Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Hz. Muhammed (s.a.v)
Efendimiz (s.a.v)'i Tanıyalım
Tebük Gazası
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 13616" data-attributes="member: 3"><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">(Hicret 'in 9. senesi Receb ayı / Milâdi 630)</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hicret'in 9. senesi, İslâm'ın Arabistan Yarımadasında bütün haşmetiyle yayıldığı senedir. Bir taraftan dalga dalga insanlar Medine'ye gelerek Resûli Ekrem'e İslâmiyet üzerine bîat ediyor, diğer taraftan Müslüman olmuş kabilelerin dinî ve idarî işlerini tanzim etmek gayesiyle etrafa memurlar ve valiler gönderiliyordu. Hülâsa, Asrı Saadet'te İslâm, 9. Hicrî senede en şaşaalı ve ihtişamlı devrini yaşıyordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Ancak, parlayan bu güneşin haşmetini çekemeyen devletler de vardı. Onlardan biri, o zamanın en güçlü devletleri arasında yer alan Bizans'tı. Başında Kayser Heraklius vardı. Çevredeki Hıristiyan Araplardan da gördüğ tahrik neticesinde Dini Mübîni İslâm'ı ve müntesiplerini ortadan kaldırmak maksadıyla büyük bir ordu hazırlıyordu. Bu maksatla Cüzam, Lahm, Âmile, Gassan v.s. kabileler de Heraklius'ıın bu ordusuna katılacaklardı.978 Bir insan seli hâlinde Medine üzerine akacak ve güya Müslümanları imha edeceklerdi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Durumu Resûlullah Efendimiz derhâl haber aldı ve ânında hazırlığa başladı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Peygamber Efendimiz, herhangi bir gazaya çıkarken, maksadını açıklamazdı; bir başka yere gidecekmiş gibi davranır ve konuşurdu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bu sefer öyle yapmadı. Halkın ona göre hazırlanması için, gidilecek yerin uzaklığını, zamanın kıtlık ve yokluk zamanı olduğunu, düşmanın da çokluğunu açıkça mücâhidlere bildirdi.979</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Medine içinde harb hazırlıkları başlarken, Peygamber Efendimiz, etraftaki Müslüman kabilelere de haber gönderdi ve harb için mücâhid istedi.980</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">ZENGİNLERİN YARDIMI</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Her tarafta kıtlık ve kuraklık hâkimdi. Harbe iştirak edecek mücâhidlerden birçoğunun silâh satın alacak, harb hazırlığı için sarfedecek paraları yoktu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Resûli Ekrem, Müslüman zenginleri, harb hazırlığı ve teçhizatı için yardıma çağırdı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hâli vakti yerinde olan Müslümanlar, bu davete derhâl icabet ettiler.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Ömer 'in Yardımı</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Ömer, Nebîyyi Ekrem Efendimizin dâvetine koşanların başındaydı. Kendi kendine, "Bugün Ebû Bekir'i geçeceğim!" diyordu. Malının yarısını alıp Peygamber Efendimize getirdi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Resûli Ekrem, "Ey Ömer!.. Ev halkına ne bıraktın?" diye sordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Ömer, "Size getirdiğimin bir mislini bıraktım." dedi.981</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Ebû Bekir 'in Yardımı</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Ebû Bekir, bütün serveti olan dört bin dirhem* gümüşü alıp huzuru Risâlete getirdi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Ömer, onun ne getirmiş olduğunu merakla öğrenmek istiyordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Peygamber Efendimiz, "Ey Ebû Bekir!.. Ev halkına ne bıraktın?" diye sordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Sıddikı Ekber sevinçle, "Onlara, Allah ve Resulünü bıraktım!"982 cevabını verdi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bu fedakârlık karşısında Hz. Ömerü'lFaruk'un gözleri yaşardı ve, "Anam babam: sana feda olsun ey Ebû Bekir!.." dedi, "Hayır yolundaki her yarışta beni muhakkak geçiyorsun! Artık hiçbir şeyde seni geçemeyeceğimi iyice anladım!'"383</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Osman 'in Yardımı</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Zinnureyn" lâkabının sahibi Hz. Osman, o sırada Şam'a göndermek üzere bir ticaret kervanı hazırlamıştı. Yardım daveti üzerine, kervanı Şam'a göndermekten vazgeçti ve 300 deveyi üzerindeki mallarla birlikte Hz. Resûlullah'a teslim etti. Ayrıca 50 at ve bin altın nakit hibe etti.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Osman b. Affan'ın bu fedakârlığı karşısında Serveri Kâinat Efendimiz, "Allah'ım, ben Osman'dan razıyım, Sen de ondan razı ol!"984 buyurdu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Abdıırrahmân b. Avf'm Yardımı</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Resûlullah'ın yardım dâvetine Abdıırrahmân b. Avf (r.a.), dört bin dirhemle koştu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Yâ Resûlallah!.." dedi, "Bu dört bin dirhemi size takdim ediyorum; bir o kadarını da ev halkım için bıraktım."</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bir dirhem, üç gramdır.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Resûli Ekrem, "Getirdiğin de, ev halkına bıraktığın da bereketli olsun!" buyurdu.985</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Resûli Kibriya Efendimizin bu duası bereketiyledir ki, Abdurrahmân b. Avf Hazretleri vefat ettiği zaman, dört hanımından sâdece her birisinin mîras hissesine 18 bin miskal altın düştüğünü görmüşlerdi.986</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Daha birçok Müslüman, ellerinden gelen yardımı yapmaktan geri durmadılar. Kimi hurma getiriyor, kimi devesini getirip ordunun hizmetine veriyordu. Hiçbiri, getireceği şeyin büyüklüğüne, azlığına, ehemmiyetsizliğine bakıp yardıma koşmaktan geri kalmıyordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bir Sa' Hurmayla Yardıma Koşan Zât</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Ebû Akil, elinde bir sa'* hurmayla Resûlullah'ın huzuruna geldi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Yâ Resûlallah!.." dedi, "İki sa' hurma karşılığında bütün gece sırtımla su çektim. Bu iki sa'dan birini ev halkım için bıraktım, diğerini de Rabbimin rızasını kazanmak için size getirdim!"