Siz olsanız ne cevap verirdiniz ?

H@K@N

Başarılı Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
30 Ocak 2013
Mesajlar
102
Tepkime puanı
1
Selâmün aleyküm.
Dün bir sohbete katıldım.İnanmayan bir kişi ile kısa süreli bir münakaşa yaşadım.Sonunda sinirlenip kalktım beni o sohbetten kaldıran münakaşamız değil cevap verememem olmuştu.İnanmayan arkadaş bana Rabbimin varlığını kanıtlamamı istedi.Tabi bunu kendi nisanımda güzel bir şekilde anlatırdım ama bu kişi zekasının alabileceği bir cevap bekliyor.Yani ben ona aynaya bakmasını ve kendisinin nasıl bir mucize olduğunu ve bununda Rabbimin bir mucizesi olduğunu söylerdim.Yada kuranda bulunan ve günümüzde yeni gerçekleşen mucizeleri,kuranın yazılışındaki eşsiz ahenki vs.ama bu tarz cevaplar zekasına değil kalbine hitap eden cevaplardır.Yani zaten inanmadı bir din,kitap,peygamber üzerinden ona cevap veremezdim.Benimde onun gibi düşünüp zekasına hitap edecek biraz cevap vermem gerekirdi.Dünden bu yana düşünmekten başım çatladı bir iki cevapda kendimce buldum.Lakin zamanında böyle durumlarla karşılaşmış kimsedende yardım istiyorum.Deyim yerindeyse şeytanın yanından çekip almak istiyorum.Şimdiden teşekkürler.
 

Gönül sızım

Özel Kardeşimiz
Yönetici
Süper Mod
Moderatör
Katılım
26 Temmuz 2011
Mesajlar
19,432
Tepkime puanı
185
Aleykum selam
Her insanın durumuna göre irşâdın yapılması gerekir. Bu bakımdan tebliğ ederken belli kalıplarla sınırlı kalınmamalı, muhatabın durumuna göre tebliğimiz şekillenmelidir.
kişinin durumunu tespit ettikten sonra, seviyesi çerçevesinde birinci derecede anlatılması gerekli olan şeyler iman esasları olmali..
mesela O size "bana Rabbimin varlığını kanıtlamamı istedi"
bende Allah-in olmadigini kanitlamasini isterdim..
kainattin kendi kendini olusturmasini ispatlamasini isterdim..

Muhatabın anlayabileceği bir dil kullanma da çok mühimdir.
Bu itibarla, kendisine bir şeyler anlatılması düşünülen kimsenin, hangi sözlere ve anlatma usûlüne,
ne kadar âşina olduğunun çok iyi tespit edilmesi lâzımdır.
Maksat ve maksada ışık tutacak ilim,mantikli, bilimsel terminoloji ve düşüncenin fevkalâde berrak olmasına bilhassa dikkat edilmelidir.

Anlatacağımız şeylerin, önceden çok iyi bilinmesi, hatta takdim edeceğimiz hususlar hakkında vârit olabilecek suallere,
ikna edici mahiyette cevapların hazırlanması şarttır.

Gönülde inanç nurlarının yayılıp gelişmesi, o imanı yaratacak Zât’la sıkı münasebet içinde olmaya bağlıdır.
O’nun hoşnutluğu ve görüp gözetmesi hesaba katılmadan, iddiâlı münakaşalar ve ehl-i gaflet usûlü münazaralar hasmı ilzam etme ve susturmaya yarasa bile, tesiri olabileceği kat’iyen iddiâ edilemez.
Hele böyle bir münakaşa ve münazara zemininin açılacağı baştan biliniyor ve oraya hazırlıklı ve yüksek gerilimle geliniyorsa
böyleleri münazaracıdan daha ziyade birer hasım hâlinde kinle oturur ve öfke ile ayrılırlar.

Anlatmada, muhatabın gönlüne seslenilmelidir.
Her cümle samimiyet ve sevgiyle başlayıp, aynı şekilde sona ermelidir. Karşımızdakine veya düşüncelerine yönelik herhangi bir huşûnet, anlatacağımız şeylerin tesirini bütün bütün kıracağı gibi, muhatabı da küstürecektir.

muhatabımızın mimiklerine ve işmîzazlarına dikkat kesilmeli ve kendimizi sık sık akort etmeliyiz.
Böylece onu bıktıran, usandıran şeyleri tekrarlamamış oluruz.

Burada; şu nokta da, asla hatırdan çıkarılmamalıdır:
Muhatabımız yanımızdan ayrılırken, samimiyet gamzeden davranışlarımızı, tebessüm eden bakışlarımızı ve vücudumuzun her tarafından akıp dökülen ihlâs ve inanışımızı alıp götürecek ve hiçbir zaman unutmayacaktır.
Bir de buna, ikinci bir defa karşılaşma arzusunun duyulduğunu ilâve edecek olursak,
anlatılması gerekli olan şeylerin büyük bir kısmını anlatmış sayılırız.

Muhatabın yanlış düşünceleri, isabetsiz beyanları, gururuna dokunacak şekilde tenkit edilmemelidir.
Hele, başkalarının yanında onu küçük düşürecek şeylere asla tevessül edilmemelidir.
Maksat, onun gönlüne bir şeyler yerleştirmekse, icabında bu uğurda bizim onurumuz çiğnenmeli ve bizim gururumuz kırılmalıdır.

Onu, yer yer dinleyip kendisine konuşma fırsatı verilmelidir. Onun da bir insan olduğu düşünülerek, aziz tutulup fikirlerine müsamaha ile bakılmalıdır.

Bir ferdin inancındaki derinliği, kendi içine dönük olduğu nispette onu olgunlaştırır, faziletli kılar.
Dışa ve hususiyle bir şey bilmeyenlere karşı ise onu kaçırma ve nefret hissi vermeden başka bir şeye yaramaz..
başkalarını dinleme nezâketinde ve SABIRLI ce cook bilgili olmaliyiz..
 

Gönül sızım

Özel Kardeşimiz
Yönetici
Süper Mod
Moderatör
Katılım
26 Temmuz 2011
Mesajlar
19,432
Tepkime puanı
185
İslama hizmet etmek isteyen kimse, güzel ahlakı yanında bilgili de olmalıdır.
Savunduğu konuyu çok iyi bilmeyen kimse insanları etkileyip ikna edemez. Kulak dolgunluğu ile veya bir kaç kitap okumakla insanlara güven veremezsiniz.
Sözlerinizde ya derin bir tefekkür veya derin bir bilgi olmalıdır. Polemik,slogan yerine bilgiye ,ilme dayanmalısınız.
Elbette bu, uzun zaman çalışma ister.
İlim iğne ile kuyu kazmak gibidir. İslamın temel bilimlerini bileceksiniz. Bunun için de Arapça bilmek şart.
Arapça bilen herkes İslamı hakkıyla anlamıyor ama İslamı iyi bilenler Arapçayı da iyi bilenlerdir.
Günde hiç olmazsa yarım saat Arapça çalışın. Kuran'dan aldığınız zevkı ve anlayışınızı on katına çıkarırsınız.
Ama maalesef herkes bu sabrı göstermiyor. Dün mektebe vardı, bugün ise Alim olmak istiyor. Vesselam...
 
Üst Alt