Tevekkül İle İlgili Ayet ve Hadisler

ömr-ü diyar

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
23 Nisan 2011
Mesajlar
3,345
Tepkime puanı
25
tevekkülle ilgili hadisi şerifler, tevekkülle ilgili ayet ve hadisler, tevekkül ile ilgili hadisler Tevekkülle İlgili Bazı Hadisler tevekkül nedir tevekkül ile ilgili ayet ve hadisler

Tevekkül; Âcizlik gösterme, başkasına güvenip dayanma, Allah'a güvenme, O'nun hükmünün mutlaka meydana geleceğine kesin olarak inanma ve alınması gereken tedbirleri alma anlamında Kur'anî bir terimdir.

"Müvekkil" vekil edinen, "tevkîl" ise vekil kılma, vekil edinme demektir
Aynı kökten olan "ittikâl" biraz da tembellik içeren ve boşa gidebilecek bir güvenme ve dayanmayı anlatır.
Tevekkülde, kelimenin Arap dilindeki kalıbı gereği bir zorlama vardır.
Bu da herhangi bir konuda aklî ve bedenî gücü, yani metot ve eylem fonksiyonunu kullanmayı, dayanılıp îtimat edilecek yere dayanmayı ifade eder.

Tevekkülün ıstılâhî/terim anlamı ise: "Kişinin, şartlarını yerine getirerek, işlerini Allah Teâlâ'ya bırakması, bir işe başlarken sebeplere yapıştıktan sonra O'na güvenmesi; kalbin, her işte Allah'a îtimat etmesi, güvenmesidir."
Tevekkül, dine veya dünyaya ait herhangi bir hususta, alınacak bütün tedbirler alındıktan, konu ile ilgili tüm girişimler yapıldıktan sonra, o işin neticesinin Allah'a bırakılmasıdır.
Tevekkül, insanın kendine yüklenen bütün görevleri yaptıktan sonra işin sonucunu Allah`a bırakması, O`nun yaratacağı neticeyi güven ve rızâ ile karşılayıp, insanlardan bir beklenti içerisinde olmaması; kısaca Allah`a güvenip, âkıbetinden endişe etmemesidir.
Tevekkül, kalbin Allah`a tam îtimat ve güveni, hatta başka güç kaynakları düşünmekten rahatsızlık duyması mânâsına gelir.
Bu ölçüde bir güven ve îtimat olmazsa, tevekkülden söz edilemez; kalp kapıları Allah`tan başkasına açık kaldığı sürece de hakîkî tevekküle ulaşılmaz.

Tariften de anlaşıldığı gibi tevekkül; müslümanın, yapacağı işlerde tüm zâhirî sebeplere sarılması, alınması gereken tedbirleri alması, çalışıp çabalaması, ama gönlünü bunlara bağlamayıp sadece Allah'a dayanmasıdır. Tevekkül, hiç bir zaman, çalışmayı ve sebebe sarılmayı terkedip, "Allah'ın dediği olur" diyerek kenara çekilmek değildir. Nitekim Hz. Peygamber, devesini salıvererek Allah'a tevekkül ettiğini söyleyen bir bedeviye
"Onu bağla da öyle tevekkül et."(Tirmizî, Sıfatü'l-Kıyâme 60) buyurmuştur.

İslâm inancına göre; yaratıkların bütün fiilleri, halleri ve sözleri Yüce Allah'ın kazâ ve takdîri ile meydana gelir. Onun için İslâm alınması gereken tedbirleri aldıktan sonra, insanlara ve aracılara değil, sadece Allah'a dayanma anlamındaki bir tevekkülü emreder. Bir âyette Allah Teâlâ şöyle buyurur:

"Müslümanlar sadece Allah'a dayanıp güvensinler."
(3/Âl-i İmrân, 122)

Hz. Peygamber de şu sözleri ile müslümanlara tevekkülü tavsiye etmektedir:

"Eğer siz Allah 'a hakkıyla tevekkül ederseniz, o sizi kuşu rızıklandırdığı gibi rızıklandırır."
(İbn Mâce, Zühd 14)

Hz. Ömer (r.a.), Medine'de boşta gezen bir gruba: "Siz necisiniz?" diye sordu. Onlar da: "Biz mütevekkilleriz" dediler. Bunun üzerine büyük halife: "Hayır, siz mütevekkil değil, müteekkil (yiyici)lersiniz. Siz yalancısınız, tohumunu yere atıp (toprağa ekip) sonra tevekkül edene mütevekkil denir" dedi.

Bu olay tevekkülden ne anlaşılması gerektiğini çok güzel ifade etmektedir. Gerçek tevekkül güzel bir davranış, ahlâkî bir fazilettir. Cenâb-ı Hak, müslümanlara tevekkülü emretmiş ve mütevekkil olanları sevdiğini haber vermiştir:

"Bir de, daima diri olup, hiçbir zaman ölmeyen Allah'a tevekkül et."
(25/Furkan, 58)

"Kim Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter."
(65/Talâk, 31)

"Mü'minler, ancak o kimselerdir ki Allah anılınca kalpleri ürperir, onlara Allah'ın ayetleri okunduğunda o ayetler onların imanlarını artırır ve Rablerine tevekkül ederler."
(8/Enfâl, 2)

Tevekkül, müslümanların kadere olan inançlarının bir sonucudur.
Tevekkül eden kimse, Allah'a kayıtsız şartsız teslim olmuş, kaderine râzı kimsedir.
Fakat, nasıl kadere inanmak tembel tembel oturmayı, herşeyden el etek çekmeyi gerektirmiyorsa, tevekkül de tembellik ve miskinliği gerektirmez.
Gerçek mütevekkil, çalışmadan kazanılamayacağını,
ekmeden biçileme-yeceğini, amelsiz Cennet'e girilemeyeceğini, ihlâsla ibâdet ve tâatte bulunmadan Allah'ın rızâsına kavuşulamayacağını bilir
.
DEVAMI ALTTAKİ MESAJDA

okisareti.gif
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Tevekkül İle İlgili Hadis ve Güzel Sözler

tevekkül ile ilgili ayet ve hadisler tevekkülle ilgili ayetler kuranda tevekkül tevekkül nedir

