Süleyman hilmi tunahan efendi hazretlerinin doğumu

ömr-ü diyar

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
23 Nisan 2011
Mesajlar
3,345
Tepkime puanı
25
SÜLEYMAN EFENDİ HAZRETLERİNİN DOĞUMU
Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleri 1888 (1304) yılında Silistre’de dünyaya gelmiştir. Ceddi İdris bey’e dayanan bir âiledendir. İdris Bey, Fatih Sultan Mehmet Han tarafından Tuna Hân’ı nasbedilmiş ve üstelik kendisine kız kardeşi tezvic edilmiş (evlendirilmiş) bir zâttır. Süleyman Efendi’nin dedeleri, Kaymak Hafız nâmı ile mâruf bir zât olup 10 yaşına doğru vefat etmiştir. Pederleri Hocazâde Osman Efendi ise, tahsilini İstanbul’da tamamlayıp yine vatanı olan Silistre’ye dönmüş ve orada Satırlı Medresesi’nde yıllarca müderrislik yapmış mâruf bir dersiâmdır.
Süleyman efendi aynı zamanda peygamberimizin soyundan gelen bir seyyid’dir, bunu gösteren şeceresi halen yakınlarında mevcuttur.

Süleyman Efendi’nin pederleri Osman Efendi takvâ sâhibi bir insandı. Gönlü ilâhi ürperişlerle titrer, dudakları hep ’ı zikr ederdi. Ömür trenini şeriat rayları üzerinde yürütür, Sünnet-i seniyyeyi kendisine rehber edinirdi. Bu güzel hallerinin ilâhi mükâfâtını almakta gecikmeyecekti. Şöyle ki;
Gençlik yıllarındaydı.. Osmanlı pâyitahtı güzel İstanbul’da okuyordu. İşte bu demlerde bir gece bir rüya gördü. Rüyasında göğsünden bir ışık parçası koparak yükselmeye başladı. Yükseldi, yükseldi, yükseldi... Yükseldikçe parladı, ışıltısı arttıkça yükseldi. Tâ ki, bütün dünyâyı ve belki de dünyaları aydınlatana kadar.
Osman Efendi gördüğü bu rüya ile irkiliyor. Kalbi sanki göğsünü yarıp dışarı fırlayacaktır. Yatağının içine oturmuş, biraz önce gördüğü rüyâyı yorumlamaya çalışıyor, kendi vücudundan çıkıp yükselen ışığın ne olabileceğine dâir kafa yoruyordu. En sonunda bu rüyâyı kendi sulbünden gelecek ve cihâna İslâm’ı yayacak, çevresini mânen ve maddeten aydınlatacak hayırlı bir evlâda yoruyor.
İstanbul’da medrese talebelerinden bir delikanlı olan Osman Efendi, tahsil hayatını tamamladıktan sonra, memleketi olan Silistre’ye döndü. Satırlı Medresesinde müderrisliğe başladı.

Osman Efendi Satırlı Medresesinde Müderrisliğe devam ederken bir taraftan da yıllar önce gördüğü rüyâya “hayırlı evlâda” nâil olmak için sâliha bir kız araştırıyor. Nihayet “Hafîza” isminde bir kızla dünya evine giriyor.
kendisine 4 erkek evlat bahşetti. O da bunlara, sırasıyla, Fehim, Süleyman Hilmi, İbrahim ve Halil isimlerini verdi.
Çocuklar büyüyor, Osman Efendi de, rüyada kendisine işâret edilenin evlatlarından hangisi olduğunu anlayabilmek için merak ve ilgiyle onların hâl ve tavırlarını izliyordu.
Osman Efendi Silistre’nin Satırlı Medresesinde müderris olduğundan, çocuklarının ilk tahsillerini de kendisi vermektedir. Bu ilk tahsil sırasında 1304 doğumlu Süleyman Hilmi, zekâ, anlayış, öğrenme kabiliyeti ve bilhassa takvâsıyla günden güne tebârüz etmekte, zamanla diğer kardeşlerinden “farklı” olduğunu hissettirmektedir.

Osman Efendi rüyâda kendisine işâret edilen evlâdının Süleyman Hilmi olduğunu Bütün ümidini Süleyman Efendiye bağlamıştı. Bunun tabii bir neticesi olarak da Süleyman Efendi Satırlı Medresesinin ilk yıllarındayken,Osman Efendi ona ihtiramla muâmele eder, O içeri girdiği vakit “buyurun Süleyman Efendi oğlum” diyerek ayağa kalkmakta ve ona tâ’zim göstermektedir. Süleyman Efendi ise, bundan son derece sıkılıp utanmaktadır. O yüzden, babası meşgulken, meselâ kahve yapmak için mangala cezve sürdüğünde yâhut arkası dönükken, âniden ve hissettirmeden içeri girmektedir.
Bu arada Osman Efendi, nasihatleriyle oğlunun daha iyi olmasına çalışmakta, her fırsatta ona bir şeyler öğretmeye gayret etmektedir.
Bir gün birlikte giderlerken, bir manda yavrusunun, körpe bir fidana sürtünmekte ve onu hırpalamakta olduğunu görürler. Osman Efendi “Süleyman, koş o manda yavrusunu fidanın yanından kov” der. O da gider, manda yavrusunu uzaklaştırır. Bunun üzerine babası “Oğlum, ağzı dili olmayan canlılara yapılan iyilik de bir sadakadır”der.

Süleyman Efendinin soyu ilmiyyûn (ilim ehli insanlar) sınıfından idi. Ceddi İdris Bey’e dayanan şerefli ve soylu bir âilenin çocuğudur. Süleyman Efendinin büyük dedeleri İdris Bey’in Tuna’ya Hân olarak nasbedilmesi ise şöyle olmuştur. Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri, pâdişahlığı zamanında Rasül-ü Zîşan Efendimize fart-ı muhabbetlerinden (aşırı sevgisinden) dolayı yeryüzünde Evlâd-ı Rasülden kimler kalmıştır diye araştırmışlar. Araştırma sonucu Türkistan da şeceresine hiç şâibe karışmamış olduğunu tesbit ettikleri İdris Bey’i bulunca, kendi kız kardeşi ile onu evlendirerek Tuna havâlisinin Hânı olarak nasbetmiştir ve o havâlinin vergi vesâir mükellefiyetini tedvir için onu vazifelendirmiştir. İdris Bey ve kendinden sonraki ahfadları bu vazifeyi yürütmüşlerdir. Süleyman Efendinin muhterem babası Osman Beye kadar bu durum devam etmiştir. Bu babtan Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hz. İle Hz. Fatih birbirlerine o kadar benzerlerdi ki bir defasında talebelerinden Seyfettin Alkan ile Ankara’yı teşriflerinde Ankara garına geldikleri zaman trenden inmek üzere iken bir hanım;
“Efendim siz kimsiniz?” diye sorar.
“Kızım neden merak ettiniz” deyince
“Efendim ben ressamım, İstanbul’dan beri trende sizi takip ediyorum. Yandan görünüşünüz aynen Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerine benziyorsunuz” deyince Hazret; “Evet kızım ben onun neslindenim, şecerem vardır, gösterebilirim” buyurdular.
Süleyman Efendi Hazretleri, Satırlı medresesinde okuduktan sonra babası Osman Efendi onu Silistre Rüşdiyesine verir. Silistre Rüşdiyesi’nden mezun olduktan sonra sıra İstanbul’dadır
 
Üst Alt