Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Genel islami paylaşımlar
Sünneti kaldırırsanız Kur'an'ı anlayamazsınız
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 59398" data-attributes="member: 3"><p style="margin-left: 20px"><strong><em>Hocam bu kadar önemli bir mevzuda son senelerde cemiyetin kendilerini hoca diye bildiği bazı ilim adamları, İslam ümmetinin genel kabullerine, ehl-i sünnete muhalif fikirler beyan ediyorlar. </em></strong></p> <p style="margin-left: 20px"><strong><em>Öncelikle şunu sormak istiyoruz ki ehl-i sünnet itikadı İslam’dan ayrı bir şey midir?</em></strong></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">İslam’ın ta kendisidir. Biliyorsunuz insan düşünen varlıktır. Düşüncenin de sınırı yoktur tabi. Onun için insanlar çeşitli şekillerde düşünebilirler. İnsan düşüncesine dur diyemeyiz. Ancak ona nasıl düşüneceğine dair, neleri düşünmeyeceğine dair birtakım bilgiler veririz. </p> <p style="margin-left: 20px">O yine bildiğini söyleyecek. Aksi halde insanın özgürlüğü elinden alınmış olur. Cebriyenin dediği o, “İnsanın elinde hiçbir yetki yoktur, insan saman çöpü gibidir.” der. Bu sakat bir görüştür. O zaman insanda sorumluluk olmaz. </p> <p style="margin-left: 20px">Sorumluluk olmayınca da cehennemin, cennetin ne anlamı var! Peygamber göndermenin ne anlamı var! Şu haram, şu yasak, demenin ne anlamı var! Bu sapık bir görüş. Oraya götürür yani düşüncelere engel konulmaz, sadece prensipler öğretilir. </p> <p style="margin-left: 20px">Şöyle düşünülmesi lazım, şu konularda şöyle olması lazım, gibi bilimsel esaslar öğretilir. İşte bunlardan yoksun şimdiki insanlar. Bu arkadaşlarımız da maalesef, söylediğim gibi biraz evvel ya adının duyulması için ya da ilgi çeken bir şey söylemiş olmak için böyle konuşuyorlar.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"><strong>Onu da sormuş olalım, bu gibi ifadelerin sebepleri nelerdir?</strong></p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">İşte, tabi bunu söyleyenlerin niçin söylediğini kendilerine sormak lazım. Maalesef işte, tabi bunu biz araştıracağız. Yanlışı öğrenmeden doğrunun kıymeti bilinmez. Evliyaullaha “İffeti nereden öğrendin?” diyorlar. “İffetsize baktım, öyle öğrendim.” diyor. Eskiden beri var. Bu dünya, imtihan dünyası. İnsan dünyaya imtihan için gönderilmiş.[2]İmtihan olmak için de bir iyi olacak, bir kötü olacak. Değil mi? İnsanın da bu, iyiyle kötüyü seçme iktidarı, iradesi, yetkisi olacak ki imtihan olsun. Eskiden beri var bu iyi fikir, kötü fikir. İslam âleminde de var. Zaten bu insanın yaratılışından, karakterinden ileri geliyor. İnsanlar çeşitli şekillerde düşünebilir. Bunun da kuraları var. Nasıl düşüneceğiz, düşünmeliyiz? Temel bilgileri var. Buna göre düşünmeliyiz. Düşünceye dur dersek; ilerleme, her şey kalır. İslam’da böyle bir şey yok. Ama taban bilgilerden yoksun olunca maalesef bu kimseler çıkıyor ve de dinleniyor. Halkımız aslen ehl-i sünnet inancını benimsemiş kişilerdir. Fakat temel bilgileri almadıkları için bunları da dinliyor ve bazen kafasında sorular meydana geliyor. Yani şimdiki durumumuz o. Bu kimseler eski şeyleri pişirip ortaya koyuyorlar. Yani yeni bir şey söyledikleri yok. Söyledikleri şey ta eskiden, bin sene evvelki, bin iki yüz sene evvelki sapık mezheplerin görüşleridir. Kendilerinin ortaya bir şey koydukları yok.