Sen yalnızca Allah`a ibâdet et O`na kulluk eyle ve ona tevekkül eyle Her işte emir ve kumandayı, yetkiyi O`na verip, O`na güvenip, O`nun emirlerine uygun hareket eyle! Yani, ibadetsiz ve amelsiz kuru kuruya tevekkülün de faydası yoktur Sen kulluğunu yap, O`nun emrini yerine getir ve öyle tevekkül eyle (Elmalılı M Hamdi Yazır)42

Tevekkül, bazı cahillerin zannettiği gibi insanın kendini ihmal etmesi demek değildir Böyle olsa idi, (Şu halde onları affet; bağışlanmaları için duâ et; iş hakkında onlara danış Kararını verdiğin zaman da artık Allah`a dayanıp güven Çünkü Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever (Âl-i İmrân 3/159) âyetinde belirtilen) müşâvere emri tevekküle mâni olurdu Tevekkül, insanın esbâb-ı zâhireye riâyet etmesi, ve lâkin kalbini onlara bağlamayıp, Hak Teâlâ`nın ismetine dayanması demektir (İmam Fahruddin Râzî)43

Hakîkî mânâda tevekkül; Allah`tan başkasından korkmamak, O`ndan başkasına güvenmemektir (Fudayl Bin İyaz)

Tevekkül, olan şey ile yetinmek, olmayan şeye razı olmaktır (Muhammed Bin Hafîf)

Üç haslet evliyâ sıfatıdır: Allah`a tevekkül etmek, Allah`tan başkasına niyazda bulunmamak, kanaat eylemek (Yahya Bin Muaz)44

Sebeplere yapışmak, tevekküle mânî değildir Bilakis sebeplere yapışmak, sebepleri araya koymak, tevekkülün en yüksek derecesidir (Ahmed Fârukî)

Tevekkül, iş yapmayıp tembel olmak için değildir Bir işe başlamak ve başlanan işi başarmak için tevekkül olunur Güç bir işi başaramamak korkusunu gidermek için tevekkül olunur (S Abdulhakîm Arvâsî)

Tevekkülün alâmeti üçtür: Kimseden birşey istememek (dilenmemek), verileni reddetmemek, ele geçeni biriktirmek (Sehl Bin Abdullah)

Allah-ü Teâlâ`ya tevekkül ettim diyen kimsenin, Cenâb-ı Hakk`ın, kendisi hakkındaki muamelesine, yani takdir ettiği şeylere de râzı olması lazımdır Aksi takdirde yalan söylemiş olur (Bişr-i Hâfî)45

Bil ki tevekkülün mahalli kalptir Zâhire göre hareket etmek kalpteki tevekküle zıt değildir Yeter ki kul, güvenin Allah`a olacağını bilsin Birşey zorlaşırsa bu O`nun takdiriyledir; eğer kolaylaşırsa bu da O`nun kolaylaştırmasıyladır (Ebu`l Kâsım el-Kuşeyrî)

Tevekkül, kişinin kendisini Allah`ın dilediği şekle bırakmasıdır (Sehl Bin Abdullah)

Tevekkelin (tevekküllünün) gemisi batmaz (eşeğini kurt yemez) (Atasözü)47

Tevekkül, Allah`a güvenle birlikte O`nunla iktifâ etmektir (Ebû Osman el-Cebrî)46

O zaman sizden iki grup, neredeyse ‘çözülüp geri çekilmek’ istemişti Oysa Allah onların (velisi) yardımcısıydı Artık mü’minler, yalnızca Allah’a tevekkül etmelidir (3/122)

Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et Eğer azmedersen artık Allah’a tevekkül et Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever (3/159)

Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakacak olursa, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse mü’minler, yalnızca Allah’a tevekkül etsinler (3/160)

Tamam-kabul” derler Ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup, karanlıklarda senin söylediğinin tersini kurarlar Allah, karanlıklarda kurduklarını yazıyor Sen de onlardan yüz çevir ve Allah’a tevekkül et Vekil olarak Allah yeter (4/81)

Ey iman edenler, Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani bir topluluk, size ellerini uzatmaya yeltenmişti de, (Allah,) onların ellerini sizlerden geri püskürtmüştü Allah’tan korkup-sakının Mü’minler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler (5/11)

Korkanlar arasında olup da Allah’ın kendilerine nimet verdiği iki kişi: “Onların üzerine kapıdan girin Girerseniz, şüphesiz sizler galibsiniz Eğer mü’minlerdenseniz, yalnızca Allah’a tevekkül edin” dedi (5/23)

Allah bizi ondan kurtardıktan sonra, bizim tekrar sizin dininize dönmemiz Allah’a karşı yalan yere iftira düzmemiz olur Rabbimiz olan Allah’ın dilemesi dışında, ona geri dönmemiz bizim için olacak iş değildir Rabbimiz, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır Biz Allah’a tevekkül ettik ‘Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında ‘Sen hak ile hüküm ver,’ Sen ‘hüküm verenlerin’ en hayırlısısın” (7/89)

Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir O’nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler (8/2)

Münafıklar ve kalblerinde hastalık olanlar şöyle diyorlardı: “Bunları (Müslümanları) dinleri aldattı” Oysa kim Allah’a tevekkül ederse, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir (8/49)

Eğer onlar barışa eğilim gösterirlerse, sen de ona eğilim göster ve Allah’a tevekkül et Çünkü O, işitendir, bilendir (8/61)

De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez O bizim mevlamızdır Ve mü’minler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler” (9/51)

Eğer onlar yüz çevirirlerse, de ki: “Bana Allah yeter O’ndan başka ilah yoktur Ben O’na tevekkül ettim ve büyük arşın Rabbi O’dur” (9/129)