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bundan son derece mütehassis olan Resûli Kibriya Efendimiz, "Allah, senin getirdiğini de, ev halkına bıraktığını da bereketli kılsın!" diye buyurdu ve getirilen hurmaların sadakalar kısmına dökülmesini emretti.987</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bir başka fakir Müslüman olan Ulbe b. Zeyd, Allah Resulünün bu dâvetine canü gönülden bir şeylerle katılmak istiyordu. Ama götürecek hemen hemen hiçbir şeyi yoktu. Allah'a yalvardı: "Ey Allah'ım!.. Sen, cihada çıkmayı emrettin. Halbuki beni, Resulünle birlikte cihada çıkabilecek bir bineğe sahipkılmadın." Sonra, kendilerinden yararlandığı bazı şeylerle Hz. Resûlullah'ın huzuruna geldi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Yâ Resûlallah!.. Elimde sadaka olarak verebileceğim bir şey yok. Kendisinden faydalandığım şu şeyleri tasadduk ediyorum." dedi ve ilâve etti: "Bundan dolayı, beni üzen veya bana kötü söyleyen ya da benimle 'Bu da tasadduk edilir mi?' deyip eğlenecek kimseye hakkımı helâl ediyorum!"988</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Peygamber Efendimiz, "Allah, sadakanı kabul buyursun!" dedi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Ertesi gün, Peygamber Efendimiz, ashabına, "Şu gece tasaddukta bulunmuş kişi nerededir?" diye sordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Kimsede bir hareket görülmedi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bu sefer Efendimiz, "Gece sadakayı veren nerede ise ayağa kalksın!" buyurdu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Ulbe ayağa kalktı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Resûli Ekrem Efendimiz, "Ben, senin sadakanı kabul ettim. Seni müjdelerim! Muhammed'in varlığı kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sen, sadakası kabul olunanların dîvânına yazıldın!"989 buyurdu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Ulbe, bundan son derece memnun oldu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Müslüman Kadınların Fedakârlığı</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Müslüman kadınların bu yolda gösterdikleri fedakârlıklar da takdire şayandı. Boyunlarında, el ve kulaklarında ne kadar ziynet eşyası varsa, Allah yolunda cihada çıkacak olan ordunun hazırlığı için getirip onları Hz. Resûlullah'a seve seve teslim etmekte asla tereddüt göstermiyorlardı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Eşlem Kabilesine mensup Ümmü Sinan der ki:"Âişe'nin (r.a.) evinde, Resûlullah'ın (a.s.m.) önüne serilmiş bir örtü gördüm. Üzerinde fil dişinden bilezikler, pazubendler, yüzükler, halhallar, küpeler, develerin ayaklarını bağlayacak kayışlar ile kadınlar tarafından gönderilen ve Müslümanların savaşa hazırlanmalarına yarayan birtakım şeyler bulunuyordu."990</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">İşte, bütün bu yardımlarla, kıtlık, yoksulluk ve fakirlik yüzünden harbe iştirak edecek durumdan mahrum bulunan birçok Müslümana da silâh tedarik edildi, sefer hazırlığı yapıldı, harb teçhizatı sağlandı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">BEKKAUN</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Harbe iştirak etmek isteyenler öylesine çoktu ki, zengin ashabın yardımları bile onların teçhizi için kâfi gelmiyordu. Durumları müsait olmayanlar, Resûlullah'a, sefere gönüllü olarak katılmak istediklerini belirtiyorlar, ancak, kimine binecek deve, kimine silâh, kimine ise yol azığı tedarik edilemediğinden kabul edilmiyordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Red cevabı alanlar arasında "Bekkaun," yâni "Ağlayanlar" diye meşhur yedi zât vardı ki, şunlardı:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Salim b. Umeyr, Atnr b. Humam, Ulbe b. Zeyd, Irbez b. Sariyye, Ebû Leylâ Abdurrahmân b. Ka'b, Abdullah b. Mugaffel ve Heremî b. Abdullah."91</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bu yedi zât, harb hazırlıkları sırasında Peygamberimizin huzuruna çıkarak, "Yâ Resûlallah!.. Sefere çıkmak isteriz; ancak, binecek devemiz, yolda yiyecek azığımız yok!" diyerek durumlarını arzettiler.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Resûli Ekrem, "Size verecek binek kalmadı." buyurunca, üzüntülerinden ağlayarak huzuru Risâletten ayrıldılar.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Cenâbı Hakk, bu fedakâr sahabîler hakkında şöyle buyurdu:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Bir de o kimselere günah yoktur ki, kendilerini bindirip savaşa sevkedesin diye sana geldikleri zaman (kendilerine), 'Sizi bindirecek bir hayvan bulamıyorum.' demiştin. Bu uğurda sarfedecekleri şeyi bulamadıklarından dolayı kederlerinden gözleri yaş döke döke döndüler/'993</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Harbe iştirak edemeycekleri endişesiyle üzüntülerinden gözyaşı dökerek Peygamberimizin huzurundan ayrılan bu sahabîler, bu âyetin inmesiyle zengin sahabîler tarafından birer ikişer teçhiz edildiler. Böylece, harbe iştirak etme imkânı kendilerine tanınmış oldu. Rivayete göre, bunların üçünü Hz. Osman b. Affan, ikisini Peygamberimizin amcası Hz. Abbas, ikisini de Yamin b. Umeyr harb için teçhiz etmişlerdir.994</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">MÜNAFIKLAR SAHNEDE</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Sıcaklık, kıtlık ve kuraklık her tarafı kasıp kavuruyordu. Bahçelerde meyvelerin tam olgunlaştığı bir zamandı. İnsanların, güneşin kavurucu sıcaklığından birazcık olsun uzak kalmak amacıyla bağ ve bahçelerindeki ağaçların gölgelerine oturmak için en şiddetli arzuyu duydukları bir mevsimdi. Ve böyle bir zamanda İslâm Ordusu, dünyanın en büyük devletlerinden biri olan Bizans'a karşı harbe çıkacaktı. Gönüllerinde Allah muhabbeti yerine dünya, mal, mülk sevgisi bulunan kimseler, buna nasıl iştirak edebilirlerdi, bu sıkıntılara nasıl katlanabilirlerdi?</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Nitekim, dünyaya âdeta kopmaz bağlarla bağlı bulunan ve dünya hayatını âhiret hayatına tercih eden münafıkların yine ortalığı karıştırmaya başladığı görülüyordu. Reisleri Abdullah b. Übeyy, Müslümanlar arasına fitne sokmak, onlarda harbe karşı bir gevşeklik, bir çekingenlik meydana getirmek gayesiyle şöyle konuşuyordu:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Muhammed, Roma Devletini oyuncak mı zannediyor? Onun ve ashabının esir düşeceklerini şimdiden görür gibiyim!"995</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Diğer münafıklar da, "Bu sıcakta harbe mi çıkılır?" diyorlardı.996</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Cenâbı Hakk, münafıkların bu sözleri üzerine şu âyeti kerîmeyi inzal buyurdu:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Tebük Savaşına iştirak etmeyip geri kalan münafıklar, ResûluUah'a muhalefet ederek oturup kalmalarıyla sevindiler; Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla mücadele etmeyi çirkin gördüler ve, 'Bu sıcakta harbe çıkmayın!' dediler. De ki:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">'"Cehennem ateşi daha sıcaktır; fakat gidecekleri yeri bilseler...'"997</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bazıları da, kadınlara düşkünlüğünü, harbe iştirak etmemek için bahane ediyordu. Bunun üzerine de şu âyeti celîle nazil oldu:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"O münafıklardan kimi de şöyle diyecektir: '"Bana izin ver, beni fitne ve isyana düşürme!'