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Burada şu var, bugünkü durumda şunu da düşünebiliriz, şöyle söyleyebiliriz -bu adamlar mutlaka böyledir demiyorum da- batılılar, Avrupalılar biliyorsunuz şimdi bizimle birleşmek istiyorlar. Bizi çok sevdiklerinden değil, asla sevmezler. Ama Allah bize öyle bir güzel vatan vermiş, kilit noktada, çok önemli bir mevkide ve de biz İslam âlemi ile batı arasında bir köprü durumundayız. Hem vatan itibariyle, fizik olarak hem de inanç itibariyle, o hale gelmişiz ya da getirilmişiz bilmem de. Onun için bizi bırakmak istemiyorlar. Aslen onlar bir Hırisytiyan birliği kurmuş. Avrupa Birliği zaten kuruluşu da bidayette öyledir, Hıristiyan birliğidir ki sonradan bunu ekonomik yöne aktardılar. Şimdi birbirlerinden geçmişler, hakikatte onlar birbirlerini de sevmez. Bütün bunların üstüne bir sünger çekelim, üst kavramlarda buluşalım diye, insan hakları falan filan diye laf değiştirdiler. İşte bu yere de bizi vatanımızın jeopolitik durumundan dolayı almak istiyorlar. Fakat alırken de kendilerine benzetmek istiyorlar. </p> <p style="margin-left: 20px">Yani sözde Müslüman; ama hiç temel bilgisi yok. Ne inanç konusunda ne pratik konuda. Furûât dediğimiz muamelat ve ibadetler bahsinde hiç bilgisi olmayan, sadece sözde Müslüman. Çünkü onlar öyle. Kendileri gibi yapmak istiyorlar, bize böyle dayatıyorlar. Bu sadece şimdi değil -şimdi bunu resmen istiyorlar da- tâ Tanzimat’tan beri onların hedefleri bu, hedefleri oradan başlamış. Tanzimat’ta bakmışlar ki bizi harp yoluyla, kuvvet yoluyla yenemeyecekler. İşi değiştirmişler, oturmuşlar bizim inancımızı, örflerimizi, adetlerimizi, bizi biz yapan nitelikleri, değerleri gevşetelim, zayıflatalım, yok edelim, demişler. </p> <p style="margin-left: 20px">Mesela bu milliyetçilik akımı da böyle oyundur. Evet bir insan milletini sever, sevmesi de lazımdır. Vatanını sever, sevmesi de lazımdır. Peygamberimiz (s.a.v) de hicrete giderken “Ey Mekke, yeryüzünde en sevdiğim yer sensin. Kavmim beni çıkarmasa vallahi çıkmazdım.” diyor, gözleri yaşlı ağlıyor. Evet, insan ailesini sever, milletini sever, memleketini sever. Bu dinimize göre şeydir. Ama bu ırkçılık, şovenizm dediğimiz; ben en üstünüm, ötekiler bayağı insandır, fikrini bizim kafamıza sokmuşlar maalesef. Zaten böyle olunca koskoca Osmanlı Devleti’nde bir anda her millet, “Madem siz Türk iseniz, biz de Arap’ız, Rum’uz, Ermeni’yiz…” diye ayrılıvermiş işte.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">İslam dünyasında mütecanis bir topluluk olarak Anadolu insanı var. Çünkü biz, dokuz yüz yirmi altı (926)’da toptan müslüman olmuşuz, Türk milleti olarak. Ve o zaman da Kaderiye, Cebriye, Mutezile gibi her türlü sapık fırka (fırak-ı dâlle) var. Ehl-i sünnet de var tabi. Yani Kur’an ve sünnet yolu, peygamberimizin ve sahabenin yolu. Bu yola ‘ehl-i sünnet’ deniyor, o da var. Oturmuşlar ehl-i sünnet inancını seçmişler. Pratikte de Hanefi mezhebini seçmişler. </p> <p style="margin-left: 20px">Bunda tabi İmam-ı Azam’ın Arap olmayışı, Türk oluşu da rol oynamış olabilir. Bunu seçmişler. Selçuklular keza, ehl-i sünnet inancını ve Hanefi mezhebini medreselerde resmi olarak okutmuşlar. Karahanlılar öyle olduğu gibi Osmanlılar da böyle devam etmişler. </p> <p style="margin-left: 20px">Ama burada mezhep taassubu yoktur. Mesela Melik Şah, kudretli bir hükümdar olmasına rağmen ve sapasağlam bir ehl-i sünnet inancına sahip böyle bu konuda çok hassas. Medreselerde ehl-i sünnet akâidini okutuyor ve Hanefi mezhebini okutuyor, devlet olarak. Ama baş veziri, başbakanı Nizamülmülk Şafiî mezhebi imamıdır. Yani kesinlikle taassub yok.