyet ve milli endiselerden uzak Düsünce Dergisi, Sura Dergisi müslüman gençligin daha ümmetçi egilimlere sevkedilmesi, sistemden soyutlanma, Islami cemaat olma, Islami devlet anlayislarinin yerlesmesine yardimci olmuslardir.

70'li yillarin sonlarina gelindiginde MTTB, 70'li yillarin baslarinda ve ortalarinda yüklendigi misyonu artik yitirmistir. Faaliyetleri kültürel etkinliklerle sinirli kalan MTTB, dil kurslari, ehliyet kurslari, üniversiteye hazirlik kurslari, siir okuma yarismalari v.b. faaliyetler içinde bogulup kalmis ve 80 ihtilaliyle birlikte de kapatilmistir.

MTTB'nin 1916'da kurulusundan itibaren gelisim seyrini, altina imza attigi eylemleri ve özellikle 60'li yillarin sonlarindan itibaren Islami düsünüsün ve hareketin olusmasi yönünde yüklendigi misyonu elimizden geldigince aktarmaya gayret ettik. Simdi de 80 öncesi dönemde MTTB gibi etkin bir kurulus olan Akincilar Dernegi'ni ele alacagiz.

AKINCILAR

Akincilar Dernegi ilk olarak Ankara Devlet Mimarlik ve Mühendislik Akademili bir grup ögrenci tarafindan Tevfik Riza Çavus'un baskanliginda 1976'da kurulmustur.

Ülke çapindaki ögrenci dernek ve birlikleriyle herhangi bir istisare yapmaksizin kurulan Akincilar, gençlik tarafindan uzun bir süre beklenen ilgiyi görmedi. Özellikle zamanin Adalet Bakani Ismail Müftüoglu'nun bir kaç konusmasinda Akincilar ismini telaffuz etmesi ve sahiplenir bir tavir takinmasi gençlik tarafindan güvensizlikle karsilandi.

Ankara'da yalnizca bir okulun dernek çalismasi seklinde kurulan Akincilar, ayni dönemde Adana ve Kasimpasa'da kurulan derneklerle de ayni ismi tasimaktaydi. Daha sonra Ankara'nin etkintigiyle birlikte Adana ve Kasimpasa Akincilari da Ankara'ya baglanacaklardir.

Bu tarihlerde Islam gençliginin, bünyesinde faaliyet gösterdigi MTTB gerek partiler üstü kalma kararliligi gerek de kendi içerisinde basgösteren kiliklasma-hiziplesme egilimleri sonucunda, basta Istanbul'da olmak üzere aktif ögrenci derneklerini ihraç yoluyla tasfiye etmeye baslamistir.

Tasfiye islemleri sonrasinda Istanbul'da; Fatih Camii Yurdu, Ilim Yayma Yurdii, Antalya yurdu, Atîk Valide Yurdu, Erzincan Yurdu, Fetih Yurdu ve bir kaç yurtta daha kendilerini herhangi bir kurum veya yapiyla ilintilendirmeyen kalabalik bir müslüman ögrenci potansiyeli vardi. Varolan bu ögrenciler, kendilerini hiç bir legal örgütlenmede ifade edemiyorlarsa da üniversite ve yurt bünyelerindeki Islami teblig faaliyetleri sürmekteydi.

1978 yilina kadar MTTB ve Akincilar Dernegi isimleri varolmasina ragmen gözle görülür elle tutulur herhangi bir etkinlik görünmemektedir. 1978 Temmuzunda yukarida sözünü ettigimiz müslüman ögrenci potansiyeli okul ve yurt temsilcileriyle Istanbul Akincilara katildi. Etkinlikleriyle göz dolduran gençler kisa bir süre sonra Mart 79'da genel merkeze atandilar ve böylece Akincilar gerçek kimligine kavusmus oldu.

Kurulus asamasinda MSP'nin gençlik kolu olmak gibi bir amaçla kurulmamis ve fakat özellikle 1978 yilinda Mehmet Tellioglu'nun baskanliginda MSP ile somut iliskilere geçilmis ve artik MSP Akincilari gençlik kolu olarak sahiplenmistir. MTTB üzerinde de hiçbir etkinligi kalmayan MSP'nin bu tavri kendi açilarindan anlamliydi. Fakat Akincilar MSP iliskisi o kadar uzun ömürlü olmuyordu.

Akincilarin o dönemde miting ve gösterilerde hatta partinin salon toplantilarinda kullandigi sloganlar ve yürüttügü faaliyetler 1979 yili Milli Güvenlik Kurulu toplantilarina içisleri bakani olarak katilan Oguzhan Asiltürk'ün önüne fatura olarak gelmeye basliyordu. 79'un ikinci yarisindan itibaren gösterilen tüm gayretlerine ragmen Akincilari kontrol altina alamayacagini anlayan MSP, Akincilara karsi daha temkinli ve ölçülüdür artik.