</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Bilmiş ol ki onlar, fitneye düşmüşlerdir. Şüphe yok ki, Cehennem, kâfirleri kuşatıcıdır."</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Daha birçok münafık, böylesine sudan bahanelerle Peygamber Efendimizden izin istediler. Bunun üzerine, 80'den fazla münafığa izin verildi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Onlar, Peygamber Efendimize beyan ettikleri özürlerinde yalancı idiler; Allah ve Resulüne gönülden inanmış kimseler değillerdi. Cenâbı Hakk, şu âyetiyle de onların bu durumunu Resulüne haber veriyordu:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Senden izin isteyenler, ancak Allah'a ve âhiret gününe îman etmeyenler, kalbleri şüpheye düşenlerdir. Onlar şüphe içinde bocalayıp dururlar."999</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bir sonraki âyette de, Allahü Taâlâ, yerlerinde oturup kalanlara bakıp ümitsizliğe kapılmamaları için Müslümanları tesellî ediyordu: "Eğer aranızda onlar da cihada çıksalardı, içinizde şer ve fesadı artırmaktan başka bir şey yapmazlar, bozgunculuğa koşarlardı!"1000</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Münafıklar güruhunun sudan bahanelerle harbe iştirak etmeyişleri, Allah ve Resulüne gönülden bağlı olan mücâhidleri cihada çıkmak hususunda asla tereddüde düşürmedi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">İSLÂM ORDUSU HAZIR</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Resûli Ekrem Efendimiz, her türlü sıkıntı ve imkânsızlıklara rağmen Seniyyetû'1Veda ordugâhında ordusunu hazırladı. Ordu, 30 bin kişi idi. Bunun 10 binini süvariler teşkil ediyordu.1001</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bundan sonra Peygamber Efendimiz, Medine'de yerine Muhammed b. Mesleme'yi (r.a.) vekil bıraktı.1002</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Ali de, İslâm Ordusuyla Seniyyetû'lVeda'ya kadar gelmişti. Resûli Ekrem Efendimiz, onu huzuruna çağırdı ve, "Medine'de muhakkak ya ben kalacağım ya da sen kalacaksın."1003 buyurdu; sonra da onu, her iki ev halkının işleriyle meşgul olmak üzere Medine'de bırakacağını söyledi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Ali ağladı. "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Gittiğin her tarafta ben senin yanında bulunmak isterdim; tek arzum buydu. Beni çocuk ve kadınlar arasında vekil mi bırakıyorsun?'"1004</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Peygamber Efendimiz cevaben, "Bana göre sen, Musa'ya göre Harun* gibi olmaya razı olmaz mısın? Şu kadar farkla ki, benden sonra peygamber gelmeyecektir!" buyurunca, Hz. Ali hiç beklemeden son sür'at Medine'ye geri döndü.1005</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Peygamber Efendimiz, orduya hareket emrini vermeden önce, en büyük sancağı Hz. Ebû Bekir'e teslim etti;** en büyük bayrağı ise Zübeyr b. Sâbit'e verdi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">İslâm Ordusunun Medine 'den Hareketi</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Receb ayının bir perşembe günü idi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Güneşin batışına yakındı. Resûli Ekrem Efendimizin emriyle İslâm Ordusu Medine'den Tebük'e doğru harekete geçti. Gönüllü olarak Allah yolunda cihada çıkan mücâhidlerde, bunca sıkıntı ve nâmüsait şartlara rağmen en ufak bir tereddüt ve gevşeme yoktu. Geçici sıcaklığa ve sıkıntılara karşılık âhiret âleminde sonsuz nimetlere kavuşacaklarını, Allah'ın cemâliyle müşerref olacaklarını biliyorlardı. Güneşin kavurucu sıcaklığı, îmanlı gönüllerindeki serinliğe tesir edemiyordu. Maddî sıkıntı ve imkânsızlıklar İ'lâyı Kelimetullah uğrunda savaşmaya olan aşk ve şevklerini kıramıyordu. Bu ulvî ve kutsî duygularla yollarına devam ediyorlardı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Ali'nin Arkadan İslâm Ordusuna Yetişmesi</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Peygamber Efendimiz tarafından Hz. Ali'nin Medine'de bırakılması üzerine de münafıklar, ileri geri konuşmaya başladılar. Maksatları, bunu vesile ederek İslâm camiasında bir huzursuzluk meydana getirmekti. Şöyle diyorlardı:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Herhalde, onu yanında götürmek istemediğinden Medine'de bıraktı!"1006</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Ali bu sözleri duyar da durur mu? Derhâl silâhlanıp İslâm Ordusunun arkasına düştü; Cürf denilen mevkide Resûli Kibriya Efendimizle buluştu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Peygamber Efendimiz, "Yâ Ali, neden dolayı çıkıp geldin?" diye sordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Ali, "Yâ Resûlallah!.. Münafıklar, senin bana kıymet vermediğini söylüyorlar, 'bende görüp hoşlanmadığın bir şeyden dolayı beni yanında götürmediğinden' söz ediyorlar!"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Peygamber Efendimiz, işin mahiyetini anlamıştı. Güldü.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Onlar, yalan söylemişlerdir. Ben, seni, arkamda bıraktıklarıma vekil tâyin ettim. Derhâl geri dön! Gerek benim ev halkım ve gerek senin ev halkın içinde vekilim ol!" buyurdu. Sonra ilâve etti: "Yâ Ali!.. Bana göre sen, Musa'ya göre Harun gibi olmaya razı değil misin? Şu farkla ki, benden sonra peygamber olmayacaktır!" Hz. Ali, Efendimizin sözlerini tasdik edip derhâl Medine'ye döndü.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Medine'de birçok münafık kalmıştı. Bunların, herhangi bir karışıklığa ve bozgunculuğa tevessül edebileceklerini de göz önünde bulundurarak, Peygamber Efendimizin Hz. Ali'yi Medine'de bıraktığı da söylenebilir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">MEŞHUR ÜÇ KİŞİ</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bir kısım münâfıkın sefere katılmayışı yanında, ne yazık ki samimî Müslümanlardan Ka'b b. Mâlik, Hilâl b. Ümeyye ve Mürâre b. Rebi de sırf ihmalkârlıkları yüzünden Medine'de kaldılar.1010</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bu meşhur üç kişi hakkında vâkî olacak muameleyi, Peygamber Efendimizin Medine'ye dönüşünden sonra anlatacağız.