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Anadolu insanı mütecanis, kaynaşmış, birbirinden kopuk değil. İtikad aynı, pratik de aynı. Ehl-i sünnet itikadı ve Hanefi. Aralarında olanlara da çok geniş müsamaha gösteriliyor, dinimizin emri bu. Yani Şafii de var; ama müsamaha ve böyle bir kaynaşma da var. Anadoluda işte bu seçim, ehl-i sünnet inancı ve Hanefi mezhebi öğretilmesi halkımızın mütecanis olmasında önemli rol oynamış. </p> <p style="margin-left: 20px">Onun için biz bu birlik sayesinde çabuk toparlanmasını bilen bir milletiz de. </p> <p style="margin-left: 20px">Mesela Timur gelmiş Yıldırım Han’ı mağlub edip, bizi sıfır etmiş. Sıfır olmamıza rağmen kısa zamanda çabucak yine Fatih olmuşuz, İstanbul’u feth etmişiz. Çağ açıp çağ kapatmışız. Bunda bunun çok büyük rolü var. İtikat birliği pratik birliği.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Daha sonra ,yıllarca Kafkasya’da Galiçya’da Yemen’de savaşa savaşa Osmanlı devletinin zaten pili bitmiş. Çanakkale en son ikiyüz elli küsür bin gencimiz ölmüş, ondan sonra da istiklal harbi başlamış ama yediden yetmişe omuz omuza hemen birleşmişiz. Bunda yine neyin rolü var? İtikat birliğinin ve pratik birliğinin çok önemli rolü var.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Yine, bizim insanımız bayram namazına gelir değil mi? Beş vakiti kılmaz bazısı. Cuma namazını da kılmayan çok maalesef, biliyorsunuz. Bayram namazına gelir; ama hiç kavga olmaz. Böyle uslu uslu edebiyle oturur dağılır. Neden? Gelenek olarak bilmese bile ‘ehl-i sünnet’ inancında. Bilmese bile. Bu gelenek bunu sağlıyor. </p> <p style="margin-left: 20px">İşte onun için bunu devam ettirmeliyiz. Bizim bazı ilahiyatçı arkadaşlarımız, bu önemli pratik sonucu bile hiç düşünmeden ileri geri konuşuyor. Maalesef bunu düşünmeden sanki çok orijinal bir şeyler bulmuş gibi bir şeyler söylüyorlar: “İşte Hıristiyanlar da Yahudiler de cennete gidecek. </p> <p style="margin-left: 20px">Çünkü Allah’a ve âhiret gününe inanıyorlar.” Yahu bin senedir biz onları kâfir biliyoruz. </p> <p style="margin-left: 20px">Müslüman mü’mindir. Müslüman olmayan kâfirdir. Kur’an’ın tabiridir bu. Kâfir deyince de adam bozuluyor. “Yok efendim, onlar da inanıyor.” Tamam, putperestler de inanıyor, onlar inançsız değil ki. İnançsız kimse yok ki. Öyle yaratılıyor çünkü. İşte bu fikirleri ortaya atıyorlar. “Efendim, Kur’an’da böyle ayet var.” Yahu Kur’an da, Kur’an bir bütün kitap. Altı bin altı yüz küsur ayetten oluşuyor. </p> <p style="margin-left: 20px">Bir meseleye sadece bir yerde değinilmiyor ki. Muhtelif yerlerde de değiniliyor çeşitli vesilelerle. İlgili olduğu yerde şu konuya giriliyor, bir başka konuda yine aynı konu ile ilgili atıflar yapılıyor. Bu iş, bugün de böyledir. </p> <p style="margin-left: 20px">Mesela bir mahkemeye giderseniz, mesela ben İzmir’de avukatlık yaparken sulh hukuk hâkimi vardı. Yaşlı bir adamdı, belki yirmi otuz sene sulh hukûku hususunda karar vermiş biri. </p> <p style="margin-left: 20px">Yani medenî kanunun tüm hükümlerini