Onlara Nuh’un haberini oku Hani kavmine demişti ki: “Ey kavmim, benim makamım ve Allah’ın ayetleriyle hatırlatmalarım eğer size ağır geliyorsa ben, şüphesiz Allah’a tevekkül etmişim Artık siz ortaklarınızla toplanıp yapacağınız işi karara bağlayın da işiniz size örtülü kalmasın (veya tasa konusu olmasın), sonra hakkımdaki hükmünüzü -bana süre tanımaksızın- verin (10/71)
DEVAMI ALTTAKİ MESAJDA

okisareti.gif
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Tevekkülün dinimizdeki yeri nedir

Tevekkül, dinimizin bildirdiği sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi sebeplerden değil, sebepleri yaratandan beklemektir. (Bir işe başladığın zaman, Allahü teâlâya tevekkül et, Ona güven!) âyet-i kerimesi, tevekkül ile beraber azmederek çalışmak gerektiğini gösteriyor. (Al-i imran 159)

Tevekkül, herhangi bir işin, dinen, örfen sebeplerine yapışarak gayret gösterip, neticeye ihlasla teslim olmaktır. Yani sonucu Allahü teâlâdan beklemek ve bu sonucun kendisi için mutlaka hayırlı olduğuna inanmaktır. Doğru sebebe yapışan doğru netice alır.

Tevekkül, değiştirilmesi insan gücünün dışında olan üzücü olayları, ezelde takdir edilmiş bilip, üzülmemek, Allahü teâlâdan geldiğini düşünerek seve seve karşılamaktır. İnsan, bir işin neticesinin iyi mi, kötü mü olacağını bilemez. Hayır sandığı çok şey, şerle, şer sandığı çok şey de, hayırla neticelenebilir. Muhakkak şu işim olsun diye ısrar etmemeli, “Hayırlı ise olsun” demelidir.

Allahü teâlâ, kimseye muhtaç olmamak için çalışmayı, hasta olmamak için tedbir almayı, hasta olunca ilaç kullanmayı, görebilmek için ışığı sebep kılmıştır. Sebebi, istenilen şeye kavuşmak için bir kapı gibi yaratmıştır. Bir şeyin hasıl olmasına sebep olan şeyi yapmayıp da sebepsiz olarak gelmesini beklemek, kapıyı kapayıp pencereden atılmasını istemeye benzer ki, bu, akla ve dine uygun değildir.

Allahü teâlâ, insanların, ihtiyaçlarına kavuşmak için bu sebepler kapısını yaratmış ve açık bırakmıştır. Tesiri kesin olan ilaçları kullanmamak tevekkül değil, ahmaklıktır, haramdır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Her hastalığın ilacı vardır. Yalnız ölüme çare yoktur.) [Taberani]

Hazret-i Musa, hastalanınca, “İlaçsız da Allahü teâlâ şifa verir” diyerek ilaç kullanmadı. Allahü teâlâ (İlaç kullanmazsan şifa ihsan etmem) buyurdu. İlacı kullanınca iyi oldu. Fakat sebebini merak etti. Allahü teâlâ, (Tevekkül etmek için, benim âdetimi, hikmetimi değiştirmek mi istiyorsun? İlaçlara tesir veren kimdir? Elbette tesirleri yaratan benim) buyurdu. (K. Saadet)

Doktora gitmeli, ilaç kullanmalı; fakat, doktora ve ilaca güvenmemeli, şifayı Allahü teâlâdan istemelidir! İlaç kullanıp da iyi olmayan, ameliyat masasında ölen az değildir.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(İmanınız varsa, Allah’a tevekkül ediniz!) [Maide 23]

(Tevekkül edene, Allah kâfidir.) [Talak 3]

Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Allahü teâlâya hakkıyla tevekkül etseydiniz, sabah aç kalkıp, akşam tok dönen kuşlar gibi sizi de rızıklandırırdı.) [Tirmizi]

Hazret-i İbrahim’in, mancınıkla ateşe atılırken, Hasbiyallah ve ni’mel vekil dediği hadis-i şerifle bildirilmiştir. [Bana Allah’ım yetişir, O ne iyi vekil, ne iyi yardımcı demektir.] Ateşe düşerken Hazret-i Cebrail gelip, “Bir dileğin var mı?” diye sorunca, “Var, fakat sana değil” diyerek sözünün eri olduğunu gösterdi. Bunun için âyet-i kerimede, (Sözünün eri olan İbrahim) diye övüldü. (Necm 37)

Tevekkül, kalb işidir, imandan meydana gelir. Allahü teâlânın lütuf ve ihsanının pek çok olduğuna iman etmekle hasıl olur. Bu hâl, kalbin vekile itimat etmesi, güvenmesi, ona inanması ve onun ile rahat etmesidir. Böyle bir insan dünya malına gönül bağlamaz. Dünya işlerinin bozulmasından dolayı üzülmez. Rızkından endişe etmez. Mesela, iftiraya uğrayan biri, mahkemeye düşünce kendine bir avukat tutar. Üç şeyde avukata güvenirse, bu kimsenin kalbi rahat eder. 1- Avukatı, ona yaptıkları iftirayı iyi bilir. 2- Avukatı doğruyu söylemekten korkmaz. 3- Avukatın bunu canla başla savunacağına inanır. Avukatına böyle inanır, güvenirse kendi ayrıca uğraşmaz. (Allah bize yetişir. O ne iyi vekildir) âyetini iyi anlayıp, “Rızık takdir edilmiş, vakti gelince bana yetişir” der. Demek ki, çalışmadan tevekkül dinimizde yoktur.

Tevekkül ve sebepler
M. Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
Sebeplere yapışmak tevekküle zıt değildir. Sebeplerin tesir etmesinin Allahü teâlâdan olduğunu bilen, tesiri Allahü teâlâdan bekleyen ve tecrübe edilmiş sebepleri kullanan kimse, Allahü teâlâya tevekkül etmiş, yalnız Ona güvenmiş olur. Tesir etmeyen, hayâli sebepleri kullanmak, tevekkül olmaz. Tesiri çok görülmüş olan sebepleri kullanmak gerekir. Ateş yakar, fakat, ateşe yakma kuvvetini veren, Allahü teâlâdır. Aç olan, bir şey yer; bu şeye doyurma kuvveti veren Odur. Gerektiği zaman, böyle sebepleri kullanmadığı için zarar gören kimse, Allahü teâlâya asi olur. Tecrübe edilmiş sebepleri kullanmak gerekir. Allahü teâlâ, meşveret etmeyi, bilenlere danışmayı emretti. Meşveret de, sebebe yapışmaktır.