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Ebû Zerr 'in Geride Kalışı ve Bir Mucizenin Zuhuru</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Fahri Kâinat kumandasındaki İslâm Ordusu, güneşin sıcaklığına, çölün kavuruculuğuna aldırmadan yoluna devam ediyordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bir ara mücâhidler, "Yâ Resûlallah!.. Ebû Zerr, devesi yürümediğinden geride kalmış." dediler.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Resûli Ekrem Efendimiz, "Eğer onda bir hayır varsa, Yüce Ailah, onu bize kavuşturur." buyurdu.1011</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Ebû Zerr (r.a.), devesi zaîf olduğu için geride kalmıştı; devesinin yürüyemeyeceğini anlayınca da eşyasını sırtına almış, şiddetli sıcaklar altında yaya olarak ordunun arkasına düşmüştü.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Ordu, bir konak yerinde istirahate çekilmişken, uzaktan birinin gelmekte olduğu görüldü; yaklaşan, Ebû Zerr'di. Mücâhidler, Peygamber Efendimize haber verdiler. Şöyle buyurdular:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Allah, Ebû Zerr'e merhamet etsin! O, yalnız yaşar, yalnız başına ölür ve yalnız başına haşrolur!"1012</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bu fermanı Nebevî'den seneler sonra, Hz. Osman'ın hilâfeti sırasındaydı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Şam'da ikamet etmekte olan Ebû Zerr, bir gün, "Altını ve gümüşü yığıp biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu? İşte bunları, elem verici bir azabla müjdele!"1013 mealindeki âyeti kerîmeyi okudu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Muaviye, "Bu, biz Müslümanlar hakkında değil, Ehli Kitap hakkındadır!" deyince, Hz. Ebû Zerr, "Hayır; bu, hem bizim, hem de Ehli Kitap hakkındadır!" cevabını verdi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bu sebeple aralarında tartışma ve münakaşa çıktı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Muaviye, bunun üzerine, "Ebû Zerr, Şam halkını rahatsız ediyor." diye yazıp, onu Hz. Osman'a şikâyet etti.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Osman da onu Şam'dan Medine'ye çağırdı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Medine'ye gelen Hz. Ebû Zerr'e İslâm Halifesi, "Yanımda kal, bütün ihtiyaçlarını karşılayayım." diye teklifte bulundu. Fakat o, "Dünyanızdaki şeylerin bana gereği yok." diyerek bu teklifi kabul etmedi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bu sefer Hz. Osman, "İstersen, yakın bir yere çekil, orada kal." diye teklif etti.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Ebû Zerr, bunu kabul etti ve, "Rebeze'ye gitmeme izin ver." diye dilekte bulundu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Osman'ın izin vermesi üzerine de Medine'ye üç konak uzaklıkta bulunan Rebeze'ye gitti.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bir müddet sonra rahatsızlandı. Yanında sâdece zevcesi ile hizmetçisi vardı. Onlara, "Ölünce beni yıkayınız, kefenleyiniz. Sonra da cenazemi yolun ortasına koyunuz! Yanınıza uğrayacak ilk binitli yolculara, 'Bu, Resûlullah'ın (s.a.v.) sahabîsi Ebû Zerr'dir. Gömülmesi için bize yardım ediniz.' deyiniz." diye vasiyet etti. Hanımı ağlamaya başlayınca, "Niye ağlıyorsun?" diye sordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hanımı, "Sen, ölüp gidersen ben ne yaparım? Elimde avucumda hiçbir şey bulunmadığı gibi, seni saracak bir kefen bile yok!" dedi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bunun üzerine Ebû Zerr, "Ağlamayı bırak." dedikten sonra şöyle konuştu:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Bir gün birkaç kişiyle birlikte Resûlullah'ın huzurunda idik. Şöyle buyurdular:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">'"İçinizden birisi kır bir yerde vefat edecek; cenazesinde mü'minlerden küçük bir cemaat hazır bulunacaktır.'</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"O mecliste benimle birlikte bulunanların hepsi, cemaatler içinde vefat ettiler. Sağ kalan bir tek ben varım. Şimdi de ben, kır yerde ölüyorum! Yolu gözetle! Söylediklerimin doğru çıkacağını göreceksin!"1014</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bu sözlerinden bir müddet sonra, Hicret'in 32. senesinde yanında sâdece hanımı ve hizmetçisi bulunduğu hâlde vefat ederek, Hz. Resûlullah'ın 20 sene önce verdiği haberi tasdik etti.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Vefat edince, zevcesi ile hizmetçisi onun vasiyetini verine getirdiler; yıkayıp kefenledikten sonra cenazesini yolun ortasına koydular.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Tam o sırada, umre yapmak üzere Iraklılardan küçük bir kafile çıkageldi. İçlerinde meşhur fakih Abdullah b. Mes'ud da vardı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hizmetçisi ayağa kalkıp, "Bu, Resûlullah'ın sahabîsi Ebû Zerr'dir. Gömülmesi için bize yardım ediniz." deyince, Hz. Abdullah b. Mes'ud kendisini tutamayarak hüngür hüngür ağlamaya başladı ve Resûli Kibriya'nın seneler önceki fermanını tekrarladı: "Ebû Zerr, yalnız başına yaşar, yalnız başına ölür ve yalnız başına haşrolur!"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Sonra da hep beraber bu büyük sahabînin cenazesini defnettiler.1015</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">İSLÂM ORDUSU, HICR'DA</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">İslâm Ordusu, Hıcr mevkiine vardı. Burası sekizinci konak yerleri idi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Medine'den yedi merhale mesafede bulunan, Şam yolu üzerindeki Hıcr, Hz. Salih'in (a.s.) kavmi olan Semud'un geceyarısından sonra Cenâbı Hakk tarafından estirilen bir toz bulutuyla helak olduğu yerdi.1016</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Buraya varınca, Peygamber Efendimiz, "Şu, azaba uğratılmış olanların evlerine, onların uğradıkları azaba uğrayacağınızdan korkarak ve ağlayarak giriniz." buyurdu.1017</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Mücâhidler, Hıcr'in kuyusundan su aldılar; onunla hamurlarını yoğurdular.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bunun üzerine Resûli Ekrem Efendimiz, "O kuyunun suyundan içmeyiniz; ondan namaz için abdest de almayınız! Onunla yoğurduğunuz hamuru da, develere yem yapınız! Ondan hiçbir şey yemeyiniz!"1018 diye emretti.