- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 9,107
- Tepkime puanı
- 81
Sünnet-i Seniyye ne demektir?
Sünnet kelime itibari ile yol demektir.
Istılahta ise peygamber efendimizin yolu anlamına gelir ve hürmeten "sünnet-i seniyye"(çok mühim ve kıymetli olan âli yol) denilmiştir.
Sünnet-i seniye'nin menba'ı üçtür.
Akvâli, efâli ve ahvâlidir.
Yani peygamber efendimizin sözleri, fiilleri ve hâli sünneti seniyye'nin kaynağıdır.
Bu üç menba'dan gelen sünnet-i seniyeler hüküm itibari ile de Farz, nafile ve âdât-ı hasene olarak yine üç kısma ayrılır.
Farz ve vacib olan kısmına uymakla bütün müslümanlar mükelleftir.
Zira, Peygamber(asm) de Kur'an'ın emir ve yasaklarına uymakla mükellef olduğu için hem farz ibadet hem de sünnet olmuş oluyor. Mesela, farz namazlar, namazların farz ve vacib rükünleri, namazda Fatiha'nın okunması, bayram namazı, kurban kesmek gibi ibâdât, sünnet-i seniyyenin farz ve kısmındandır. Bunların İttibaında büyük sevaplar, terkinde ise, azap ve ceza vardır.
Nevâfil, yani nafile olan sünnetlerde ise namazların sünneti, duha, teheccüd gibi namazlar, ramazan ayı dışında tutulan oruçları sayabiliriz.
Bu kısım sünnetlere ehl-i iman emr-i istihbabî (müstehab olması) cihetiyle yine mükelleftir.
Terkinde ceza ve azap yoksa da; büyük kâr ve o sünnetin nurundan istifadesiz kalmak vardır.
Sünnet-i seniyye dünya ve ahiret saadetinin temel taşıdır. Kemâlât-ı insaniyenin madeni ve menbaıdır. Konuşma veya yürüme kabiliyetini annesinin yardımıyla öğrenen bir çocuk gibi, nihayetsiz istidat ve techizatla donatılmış, binler hissiyat kendisine ihsan edilen insan, bu maddi ve manevi cihazatını keşf edip, Rabb'imizin rızası dairesinde hayra sevk etmeyi öğreten peygambere(asm) tabi olmakla mahlukatın en eşrefi olarak ahsen-i takvim vaziyetini alır.
Peygamber efendimizin beşere getirdiği hidayet müjdesini kabul edip sünnet-i seniyesine ittiba' eden ümmetinin sünnet-i seniyeye ittiba' ve Dîn-i İslam'a bağlılık nispetinde ulaştığı medeniyet seviyesi ve saadet her daim "Dîn-i İslâm"ve "sünnet-i seniyyeden istifade"nimetleri için şükretmeye vesile olmuştur.
Sünnet kelime itibari ile yol demektir.
Istılahta ise peygamber efendimizin yolu anlamına gelir ve hürmeten "sünnet-i seniyye"(çok mühim ve kıymetli olan âli yol) denilmiştir.
Sünnet-i seniye'nin menba'ı üçtür.
Akvâli, efâli ve ahvâlidir.
Yani peygamber efendimizin sözleri, fiilleri ve hâli sünneti seniyye'nin kaynağıdır.
Bu üç menba'dan gelen sünnet-i seniyeler hüküm itibari ile de Farz, nafile ve âdât-ı hasene olarak yine üç kısma ayrılır.
Farz ve vacib olan kısmına uymakla bütün müslümanlar mükelleftir.
Zira, Peygamber(asm) de Kur'an'ın emir ve yasaklarına uymakla mükellef olduğu için hem farz ibadet hem de sünnet olmuş oluyor. Mesela, farz namazlar, namazların farz ve vacib rükünleri, namazda Fatiha'nın okunması, bayram namazı, kurban kesmek gibi ibâdât, sünnet-i seniyyenin farz ve kısmındandır. Bunların İttibaında büyük sevaplar, terkinde ise, azap ve ceza vardır.
Nevâfil, yani nafile olan sünnetlerde ise namazların sünneti, duha, teheccüd gibi namazlar, ramazan ayı dışında tutulan oruçları sayabiliriz.
Bu kısım sünnetlere ehl-i iman emr-i istihbabî (müstehab olması) cihetiyle yine mükelleftir.
Terkinde ceza ve azap yoksa da; büyük kâr ve o sünnetin nurundan istifadesiz kalmak vardır.
Sünnet-i seniyye dünya ve ahiret saadetinin temel taşıdır. Kemâlât-ı insaniyenin madeni ve menbaıdır. Konuşma veya yürüme kabiliyetini annesinin yardımıyla öğrenen bir çocuk gibi, nihayetsiz istidat ve techizatla donatılmış, binler hissiyat kendisine ihsan edilen insan, bu maddi ve manevi cihazatını keşf edip, Rabb'imizin rızası dairesinde hayra sevk etmeyi öğreten peygambere(asm) tabi olmakla mahlukatın en eşrefi olarak ahsen-i takvim vaziyetini alır.
Peygamber efendimizin beşere getirdiği hidayet müjdesini kabul edip sünnet-i seniyesine ittiba' eden ümmetinin sünnet-i seniyeye ittiba' ve Dîn-i İslam'a bağlılık nispetinde ulaştığı medeniyet seviyesi ve saadet her daim "Dîn-i İslâm"ve "sünnet-i seniyyeden istifade"nimetleri için şükretmeye vesile olmuştur.