Meşveretten sonra tevekkülü emretti. Ahiret işlerinde tevekkül olamaz, çalışmak emrolundu. Burada, azabından korkmak ve merhametinden ümitli olmak gerekir. Allahü teâlânın keremine, ihsanına güvenmeli ve emrolunan ibadetleri yapmalı, yasak edilenlerden sakınmalıdır! Tevekkül budur ve kulluk böyle olur. (1/182)

Bir âyet meali:
(Azmedip de bir işe başlayınca, Allah’a tevekkül et, Ona güven! Allah size yardım ederse, kimse size galip gelemez. Size yardım etmezse, kimse yardım edemez. O halde, müminler Allah’a tevekkül etsinler!) [Al-i İmran 159,160]

Kendine güvenmek, tevekkülün tersi ve tevekkülü bozan bir şeydir. Bundan başka egoistliğe, kendini beğenmeye yol açar. Tevekkül, iş yapmayıp tembel oturmak değildir. Bir işe başlamak ve başlanan işi başarmak için tevekkül gerekir. Güç bir işi başaramamak korkusunu gidermek için de tevekkül gerekir. Bu âyet, tevekkül ile beraber çalışmayı ve çalışmada azmin de gerektiğini bildiriyor. Demek ki her müslüman çalışacak, azmedecek ve sonra da güvenecektir. Tevekkül bir zaaf değil, bir kuvvettir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Deveni bağla ve sonra Allah’a tevekkül et!) [İbni Asakir]

Dinimiz, insanlara daima çalışmak, aklını doğru kullanmak, her türlü yeniliği öğrenmek, başarmak için her türlü meşru çareye başvurmayı emretmektedir. Bir müslüman ancak herhangi bir işte aklını kullandığı, her çareye başvurduğu ve son derece de çalıştığı halde, bir başarıya ulaşamazsa, üzülmemeli ve bu sonucun, Allahü teâlânın kendisi için münasip gördüğü bir husus olduğunu kabul ederek kaderine razı olmalıdır. Yoksa hiçbir şey yapmadan, çalışmadan, öğrenmeden ve bilmeden yan gelip yatarak beklemek, İslamiyet’te yoktur. Böyle yapmak büyük günahtır. Bir âyet meali:
(İnsana, ancak dünyada çalışarak [ihlas ile] yaptığı işler [ahirette] fayda verir.) [Necm 39]

İnsanlar, bazen her şeye başvurdukları ve çok çalıştıkları halde, istediklerine kavuşamazlar. İşte o zaman, bu işte kendi ellerinde olmayan bir kudret bulunduğunu ve bu kudretin insanların yaşamaları ve başarıları üzerinde etkili olduğunu ve onlara yön verdiğini kabul ederler. İşte kısmet budur. Kısmet aynı zamanda büyük bir teselli kaynağıdır. (Ben vazifemi yaptım, ama ne yapayım ki kısmetim bu imiş) diyen bir müslüman, bir işte başarısız olsa bile, ümitsizliğe kapılmaz ve büyük bir iç huzuru ile çalışmaya devam eder. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Güçlükle beraber elbette bir kolaylık vardır. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine teşebbüs et ve hacetini yalnız Rabbinden iste!) [İnşirah 5-8]

Yani başarısızlıktan ümitsizliğe düşmeyip çalışmaya devam etmelidir.

Yeryüzündeki her canlının rızkı
Sual:
Günümüzde bir kısım insanlar, geçim derdiyle olsa gerek, helale harama dikkat etmiyor. Ailece çalışıp geçinemeyenleri var. Yalan söyleniyor, hile yapılıyor, kul hakkına aldırış edilmiyor. Bu derece rızıktan endişe etmek doğru mu?
CEVAP
Helale harama, kul hakkına dikkat etmemek uygun değildir. İslam âlimleri, (Kim kime, neye güvenirse, yardımı ondan beklesin!) buyuruyor.

Âlimlerden birine "Hep ibadetle meşgul oluyorsun, ne yiyip ne içiyorsun?" dediler. O da, dişlerini gösterdi. "Değirmeni yapan suyunu gönderir" demek istedi. Çünkü rızıkları Allahü teâlânın gönderdiğine inancı tamdı. Âyet-i kerime meali:
(Yeryüzündeki her canlının rızkını, Allah elbette gönderir.) [Hud 6]

Veysel Karani hazretleri, nasihat isteyen birine "Şam’a yerleş" buyurdu. O da "Acaba Şam’da geçim nasıldır?" dedi. Hazret, "Rızıklarından şüphe edenlere yazıklar olsun. Bunlara nasihat fayda etmez" buyurdu.

Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(İmanınız varsa, Allah’a tevekkül ediniz!) [Maide 23]

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâya hakkıyla tevekkül etseydiniz, sabah aç kalkıp, akşam tok dönen kuşlar gibi sizi de rızıklandırırdı.) [Tirmizi]

(Allahü teâlâ, kendisine sığınanın her işine yetişir, hiç ummadığı yerden ona rızk verir.)
[Beyheki]

(İnsan, ihtiyaçlarını, Allahü teâlâya havale ederse, ihtiyaçlarını [husule getirecek sebepleri] ihsan eder.) [Hakim]

Mesela, herkesin sana merhamet ve hizmet etmesini temin eder. Yahya bin Muaz Razihazretleri buyuruyor ki:
"İnsanlar seni, Allahü teâlâyı sevdiğin kadar sever. Allahü teâlâdan korktuğun kadar, senden korkarlar. Allahü teâlâya itaat ettiğin kadar, sana itaat ederler. Ona itaatin nispetinde, sana hizmet ederler. Hülasa, her işin, Onun için olsun! Yoksa, hiçbir işinin faydası olmaz. Hep kendini düşünme! Allahü teâlâdan başka, kimseye güvenme!"