Akincilarin temsil ettigi ve savundugu fikirler yetmisli yillar boyunca arinma gösteren ve artik olgunlasan ve evrensellesen bir Islam anlayisi seklindeydi.

Akincilar kendi ifadeleriyle "Yeryüzünde söz sahibi olan, Sosyalist, Komünist, Liberalist-Kapitalist, Fasist, Siyonist v.b. bütün Islam disi zihniyete sahip devletleri Küfür Devletleri olarak tanimliyoruz. Küfür devletleri ve kafirlerin ortak hedefi ve düsmani müslümanlardir. Müslümanlar ise dünya üzerinde herhangi bir devlete sahip degillerdir. (Daha sonra gerçeklesen Iran Islam Devrimi sahiplenilecektir). Müslüman cemaatlerin yasadigi bugün "Islam Ülkeleri" diye isimlendirilen ülkeler de batili ölçülere uygun devlet tipleridir. Diger küfür devletlerinden farkli olan taraflari sinirlari içerisinde yasayanlarin Müslüman olmasidir.

Çag, bunalim, zulüm, sömürü ve inançsizlik, kisaca küfür çagidir. Asri saadetten önce yasanan Cahiliye dönemleri tekrar yasanmaktadir. Bütün insanlik umutlarini Peygamber sesinin çagimiza uzanmasina baglamistir. Kavgamiz o kutlu sesin dünyaya getirecegi mutluluk ugruna verilmektedir.

Peygamber efendimiz, Medine'den gönderdigi elçilerle insanligi ayrim gözetmeden Islam'a çagiriyordu. Davamizin evrenselligi suuruna kavusan ilk müslüman topluluk, Müslüman cemaatler arasinda kopartilan "kardeslik baglarini" kurmaya çalismakla vazifeli oldugu suuru içindeydi.

Biz de yeni bastan Islami ihya edercesine ayni suur ve heyecanla davamiza sarilmak zorundayiz.

Islami Hareketi belli bir bölgeye veya belirli bir irka has göremeyiz. Islam cemaatlerinden herhangi biri bulundugu bölge veya sahip oldugu irka dayanarak Islam'i inhisari altina alamaz. Bu Islam'in temel yapisiyla çeliskilidir. Çünkü, hangi renkte veya bölgede olursa olsun Müslümanin derdiyle dertlenmek zorundayiz. Islam, müslümanlari bir vücut gibi kabul etmistir. Bu vücut bütün Islam toplumlarini temsil etmektedir.

Bu vücut ayaga kalkacaksa tabiidir ki bütünlük içerisinde kalkacaktir. Geçmiste ve bugün bütün Islami Hareketleri bölge ve irk ayrimi yapmadan kendimize mal edemiyorsak, önemli bir eksikligimiz söz konusudur."

Akincilar hem sözü geçen düsüncelerini yayginlastirmak, hem varolan kitlesinin hissi birlikteligini ve egitimini gerçeklestirmek amaciyla 3 Agustos 1979 tarihinde ilk sayisini yayimladiklari AKINCILAR isimli on bes günlük siyasi bir dergi çikarmislardi.

Derginin ilk sayisi "Hayat Iman ve Cihad'tir" sözünü kapak edinerek çikiyor. "Baslarken" yazisinda kendilerini DIRILIS NESLI olarak isimlendirmeleri ilk bakista dikkat çekiyor. Yazinin devami su sekilde:

"MUTLAK NIZAM ISLAM. Ne bati, ne dogunun maddeci felsefesi, ne hindu mistisizmi bu gençligi kendi afsunu ile uyutamamaktadir. Bu gençlik Islam'i mutlak nizam olarak kabul etmektedir. O, ne siyonizm timsahinin üst çenesi durumundaki Komünizm ne de siyonizmin alt çenesi durumundaki kapitalizmin disleri arasinda kendine yer aramaktadir. Ne fasizm safsatasini kendine rehber edinmistir, ne de öteki Yahudi tuzaklarini kendi için bir yol olarak görmektedir. Akinci gençlik çaglar üstü ve kavimler üstü bir nizam olarak Islam'i tek kurtulus yolu olarak görmekte ve bu hak davaya teslim olmaktadir."

Derginin yazarlari arasinda Sadik Albayrak, Rasim Özdenören, Arif Altunbas, Zeki Can, Akif Inan'in ismini saymak mümkün.