ezbere biliyor bu adam. Otuz senedir, günde belki yüz defa okuyor aynı maddeleri. Karar vereceği zaman -hep dikkatimi çekmiştir, her yerde böyledir ve doğrusu da budur- falan maddenin falan cümlesine göre, çeviriyor, onunla ilgili başka maddeleri de, falan maddenin falan fıkrasına göre, çeviriyor yine, onunla ilgli başka madde varsa yine, falan maddenin falan bendine göre diye, hepsini karıştırıyor, sonra gereği düşünüldü diye karar veriyor. İslam’da böyledir. </p> <p style="margin-left: 20px">Yani kırk yedi tane ayet var ehl-i kitapla ilgili, Yahudi ve Hıristiyanlarla. Bir tane ayeti çıkarıp, “Ha onlar da mü’min, onlar da Cennet’e gidecek.” derseniz olmaz. Kırk altı tane ayette de onlar kâfirdir, diyor. “Allah üçün üçüncüsüdür, diyenler kesin olarak kâfirdir.”[3]“Meryem oğlu İsa Allah’tır, diyenler kesin kâfirdir.”[4]diyen ayetler var. Nasıl, bu ayetler varken sen onları mümin yaparsın! Hepsini yan yana getireceksin, ona göre söz söyleyeceksin. Maalesef böyle lâf ebeliği yapıyorlar, halkın kafasını karıştırıyorlar.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Neymiş efendim, onlarla diyalog kurulacaklarmış da, işte tebliğ yapılıyormuş da, bizim insanımız kafir olmazmış; ama onların belki gözü açılırmış, falan olurmuş… Hidayet Allah’tandır. Yanlış metodla doğruya gidilmez. Bâtıldan Hakk’a varılmaz. Biz Kur’an’ı olduğu gibi aktarmak mecburiyetindeyiz. Hidayet ise Allah’tan. Biz tebliğ ediciyiz. </p> <p style="margin-left: 20px">Yani olduğu gibi göstermek zorundayız. Kabul eder, etmez bize ne. Kendine göre saklıyor, güya şöyle yapacak. Maalesef böyle fikirler var, bunlar da zaten yeni değil; ama şimdi bunlar da yeniden pişirilip, işte bu Avrupa Birliğinin bize bastırması ile tekrardan gündeme getiriliyor. Milletin itikadıyla oynanıyor. Hatta şimdi her şeyi söylüyorlar. </p> <p style="margin-left: 20px">Halbuki böyle sağlam ve köklü bir düzen varken halkımız arasında, böyle kafaları karıştırmanın ne anlamı var ki. Tamam, beraber konuşalım, tartışalım ve hakikati görüp tabi olalım.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Mesela bugün Amerika’da akılcılık ve pragmatizm yani çıkarcılık ön plandadır. Amerika’nın temeli budur. Akıl her şeyi çözemez ki. Her şey çıkarcılıkla hallolmaz ki. Bu, güçlünün dediğinin olması noktasına götürür. </p> <p style="margin-left: 20px">Zaten Amerika da bugün gücü sayesinde bütün dünyayı sömürüyor. Fakir milletleri sömürülüyor. Çıkarcılık oraya götürüyor. Hiç söz hakkı tanınmıyor. Bizde ise böyle değil, bu onların fikirleri. “Akılcılık”, bu nedir? Bu, Mutezile mezhebinin görüşü. Şimdilerde hep “akıl, akıl, akıl”. Yahu akıl her şeyi çözmez. Bunlar tartışılmış, tartışılmış ve hepsine cevapları verilmiş. Bunları durup durup ortaya koyuyorlar. </p> <p style="margin-left: 20px">Maalesef bunları yapıyorlar. Ne pahasına yapıyorlar, ne maksatla yapıyorlar bilemiyorum. Biz, asîl milletimizin tarihten gelen, sahip olduğu inanca bağlıyız, aynı şeyin en sâlim yol olduğuna inanıyoruz. Ehl-i sünnet inancının öğretilmesi gerektiğine inanıyoruz. Ve bunun için çalışıyoruz. Ehl-i sünnet inancında âlimler yetiştirmek için gayret ediyoruz, derdimiz odur. Yapabildiğimiz kadar tabi, gerisi Allah’a kalmış bir şeydir. Biz, halkımıza ehl-i sünnet inancını öğretmeliyiz.