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Peygamberimizin Yağmur Duası</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hıcr mevkiinde sabahlayan İslâm Ordusunda büyük bir susuzluk başgösterdi. Mücâhidlerin su kablarında su kalmamıştı. Hz. Ömer o ânı şöyle anlatır: "O kadar susamıştık ki, susuzluktan boynumuzun kopacağını zannettik! Herhangi birimiz gidiyor, yüklerimizin arasında su arıyor, ancak orada su bulamadığımız gibi düşüp kalıyorduk. Hattâ, içimizden biri, devesini kesmiş, hörgücündeki suyu içmişti!" </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">MÜNAFIKLARIN DEDİKODULARI</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Müslümanlar arasında bulunan münafıklardan bazıları, bunu fırsat bilerek dedikoduya başladılar: "Eğer Muhammed gerçekten bir peygamber olsaydı, Musa Peygamber'in kavmine, Allah'tan yağmur dileyip yağmur yağdırdığı gibi, o da Allah'tan yağmur diler, yağmur yağdırırdı!"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Peygamber Efendimiz, bu ileri geri konuşmaları duyunca, "Demek onlar, böyle söylüyorlar, öyle mi? Allah'ın, size yağmur yağdıracağını umarım." buyurdu.1020</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Ömer, sözlerine devamla der ki:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Bütün bu güçlük ve sıkıntılar karşısında, Ebû Bekir, dayanamayarak, Resûlullah'a (a.s.m.) şu ricada bulundu:</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Yâ Resûlallah!.. Allah, duanızı kabul eder. Ne olur, bizim için hayır duada bulunsanız...'</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Resûlullah (a.s.m.), 'Bunu istiyor musunuz?' buyurdu. "Ebû Bekir, 'Evet yâ Resûlallah!..' dedi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Bunun üzerine Resûlullah (a.s.m.), ellerini açarak dua etti. Daha duasını bitirmeden, hava birdenbire karardı. Önce yağmur çiselemeye başladı, sonra da sağanak hâlinde boşaldı. Bütün mücâhidler ellerindeki kablarını doldurdular.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Konakladığımız yerden ayrılınca bir de ne görelim? Yağmur sâdece ordunun bulunduğu bölge içine yağmış, o bölgenin dışında bir tek damla düşmemiş!" </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">İşte, Kâinatın Efendisi, böylesine bir dua, bir niyaz ve istek ile Allah'ın ikram ve ihsanına mazhar oluyordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Resûlullah, hayatında bu tarz birçok mucizeye, ikram ve ihsana mazhar olmuştur. Bu da onun peygamberliğinin delillerinden biridir. Bu ikram ve ihsanları gözleriyle gören Müslümanların ise îmanları daha da kuvvetleniyor, daha fazla mertebe katediyordu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Kasva 'mu Kaybolması</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Sefer sırasında bir ara Resûli Ekrem Efendimizin devesi Kasva kayboldu.1022 Ashabı Kiram bir süre aradılarsa da onu bulamadılar.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Münafıklar, bunu da fırsat bilerek, Hz. Resûlullah'ı rahatsız edici söz söylemekten geri durmadılar. Onlardan biri olan Zeyd b. Lusayt, "Şaşılacak şey! Muhammed, peygamber olduğunu söyler, gökten haber verir, fakat devesinin nerede olduğunu bilmez!"1023 diye söylendi.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Münâfıkın âdice sarf ettiği bu söz, Kâinatın Efendisine ulaştırılınca, "Vallahi, ben ancak Allah'ın bana bildirdiğini bilirim, ondan başkasını asla bilemem!" diye buyurdu ve ilâve etti: "Şimdi de Allah bana bildirdi ki, Kasva, filân ve filân dağların arasındaki vadidedir; yuları bir ağaca takılmış olarak duruyor. Hemen gidiniz, onu bana getiriniz."1024</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Sahabîler, Hz. Resûlullah'in tarif ettiği yere gittiklerinde, deveyi aynen yuları bir ağaca dolanmış hâlde buldular ve alıp getirdiler. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Resûli Ekrem, ancak Cenâbı Hakk'ın kendisine bildirmesiyle gaybı bilir, insanlar için gayb hükmünde olan hâdiseleri haber verirdi. Bu, onun mazhar olduğu mucizelerinin bir nev'idir.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Resûlullah'ın, Allah'ın bildirmesiyle haber verdiği istikbâle âit bütün haberler, ashabın şehâdetiyle teker teker zuhur etmiştir.</span></span></strong></p><p> <strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p> <strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 13616, member: 3"] [B][FONT=Arial][SIZE=3] (Hicret 'in 9. senesi Receb ayı / Milâdi 630) Hicret'in 9. senesi, İslâm'ın Arabistan Yarımadasında bütün haşmetiyle yayıldığı senedir. Bir taraftan dalga dalga insanlar Medine'ye gelerek Resûli Ekrem'e İslâmiyet üzerine bîat ediyor, diğer taraftan Müslüman olmuş kabilelerin dinî ve idarî işlerini tanzim etmek gayesiyle etrafa memurlar ve valiler gönderiliyordu. Hülâsa, Asrı Saadet'te İslâm, 9. Hicrî senede en şaşaalı ve ihtişamlı devrini yaşıyordu. Ancak, parlayan bu güneşin haşmetini çekemeyen devletler de vardı. Onlardan biri, o zamanın en güçlü devletleri arasında yer alan Bizans'tı. Başında Kayser Heraklius vardı. Çevredeki Hıristiyan Araplardan da gördüğ tahrik neticesinde Dini Mübîni İslâm'ı ve müntesiplerini ortadan kaldırmak maksadıyla büyük bir ordu hazırlıyordu. Bu maksatla Cüzam, Lahm, Âmile, Gassan v.s. kabileler de Heraklius'ıın bu ordusuna katılacaklardı.978 Bir insan seli hâlinde Medine üzerine akacak ve güya Müslümanları imha edeceklerdi. Durumu Resûlullah Efendimiz derhâl haber aldı ve ânında hazırlığa başladı. Peygamber Efendimiz, herhangi bir gazaya çıkarken, maksadını açıklamazdı; bir başka yere gidecekmiş gibi davranır ve konuşurdu. Bu sefer öyle yapmadı. Halkın ona göre hazırlanması için, gidilecek yerin uzaklığını, zamanın kıtlık ve yokluk zamanı olduğunu, düşmanın da çokluğunu açıkça mücâhidlere bildirdi.979 Medine içinde harb hazırlıkları başlarken, Peygamber Efendimiz, etraftaki Müslüman kabilelere de haber gönderdi ve harb için mücâhid istedi.980 ZENGİNLERİN YARDIMI Her tarafta kıtlık ve kuraklık hâkimdi. Harbe iştirak edecek mücâhidlerden birçoğunun silâh satın alacak, harb hazırlığı için sarfedecek paraları yoktu. Resûli Ekrem, Müslüman zenginleri, harb hazırlığı ve teçhizatı için yardıma çağırdı. Hâli vakti yerinde olan Müslümanlar, bu davete derhâl icabet ettiler. Hz. Ömer 'in Yardımı Hz. Ömer, Nebîyyi Ekrem Efendimizin dâvetine koşanların başındaydı. Kendi kendine, "Bugün Ebû Bekir'i geçeceğim!" diyordu. Malının yarısını alıp Peygamber Efendimize getirdi. Resûli Ekrem, "Ey Ömer!.. Ev halkına ne bıraktın?" diye sordu. Hz. Ömer, "Size getirdiğimin bir mislini bıraktım." dedi.981 Hz. Ebû Bekir 'in Yardımı Hz. Ebû Bekir, bütün serveti olan dört bin dirhem* gümüşü alıp huzuru Risâlete getirdi. Hz. Ömer, onun ne getirmiş olduğunu merakla öğrenmek istiyordu. Peygamber Efendimiz, "Ey Ebû Bekir!.. Ev halkına ne bıraktın?" diye sordu. Sıddikı Ekber sevinçle, "Onlara, Allah ve Resulünü bıraktım!"982 cevabını verdi. Bu fedakârlık karşısında Hz. Ömerü'lFaruk'un gözleri yaşardı ve, "Anam babam: sana feda olsun ey