Ebu Muhammed Raşihazretleri buyuruyor ki:
"Kendin ile Allahü teâlâ arasında en büyük perde [engel], hep kendi menfaatini düşünmek ve kendin gibi, bir âcize güvenmektir. Sofilik, istediğin her yere gidebilmek ve bulutların gölgesinde rahat etmek ve herkesten hürmet görmek değildir. Her hâlinde Allahü teâlâya güvenmektir."

Allahü teâlâdan başka güvenilecek, dost edinilecek hiç kimse, hiçbir şey yoktur.

Allahü teâlâdan başkasına sığınmak, örümcek ağına sığınmaya benzetilmiştir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah’tan başka dost edinenin hâli, örümceğin durumuna benzer. Halbuki barınakların en çürüğü örümcek yuvasıdır.) [Ankebut 41]

Nasıl tevekkül etmeli
Sual:
Tam İlmihal’de, (Bir kimse, hareketlerde, işlerde, Allahü teâlâdan başkasının tesir ettiğini düşünse, bu kimsenin tevhîdi, noksan olur. Eğer, hiçbir sebep lazım değildir dese, İslamiyet’ten ayrılmış olur. Eğer sebepleri araya koymak lazım değildir derse, akla uymamış olur. Lazımdır derse, sebepleri hazırlayana tevekkül etmiş olur ki, bu da tevhidde noksanlık olur) deniyor. Burasını anlayamadım. Sebeplere güvensek de güvenmesek de suç oluyor. Nasıl tevekkül etmemiz gerekiyor?
CEVAP
Evet tevekkül bahsi zordur. Yukarıdaki yazıyı üç madde halinde açıklayalım:
1- İyi kötü, hayır şer her şeyi Allahü teâlânın yarattığına inanacağız. Bazı şeylere bazı şeyler tesir ediyor denirse itikadımız düzgün olmaz. Her şeyin yaratıcısı Allahü teâlâdır. Bir âyet meali:
(Sizi de, işlerinizi de yaratan Allah’tır.) [Saffat 96]

2-
İşlerin yapılması için hiçbir sebep lazım değil denirse, Allahü teâlânın koyduğu sebepler inkâr edilmiş olur. Mesela, ben evlenmesem de benim çocuklarım olur demek çok yanlıştır. Çocuk olması için ana baba gibi sebeplere ihtiyaç vardır.

3-
Sebepler lazımdır, sebepsiz olmaz derse, sebeplere güvenmiş olur, yine tevhidi noksan olur. Yani nasıl ana baba olmadan çocuk olur demek yanlış ise, çocuğun olması için mutlaka ana babayı şart etmek ve çocukları Allahü teâlânın yaratmasında rolü olmadığını söylemek de çok yanlıştır. Ana baba olsa da çocuk olmayabilir. Ana baba olmadan da Allahü teâlâ çocuk yaratabilir. Hazret-i Adem ile Hazret-i Havva’yı anasız babasız, Hazret-i İsa’yı babasız yaratmıştır. Sebeplere güvenmeyeceğiz, sebepleri yaratanın da Allahü teâlâ olduğunu bileceğiz.

Sebepler âlemindeyiz, Allahü teâlânın âdeti sebeplerle yaratmaktır. Sebepsiz yaratılması mucize veya keramet olur. Sihri yaratan da Allahü teâlâdır. Her şeyi yaratan Odur.

Bu üç maddeyi özetleyelim:
Bir iş yapmak istersek sebeplerine yapışacağız, ama, sebepler mutlaka bu işi yapar demeyeceğiz. Mesela çocuk sahibi olmak için evleneceğiz, ama evlendik garanti çocuğumuz olur da demeyeceğiz. Hastaysak doktora gideceğiz, ilaç alacağız, ameliyat olacağız, ama bu sebepler bizi iyi etti demeyeceğiz. Çünkü ameliyat masasından kalkamayız da. Sebeplere güvenmeyeceğiz. Sebepleri yaratanın da, sebeplere tesir kuvvetini verenin de Allahü teâlâ olduğunu bileceğiz.

Kendine güvenmek uygun mudur?
Sual: Kişisel gelişim ile ilgili yazılarda, kitaplarda, (Kendinize güvenin) deniyor. Kendine güvenmek, uygun mu?
CEVAP
Müslüman, nefsine [kendine] değil, Allahü teâlâya güvenmelidir. Yani, her konuda, elinden geldiği kadar çalışmalı, sebeplere yapışmalı; fakat sebeplerin tesirini Allahü teâlâdan beklemelidir. Tevekkül de, bu demektir.

İslam âlimleri buyuruyor ki: Allahü teâlâ, yalnız Allaha güvenenin, her dileğini ihsan eder.

Bir hadis-i şerif meali:
(Allahü teâlâ, yalnız Rabbine güvenenin, her dilediğini verir ve bütün insanları buna yardımcı yapar.) [F. Bilgiler]

Ebu Muhammed Abdullah Raşi, buyuruyor ki:
Allahü teâlâ ile insan arasında olan en büyük perde, kendine veya kendisi gibi aciz olan bir kula güvenmesidir. (Mektubat-ı Masumiyye)

İslamiyet, tevekkülü emreder, tembelliği men eder. Bir hadis-i şerif meali:
(Deveni bağla ve sonra Allahü teâlâya tevekkül et!) [İbni Asakir]
Bu hadis-i şerif, hem tevekkül etmek, hem de çalışmak lazım olduğunu açıkça bildiriyor. Tevekkül, Allah’tan yardım bekleyerek, güçlükleri yenmek demektir. Bir âyet-i kerime meali:
(Bir işe başladığın zaman, Allahü teâlâya tevekkül et, Ona güven!) [Âl-i İmran 159]

Bu âyet-i kerime, tevekkül ile beraber, yalnız çalışmak değil, çalışmanın üstünde olan, azmin de gerekli olduğunu gösteriyor. Demek ki, her Müslüman çalışacak, azmedecek, sonra da, Allahü teâlâya güvenecektir.