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px">Ne oluyorsa aslında bilmemekten oluyor. Bilmeden bir Müslüman kız, gavurla evleniyor. Bunun da nikâhını ilahiyat hocası kıyıyor ve “Olabilir.” diyor mesela. Olabilir mi, olamaz mı bilgi karışıklığı var. Vatandaşımızı şaşırtma var. Bunları bizim bilgilendirmemiz lazım, öğretmemiz lazım. Daha bilinçli hale gelmeliyiz. </p> <p style="margin-left: 20px">Biz hocalara bu konuda çok önemli vazife düşüyor. Her Müslüman’ın gelecek nesillere tarihten gelen bu ehl-i sünnet inancını anlatması lazım, öğretmesi lazım. Bunu en başta gelen bir görev bilmesi lazım.</p> <p style="margin-left: 20px"></p> <p style="margin-left: 20px"></p><p style="text-align: center"><img src="https://www.islamiforumlar.net/resim/images/okisareti.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" /></p> </p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 59398, member: 3"] [INDENT][B][I]Hocam bu kadar önemli bir mevzuda son senelerde cemiyetin kendilerini hoca diye bildiği bazı ilim adamları, İslam ümmetinin genel kabullerine, ehl-i sünnete muhalif fikirler beyan ediyorlar. Öncelikle şunu sormak istiyoruz ki ehl-i sünnet itikadı İslam’dan ayrı bir şey midir?[/I][/B] İslam’ın ta kendisidir. Biliyorsunuz insan düşünen varlıktır. Düşüncenin de sınırı yoktur tabi. Onun için insanlar çeşitli şekillerde düşünebilirler. İnsan düşüncesine dur diyemeyiz. Ancak ona nasıl düşüneceğine dair, neleri düşünmeyeceğine dair birtakım bilgiler veririz. O yine bildiğini söyleyecek. Aksi halde insanın özgürlüğü elinden alınmış olur. Cebriyenin dediği o, “İnsanın elinde hiçbir yetki yoktur, insan saman çöpü gibidir.” der. Bu sakat bir görüştür. O zaman insanda sorumluluk olmaz. Sorumluluk olmayınca da cehennemin, cennetin ne anlamı var! Peygamber göndermenin ne anlamı var! Şu haram, şu yasak, demenin ne anlamı var! Bu sapık bir görüş. Oraya götürür yani düşüncelere engel konulmaz, sadece prensipler öğretilir. Şöyle düşünülmesi lazım, şu konularda şöyle olması lazım, gibi bilimsel esaslar öğretilir. İşte bunlardan yoksun şimdiki insanlar. Bu arkadaşlarımız da maalesef, söylediğim gibi biraz evvel ya adının duyulması için ya da ilgi çeken bir şey söylemiş olmak için böyle konuşuyorlar. [B]Onu da sormuş olalım, bu gibi ifadelerin sebepleri nelerdir?[/B] İşte, tabi bunu söyleyenlerin niçin söylediğini kendilerine sormak lazım. Maalesef işte, tabi bunu biz araştıracağız. Yanlışı öğrenmeden doğrunun kıymeti bilinmez. Evliyaullaha “İffeti nereden öğrendin?” diyorlar. “İffetsize baktım, öyle öğrendim.” diyor. Eskiden beri var. Bu dünya, imtihan dünyası. İnsan dünyaya imtihan için gönderilmiş.[2]İmtihan olmak için de bir iyi olacak, bir kötü olacak. Değil mi? İnsanın da bu, iyiyle kötüyü seçme iktidarı, iradesi, yetkisi olacak ki imtihan olsun. Eskiden beri var bu iyi fikir, kötü fikir. İslam âleminde de var. Zaten bu insanın yaratılışından, karakterinden ileri geliyor. İnsanlar çeşitli şekillerde düşünebilir. Bunun da kuraları var. Nasıl düşüneceğiz, düşünmeliyiz? Temel bilgileri var. Buna göre düşünmeliyiz. Düşünceye dur dersek; ilerleme, her şey kalır. İslam’da böyle bir şey yok. Ama taban bilgilerden yoksun olunca maalesef bu kimseler çıkıyor ve de dinleniyor. Halkımız aslen ehl-i sünnet inancını benimsemiş kişilerdir. Fakat temel bilgileri almadıkları için bunları da dinliyor ve bazen kafasında sorular meydana