Dergi sayfalari özellikle dünya müslümanlari ve Islami hareketlerinden haberlere yer veriyor. Ayrica egitim amacina matuf olarak kaleme alinmis yazilar dikkat çekiyor. Bu yazilarda sikça vurgulanan "ordu disiplini içinde, basa bagli, hedefe; kararli, inançli bir sekilde, davayi her haliyle yasayarak, sonra yasatmak için elden gelen her gayret yapilmahdir ifadesi Akincilar'in hareket mantigini yansitmaktadir.

Akincilar ayrica Türkiye'deki Islami Hareket içerisindeki yerlerini su sekilde tanimlamaktadirlar:

"Islami Hareket iman ve cemaat ikilisinden olusur. Dünya üzerindeki parça parça Islami tavirlar bir bütünlük arzetmek zorundadir. bütün müslümanlar ayni zamanda birer askerdirler. Bundan dolayi imam cemaat ikilisini bir orduya benzetebiliriz. bütün dünya Müslümanlari bir ordu haline gelmeye mecburdurlar. Türkiye'de müslümanlar sosyal, iktisadi ve siyasi alanda aktif mücadele içerisindedirler. Bu mücadele kollari bir ordu disiplini içerisinde yürütülmektedir. Türkiye'deki müslümanlar bütün dünya müslümanlarini da içine alabilecek bir ordu hareketini baslatmislardir. Bu ordunun disinda kalanlar samimi olsalar da bilmeden Islam disi güçlere hizmet etmis olurlar.

Müslümanlarin en önemli özelligi teskilatlanmasidir. Iki kisilik bir müslüman cemaatin varligi söz konusu olduguna göre, Islam'da tek kalmamak ve ordu hareketi içerisinde olmamak mazeret kabul etmeyen büyük bir suçtur.

Her müslüman yeniden öz nizamini kuracak bir ordunun eri oldugunu unutmamalidir. Bu ordunun zayiflayan kanatlari varsa, bunu ordudan kopus sebebi olarak kullanmali, bunun yerine o zayiflayan kanadi, kuvvetlendirmek için gerekirse bütün varligini feda edebilmelidir.

Akincilar, bu ordunun öncü kuvvetleri, koruma askerleridir. Akincilarin ortaya çikisi bu ihtiyaca cevap vermek içindir. Akincilar 400'ü askin teskilati ve olgun kadrosu ile görevini basarmada umut verici bir statüye kavusmaktadir. Sevdigini Allah için seven, sevmedigine Allah için düsman olan Akincilar müslüman ordusunun "kelle koltukta" fedaileridir.

Gayemiz saldirmak, yagmalamak ve zulmetmek degil, korumak, hizmet etmek ve mazlumun yaninda olmaktir.

Büyük zafer, büyük mücadeleden geçer. Yarinki büyük zaferimiz için Akinci erler müsluman sahsiyetiyle heykelleserek, at binip kiliç kusanmislardir.

Allah için, zalim çaga akin vakti gelmistir.

Dünya üzerinde olagelen mücadelenin Hak-Batil mücadelesi olduguna inaniyoruz. Hakk esastir, sürekli olarak Hakk'in temsilcileri varolmustur. Batil ise Hakk'in antitezidir. Hakk'in karsisinda sürekli olarak degil, baska baska sapikliklarla tutunmaya çalismistir. Hz. Adem'le baslayip, Hz. Muhammed (sav) ile son olgunluguna kavusan Hakk, karsisindaki inkarci batil ile mücadelesini kiyamete kadar sürdürecektir. "Din yalniz Allah'in oluncaya kadar Islam savasçilarinin kurtulusa erdirici tebligi ve cihadi devam edecektir."

1978 yilinin Aralik ayinda patlak veren Maras olaylari ile birlikte baslayan sikiyönetimle birlikte 79 yili içerisinde 500 kadar teskilata sahip Akincilarin subeleri birer birer kapatilmaya baslamistir.

Ankara genel merkez kapatilincaya kadar, bu kapatilmalar Akincilari ciddi biçimde etkilememistir. Ankara araciligiyla koordinasyon devam ettirilmektedir. Bu arada dergide kapatilmalar üzerinde sik sik dikkat çekilen bir konu da "dernegi kapatilan müslümanin savasi durmaz" seklinde ifade edilen, çalismalarin illegal bir zeminde de olsa devam ettirilmesi gerekliligiydi. Ancak 1980'e gelindiginde Akincilar dernegi genel merkez dahil kapatiliyordu. Bu kapatilma ile birlikte sayisi 500'ü bulan dernek ve her bir dernegin çevresinde kümelenen insan potansiyeli arasindaki organik iliski ve koordine kopuyordu. Etkin sahsiyetlerin oldugu bölgelerde Islami çalismalar dernek olmaksizin yöresel çalismalar seklinde varligini devam ettirmistir. O an için hayir mülahaza edilmeyen kapatilmalar, esasen 12 Eylül askeri darbesiyle birlikte üniversite zemininde süregelen Islami teblig çalismalarinin inkitaya ugramadan devam etmesi gibi bir olumlulugu da beraberinde getiriyordu.