Ebû Bekir!.." dedi, "Hayır yolundaki her yarışta beni muhakkak geçiyorsun! Artık hiçbir şeyde seni geçemeyeceğimi iyice anladım!'"383 Hz. Osman 'in Yardımı "Zinnureyn" lâkabının sahibi Hz. Osman, o sırada Şam'a göndermek üzere bir ticaret kervanı hazırlamıştı. Yardım daveti üzerine, kervanı Şam'a göndermekten vazgeçti ve 300 deveyi üzerindeki mallarla birlikte Hz. Resûlullah'a teslim etti. Ayrıca 50 at ve bin altın nakit hibe etti. Hz. Osman b. Affan'ın bu fedakârlığı karşısında Serveri Kâinat Efendimiz, "Allah'ım, ben Osman'dan razıyım, Sen de ondan razı ol!"984 buyurdu. Hz. Abdıırrahmân b. Avf'm Yardımı Hz. Resûlullah'ın yardım dâvetine Abdıırrahmân b. Avf (r.a.), dört bin dirhemle koştu. "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Bu dört bin dirhemi size takdim ediyorum; bir o kadarını da ev halkım için bıraktım." Bir dirhem, üç gramdır. Resûli Ekrem, "Getirdiğin de, ev halkına bıraktığın da bereketli olsun!" buyurdu.985 Resûli Kibriya Efendimizin bu duası bereketiyledir ki, Abdurrahmân b. Avf Hazretleri vefat ettiği zaman, dört hanımından sâdece her birisinin mîras hissesine 18 bin miskal altın düştüğünü görmüşlerdi.986 Daha birçok Müslüman, ellerinden gelen yardımı yapmaktan geri durmadılar. Kimi hurma getiriyor, kimi devesini getirip ordunun hizmetine veriyordu. Hiçbiri, getireceği şeyin büyüklüğüne, azlığına, ehemmiyetsizliğine bakıp yardıma koşmaktan geri kalmıyordu. Bir Sa' Hurmayla Yardıma Koşan Zât Ebû Akil, elinde bir sa'* hurmayla Resûlullah'ın huzuruna geldi. "Yâ Resûlallah!.." dedi, "İki sa' hurma karşılığında bütün gece sırtımla su çektim. Bu iki sa'dan birini ev halkım için bıraktım, diğerini de Rabbimin rızasını kazanmak için size getirdim!" Bundan son derece mütehassis olan Resûli Kibriya Efendimiz, "Allah, senin getirdiğini de, ev halkına bıraktığını da bereketli kılsın!" diye buyurdu ve getirilen hurmaların sadakalar kısmına dökülmesini emretti.987 Bir başka fakir Müslüman olan Ulbe b. Zeyd, Allah Resulünün bu dâvetine canü gönülden bir şeylerle katılmak istiyordu. Ama götürecek hemen hemen hiçbir şeyi yoktu. Allah'a yalvardı: "Ey Allah'ım!.. Sen, cihada çıkmayı emrettin. Halbuki beni, Resulünle birlikte cihada çıkabilecek bir bineğe sahipkılmadın." Sonra, kendilerinden yararlandığı bazı şeylerle Hz. Resûlullah'ın huzuruna geldi. "Yâ Resûlallah!.. Elimde sadaka olarak verebileceğim bir şey yok. Kendisinden faydalandığım şu şeyleri tasadduk ediyorum." dedi ve ilâve etti: "Bundan dolayı, beni üzen veya bana kötü söyleyen ya da benimle 'Bu da tasadduk edilir mi?' deyip eğlenecek kimseye hakkımı helâl ediyorum!"988 Peygamber Efendimiz, "Allah, sadakanı kabul buyursun!" dedi. Ertesi gün, Peygamber Efendimiz, ashabına, "Şu gece tasaddukta bulunmuş kişi nerededir?" diye sordu. Kimsede bir hareket görülmedi. Bu sefer Efendimiz, "Gece sadakayı veren nerede ise ayağa kalksın!" buyurdu. Ulbe ayağa kalktı. Resûli Ekrem Efendimiz, "Ben, senin sadakanı kabul ettim. Seni müjdelerim! Muhammed'in varlığı kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sen, sadakası kabul olunanların dîvânına yazıldın!"989 buyurdu. Ulbe, bundan son derece memnun oldu. Müslüman Kadınların Fedakârlığı Müslüman kadınların bu yolda gösterdikleri fedakârlıklar da takdire şayandı. Boyunlarında, el ve kulaklarında ne kadar ziynet eşyası varsa, Allah yolunda cihada çıkacak olan ordunun hazırlığı için getirip onları Hz. Resûlullah'a seve seve teslim etmekte asla tereddüt göstermiyorlardı. Eşlem Kabilesine mensup Ümmü Sinan der ki:"Âişe'nin (r.a.) evinde, Resûlullah'ın (a.s.m.) önüne serilmiş bir örtü gördüm. Üzerinde fil dişinden bilezikler, pazubendler, yüzükler, halhallar, küpeler, develerin ayaklarını bağlayacak kayışlar ile kadınlar tarafından gönderilen ve Müslümanların savaşa hazırlanmalarına yarayan birtakım şeyler bulunuyordu."990 İşte, bütün bu yardımlarla, kıtlık, yoksulluk ve fakirlik yüzünden harbe iştirak edecek durumdan mahrum bulunan birçok Müslümana da silâh tedarik edildi, sefer hazırlığı yapıldı, harb teçhizatı sağlandı. BEKKAUN Harbe iştirak etmek isteyenler öylesine çoktu ki, zengin ashabın yardımları bile onların teçhizi için kâfi gelmiyordu. Durumları müsait olmayanlar, Resûlullah'a, sefere gönüllü olarak katılmak istediklerini belirtiyorlar, ancak, kimine binecek deve, kimine silâh, kimine ise yol azığı tedarik edilemediğinden kabul edilmiyordu. Red cevabı alanlar arasında "Bekkaun," yâni "Ağlayanlar" diye meşhur yedi zât vardı ki, şunlardı: Salim b. Umeyr, Atnr b. Humam, Ulbe b. Zeyd, Irbez b. Sariyye, Ebû Leylâ Abdurrahmân b. Ka'b, Abdullah b. Mugaffel ve Heremî b. Abdullah."91 Bu yedi zât, harb hazırlıkları sırasında Peygamberimizin huzuruna çıkarak, "Yâ Resûlallah!.. Sefere çıkmak isteriz; ancak, binecek devemiz, yolda yiyecek azığımız yok!" diyerek durumlarını arzettiler. Resûli Ekrem, "Size verecek binek kalmadı." buyurunca, üzüntülerinden ağlayarak huzuru Risâletten ayrıldılar. Cenâbı Hakk, bu fedakâr sahabîler hakkında şöyle buyurdu: "Bir de o kimselere günah yoktur ki, kendilerini bindirip savaşa sevkedesin diye sana geldikleri zaman (kendilerine), 'Sizi bindirecek bir hayvan bulamıyorum.' demiştin. Bu uğurda sarfedecekleri şeyi bulamadıklarından dolayı kederlerinden gözleri yaş döke döke döndüler/'993 Harbe iştirak edemeycekleri endişesiyle üzüntülerinden gözyaşı dökerek Peygamberimizin huzurundan ayrılan bu sahabîler, bu âyetin inmesiyle zengin sahabîler tarafından birer ikişer teçhiz edildiler. Böylece, harbe iştirak etme imkânı kendilerine tanınmış oldu. Rivayete göre, bunların üçünü Hz. Osman b. Affan, ikisini Peygamberimizin amcası Hz. Abbas, ikisini de Yamin b. Umeyr harb için teçhiz etmişlerdir.994 MÜNAFIKLAR SAHNEDE Sıcaklık, kıtlık ve kuraklık her tarafı kasıp kavuruyordu. Bahçelerde meyvelerin tam olgunlaştığı bir zamandı. İnsanların, güneşin kavurucu sıcaklığından birazcık olsun uzak kalmak amacıyla bağ ve bahçelerindeki ağaçların gölgelerine oturmak için en şiddetli arzuyu duydukları bir mevsimdi. Ve böyle bir zamanda İslâm Ordusu, dünyanın en büyük devletlerinden biri olan Bizans'a karşı harbe çıkacaktı. Gönüllerinde Allah muhabbeti yerine dünya, mal, mülk sevgisi bulunan kimseler, buna nasıl iştirak edebilirlerdi, bu sıkıntılara nasıl katlanabilirlerdi? Nitekim, dünyaya âdeta kopmaz bağlarla bağlı bulunan ve dünya hayatını âhiret hayatına tercih eden münafıkların yine ortalığı karıştırmaya başladığı görülüyordu. Reisleri Abdullah b. Übeyy, Müslümanlar arasına fitne sokmak, onlarda harbe karşı bir gevşeklik, bir çekingenlik meydana getirmek gayesiyle şöyle konuşuyordu: "Muhammed, Roma Devletini oyuncak mı