geliyor. Yani şimdiki durumumuz o. Bu kimseler eski şeyleri pişirip ortaya koyuyorlar. Yani yeni bir şey söyledikleri yok. Söyledikleri şey ta eskiden, bin sene evvelki, bin iki yüz sene evvelki sapık mezheplerin görüşleridir. Kendilerinin ortaya bir şey koydukları yok. Burada şu var, bugünkü durumda şunu da düşünebiliriz, şöyle söyleyebiliriz -bu adamlar mutlaka böyledir demiyorum da- batılılar, Avrupalılar biliyorsunuz şimdi bizimle birleşmek istiyorlar. Bizi çok sevdiklerinden değil, asla sevmezler. Ama Allah bize öyle bir güzel vatan vermiş, kilit noktada, çok önemli bir mevkide ve de biz İslam âlemi ile batı arasında bir köprü durumundayız. Hem vatan itibariyle, fizik olarak hem de inanç itibariyle, o hale gelmişiz ya da getirilmişiz bilmem de. Onun için bizi bırakmak istemiyorlar. Aslen onlar bir Hırisytiyan birliği kurmuş. Avrupa Birliği zaten kuruluşu da bidayette öyledir, Hıristiyan birliğidir ki sonradan bunu ekonomik yöne aktardılar. Şimdi birbirlerinden geçmişler, hakikatte onlar birbirlerini de sevmez. Bütün bunların üstüne bir sünger çekelim, üst kavramlarda buluşalım diye, insan hakları falan filan diye laf değiştirdiler. İşte bu yere de bizi vatanımızın jeopolitik durumundan dolayı almak istiyorlar. Fakat alırken de kendilerine benzetmek istiyorlar. Yani sözde Müslüman; ama hiç temel bilgisi yok. Ne inanç konusunda ne pratik konuda. Furûât dediğimiz muamelat ve ibadetler bahsinde hiç bilgisi olmayan, sadece sözde Müslüman. Çünkü onlar öyle. Kendileri gibi yapmak istiyorlar, bize böyle dayatıyorlar. Bu sadece şimdi değil -şimdi bunu resmen istiyorlar da- tâ Tanzimat’tan beri onların hedefleri bu, hedefleri oradan başlamış. Tanzimat’ta bakmışlar ki bizi harp yoluyla, kuvvet yoluyla yenemeyecekler. İşi değiştirmişler, oturmuşlar bizim inancımızı, örflerimizi, adetlerimizi, bizi biz yapan nitelikleri, değerleri gevşetelim, zayıflatalım, yok edelim, demişler. Mesela bu milliyetçilik akımı da böyle oyundur. Evet bir insan milletini sever, sevmesi de lazımdır. Vatanını sever, sevmesi de lazımdır. Peygamberimiz (s.a.v) de hicrete giderken “Ey Mekke, yeryüzünde en sevdiğim yer sensin. Kavmim beni çıkarmasa vallahi çıkmazdım.” diyor, gözleri yaşlı ağlıyor. Evet, insan ailesini sever, milletini sever, memleketini sever. Bu dinimize göre şeydir. Ama bu ırkçılık, şovenizm dediğimiz; ben en üstünüm, ötekiler bayağı insandır, fikrini bizim kafamıza sokmuşlar maalesef. Zaten böyle olunca koskoca Osmanlı Devleti’nde bir anda her millet, “Madem siz Türk iseniz, biz de Arap’ız, Rum’uz, Ermeni’yiz…” diye ayrılıvermiş işte. İslam dünyasında mütecanis bir topluluk olarak Anadolu insanı var. Çünkü biz, dokuz yüz yirmi altı (926)’da toptan müslüman olmuşuz, Türk milleti olarak. Ve o zaman da Kaderiye, Cebriye, Mutezile gibi her türlü sapık fırka (fırak-ı dâlle) var. Ehl-i sünnet de var tabi. Yani Kur’an ve sünnet yolu, peygamberimizin ve sahabenin yolu. Bu yola ‘ehl-i sünnet’ deniyor, o da var. Oturmuşlar ehl-i sünnet inancını seçmişler. Pratikte de Hanefi mezhebini seçmişler. Bunda tabi İmam-ı Azam’ın Arap olmayışı, Türk oluşu da rol oynamış olabilir. Bunu seçmişler. Selçuklular keza, ehl-i sünnet inancını ve Hanefi mezhebini medreselerde resmi olarak okutmuşlar. Karahanlılar öyle olduğu gibi Osmanlılar da böyle devam etmişler. Ama burada mezhep taassubu