1980 baslarinda legal faaliyet zeminlerini yitiren üniversite ögrencileri birbirleri arasindaki iliski ve hiyerarsileri legal zemin olmaksizin sekillendiriyor ve 12 eylül askeri darbesinin getirdigi olumsuzluklardan en az etkilenerek faaliyetlerini sürdürüyorlardi.

Üniversitelerde yakalanan bu basarinin diger zeminlerde de devam ettigini söylemek oldukça zor. Derneklerin kapatilmasi ile birlikte bir çok bölgedeki çalisma ve gayretler sona ermistir.

Akincilar bünyesindeki gençligin kontrolünü elinden kaçiran ve bu arada da zaten Akincilar derneginin de kapatilmasiyla gençlik teskilatindan yoksun kalan MSP, Mart 1980'de Tevt'ik Riza Çavus baskanliginda Konya merkezli "AKINCI GENÇLER DERNEGINI" kurduracak ancak bu dernek ancak atti ay yasayabilecektir.

Akincilar çok kisa bir süre içerisinde 500'e yakin subeye kavusmasinin sebebini irdeleycek olursak, 70'li yillarin son döneminde kendini gösteren terörizmin, insanlarda kendilerini herhangi bir olusum içerisinde ifade etme istegi, baska bir deyisle yapilanmalarin güvenligine siginma istegi önemli bir etkendir. Aynca MSP'nin de Akincilar'i sahipleniyor olmasi mesruiyet zeminlerini artirmaktaydi.

Kisa ömrüne ragmen etkinligiyle öne çikan Akincilar ülke çapinda yanki uyandiran büyük eylemliliklerin altina imza atmislardir. Bu eylemlerden baslicalari:

24 Kasim 79 Kayseri Mitingi

Kayseri'de toplanan onbini askin Akinci Afganistan müslümanlarinin mücadelesini desteklemek amaciyla bir miting ve yürüyüs düzenlemislerdir. Miting haberini veren Akincilar dergisi devamla sunlari aktariyor: "Miting sonrasinda bazi çevreler büyük bir telas ve korkuya kapildilar. ABD'nin siyonistlerin incinmesinden korkan bazilan ise hemen efendilerine baglilik mesajlari yayinlamaya basladilar.

Degisik çevrelerin bu tepkileri içinde CHP Genel Sekreteri Mustafa Üstündag ile CHP Adana senatörü Hayri Üzer'in yaptiklari konusmalar hayli ilginçti. Mustafa Üstündag; "Kayseri mitingi ve yürüyüsü cumhuriyet tarihinin en çok üzerinde durulacak ve de düsünülecek olayidir."

1 Nisan 1979 Sakarya Mitingi

Sakarya'da yüz bin kisinin katilimiyla gerçeklesen miting Türkiye tarihine birçok yönden ilk olma özelligi tasimaktadir. "Dünya müslümanlariyla dayanisma mîtingi" olarak adlandirilan mitingde Iranli, Suriyeli ve Filistinli birer konusmaci misafir edilmisti. Ayrica ilk kez Kelimei tevhid orjinal yaziliyisla bu mitingde açilmistir.

Bunlarin disinda Of, Turgutlu ve Tatvan'da, yurdun üç ayri noktasinda , toplumun sahiplenildigi teblig amaçli mitingler tertip edilmistir.

Yine Erzurum'da Hicret yürüyüsü, Bursa'da Mescidi Haram'in isgalinin protesto edildigi mitingler yapilmistir.

1976 yilinda kurulan ve 1979'un sonlarina gelindiginde tamamen kapatilan Akincilar, bu kisacik dönemde Türkiye Islam gençliginin kendisini ifade ettigi ve üzerine düsen misyonu artilariyla ve eksileriyle yerine getirmis bir yapilanma olarak tarihe geçmistir.

Sonuç

1969 yilinda baslayan Islami Gençlik mücadelesi 1980 yilina gelinceye dek yukarida aktarmaya çalistigimiz serüveni yasamis, bu süreç içerisinde milliyetçi-mukaddesatçi çizgiden Islami çizgiye gelmis ve hatta 70'li yillarin sonlarinda dünya Islami hareketlerinden edindigi tecrübelerle tevhidi ve evrensel bir söyleme kavusmustur.