zannediyor? Onun ve ashabının esir düşeceklerini şimdiden görür gibiyim!"995 Diğer münafıklar da, "Bu sıcakta harbe mi çıkılır?" diyorlardı.996 Cenâbı Hakk, münafıkların bu sözleri üzerine şu âyeti kerîmeyi inzal buyurdu: "Tebük Savaşına iştirak etmeyip geri kalan münafıklar, ResûluUah'a muhalefet ederek oturup kalmalarıyla sevindiler; Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla mücadele etmeyi çirkin gördüler ve, 'Bu sıcakta harbe çıkmayın!' dediler. De ki: '"Cehennem ateşi daha sıcaktır; fakat gidecekleri yeri bilseler...'"997 Bazıları da, kadınlara düşkünlüğünü, harbe iştirak etmemek için bahane ediyordu. Bunun üzerine de şu âyeti celîle nazil oldu: "O münafıklardan kimi de şöyle diyecektir: '"Bana izin ver, beni fitne ve isyana düşürme!' "Bilmiş ol ki onlar, fitneye düşmüşlerdir. Şüphe yok ki, Cehennem, kâfirleri kuşatıcıdır." Daha birçok münafık, böylesine sudan bahanelerle Peygamber Efendimizden izin istediler. Bunun üzerine, 80'den fazla münafığa izin verildi. Onlar, Peygamber Efendimize beyan ettikleri özürlerinde yalancı idiler; Allah ve Resulüne gönülden inanmış kimseler değillerdi. Cenâbı Hakk, şu âyetiyle de onların bu durumunu Resulüne haber veriyordu: "Senden izin isteyenler, ancak Allah'a ve âhiret gününe îman etmeyenler, kalbleri şüpheye düşenlerdir. Onlar şüphe içinde bocalayıp dururlar."999 Bir sonraki âyette de, Allahü Taâlâ, yerlerinde oturup kalanlara bakıp ümitsizliğe kapılmamaları için Müslümanları tesellî ediyordu: "Eğer aranızda onlar da cihada çıksalardı, içinizde şer ve fesadı artırmaktan başka bir şey yapmazlar, bozgunculuğa koşarlardı!"1000 Münafıklar güruhunun sudan bahanelerle harbe iştirak etmeyişleri, Allah ve Resulüne gönülden bağlı olan mücâhidleri cihada çıkmak hususunda asla tereddüde düşürmedi. İSLÂM ORDUSU HAZIR Resûli Ekrem Efendimiz, her türlü sıkıntı ve imkânsızlıklara rağmen Seniyyetû'1Veda ordugâhında ordusunu hazırladı. Ordu, 30 bin kişi idi. Bunun 10 binini süvariler teşkil ediyordu.1001 Bundan sonra Peygamber Efendimiz, Medine'de yerine Muhammed b. Mesleme'yi (r.a.) vekil bıraktı.1002 Hz. Ali de, İslâm Ordusuyla Seniyyetû'lVeda'ya kadar gelmişti. Resûli Ekrem Efendimiz, onu huzuruna çağırdı ve, "Medine'de muhakkak ya ben kalacağım ya da sen kalacaksın."1003 buyurdu; sonra da onu, her iki ev halkının işleriyle meşgul olmak üzere Medine'de bırakacağını söyledi. Hz. Ali ağladı. "Yâ Resûlallah!.." dedi, "Gittiğin her tarafta ben senin yanında bulunmak isterdim; tek arzum buydu. Beni çocuk ve kadınlar arasında vekil mi bırakıyorsun?'"1004 Peygamber Efendimiz cevaben, "Bana göre sen, Musa'ya göre Harun* gibi olmaya razı olmaz mısın? Şu kadar farkla ki, benden sonra peygamber gelmeyecektir!" buyurunca, Hz. Ali hiç beklemeden son sür'at Medine'ye geri döndü.1005 Peygamber Efendimiz, orduya hareket emrini vermeden önce, en büyük sancağı Hz. Ebû Bekir'e teslim etti;** en büyük bayrağı ise Zübeyr b. Sâbit'e verdi. İslâm Ordusunun Medine 'den Hareketi Receb ayının bir perşembe günü idi. Güneşin batışına yakındı. Resûli Ekrem Efendimizin emriyle İslâm Ordusu Medine'den Tebük'e doğru harekete geçti. Gönüllü olarak Allah yolunda cihada çıkan mücâhidlerde, bunca sıkıntı ve nâmüsait şartlara rağmen en ufak bir tereddüt ve gevşeme yoktu. Geçici sıcaklığa ve sıkıntılara karşılık âhiret âleminde sonsuz nimetlere kavuşacaklarını, Allah'ın cemâliyle müşerref olacaklarını biliyorlardı. Güneşin kavurucu sıcaklığı, îmanlı gönüllerindeki serinliğe tesir edemiyordu. Maddî sıkıntı ve imkânsızlıklar İ'lâyı Kelimetullah uğrunda savaşmaya olan aşk ve şevklerini kıramıyordu. Bu ulvî ve kutsî duygularla yollarına devam ediyorlardı. Hz. Ali'nin Arkadan İslâm Ordusuna Yetişmesi Peygamber Efendimiz tarafından Hz. Ali'nin Medine'de bırakılması üzerine de münafıklar, ileri geri konuşmaya başladılar. Maksatları, bunu vesile ederek İslâm camiasında bir huzursuzluk meydana getirmekti. Şöyle diyorlardı: "Herhalde, onu yanında götürmek istemediğinden Medine'de bıraktı!"1006 Hz. Ali bu sözleri duyar da durur mu? Derhâl silâhlanıp İslâm Ordusunun arkasına düştü; Cürf denilen mevkide Resûli Kibriya Efendimizle buluştu. Peygamber Efendimiz, "Yâ Ali, neden dolayı çıkıp geldin?" diye sordu. Hz. Ali, "Yâ Resûlallah!.. Münafıklar, senin bana kıymet vermediğini söylüyorlar, 'bende görüp hoşlanmadığın bir şeyden dolayı beni yanında götürmediğinden' söz ediyorlar!" Peygamber Efendimiz, işin mahiyetini anlamıştı. Güldü. "Onlar, yalan söylemişlerdir. Ben, seni, arkamda bıraktıklarıma vekil tâyin ettim. Derhâl geri dön! Gerek benim ev halkım ve gerek senin ev halkın içinde vekilim ol!" buyurdu. Sonra ilâve etti: "Yâ Ali!.. Bana göre sen, Musa'ya göre Harun gibi olmaya razı değil misin? Şu farkla ki, benden sonra peygamber olmayacaktır!" Hz. Ali, Efendimizin sözlerini tasdik edip derhâl Medine'ye döndü. Medine'de birçok münafık kalmıştı. Bunların, herhangi bir karışıklığa ve bozgunculuğa tevessül edebileceklerini de göz önünde bulundurarak, Peygamber Efendimizin Hz. Ali'yi Medine'de bıraktığı da söylenebilir. MEŞHUR ÜÇ KİŞİ Bir kısım münâfıkın sefere katılmayışı yanında, ne yazık ki samimî Müslümanlardan Ka'b b. Mâlik, Hilâl b. Ümeyye ve Mürâre b. Rebi de sırf ihmalkârlıkları yüzünden Medine'de kaldılar.1010 Bu meşhur üç kişi hakkında vâkî olacak muameleyi, Peygamber Efendimizin Medine'ye dönüşünden sonra anlatacağız. Ebû Zerr 'in Geride Kalışı ve Bir Mucizenin Zuhuru Fahri Kâinat kumandasındaki İslâm Ordusu, güneşin sıcaklığına, çölün kavuruculuğuna aldırmadan yoluna devam ediyordu. Bir ara mücâhidler, "Yâ Resûlallah!.. Ebû Zerr, devesi yürümediğinden geride kalmış." dediler. Resûli Ekrem Efendimiz, "Eğer onda bir hayır varsa, Yüce Ailah, onu bize kavuşturur." buyurdu.1011 Ebû Zerr (r.a.), devesi zaîf olduğu için geride kalmıştı; devesinin yürüyemeyeceğini anlayınca da eşyasını sırtına almış, şiddetli sıcaklar altında yaya olarak ordunun arkasına düşmüştü. Ordu, bir konak yerinde istirahate çekilmişken, uzaktan birinin gelmekte olduğu görüldü; yaklaşan, Ebû Zerr'di. Mücâhidler, Peygamber Efendimize haber verdiler. Şöyle buyurdular: "Allah, Ebû Zerr'e merhamet etsin! O, yalnız yaşar, yalnız başına ölür ve yalnız başına haşrolur!"1012 Bu fermanı Nebevî'den seneler sonra, Hz. Osman'ın hilâfeti sırasındaydı. Şam'da ikamet etmekte olan Ebû Zerr, bir gün, "Altını ve gümüşü yığıp biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu? İşte bunları, elem verici bir azabla müjdele!"1013 mealindeki âyeti kerîmeyi okudu. Hz. Muaviye, "Bu, biz Müslümanlar hakkında değil, Ehli Kitap hakkındadır!" deyince, Hz. Ebû Zerr, "Hayır; bu, hem bizim, hem de Ehli Kitap