Tasavvuf felsefesi

sofiabi

Katılımcı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
27 Haziran 2011
Mesajlar
66
Tepkime puanı
3
Tasavvuf Felsefesi, Evrenin varlık sebebi, mevlana, Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha, Ferhat ile Şirin, Aslı ile Kerem, Ölüm ya da Yeniden Doğuş


Tasavvuf felsefesinin bu önemli ismi hayatını; ‘hamdım, piştim, yandım’; sözleri ile özetlemiştir.

Tasavvuf felsefesine göre; aşk her şeyin üzerindedir. Evrenin varlık sebebi aşktır.

Bir rivayete göre Tanrı; ‘Ben gizli bir hazine idim bilinmeyi, sevilmeyi istedim’ demiş ve sırf kendi güzelliğine âşık olmak için insanoğlunu yaratmıştır. Bu yolda Hallac-ı Mansur Enel Hak (Ben Hak’kım) diyerek, ‘aşkın yaradanda yok olmak’ olduğunu iddia etmiş ve bu iddiasının karşılığını da yakılıp küllerinin Dicle’nin suyuna savrulmasıyla ödemiştir. Uzun yıllar sonra Mevlana gibi büyük bir mutasavvıf Hallac-ı Mansur’un teşhisinin doğruluğunu savunmuştur. Çünkü mutasavvıflara göre aşık olunan ve kavuşmak için arzulanan Allah’tır.

Tasavvuf felsefesine göre; insani aşk, ilahi aşkın yeryüzüne yansımasından ibaretken bir diğer inanışa göre ise ruhlar yarımdır ve aşıklar ne zaman bir bedende iki ruh olursa işte o zaman ruhlar tamamlanır.

Bu haliyle aşk, her türlü dünya nimetinin, varlık ve yokluğun üzerideyken her türlü başka beşeri durumunda ötesindedir.

Bu tür aşktan yoksun kalmış insanoğlu yalnız başına sadece bir tenden ibarettir. Bu tene can olan ise sevilen, yani canandır. Aşksız insan bir boşluk içerisinde savrulup dururken hayatı bir düzensizlikler silsilesidir.

Mevlana ise aşkı, ‘tapılması gereken bir din’ olarak nitelemektedir.

Aşk ve Tasavvuf

Tasavvuf felsefesinin dayanağı olarak görülebilecek bu felsefe tasavvuf edebiyatının da yapı taşlarını oluşturur, rengini verir.

Göz; insanın dünyaya açılan gönül penceresi olduğundan aşkın ilk filizlendiği yer gözlerdir. Tasavvuf edebiyatında sevilenin kaşları yaya gözleri ise kalbi hedef alan oka benzetilir. Gül, bülbül ise yine bu edebiyatın önemli imgeliridir.

Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha, Ferhat ile Şirin, Aslı ile Kerem’i aşklarında ortaklaştıran bir yer vardı ki o da kavuşamama, buluşamama halleridir. Çünkü aşkın büyüklüğü ve büyüsü çekilen cefada ve çilede gizlidir. Tıpkı edebiyatın büyüsü gibi…

Çağdaşlarımızdan bir örnekle; Aragon’un dediği; ‘mutlu aşk yoktur’; ifadesini başka pek çok şekilde yorumlamak mümkünse de; mutluluk edebiyatın konusu olabilecek güçlü bir imge ve anlatım konusu değilken; mutsuzluk, olanaksızlık, kavuşamama, çekilen acılar edebiyatı edebiyat yapan önemli imgeler olarak karşımıza çıkar.

Ölüm ya da Yeniden Doğuş

Ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul eden Mevlana öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah’ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen ‘Şeb-i Arûs’ diyordu ve dostlarına, ölümünün ardından ‘Ah vah edip ağlamamalarını’ vasiyet ediyordu.

Türbesi bugün de, bir zamanlar görkemli Selçuklu Devleti’nin başkenti olan Konya’nın en ünlü binasıdır. Türbenin hemen yanında ise, Mevlana’nın el yazma eserlerinin bulunduğu müzeyi bulabilirsiniz.

Lütfen Mevlana’nın, ‘Gel, ne olursan ol, yine gel’ diyen sesine kulak verin. Aşkla yoğrulmuş tasavvuf felsefesinin el yazmaları arasından sızan, 13. Yüzyıl Anadolusu’nun mistik havasını koklamak için Mevlana’nın Konya’da bulunan müzesini ziyaret etmek yeterlidir.
 

Gönül sızım

Özel Kardeşimiz
Yönetici
Süper Mod
Moderatör
Katılım
26 Temmuz 2011
Mesajlar
19,432
Tepkime puanı
185
Selamün Aleyküm batıda büyüdüm sayilir ,burda yetiştim yüksek tahsilimi PHd mi burda Madde Aleminde yaptim..
Burda her şey Madde ve materyalizm dir..ama Ben kendimi bildim bileli Tassavufa karşi bir yakinlik bir bir hayranlık vardi..
Hiristiyan, katolik bir kurumda Çalışıyorum ama kendimi hep zikir halkalarinda buldum..bizi bize buldurana , sevdirene Hamd olsun.

Mesleğim insan ve Ruh ve burada öğrendiklerim beni mutmain etmedi...yetersiz, eksik olan bir şeyler vardi..
O yüzden bir süre Orta Doguğa da ve Mısır Kahire'de bulundum..Adiyamanda ve Konyada da bir süre kaldim..
Tassavuf ve insan konusunda sayisizca kitap okuyup gözlem ve araştırmalar yaptım...

Tasavvuf'un bir yüzünde; aşk acısı, meşakkat, imtihan ve hüzün vardı! Diğer yüzünde; tutkulu aşk, huzur, mutluluk ve ebedi saadet vardı...
Tasavvuf Allah'ı gönülden sevme ,Sevda hikmetti idi..Tasavvuf edebiyatında Aşuk ile Maşuk,gül ile bülbül önemli bir yeri vardır.

Tasavvuf’ta Rabbimizin efendimize ‘’Habibim’’ diye hitap ettiği, yani ‘’sevgilim’’ hitabını niçin ettiğinin incelikleri vardır...
"Tasavvuf; seni senden alır ve sana seni, sensiz verirde Seni senden korumak ister...'' Bu sözü iyi idrak etmek gerekir...

Amaaa malesef Günümüzde tasavvuf yolun da, sadece salihler ile zaman geçirerek ve sohbetlerini ezberleyerek kendi ruhaniyetini tatmin eden insan sayısı oldukça çoktur.
Bu güzel bir durumdur, ta-ki şeytanın kandırmacasına gelmedikçe…
Bilinmelidir ki: Tasavvuf’ta ancak ve ancak, fedakârlık, ilahi aşk, itaat, yanmak ve bolca ibadetle,hizmet ve hayrat ile yol katedebiliriz…

Tasavvuf; yalnızca bir din felsefesi değil, bilakis hepimizde olması gereken, gerçek ve hakikatlar ile dolu bir yaşam biçimidir.
Derya olmak kolaydır. Asıl zor ve güzel olan, bir damla olupta içinde ''o derya''yı barındırabilmektir…
Kainata sığmazken,Rabbini kalbinde sığdirabilmektir..

Kalbin atesinin Biri yakar ve kül eder...Digeri de yakar ama seni hep var eder ..iste Tasavvufta bütün mesele de bu galiba...
‘hamdım, piştim, yandım’;aşk ve muhabbet ile kalin...
 
Üst Alt