80 öncesi Islam gençliginin düsünsel olusumuna katkida bulunan baslica yayin organlari; Dirilis, Büyük Dogu, Sura, Tevhid, Hicret, Islamî Hareket, Seriyye, Kiyam, Milli Gençlik, Sanatta ve Fikirde Hareket, Düsünce, Mavera, Hilal, Aylik Dergi, Gölge, Yeni Ölçü, Milli Gazete, Teblig, Sadirvan, Hîcret 1400, Okru, Mustu, Tohum, Kriter, Tomurcuk, Köye Kente Selam ve Akincilar'dir.

Islam Gençliginin Ruhi Kiliçkiran'la baslayan sehitler kervani 12 Eylül'e kadar özellikle 70'li yillarin sonlarinda artan bir hizla devam etmistir.

Komünistlerin sehit ettigi müslüman gençlerin yaninda, de 1 ülkücüler tarafindan ve sistemin kolluk güçleri tarafindan sehit edilen gençler, Müslüman Gençligin yolunu aydinlatan birer mes'ale olmuslardir. Islam davasi ugruna sehit düsen tüm kardeslerimizi rahmetle aniyoruz.

1980-1987 arasi dönem:

12 Eylül ihtilali ile birlikte genelde tüm yurtta, özelde ise üniversite ve liselerde yasanan sicak ve hareketli günler son buldu. Ilan edilen sikiyönetim ve hemen her cenahtan yapilan binlerce tutuklama, tüm ideolojik yapilanma ve gruplari derinden etkiledi.

Genel olarak Türkiyeli Müslümanlar da bu gelismelerden paylarina düseni aldilar. Legal zeminlerinin kapatilmasiyla birlikte birbirleri arasindaki diyalog ve iletisim kanallarini kaybeden müslümanlar, uzun süre kendi yörelerine hapsoldular. Yetkinlikleriyle dogru orantili olarak, buralarda küçük halkalar halinde Islami yasanti ve düsünceyi canli tutmaya çalistilar. Süphesiz ki üniversitelerde okuyan müslüman ögrenciler de bu gelismelerden menfi yönde etkilenmislerdir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, ihtilal öncesinde ilan edilen sikiyönetimle birlikte, üniversite gençligini bir arada tutan legal zeminlerin kapatilmasi ister istemez, Müslüman gençlerin legal zemin olmaksizin faaliyetlerini sürdürebilme kabiliyetlerinin gelismesini saglamis ve ihtilal sonrasi için bir hazirlik niteligini kazanmistir.

Gerçekten de 12 Eylül sonrasinda üniversitelerdeki ideolojik yapilanmalarin faaliyetlerinde ciddi aksamalar yasanirken, Müslüman ögrencilerin davet merkezli faaliyetleri inkitaya ugramaksizin devam etmistir. Genel durumu bu sekilde resmettikten sonra, bu dönem üniversite gençliginin geçirdigi düsünsel evrelere ve yasadiklari sürece deginmeye çalisacagiz.

12 Eylül'ün getirdigi durgunlukla birlikte, Islami düsünce ve hareket noktasinda ciddi bir gelenegi olmayan Müslüman gençler kendilerini yogun okuma ve fikirsel tartismalarin içinde buldular. Misir, Suriye, Iran ve Pakistan basta olmak üzere Islam dünyasindan yapilan tercümeler hizla artiyor ve tüm bu kitaplar büyük bir istahla Müslüman gençlerce okunuyordu. Özellikle Seyyid Kutub, Muhammed Kutub, Mevdudi, Hasan EI-Berina, Abdulkadir Udeh, Ali Seriati, Mustafa Meshur, Fethi Yeken, Hasan Erinedvi gibi düsünürler yogun olarak okunan yazarlar arasinda geliyordu. Bu yazarlara ait her bir kitap "basucu kitabi" olarak algilaniyor ve her biri adeta yansittiklari düsüncelerle birlikte yutuluyordu. Okuma süreciyle birlikte yeni bir kimlige adim adim yaklasan gençlik, geleneksel cemaatlerin sahib olduklari anlayislardan ciddi farklilasmalar yasamis ve Ümmet olma bilinci üzerinde giderek daha yogun bir sekilde durulmustu. Tercüme eserlerin genelde Ihvani Müslimin menseili olmasi, gençligin Islam diisüncesinin bu yönde sekillenmesini beraberinde getirmistir.

Yine bu dönemde, yogun okumalarin bir sonucu olarak Türkiyeli müslumanlarin ve üniversite gençliginin üzerinde konusup tartistiklari "cuma meselesi", "darü'l harp, darü'l Islam" "nebevi hareket metodu" gibi bazi kavramlar ortaya çikmistir. Bu tartismalar doksanli yillarin ilk dönemine kadar devam edecektir.