yoktur. Mesela Melik Şah, kudretli bir hükümdar olmasına rağmen ve sapasağlam bir ehl-i sünnet inancına sahip böyle bu konuda çok hassas. Medreselerde ehl-i sünnet akâidini okutuyor ve Hanefi mezhebini okutuyor, devlet olarak. Ama baş veziri, başbakanı Nizamülmülk Şafiî mezhebi imamıdır. Yani kesinlikle taassub yok. Anadolu insanı mütecanis, kaynaşmış, birbirinden kopuk değil. İtikad aynı, pratik de aynı. Ehl-i sünnet itikadı ve Hanefi. Aralarında olanlara da çok geniş müsamaha gösteriliyor, dinimizin emri bu. Yani Şafii de var; ama müsamaha ve böyle bir kaynaşma da var. Anadoluda işte bu seçim, ehl-i sünnet inancı ve Hanefi mezhebi öğretilmesi halkımızın mütecanis olmasında önemli rol oynamış. Onun için biz bu birlik sayesinde çabuk toparlanmasını bilen bir milletiz de. Mesela Timur gelmiş Yıldırım Han’ı mağlub edip, bizi sıfır etmiş. Sıfır olmamıza rağmen kısa zamanda çabucak yine Fatih olmuşuz, İstanbul’u feth etmişiz. Çağ açıp çağ kapatmışız. Bunda bunun çok büyük rolü var. İtikat birliği pratik birliği. Daha sonra ,yıllarca Kafkasya’da Galiçya’da Yemen’de savaşa savaşa Osmanlı devletinin zaten pili bitmiş. Çanakkale en son ikiyüz elli küsür bin gencimiz ölmüş, ondan sonra da istiklal harbi başlamış ama yediden yetmişe omuz omuza hemen birleşmişiz. Bunda yine neyin rolü var? İtikat birliğinin ve pratik birliğinin çok önemli rolü var. Yine, bizim insanımız bayram namazına gelir değil mi? Beş vakiti kılmaz bazısı. Cuma namazını da kılmayan çok maalesef, biliyorsunuz. Bayram namazına gelir; ama hiç kavga olmaz. Böyle uslu uslu edebiyle oturur dağılır. Neden? Gelenek olarak bilmese bile ‘ehl-i sünnet’ inancında. Bilmese bile. Bu gelenek bunu sağlıyor. İşte onun için bunu devam ettirmeliyiz. Bizim bazı ilahiyatçı arkadaşlarımız, bu önemli pratik sonucu bile hiç düşünmeden ileri geri konuşuyor. Maalesef bunu düşünmeden sanki çok orijinal bir şeyler bulmuş gibi bir şeyler söylüyorlar: “İşte Hıristiyanlar da Yahudiler de cennete gidecek. Çünkü Allah’a ve âhiret gününe inanıyorlar.” Yahu bin senedir biz onları kâfir biliyoruz. Müslüman mü’mindir. Müslüman olmayan kâfirdir. Kur’an’ın tabiridir bu. Kâfir deyince de adam bozuluyor. “Yok efendim, onlar da inanıyor.” Tamam, putperestler de inanıyor, onlar inançsız değil ki. İnançsız kimse yok ki. Öyle yaratılıyor çünkü. İşte bu fikirleri ortaya atıyorlar. “Efendim, Kur’an’da böyle ayet var.” Yahu Kur’an da, Kur’an bir bütün kitap. Altı bin altı yüz küsur ayetten oluşuyor. Bir meseleye sadece bir yerde değinilmiyor ki. Muhtelif yerlerde de değiniliyor çeşitli vesilelerle. İlgili olduğu yerde şu konuya giriliyor, bir başka konuda yine aynı konu ile ilgili atıflar yapılıyor. Bu iş, bugün de böyledir. Mesela bir mahkemeye giderseniz, mesela ben İzmir’de avukatlık yaparken sulh hukuk hâkimi vardı. Yaşlı bir adamdı, belki yirmi otuz sene sulh hukûku hususunda karar vermiş biri. Yani medenî kanunun tüm hükümlerini ezbere biliyor bu adam. Otuz senedir, günde belki yüz defa okuyor aynı maddeleri. Karar vereceği zaman -hep dikkatimi çekmiştir, her yerde böyledir ve doğrusu da budur- falan maddenin falan cümlesine göre, çeviriyor, onunla ilgili başka maddeleri de, falan maddenin falan fıkrasına göre, çeviriyor yine, onunla ilgli başka madde varsa yine, falan maddenin falan bendine göre diye, hepsini karıştırıyor, sonra gereği düşünüldü diye karar veriyor. İslam’da böyledir. Yani kırk yedi tane ayet var ehl-i kitapla ilgili, Yahudi ve Hıristiyanlarla. Bir tane ayeti çıkarıp, “Ha onlar da mü’min, onlar da Cennet’e gidecek.” derseniz olmaz. Kırk altı tane ayette de onlar kâfirdir, diyor. “Allah üçün üçüncüsüdür, diyenler kesin olarak kâfirdir.”