Tevekküle inanmayanlar, tevekkülden alınan kuvvet ve cesaretin yerini boş bırakmamak için, “kendine güvenmek” ifadesi ile, bu ihtiyacı karşılamaya çalışıyorlar. Bu da gösteriyor ki, tevekkül edilecek, güvenilecek bir yer lazımdır. O da, sadece, Allahü teâlâdır. Bir âyet-i kerime meali:
(De ki: Allahü teâlâ, dilemedikçe, kendime hiçbir fayda ve zarar getirmeye, kâdir değilim.) [Araf 188]

Bu âyet-i kerime ve daha nice benzerleri var iken, tevekkülü kaldırarak, kendine güvenmek diye bir şey aramak yanlıştır. Kendine güvenmek, tevekkülün tersi ve tevekkülü bozan bir şeydir. Bundan başka, egoistliğe, kendini beğenmeye yol açar.

Tevekkülde, başkasının yardımına güvenmeyip, yalnız Allah’a sığınarak çalışmak inancı bulunduğundan, kendine güvenmekten beklenilen kuvvetten kat kat fazla kuvvet hasıl olmaktadır. Kendine güvenen, kimsesizdir. Tevekkül eden, Müslümanın, kendi çalışmasından başka, Allah’ı vardır. Bu tükenmez kaynaktan kuvvet almaktadır. Tevekkül eden Müslüman, hem bütün kuvveti ile çalışmakta; hem de, kazancını kendinden bilmek gibi egoistliğe düşmemektedir.

DEVAMI ALTTAKİ MESAJDA


okisareti.gif
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Tevekkül ile ilgili ayetler

