Sosyal dayanışmanın en önemli ışığı: Zekât

Elifgül

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
25 Temmuz 2011
Mesajlar
7,320
Tepkime puanı
117
Sosyal dayanışmanın en önemli ışığı: Zekât


ıslâm’da, dinî vecibeler içinde namazdan sonra en büyük ehemmiyet ve kıymet, zekâta verilmiştir. Gerçekten de namaz, dinî hayatın direği, ıslâmî hayatın teminatıdır. Zekât ise, sosyal hayatın istinat noktasıdır. Namaz kılınmayan bir cem’iyette dinî yaşayış zayıflayıp sönmeye yüz tutacağı gibi, zekât emrinin tatbik edilmediği bir toplumda da sosyal huzur, birlik ve beraberlik kalmaz. Fakir ve zengin sınıflar arasında dayanışma ve yardımlaşma ortadan kalkar; sevgi ve saygı duyguları yok olur. Günümüz toplumlarının hâli buna açık bir delildir. Namaz ve zekât, biri kişinin iç dünyasını, diğeri de dış dünyasını düzenleyici iki ana direktir. Zekât, zenginlerin fakirlere yaptıkları basit bir yardım değildir. Zekât fakirin, zenginin malında olan bir hakkıdır. Allah, bu hakkı imtihan için zenginlerin malının içine koymuştur. Zekat, zengine emanet olarak bırakılmış fakire ait bir hediyedir. Kur’an-ı Kerîm’de bu husus şu şekilde belirtilmiştir: “Mü’minlerin mallarında dilencinin ve dilenmeyen fakirin bir hakkı vardır.” (Zâriyât, 19). Fakiri bulmak ve ona hakkını vermek görevi zengine aittir. Fakir, kapı kapı dolaşıp da zengin arayacak değildir. Zekâtı ödenmemiş bir mal, içinde “emanet” bulunduğu ve o an da “hıyanet” üzere bulunulduğu için temiz ve helâl olmaktan çıkar. Aslında zahiren “helal” yolla kazanılmış olsa bile, emanet yerine ulaştırılmadığı için bu zenginlik gayri meşrû bir varlık hâlini alır. Zekâtı ödendiğinde mal da temizlenmiş olur. Bu yüzden Efendiler Efendisi, “Malınızı zekâtla temizleyin.” buyurarak tüm Müslümanlara ilan etmişlerdir.

FAKıR, MıNNET ALTINA SOKULAMAZ
Bir zenginin, zekât verdiği fakiri minnet altında bırakmaya çalışması hiç yakışık alacak bir davranış değildir. Aynı şekilde fakirin de eziklik ve medyuniyet duygusu içine girip, bu nimeti “asıl göndereni” unutacak bir hale bürünmesi zekâtın farziyetinin ana gayesiyle bütünleşmez. Fakir, gelen nimeti sadece ve sadece Allah’tan bilecek, zengine minnet etmeyecektir. ıslam, müntesiplerinin izzetini en önemli şey olarak en önde tutmuştur.
Zekât vermekten kaçmanın, vermemek için bahaneler uydurmanın çok ağır manevi sorumlulukları vardır. Rabbimiz, zekâtını vermeyenlerin kıyamette çok büyük bir azapla karşılaşacağını haber vermektedir: “Kıyamet gününde stok edilen altın ile gümüşün üzerleri cehennem ateşinden kızdırılacak da mal biriktirenlerin alınları bunlarla dağlanacak ve onlara şöyle denilecek: ışte bu, (zekâtını vermeyip) stok ettiğiniz altınlar. Ve stok ettiklerinizin cezasını çekin.” (Tevbe, 34). Bir başka âyet-i kerîmede de şöyle buyruluyor: “Allah’ın fazlından verdiklerini kullarından esirgeyenler için o malın hayır olduğunu zannetme. Belki o mal, onlar için şerdir. Kıyâmet gününde fakirlerden esirgedikleri o mal, onların boyunlarına halka yapılacaktır.” (Âl-i ımrân, 180).

ZEKÂT NASIL VERıLıR?
Hangi mallara ne kadar zekât düşeceği, zenginlik miktarının ne olduğu ilmihal kitaplarında ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Çiftçi, besici, esnaf, tüccar ya da başka meslek erbabının yaptığı işe ya da birikimine göre ne kadar zekât ödeneceği fıkıh kitaplarında ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. Bir mü’minin kendi alanıyla ilgili dini bilgileri bilmesi farzdır. Çünkü, yaptığımız işlerden dolayı mes’ul tutulacağız. “Bilmiyordum!” gerekçesi mazeret olarak kabul edilmeyecektir. “Bilmen gerekiyordu.” denecektir.

Zekât ne zaman ödenir?
Üzerine zekât düşen mal ve paraların zekâtı, o mal ve paranın üzerinden 1 sene geçtikten sonra, sene biter bitmez verilmelidir. Özürsüz olarak tehir etmek câiz görülmemiştir. Bir mü’min zekat vazifesini edâ etmeden ölürse günahkâr olur.