[3]“Meryem oğlu İsa Allah’tır, diyenler kesin kâfirdir.”[4]diyen ayetler var. Nasıl, bu ayetler varken sen onları mümin yaparsın! Hepsini yan yana getireceksin, ona göre söz söyleyeceksin. Maalesef böyle lâf ebeliği yapıyorlar, halkın kafasını karıştırıyorlar. Neymiş efendim, onlarla diyalog kurulacaklarmış da, işte tebliğ yapılıyormuş da, bizim insanımız kafir olmazmış; ama onların belki gözü açılırmış, falan olurmuş… Hidayet Allah’tandır. Yanlış metodla doğruya gidilmez. Bâtıldan Hakk’a varılmaz. Biz Kur’an’ı olduğu gibi aktarmak mecburiyetindeyiz. Hidayet ise Allah’tan. Biz tebliğ ediciyiz. Yani olduğu gibi göstermek zorundayız. Kabul eder, etmez bize ne. Kendine göre saklıyor, güya şöyle yapacak. Maalesef böyle fikirler var, bunlar da zaten yeni değil; ama şimdi bunlar da yeniden pişirilip, işte bu Avrupa Birliğinin bize bastırması ile tekrardan gündeme getiriliyor. Milletin itikadıyla oynanıyor. Hatta şimdi her şeyi söylüyorlar. Halbuki böyle sağlam ve köklü bir düzen varken halkımız arasında, böyle kafaları karıştırmanın ne anlamı var ki. Tamam, beraber konuşalım, tartışalım ve hakikati görüp tabi olalım. Mesela bugün Amerika’da akılcılık ve pragmatizm yani çıkarcılık ön plandadır. Amerika’nın temeli budur. Akıl her şeyi çözemez ki. Her şey çıkarcılıkla hallolmaz ki. Bu, güçlünün dediğinin olması noktasına götürür. Zaten Amerika da bugün gücü sayesinde bütün dünyayı sömürüyor. Fakir milletleri sömürülüyor. Çıkarcılık oraya götürüyor. Hiç söz hakkı tanınmıyor. Bizde ise böyle değil, bu onların fikirleri. “Akılcılık”, bu nedir? Bu, Mutezile mezhebinin görüşü. Şimdilerde hep “akıl, akıl, akıl”. Yahu akıl her şeyi çözmez. Bunlar tartışılmış, tartışılmış ve hepsine cevapları verilmiş. Bunları durup durup ortaya koyuyorlar. Maalesef bunları yapıyorlar. Ne pahasına yapıyorlar, ne maksatla yapıyorlar bilemiyorum. Biz, asîl milletimizin tarihten gelen, sahip olduğu inanca bağlıyız, aynı şeyin en sâlim yol olduğuna inanıyoruz. Ehl-i sünnet inancının öğretilmesi gerektiğine inanıyoruz. Ve bunun için çalışıyoruz. Ehl-i sünnet inancında âlimler yetiştirmek için gayret ediyoruz, derdimiz odur. Yapabildiğimiz kadar tabi, gerisi Allah’a kalmış bir şeydir. Biz, halkımıza ehl-i sünnet inancını öğretmeliyiz. Ne oluyorsa aslında bilmemekten oluyor. Bilmeden bir Müslüman kız, gavurla evleniyor. Bunun da nikâhını ilahiyat hocası kıyıyor ve “Olabilir.” diyor mesela. Olabilir mi, olamaz mı bilgi karışıklığı var. Vatandaşımızı şaşırtma var. Bunları bizim bilgilendirmemiz lazım, öğretmemiz lazım. Daha bilinçli hale gelmeliyiz. Biz hocalara bu konuda çok önemli vazife düşüyor. Her Müslüman’ın gelecek nesillere tarihten gelen bu ehl-i sünnet inancını anlatması lazım, öğretmesi lazım. Bunu en başta gelen bir görev bilmesi lazım. [CENTER][IMG]https://www.islamiforumlar.net/resim/images/okisareti.gif[/IMG][/CENTER][/INDENT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Genel islami paylaşımlar
Sünneti kaldırırsanız Kur'an'ı anlayamazsınız
Üst
Alt