Rahman ve Rahim olan ALLAH'ın adıyla

O zaman sizden iki grup, neredeyse 'çözülüp geri çekilmek' istemişti. Oysa ALLAH onların (velisi) yardımcısıydı. Artık mü'minler, yalnızca ALLAH'a tevekkül etmelidir. (AL-İ İMRAN SURESİ / 122)
ALLAH'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık ALLAH'a tevekkül et. Şüphesiz ALLAH, tevekkül edenleri sever. (AL-İ İMRAN SURESİ / 159)
Eğer ALLAH size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi 'yapayalnız ve yardımsız' bırakacak olursa, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse mü'minler, yalnızca ALLAH'a tevekkül etsinler. (AL-İ İMRAN SURESİ / 160)
"Tamam-kabul" derler. Ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup, karanlıklarda senin söylediğinin tersini kurarlar. ALLAH, karanlıklarda kurduklarını yazıyor. Sen de onlardan yüz çevir ve ALLAH'a tevekkül et. Vekil olarak ALLAH yeter. (NİSA SURESİ / 81)
Ey iman edenler, ALLAH'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani bir topluluk, size ellerini uzatmaya yeltenmişti de, (ALLAH,) onların ellerini sizlerden geri püskürtmüştü. ALLAH'tan korkup-sakının. Mü'minler yalnızca ALLAH'a tevekkül etmelidirler. (MAİDE SURESİ / 11)
Korkanlar arasında olup da ALLAH'ın kendilerine nimet verdiği iki kişi: "Onların üzerine kapıdan girin. Girerseniz, şüphesiz sizler galibsiniz. Eğer mü'minlerdenseniz, yalnızca ALLAH'a tevekkül edin." dedi. (MAİDE SURESİ / 23)
"ALLAH bizi ondan kurtardıktan sonra, bizim tekrar sizin dininize dönmemiz ALLAH'a karşı yalan yere iftira düzmemiz olur. Rabbimiz olan ALLAH'ın dilemesi dışında, ona geri dönmemiz bizim için olacak iş değildir. Rabbimiz, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Biz ALLAH'a tevekkül ettik. 'Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında 'Sen hak ile hüküm ver,' Sen 'hüküm verenlerin' en hayırlısısın." (A'RAF SURESİ / 89)
Mü'minler ancak o kimselerdir ki, ALLAH anıldığı zaman yürekleri ürperir. O'nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. (ENFAL SURESİ / 2)
Münafıklar ve kalblerinde hastalık olanlar şöyle diyorlardı: "Bunları (Müslümanları) dinleri aldattı." Oysa kim ALLAH'a tevekkül ederse, şüphesiz ALLAH, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (ENFAL SURESİ / 49)
Eğer onlar barışa eğilim gösterirlerse, sen de ona eğilim göster ve ALLAH'a tevekkül et. Çünkü O, işitendir, bilendir. (ENFAL SURESİ / 61)
De ki: "ALLAH'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiç bir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca ALLAH'a tevekkül etmelidirler." (TEVBE SURESİ / 51)
Eğer onlar yüz çevirirlerse, de ki: "Bana ALLAH yeter. O'ndan başka ilah yoktur. Ben O'na tevekkül ettim ve büyük arşın Rabbi O'dur." (TEVBE SURESİ / 129)
Onlara Nuh'un haberini oku. Hani kavmine demişti ki: "Ey kavmim, benim makamım ve ALLAH'ın ayetleriyle hatırlatmalarım eğer size ağır geliyorsa ben, şüphesiz ALLAH'a tevekkül etmişim. Artık siz ortaklarınızla toplanıp yapacağınız işi karara bağlayın da işiniz size örtülü kalmasın (veya tasa konusu olmasın), sonra hakkımdaki hükmünüzü -bana süre tanımaksızın- verin. (YUNUS SURESİ / 71)
Musa dedi ki: "Ey kavmim, eğer siz ALLAH'a iman edip Müslüman olmuşsanız artık yalnızca O'na tevekkül edin." (YUNUS SURESİ / 84)
Dediler ki: "Biz ALLAH'a tevekkül ettik; Rabbimiz, bizi zulmeden bir kavim için bir fitne (konusu) kılma." (YUNUS SURESİ / 85)
"Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan ALLAH'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiç bir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)" (HUD SURESİ / 56)
Dedi ki: "Ey kavmim görüşünüz nedir söyler misiniz? Ya ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve O da beni kendisinden güzel bir rızık ile rızıklandırmışsa? Ben, size yasakladığım şeylere (kendim sahiplenmek suretiyle) size aykırı düşmek istemiyorum. Benim istediğim, gücüm oranında yalnızca ıslah etmektir. Benim başarım ancak ALLAH iledir; O'na tevekkül ettim ve O'na içten yönelip-dönerim." (HUD SURESİ / 88)
Göklerin ve yerin gaybı ALLAH'ındır, bütün işler O'na döndürülür; öyleyse O'na kulluk edin ve O'na tevekkül edin. Senin Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir. (HUD SURESİ / 123)
Ve dedi ki: "Ey çocuklarım, tek bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ben size ALLAH'tan hiç bir şeyi sağlayamam (gideremem). Hüküm yalnızca ALLAH'ındır. Ben O'na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O'na tevekkül etmelidirler." (YUSUF SURESİ / 67)
Resulleri onlara dediler ki: "Doğrusu biz, sizin gibi yalnızca bir beşeriz, ancak ALLAH kullarından dilediğine lütufta bulunur. ALLAH'ın izni olmaksızın size bir delil getirmemiz bizim için olacak şey değil. Mü'minler, ancak ALLAH'a tevekkül etmelidirler." (İBRAHİM SURESİ / 11)
"Bize ne oluyor ki, ALLAH'a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan yolları O göstermiştir. Ve elbette bize yaptığınız işkencelere karşı sabredeceğiz. Tevekkül edenler ALLAH'a tevekkül etmelidirler." (İBRAHİM SURESİ / 12)
Onlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir. (NAHL SURESİ / 42)
Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiç bir zorlayıcı-gücü yoktur. (NAHL SURESİ / 99)
Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan (ALLAH)a tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması yeter. (FURKAN SURESİ / 58)
Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olan (ALLAH')a tevekkül et. (ŞUARA SURESİ / 217)
Sen, artık ALLAH'a tevekkül et; çünkü sen apaçık olan hak üzerindesin. (NEML SURESİ / 79)
Ki onlar, sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir. (ANKEBUT SURESİ / 59)
ALLAH'a tevekkül et; vekil olarak ALLAH yeter. (AHZAB SURESİ / 3)
Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve ALLAH'a tevekkül et. Vekil olarak ALLAH yeter. (AHZAB SURESİ / 48)
Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "ALLAH" diyecekler. De ki: "Gördünüz mü-haber verin; ALLAH'tan başka taptıklarınız, eğer ALLAH bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi" De ki: "ALLAH, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler." (ZÜMER SURESİ / 38)
Hakkında ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şey; artık O'nun hükmü ALLAH'ındır. İşte Rabbim olan ALLAH. Ben O'na tevekkül ettim ve yalnızca O'na dönüp-yönelirim. (ŞURA SURESİ / 10)
Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının metaı (kısa süreli faydalanması)dır. ALLAH katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) iman edip Rablerine tevekkül edenler içindir; (ŞURA SURESİ / 36)
İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: "Biz, sizlerden ve ALLAH'ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkar ettik. Sizinle aramızda, siz ALLAH'a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir." Ancak İbrahim'in babasına: "Sana bağışlanma dileyeceğim, ama ALLAH'tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez." demesi hariç. "Ey Rabbimiz, biz sana tevekkül ettik ve 'içten sana yöneldik.' Dönüş sanadır." (MÜMTEHİNE SURESİ / 4)
ALLAH; O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse mü'minler (yalnızca) ALLAH'a tevekkül etsinler. (TEĞABÜN SURESİ / 13)
Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de ALLAH'a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette ALLAH, kendi emrini yerine getirip-gerçekleştirendir. ALLAH, her şey için bir ölçü kılmıştır. (TALAK SURESİ / 3)
De ki: "O (ALLAH) Rahman olan (esirgeyen koruyan)dır; biz O'na iman ettik ve O'na tevekkül ettik. Artık siz kimin açık bir sapmışlık içinde olduğunu pek yakında bileceksiniz." (MÜLK SURESİ / 29)
Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde im`nları artanlar ve: "ALLAH bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir. (AL-İ İMRAN SURESİ / 173)
Göklerde ve yerde ne varsa ALLAH'ındır. Vekil olarak ALLAH yeter. (NİSA SURESİ / 132)
Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, ALLAH'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak ALLAH'ın elçisi ve kelimesidir. Onu ('OL' kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse ALLAH'a ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. ALLAH, ancak bir tek ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Vekil olarak ALLAH yeter. (NİSA SURESİ / 171)
Musa'ya kitap verdik ve "Benden başka vekil edinmeyin" diye onu İsrailoğullarına kılavuz kıldık. (İSRA SURESİ / 2)
"Benim kullarım; senin onlar üzerinde hiç bir zorlayıcı gücün (hakimiyetin) yoktur." Vekil olarak Rabbin yeter. (İSRA SURESİ / 65)
ALLAH, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şey üzerinde vekildir. (ZÜMER SURESİ / 62)
(ALLAH,) Doğunun ve batının Rabbidir. O'ndan başka ilah yoktur. Şu halde (yalnızca) O'nu vekil tut. (MÜZZEMMİL SURESİ / 9 )
DEVAMI ALTTAKİ MESAJDA


okisareti.gif
 

Turab

Teknik Ekip
Yönetici
Admin
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
7,015
Tepkime puanı
423
Tevekkül ne demektir

Tevekkül
Güvenmenin insan açısından önemi nedir?
Güven insan için vazgeçilmez bir duygudur. Her insan güven içinde olmak ister. Güven duygusunu yitirmiş insanlar, hayata küsmüş, ümitsiz, perişan kimselerdir. Üzüntülü kişide bir parça güvensizlik vardır. İnsanın güveni çeşitli unsurlarla belirir. Sağlık, gençlik, ilim, para mal ve mülk, şan şeref, vb. güven duygusunu pekiştirirler.
İnsan yaratılışı gereği bir güce güvenmek ister. O, sonsuz güç sahibi ALLAH’tır. Çaresizler ALLAH’a güvenirler sığınırlar ve ona yalvarırlar. Çünkü her şey onun elinde ve gücü dâhilindedir.