hakkındadır!" cevabını verdi. Bu sebeple aralarında tartışma ve münakaşa çıktı. Hz. Muaviye, bunun üzerine, "Ebû Zerr, Şam halkını rahatsız ediyor." diye yazıp, onu Hz. Osman'a şikâyet etti. Hz. Osman da onu Şam'dan Medine'ye çağırdı. Medine'ye gelen Hz. Ebû Zerr'e İslâm Halifesi, "Yanımda kal, bütün ihtiyaçlarını karşılayayım." diye teklifte bulundu. Fakat o, "Dünyanızdaki şeylerin bana gereği yok." diyerek bu teklifi kabul etmedi. Bu sefer Hz. Osman, "İstersen, yakın bir yere çekil, orada kal." diye teklif etti. Ebû Zerr, bunu kabul etti ve, "Rebeze'ye gitmeme izin ver." diye dilekte bulundu. Hz. Osman'ın izin vermesi üzerine de Medine'ye üç konak uzaklıkta bulunan Rebeze'ye gitti. Bir müddet sonra rahatsızlandı. Yanında sâdece zevcesi ile hizmetçisi vardı. Onlara, "Ölünce beni yıkayınız, kefenleyiniz. Sonra da cenazemi yolun ortasına koyunuz! Yanınıza uğrayacak ilk binitli yolculara, 'Bu, Resûlullah'ın (s.a.v.) sahabîsi Ebû Zerr'dir. Gömülmesi için bize yardım ediniz.' deyiniz." diye vasiyet etti. Hanımı ağlamaya başlayınca, "Niye ağlıyorsun?" diye sordu. Hanımı, "Sen, ölüp gidersen ben ne yaparım? Elimde avucumda hiçbir şey bulunmadığı gibi, seni saracak bir kefen bile yok!" dedi. Bunun üzerine Ebû Zerr, "Ağlamayı bırak." dedikten sonra şöyle konuştu: "Bir gün birkaç kişiyle birlikte Resûlullah'ın huzurunda idik. Şöyle buyurdular: '"İçinizden birisi kır bir yerde vefat edecek; cenazesinde mü'minlerden küçük bir cemaat hazır bulunacaktır.' "O mecliste benimle birlikte bulunanların hepsi, cemaatler içinde vefat ettiler. Sağ kalan bir tek ben varım. Şimdi de ben, kır yerde ölüyorum! Yolu gözetle! Söylediklerimin doğru çıkacağını göreceksin!"1014 Bu sözlerinden bir müddet sonra, Hicret'in 32. senesinde yanında sâdece hanımı ve hizmetçisi bulunduğu hâlde vefat ederek, Hz. Resûlullah'ın 20 sene önce verdiği haberi tasdik etti. Vefat edince, zevcesi ile hizmetçisi onun vasiyetini verine getirdiler; yıkayıp kefenledikten sonra cenazesini yolun ortasına koydular. Tam o sırada, umre yapmak üzere Iraklılardan küçük bir kafile çıkageldi. İçlerinde meşhur fakih Abdullah b. Mes'ud da vardı. Hizmetçisi ayağa kalkıp, "Bu, Resûlullah'ın sahabîsi Ebû Zerr'dir. Gömülmesi için bize yardım ediniz." deyince, Hz. Abdullah b. Mes'ud kendisini tutamayarak hüngür hüngür ağlamaya başladı ve Resûli Kibriya'nın seneler önceki fermanını tekrarladı: "Ebû Zerr, yalnız başına yaşar, yalnız başına ölür ve yalnız başına haşrolur!" Sonra da hep beraber bu büyük sahabînin cenazesini defnettiler.1015 İSLÂM ORDUSU, HICR'DA İslâm Ordusu, Hıcr mevkiine vardı. Burası sekizinci konak yerleri idi. Medine'den yedi merhale mesafede bulunan, Şam yolu üzerindeki Hıcr, Hz. Salih'in (a.s.) kavmi olan Semud'un geceyarısından sonra Cenâbı Hakk tarafından estirilen bir toz bulutuyla helak olduğu yerdi.1016 Buraya varınca, Peygamber Efendimiz, "Şu, azaba uğratılmış olanların evlerine, onların uğradıkları azaba uğrayacağınızdan korkarak ve ağlayarak giriniz." buyurdu.1017 Mücâhidler, Hıcr'in kuyusundan su aldılar; onunla hamurlarını yoğurdular. Bunun üzerine Resûli Ekrem Efendimiz, "O kuyunun suyundan içmeyiniz; ondan namaz için abdest de almayınız! Onunla yoğurduğunuz hamuru da, develere yem yapınız! Ondan hiçbir şey yemeyiniz!"1018 diye emretti. Peygamberimizin Yağmur Duası Hıcr mevkiinde sabahlayan İslâm Ordusunda büyük bir susuzluk başgösterdi. Mücâhidlerin su kablarında su kalmamıştı. Hz. Ömer o ânı şöyle anlatır: "O kadar susamıştık ki, susuzluktan boynumuzun kopacağını zannettik! Herhangi birimiz gidiyor, yüklerimizin arasında su arıyor, ancak orada su bulamadığımız gibi düşüp kalıyorduk. Hattâ, içimizden biri, devesini kesmiş, hörgücündeki suyu içmişti!" MÜNAFIKLARIN DEDİKODULARI Müslümanlar arasında bulunan münafıklardan bazıları, bunu fırsat bilerek dedikoduya başladılar: "Eğer Muhammed gerçekten bir peygamber olsaydı, Musa Peygamber'in kavmine, Allah'tan yağmur dileyip yağmur yağdırdığı gibi, o da Allah'tan yağmur diler, yağmur yağdırırdı!" Peygamber Efendimiz, bu ileri geri konuşmaları duyunca, "Demek onlar, böyle söylüyorlar, öyle mi? Allah'ın, size yağmur yağdıracağını umarım." buyurdu.1020 Hz. Ömer, sözlerine devamla der ki: "Bütün bu güçlük ve sıkıntılar karşısında, Ebû Bekir, dayanamayarak, Resûlullah'a (a.s.m.) şu ricada bulundu: "Yâ Resûlallah!.. Allah, duanızı kabul eder. Ne olur, bizim için hayır duada bulunsanız...' "Resûlullah (a.s.m.), 'Bunu istiyor musunuz?' buyurdu. "Ebû Bekir, 'Evet yâ Resûlallah!..' dedi. "Bunun üzerine Resûlullah (a.s.m.), ellerini açarak dua etti. Daha duasını bitirmeden, hava birdenbire karardı. Önce yağmur çiselemeye başladı, sonra da sağanak hâlinde boşaldı. Bütün mücâhidler ellerindeki kablarını doldurdular. "Konakladığımız yerden ayrılınca bir de ne görelim? Yağmur sâdece ordunun bulunduğu bölge içine yağmış, o bölgenin dışında bir tek damla düşmemiş!" İşte, Kâinatın Efendisi, böylesine bir dua, bir niyaz ve istek ile Allah'ın ikram ve ihsanına mazhar oluyordu. Hz. Resûlullah, hayatında bu tarz birçok mucizeye, ikram ve ihsana mazhar olmuştur. Bu da onun peygamberliğinin delillerinden biridir. Bu ikram ve ihsanları gözleriyle gören Müslümanların ise îmanları daha da kuvvetleniyor, daha fazla mertebe katediyordu. Kasva 'mu Kaybolması Sefer sırasında bir ara Resûli Ekrem Efendimizin devesi Kasva kayboldu.1022 Ashabı Kiram bir süre aradılarsa da onu bulamadılar. Münafıklar, bunu da fırsat bilerek, Hz. Resûlullah'ı rahatsız edici söz söylemekten geri durmadılar. Onlardan biri olan Zeyd b. Lusayt, "Şaşılacak şey! Muhammed, peygamber olduğunu söyler, gökten haber verir, fakat devesinin nerede olduğunu bilmez!"1023 diye söylendi. Münâfıkın âdice sarf ettiği bu söz, Kâinatın Efendisine ulaştırılınca, "Vallahi, ben ancak Allah'ın bana bildirdiğini bilirim, ondan başkasını asla bilemem!" diye buyurdu ve ilâve etti: "Şimdi de Allah bana bildirdi ki, Kasva, filân ve filân dağların arasındaki vadidedir; yuları bir ağaca takılmış olarak duruyor. Hemen gidiniz, onu bana getiriniz."1024 Sahabîler, Hz. Resûlullah'in tarif ettiği yere gittiklerinde, deveyi aynen yuları bir ağaca dolanmış hâlde buldular ve alıp getirdiler. Resûli Ekrem, ancak Cenâbı Hakk'ın kendisine bildirmesiyle gaybı bilir, insanlar için gayb hükmünde olan hâdiseleri haber verirdi. Bu, onun mazhar olduğu mucizelerinin bir nev'idir. Resûlullah'ın, Allah'ın bildirmesiyle haber verdiği istikbâle âit bütün haberler, ashabın şehâdetiyle teker teker zuhur etmiştir. [/SIZE][/FONT][/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Hz. Muhammed (s.a.v)
Efendimiz (s.a.v)'i Tanıyalım
Tebük Gazası
Üst
Alt