Yine bu dönemde tasavvuf ve partisel mücadele de tartismalara konu olmus ve 12 eylül öncesinin müslüman gençlerinin ortak degerleri olan bazi unsurlar sorgulanmistir,

Ihtilal sonrasinin ortaminda yeni okumalarla da ivme kazanan, geleneksel Islami cemaat, yapilardan kopus ve bagimsiz zeminlerde geleneksel Islami cemaatlerden farklilasmis Islami söylem ve perspektifle bir çalisma biçiminin oturtulmasi yönünde gelismeler yasanmistir. Bu manada geçmiste tasavvufi muhitler veya partisel çalismalarin bünyesinde yeralmis kimi gruplanmalar sadece düsünsel olarak degil yapilanma olarak da sistemden ayrismayi, bagimsizlasmayi tercih etmislerdir.

Artik üniversitelerde tasavvufu sorgulayan, partisel mücadeleyi reddeden, çalismalarinin merkezine daveti oturtan bir gençlik olusmustur. Yalniz 12 Eylül öncesinden farkli olarak bu gençlik tek bir çati altinda faaliyet göstermemektedir.

12 Eylül'ün bize armagani olarak nitelendirebilecegimiz, bugün anladigimiz manada cemaat ve yapilanmalar, tam da bu dönemde ortaya çikmistir. Cemaat ve yapilanmalarin ortaya çikislari ayri bir inceleme konusu olmakla beraber bu ayri çikisin sebepleri olarak; yöresel farkliliklar, duygusal biriliktelikler, davranis kaliplarindaki farkliliklar ve etkin sahsiyetlerin ayri durmasi seklinde birkaç husus burada ifade edilebilir. Ilk ortaya çikislarinda birbirlerinden düsünsel yönde pek de farkli olmayan bu cemaat ve yapilanmalar, zamanla çok küçük de olsa birbirlerinden farkli sabitelere sahip olmuslardir.

Yine bu dönem üniversite gençligi Afganistan'da süren cihad ve 1979'da Iran'da yapilan Islam Devrimi'nden ciddi olarak etkilenmis ve beslenmistir.

Özellikle Iran devrimi, genç kusagin sempatisini kazanmis ve hatta Iran devrimine bakis ve degerlendirmelerde cemaat ve yapilanmalarin olusmasinda etken olmustur.

Süren Afgan cihadi, gençler arasinda cihad ve sehadet duygularinin diri tutulmasini saglamis ve yer yer de üniversitelerden gençler Afganistan'in sicak ortamini bilfiil yasamislardir.

1983 yilinda genel seçimlerin yapilmasi ve ortamin kismen yumusamasiyla birlikte, düsünsel-fikirsel gelismelerin, tartismalarin kendini ifade ettigi dergi çalismalari artmaya baslamistir.Böylece tüm bu düsünce seyri, üniversite veya büyük kentlerle sinirli kalmayip Türkiye çapina yayilma imkani bulmustur. Özellikle 85'lerden sonra yogunlasan dergi çalismalari yurt genelinde, daginik ve birbirinden kopuk bulunan birçogu '80 öncesinin Akincilar'i olan Müslüman unsurun toparlanmasina, kendilerini yenilemesine ve farkli organik iliskilerin kurulmasina hizmet etmistir.

1987'li yillara gelindiginde artik üniversitelerde kendilerini tevhidi müslüman olarak ifade eden ögrenciler bulunmakta ve hiç durmaksizin teblig ve davet çalismalarini sürdürmektedirler. 80'li yillarin baslarinda sekillenmeye baslayan cemaat ve yapilanmalar 87'lerden itibaren ilkesel birliktelikler halini almaya baslamislardir.

1987-1992 arasi dönem

12 Eylül'le birlikte baslayan basörtüsü zulmü, gerek basörtülü ögrencilerin sayisal azligindan, gerekse yasagin lokal kalmasindan dolayi çok ciddi bir tepki dogurmadi. 1987 yilina gelindiginde, basörtüsü yasagina karsi özellikie üniversite merkezli yogun tepkiler konuldu. Bu tepki ve eylemlilikler 12 Eylül sonrasi süreçte yeni bir adimi olusturdu ve uzun bir aradan sonra müslüman gençler tekrar meydanlara indiler. Ortaya koyulan tepkiler karsisinda YÖK 23 Mayis 1987 tarihinde basörtüsü yasagini kademeli olarak kaldiracagini ilan etti.

1987 yilinda basörtüsü yasaklarina karsi, üniversite gençligi merkezinde ortaya konulan tavirlarla baslayan süreç, üniversite içlerinde temsil edilen siyasi düsüncenin, kitleye açik biçimde ifade edilmesi seklinde sürdürülmeye devam etmistir. Bu baglamda üniversitelerde Islam'in teblig edilmesi, Islam cografyalarindaki gelismelerin tevhidi bakis açisiyla yorumlanmasi ve bu yorumlarin afis, bildiri ve forumlar düzenlenerek kitleye tasinmasi seklinde devam etmistir.

