TASAVVUF
-3-
Hadîs-i şeriflerde de aynı hususların sıklıkla ifade edildiği görülür:
"Dünyada bir garip veya yolcu gibi yaşa, kendini kabirde yatanlardan say"12
"Dünyaya karşı soğuk olanı Allah, halkın malına göz dikmeyeni insanlar sever"13
"Kabirleri ziyaret ediniz. Zira bu, sizi dünyadan soğutur, âhirete ısındırır"14
Hz. Peygamber dünyanın gösteriş ve çekiciliğine kapılmanın muhtemel tehlikeleri konusunda ümmetini uyarmıştır.15
Hz. Peygamber şahsen yukarıda anlatılan ilkelere uygun olarak yaşamış; dünya malına tamah etmemiş, maddî zevkler peşinde koşmamış, daima âhiret hayatına öncelik vermiş ve onu üstün tutmuştur. Şöyle buyurmuştur: "Uhud dağı kadar altınım olsa, borcumu ödemek için bundan ayıracağım miktar hariç, altınların üç günden fazla yanımda kalmasını arzu etmezdim"16
Hz. Peygamber vefat edince altın, gümüş miras bırakmadı. Bıraktığı miras beyaz bir katır, bir silâh ve vakıf arazisinden ibaretti.17
Hz. Peygamber sade ve mütevazi bir hayat yaşamış, hiçbir zaman dünya nimetlerinin cazibesine kapılmamış, ganimet malları sebebiyle müslümanların elleri az çok genişlediği halde o eski yaşama biçimini sürdürmüş, öbür müslümanlar düzeyinde bir hayata kavuşmak isteyen hanımlarını ikaz etmiş ve onlardan dünya ile kendisi arasında bir tercih yapmalarını istemişti18
Dünyayı âhiretle bir ve eşit tutmak veya ondan üstün tutmamak zühddür. Zühd ilkesine bağlı olarak yaşayan kişilere de zâhid denir. Kur'an ve hadislerde zühde büyük önem verilmiş, bunun zıddı olan dünyaya düşkün olma, tamah, ihtiras ve çıkarcılık şiddetle yerilmiştir. Zühd tasavvufun temelidir.
Âhiretin dünyadan üstün, oradaki nimetlerin buradaki servetten daha önemli olduğuna inanan bir müslüman daha nitelikli ve daha çok ibadet eder, hak hukuk gözetir, ahlâk kurallarına bağlı kalır, haram ve helâli bilir. Böyle bir hayat yaşamayan bir kimsenin dünyadan çok âhirete önem ve değer verdiği söylenemez. İbadet zühdün tabii bir sonucudur.
Yüce Allah namaz, oruç, hac ve zekât gibi ibadetleri farz kılmıştır. Hz. Peygamber ise farz olan ibadetlerle yetinilmemesini, nâfile ve sünnet olanların da yerine getirilmesini tavsiye etmiştir. Farz namazlardan önce ve sonra kılınan sünnetler, teheccüd, evvâbin ve tahiyyetü'l-mescid gibi diğer nâfile namazlar, receb ve şâban gibi aylarda belli miktarda tutulan oruçlar, umre ve sadaka böyledir. İbadetlerin amacı nefsi disiplin altına alarak Allah'a yaklaşmaktır. Tasavvufta farz ve nâfile ibadetleri şartlarına uygun olarak huşû ve ihlâsla yerine getirmek esastır. Sûfîler özellikle farz olmayan ibadetleri belli düzen içinde yerine getirmeye özen gösterirler. İbadetsiz tasavvuf olmaz.
İslâm'da kalp temizliği önemlidir. Her şeyden önce Cebrâil Kur'ân-ı Kerîm'i Hz. Peygamber'in kalbine indirmiştir.19
Vahiy de ilham da kalbe gelir. "Allah'ın huzuruna temiz (selim) bir kalple çıkmaktan başka hiçbir şeyin faydası yoktur"20
"Allah sekîneti (huzuru) müminlerin kalplerine indirmiştir"21
"Kalpler Allah'ı zikretmekle itminan bulur"22
Onun için Allah'ı çok zikretmek tavsiye edilmiştir.23
Her şeyin temeli olan iman kalbin tasdiklerinden ibarettir. Niyet bütün ibadetlerin temelidir. Halis niyet de kalpte gerçekleşir. İbadetlere kalbin temiz, niyetin iyi olması oranında sevap verilir.24
Kur'an kalbin görme niteliğinden söz eder. Yeryüzünde dolaşıp ibret almayanları, düşünecek kalbi, işitecek kulağı olmayanları uyarır:
"Dikkat edin, baştaki gözler değil, göğüsteki kalpler kör olur"25
Hassas, yufka ve temiz kalplerden bahseden Kur'an taş gibi katı, kirli ve kilit vurulmuş kalplerin bulunabileceğine de dikkat çeker. Kalbin kirlenmiş şekline bazan nefis de denir. Buna karşı nefsin arınmış şekli de kalptir, kalp hükmündedir. "Nefsini kirleten hüsrandadır, onu arındıran kurtuluşa erer"26
Bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
"İnsanın bedeninde bir et parçası vardır. O iyi olursa beden tümüyle iyi, kötü olursa tamamıyla kötü olur. Dikkat, o kalptir"27
Bir hadiste;
"Başkaları fetva verse de, sen fetvayı kalbine sor" 28
denilerek vicdanın sesine kulak verilmesi istenmiştir. Hz. Peygamber:
"İyi, gönüle yatan, günah gönülü tırmalayan şeydir"29
buyurarak şüpheli konularda kişinin kalbine başvurmasını, başkasının denetlemesinden önce kişinin kendi kendini denetlemesini tavsiye etmiştir. Kur'an'da ve hadislerde takvâya büyük önem verilmiştir. Hz. Peygamber kalbine işaret ederek, "Takvâ buradadır" demişti.30
….................................................
12-Buhârî, "Rikak", 3; Tirmizî, "Zühd", 25; İbn Mâce, "Zühd", 6
13-İbn Mâce, "Zühd", 1
14-İbn Mâce, "Cenâiz", 47
15-Buhârî, "Rikak", 3; Tirmizî, "Zühd", 25
15-Buhârî, "Rikak", 3; Tirmizî, "Zühd", 25
16-Buhârî, "Zekât", 4; Müslim, "Zekât", 31
17-Buhârî, "Vesâyâ", 1
18-Ahzâb 33/28; Buhârî, "Tefsîr", 66; Müslim, "Talâk", 5
19-Bakara 2/97; Şuarâ 26/194
20-Şuarâ 26/89; Saffât 37/84; Kaf 50/33
21-Feth 48/4
22-Yûnus 10/74
23-Ahzâb 33/41
24-Buhârî, "Îmân", 41; Müslim, "İmâret", 155
25-Hac 22/46
26-Şems 91/9-10
27-Buhârî, "Îmân", 39; Müslim, "Müsâkat", 107
28-Dârimî, "Buyû`", 2; Müsned, IV, 228
29-Müsned, IV, 194, 228
30-Müsned, V, 379