Tevekkül, ALLAH’a teslim olmak, güvenmek, dayanmak, bağlanmak ve sığınmak demektir. Dini terim olarak ise, bir amaca ulaşmak için gerekli olan her türlü önlemi alarak; elinden gelen tüm gayreti gösterdikten sonra kalben ALLAH’a bağlanıp ona güvenmek, sonucu ALLAH’tan beklemek demektir.
İnançlı insanın özelliklerinden biri de, yaptığı ve yapacağı işlerde ALLAH’a güvenmesidir. Bilinçli bir Müslüman gücü oranında elinden gelen tüm gayreti gösterdikten sonra sonucu ve başarıyı ALLAH’a bırakır. Çünkü ALLAH’ın destek ve yardımı olmadan hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceğini bilir. Her şeyin sahibi olan ALLAH’ı dua ederek, ona güvenir.

Tevekkül kader inancının bir sonucudur. Gerçek anlamda tevekkül güzel bir davranıştır. ALLAH Müslümanlara tevekkülü emretmiş, tevekkül edenleri sevdiğini belirtmiştir. Konu ile ilgili ayetlerden bazıları şunlardır:
“… İnananlar yalnız ALLAH’a güvensinler” (Ali İmran 102)
“… ALLAH’a güven, doğrusu ALLAH kendisine güvenenleri sever.” (Ali İmran, 158)
“… ALLAH’a inanıyor ve teslim olmuşsanız, ona güvenin” (Yunus suresi, ayet 84)
Sevgili Peygamberimiz, devesini başıboş bırakıp, tevekkül ettiğini söyleyen bir kişiye şu sözlerle uyarmıştır: “Önce deveni bağla, sonra ALLAH’a tevekkül et” (Tirmizi)
Doğru tevekkül anlayışı nedir?

Evrendeki olaylar bir düzen ve yasalar çerçevesinde, sebep-sonuç ilişkisi içinde olmaktadır. İnsanlar akıl ve iradeleriyle sebepleri bulabilirler. İnsan evrende geçerli olan yasaları gözeterek, çalışır, çabalar, sebeplere sarılır, ondan sonra ALLAH’a güvenir. Bir çiftçi tohum ekmeden ürün elde edemez. Çiftçi tarlasını zamanda sürmeli, ekmeli, gübrelemeli ve sulamalıdır. Sonra da bol ve iyi ürün alabilmek için ALLAH’tan yardım dilemelidir. Çalışmadan başarıya ulaşılamaz. Bir öğrenci önce derslerin devam edecek, doğru, dürüst çalışacak, ödevlerini zamanda yapacaktır. Sonra ALLAH’tan yardım isteyerek başarılı olmasını dileyecektir. Kısaca gerçek anlamda tevekkül eden kimse işinin gereğini yapar ve sonucu ALLAH’tan bekler.

Doğru olmayan tevekkül anlayışı nedir?
İnsanın çalışmayı bırakıp, tembellik ederek, kendisinin yapması gereken işleri ALLAH’a havale etmesi, doğru bir tevekkül anlayışı değildir. Örneğin bir öğrenci dersine çalışmadan “Ben ALLAH’ın yardımına güveniyorum, ALLAH bana yardım eder” diyerek sınava girmesi yanlış bir düşüncedir. Çalışmadan, hiçbir çaba göstermeden başarılı olmaya beklemek tembelliktir, miskinliktir.

ALLAH’a güvenmek bize neler kazandırır?
Yapmaya karar verdiğimiz bir işin en iyi şekilde sonuçlanması için neler yapılması gerekiyorsa, hepsini yerinde ve zamanında yapmalı, sonucunu ALLAH’a bırakmalıyız. Elimizden gelen her şeyi yaptıktan sonra işimizin güzel bir şekilde sonuçlanmasını ALLAH’tan beklemek, ona güvenip, bütün varlığımızla ona sığınmak mutlulukların en güzelidir. ALLAH’a güvenen bir kimse; huzur ve güven içinde olur. Olaylar karşısında sabır, dayanıklılık kazanarak ümitsizliğe düşmez. Çünkü o, elinden geleni yapmış, sonucu ALLAH’a bırakmıştır.

Tevekkül kelimesi, vekil tutmak demektir. Vekil tutacak kişi kendinden daha kuvvetli, daha şefkatli, ilim irfanda daha üstün bir zata itimat edip onu vekil tutmak ister.

Müslüman ALLAH’ın kudretinin üstünde bir kudret, ilminin üstünde bir ilim, merhamet ve şefkatinin fevkinde bir şefkat ve merhamet bulunmadığına itikat eder. Diğer mahlukların da kendisi gibi aciz, fakir, kusurlu ve nakıs olduğunu idrak ile ALLAH’a itimat ve tevekkül eder; Ona teslim olur.
ALLAH’a tevekkül eden bir Müslüman düşünür ki, “Bana gelecek bütün hayırları ancak O ihsan edebilir ve her türlü şer ve zararları ancak O def edebilir.”

Bir Müslüman, çalışmadan kazanılamayacağını bilerek, dünya işleri için gerekli bütün tedbirleri aldığı gibi, ibadet etmeden ve ALLAH’ın emirlerini yapıp, yasaklarından kaçınmadan da cennete gidilemeyeceğini bilerek kulluk vazifesini yerine getirir ve sonunda ALLAH’a tevekkül eder.
Tevekkül ne demektir
Tevekkül, sebeplere teşebbüs ettikten ve gerekli bütün tedbirleri aldıktan sonra, Cenab-ı Hakk’ın verdiği neticeye razı olmaktır. Böyle bir insan huzurlu yaşar, maişet noktasında endişeye kapılarak ruhuna elem çektirmez, Peygamberimizin şu hadis-i şerifi ona büyük bir ümit kaynağı olur: “Eğer siz ALLAH’a hakkıyla tevekkül ederseniz, kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırır.”

Tevekkül hiçbir zaman çalışmayı, sebeplere teşebbüs etmeyi men etmez. Cenab-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’de: “Doğrusu, insan için kendi çalışmasından (gayretinin neticesinden) başka bir şey yoktur” (Necm Sûresi, 39) buyurmuştur.
 
Üst Alt