Müslüman gençligin etkin bir biçimde propaganda yapmasi ve kitlesellesmesi ile birlikte ne yaziktir ki, üniversite koridorlarinin ve duvarlarinin sahibi olduklarini, bu nedenle de buralarda müslümanlara (onlarin deyisiyle gericilere) faaliyet yaptirmayacaklarini ilan eden sol fraksiyonlarin saldirilarina maruz kalinmistir.

Bu saldirilar kimi zaman müslüman gençligin kutsal degerlerine yönelik propagandalar seklinde olurken, kimi zaman da fiziki saldirilar seklinde kendini göstermistir. Üniversite bünyesinde süregelen bu saldirilar özellikle 90-92 yillari arasinda en üst noktasina ulasmis ve fakat birçok üniversitede müslüman gençligin hem düsünsel olarak hem de fiziksel güç olarak üstünlükleriyle son bulmustur.

Müslüman gençligin kararli tavirlari karsisinda yilginliga düsen sol düsünceye sahip ögrenciler, Müslüman gençligin faaliyetlerine istemeyerek de olsa seyirci kalmislardir. 90-92 yillari arasinda cereyan eden kavga sürecinde sol görüslü ögrencilerin kavga ahlakina riayet etmedikleri ve çogu yerde molotof kokteyli dahi kullanarak Müslüman ögrencileri yakmaya kadar vardiklarina sahit olunmustur.

Müslüman gençlik üniversitelerde yalnizca sol görüslü ögrencilerin saldirilarina maruz kalmamistir. Anadolu Üniversiteleri pratiginde yogun olarak, Istanbul Üniversiteleri pratiginde de nadiren ülkücü gençligin de saldirilarina maruz kalmistir.

Üniversitede birçok kesimin yaptigi saldirilara karsi, Müslüman gençligin gösterdigi soguk kanli ve basiretli tavirlari olaylarin daha ciddi boyutlara tirmanmasini engellemistir.

Üniversitede yogun biçimde kavgalarin devam ettigi bu dönem ayni zamanda, üniversiteli müslüman gençlerin sevk ve idare ettigi, dünya Müslümanlarinin yasadiklari pratik sorunlarin gündeme getirildigi meydan eylemleriyle de farkli bir boyut kazanmistir.

Özellikle Filistin Intifada hareketini destekleme ve Israili lanetleme eylemleri, dönemin ABD Baskani George Bush'un Türkiye'ye gelisinin protesto edilmesi, Körfez Savasinin lanetlenmesi, Azerbaycan, Bosna ve Cezayir basta olmak üzere Islam cografyalarinda yasanan kiyim ve baskilari protesto eylemlilikleri artan bir kalabalik ve coskuyla gerçeklestirilmistir.

80 sonrasi üniversite gençliginin yogun biçimde mezun vermeye basladigi bu dönemle birlikte, üniversite sonrasi yasam alanlarinda üniversite dönemlerinde edindikleri birikimleriyle birlikte var olabilen bir nesil kendini göstermis ve Islami hareket üniversite sinirlarini asan bir görünüm arzetmeye baslamistir.

12 Eylül'den sonra gerçeklestirilen ilk genel seçimlerde (1983) basbakanlik koltuguna oturan Turgut Özal gelistirdigi ve güttügü politikalarla sistem muhalifi düsüncelerin sisteme entegre olmasinda, Müslüman bireylerin dünyevilesmesinde azimsanmayacak derecede bir basariya ulasmistir.

Islam'i ve Müslümanlari dünyevilestirme, geleneksel Islam'in revaç bulma ve muhafazakarlasmasi süreci olarak adlandirabilecegimiz bu dönemde yasanilan zihinsel ve pratik savrulmalar 92'lerden itibaren kendini somut biçimde göstermeye baslamistir.

1992-1998 arasi dönem

92 yilinda üniversitelerdeki kavgalarin durulmasi, yogun aktivite ve eylemliliklerin sonunda mezun olup da üniversite sonrasi hayatin gerçekleriyle tanisan gençligin özelestirilerinin, küskünlüklerinin, bireysellesmelerinin basladigi bu dönem; yasadigi yakin geçmisi ve simdiyi dogru tahlil edebilen ve yerinde karar verebilen gençlik önderlerinin kararliligiyla, müslüman gençligin aktif hanesine yazilabilecek tavirlarla güzellestirilmeye ve kazanimlar elde edilmeye çalisilarak sürdürülmüstür.