Sadaka ve zekâttan kim rahatsız olur?
Sadaka ve zekât vermek noktasındaki tereddütte, şeytan ve nefsin olumsuz baskısının önemi büyüktür. Her biri, insana, zekât ve sadakanın malda eksikliğe sebep olacağını ve neticede fakirlik gibi bir problemle karşı karşıya kalınacağını telkin ederler. Bu konuda Yüce Rabbimiz, onların telkinlerine mukabil bizlere şu uyarıda bulunmaktadır: “şeytan sizi fakirlikle korkutur (fakir düşeceğinizi söyleyerek sadaka vermekten geri kalmanızı ister) ve size çirkin şeyleri yapmayı emreder. Allah ise, size kendi katından mağfiret ve lütuf va’dediyor. şüphesiz Allah’ın lütfu geniştir, O bilendir.” (Bakara Suresi, 268)

Zekât, malı artırır
Allah Rasulü (sas), sadaka ve zekâtın malı eksiltmediği bilakis artmasına sebep olduğu üzerinde ısrarla durur: “Sadaka (zekât), maldan hiçbir şey noksanlaştırmaz.” Rasûlullah (sas)’ın bu ifadesinden, Allah’ın mallara bereket vermesi neticesinde, görünürdeki noksanlaşmanın, bu bereketle ortadan kaldırılmasının anlaşılabileceği gibi; getirdiği sevap cihetiyle, az fedakârlıkla çok sevap kazandırması da anlaşılabilir. Zekâtın hem Hakk’a hem de halka karşı bir güvence unsuru olduğunu her sözü doğru olan Efendimiz’den (sas) öğrenmekteyiz: “Mallarınızı zekâtla koruyun, hastalarınızı sadaka ile tedavi edin, belalara karşı dualarla hazırlıklı olun.”

Fıtır sadakasını unutmayalım
Yaratılışın bir şükür ifadesi olmak üzere, sevap kazanmak gayesiyle verilen Ramazan sadakasıdır. Hür, Müslüman ve asıl ihtiyacından fazla nisap miktarı bir mala sahip olan kişilerin vermesi gerekir. Sadaka-i fıtır, zekât gibi malın değil, başın zekâtıdır. Bunun için asıl ihtiyaçlardan fazla olan malın üzerinden bir yılın geçmesi ve ticaret malı olması şart değildir. Zekât kimlere verilirse, sadaka-i fıtır da onlara verilir. Verirken niyet etmek gerekir. Fakire sadaka-i fıtr olduğunu söylemeye gerek yoktur. Sadaka-i fıtr öncelikle mümkünse mükellefin bulunduğu yerdeki fakirlere verilmelidir. En son bayram namazına kadar vermek gerekir.
Zekât, rahmeti çağırır
Zekâtın verildiği toplumlarda diğer canlılar bile ılâhî rahmetten istifade eder. Zekât verilmeyen toplumlarda şayet diğer canlılar olmasaydı, insanlar, ılâhî rahmetin tezahürü olan yağmurdan bile mahrum kalırlardı.

ZEKÂT VERENE MELEKLER DUA EDER
Allah Rasûlü (sas), zekâtı verilen bir malın artması için meleklerin her gün şöyle dua ettiklerini bildirir: “Her gün iki melek inerek, onlardan biri: ‘Allah’ım! Malını, Allah yolunda harcayıp infak edenin (malını bereketlendirmek suretiyle) arkasını getir.’ diye dua ederken, diğeri de, ‘Malı tutup cimrilik edenin malını telef et ya Rabbi!’ diye bedduada bulunur.”

EN HAYIRLI SADAKA
“Sadakanın en hayırlısı vereni fakirleştirmeyecek, alan kimseyi tekrar istemekten caydıracak miktarda olanıdır.” (Buhari, Zekât, 18)

ZEKÂT NEDıR?
Zekât, sözlükte “temizlemek, çoğalmak ve büyümek” anlamlarına gelir. ıslamî terminolojide ise, dinen zengin sayılan bir Müslümanın, seneden seneye malının belli bir miktarını Müslüman fakirlere Allah rızası için vermesidir. (Temlik: Verilen zekâtı fakirin mülkiyetine geçirmesi demektir.)

ZEKÂTIN HÜKMÜ NEDıR?
Zekât, ıslâm’ın 5 şartından birisidir. Namaz, oruç gibi farz-ı ayndır. Ancak onlar gibi bedenle değil mal ile yapılan bir ibâdettir. Hicretin ikinci senesinde farz kılınmıştır. Zekât, Kur’ân-ı Kerim’de 34 yerde zikredilmiştir. Farziyyeti, namaz ile birlikte Kur’an’da sürekli tekrar edilen şu âyet-i kerîme ile sâbittir. “Namazı kılın, zekâtı verin...” (Bakara, 43, 83, 110; Nûr, 56; Müzzemmil, 20; Nisâ, 77).

FAKıR TALEBELERE DE ZEKÂT VERıLEBıLıR
Özellikle büyük şehirlerde, orta ve yüksekokul seviyesindeki binlerce talebe büyük maddi sıkıntılar içinde okumaya çalışmaktadır. Sahipsiz ve çaresiz kaldıklarında kötü yollara sapma ihtimali çok fazla olan, kimsenin yardım etmediği bu gençleri ve ailelerini bulup, onları zekâtlarımızla desteklemek, vatana millete hayırlı birer evlat olarak yetişmelerini sağlamak bizim de görevimiz olmalıdır. Arkadaşlarının imkânları yerindeyken onların gönlü kırık ve kısıtlı imkânlarla okumaya çalışması, hatta bazılarının kabiliyetli olmasına rağmen okumayı bırakıp çalışma hayatına atılmak zorunda kalmaları bizleri de üzmelidir. Fakirliği yüzünden topluma ve ailesine küsen gençlerin ne büyük bir tehlike kaynağı olduğunu ise ifade etmeye gerek yok.

ZEKÂT VERMEYENıN HALı
Zekât vermekten kaçmanın, vermemek için bahaneler uydurmanın çok ağır manevi sorumlulukları vardır.

HÜSEYıN AVNı ATEş
Ailem Dergisi
 
Üst Alt