Üniversitelerde tekrar teblig faaliyetlerine agirlik veren müslüman gençlik, geçmis yillarin sicak ve yogun gündemlerinde pek üzeririg egilemedikleri Islami egitim çalismalarina da gereken önemi ve gayreti göstererek, bireysel yetkinligi artirma yoluna gitmistir.

92 yilindan 97 yilina kadar geçen bu süreç içerisinde, iiniversite gençligi üzerinde görülen depolitize olmusluk, dünyevilik, eyyamcilik, üniversite pratiginde faaliyet gösteren ideolojik misyon sahibi tüm yapilanmalarla birlikte Müslüman gençler için de büyük bir olumsuzluk kaynagi olmustur.

Muhatab olunan kitlenin kalitesizligi ve vurdumduymazligi, hatta kendilerini Müslüman olarak isimlendiren fertlerin bile asiri duyarsizligi ve Islami hassasiyetlerden uzakligi, müslüman gençler ve Türkiye Islami hareketi açisindan önemli bir sorun olusturmustur.

Müslüman ögrencilerin düsünce dünyasini besleyen kimi yazarlarin, bu dönem ortaya attiklari "sivil toplum", "Medine vesikasi" "birlikte yasama formülleri" gibi düsünceler-zihinsel asinmayi hizlandirmis ve Islami yasami baltalamistir.

Yine bu dönem içerisinde RP'nin büyümesi ve bu büyüme ile dogru orantili olarak söylem degistirmesi de üniversiteyi soluyan müslüman ögrencileri menfi yönde etkilemistir.

Sözü edilen dönem ayrica, müslüman gençlerin üniversite içinde ve disinda polisle karsi karsiya geldigi gözalti ve tutuklanmalarin yasandigi bir dönem olmustur.

Üniversite kitlesinde görülen tüm ideolojik asinma ve duyarsizliga ragmen müslüman gençler, kendi pratiklerine yönelik degisik açilim gayretleriyle birlikte bu dönemi teblig ve egitim faaliyetlcîi, organize güç olma gayretleriyle birlikte, üniversite gençliginin soluk alip veren diger bir söyleyisle en diri kesimini temsil etmislerdir.

1997 ve sonrasi

Türkiye 1997 yilini RP'nin hükümetin büyük ortagi oldugu bir durumda karsiladi. Bu dönem genel olarak müslümanlarin "zafer sarhoslugu" içerisinde oldugu bir dönemi yansitmaktadir.

Yaklasik on bes yillik bir gelenegi olan partisel mücadele karsiti düsüncenin ifade ettigi birçok tespit ve yarginin hayat buldugu bir dönem olarak 28 Subat 1997, MGK kararlari altinda RP lideri Necmeddin Erbakan'in da imzasi oldugu halde tarihe geçti.

Artik Türkiyeli müslümanlar, özelde üniversiteli müslüman gençler için yeni bir süreç basladi; 28 Subat süreci.

Son iki yildir bu sürecin anlatildigi ve yorumlandigi yazilari okumaktan bihal olan kusagimiza tekrar bu süreci anlatacak degiliz. Yalniz birkaç noktaya deginerek çalismamizi sonlandirmak istiyoruz. 28 Subatla baslayan bu süreç yukarida da deginildigi gibi, partisel mücadele karsiti düsüncenin ortaya koydugu bir çok tesbitin geçerliligini kanitlayan bir süreç olmustur.

Baski ve yildirmaya yönelik gelistirilen tavirlar karsisinda özelde üniversiteyi soluyan müslümanlar olarak, kabuklarina çekilip ideallerimizi terketmek yerine, ideallerimizi amellerimize yansitacak bu süreci lehimize çevirecek uzun soluklu, aceleye ve kararsizliga yer vermeksizin, öncelikle kisa vadeli, bunun yaninda orta ve uzun vadeli teorik ve pratik açilimlar getirme zorunlulugumuz vardir.

Son otuz yillik yürüyüsün, bu günkü temsilcileri olan bizler, yarinlara hesap verme zorunluliigumuz oldugu bilincini yitirmeden, yasadigimiz anin fikhini olusturmali, bireysel ve yapisal coskunlugumuzdan ödün vermemeliyiz.

Unutulmamali ki, Allah(cc)'in omzumuza yükledigi sorumluluklardan kaçarsak Allah Teala, bu sorumlulugu yükleyecek birilerini elbette var edecektir. Önemli olan bizim neyi, ne kadar omuzladigimiz.

Dogru yolda yürüme azmi bizden, sirati müstakim üzere kilmak Rabbimiz'dendir.

Kaynak: Yürüyüs dergisi, sayi: 2+3, 1999, Istanbul

Hazirlayan: Muhammed Faruk

 
Üst Alt