şeytanı ağlatan ve kızdıran ayet

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
O kimselerki:
Bir kötülük işledikleri, ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı anarlar; günahlarının bağışlanmasını isterler.
Günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir? Bir de onlar, günah üzerinde bile bile ısrar etmezler.
Bunlara rablerinden mağfiret vardır; altından ırmaklar akan cennetler vardır.
Orada ebedî kalırlar. Böyle yapanların mükâfatı, ne kadar güzeldir. " (Âl-i İmrân sûresi, âyet: 135-136).
Tevbe Fakih anlatıyor: -Rahmetlik babam (senedi saydıktan sonra) Hz. Ali b. Ebî Talib (r.a.) şöyle dediğini anlattı: Resûlüllah (s.a.v), müslümanlar arasında kardeşlik bağı kurdu.
Bu çeşitten olmak üzere , Said b. Abdullah ile Sa'lebe Ensarî arasında bir kardeşlik bağı kurdu.
Bu sırada , Resûlüllah(s.a.v.) , Tebük gazasına çıkmıştı.
Said b. Abdullah gaza niyeti ile yola çıktı.
Yerine kardeşi Sa'lebe'yi çoluk çocuğunun işi için vekîl bıraktı.
Sa'lebe odun taşıyor; su getiriyor.
Bütün bunları yaparken , sevabını Allahu Tealadan diliyordu.
Bir gün dönüşünde eve girdi. İçeri girince ona iblis geldi: Şu perdenin arkasına bak, deyince , Sa'lebe, perdeyi kaldırdı ve kardeşinin güzel hanımını gördü.
Dayanamadı; yanına girdi onu okşadı.
Kadın şöyle dedi: - Ey Sa'lebe! Allah yolundaki kardeşinin bizim için sana bıraktığı hakkı koruyamadın.
Bunun üzerine Sa'lebe : - Eyvah, mahvoldum! Diye bağırıp yola düştü. Bir dağa çıktı. Yüksek sesle şöyle yalvarıyordu: İlahi Sen Sen'sin: ben de benim. Sen mağfiretle karşılayansın. Ben ise, günahlarla, hatalarla huzuruna geldim...

Resûlüllah (s.a.v.) gazadan döndükleri zaman, herkes kardeşini karşılamaya geldi.
Ama, Said'in kardeşliği gelmedi.
Said evine gitti; hanımına sordu: Allah yolunda kardeş olduğumuz Sa'lebe nerede?
Kadın şöyle anlattı: O kendini hatalar denizine attı; dağa doğru çıkıp gitti.
Said kardeşini aramak üzere yola çıktı; gidip buldu. Sa'lebe yüzüstü düşmüştü.
Başını iki eli arasına almıştı.
Yüksek sesle şöyle diyordu: Zillet makamım ne kadar düşük! Rabbine âsi olan kimsenin makamı nasılsa öyle...

Said ona şöyle dedi: Kalk ey kardeşim, bu gördüğüm hâl nedir?
Sa'lebe şöyle dedi: Seninle gelemem.
Ancak, şu şekilde gelebilirim: Elimi boynuma bağlamalısın.
Zelil bir kul, efendisinin kapısına nasıl götürülürse öyle götürmelisin.
Said onun dediğini yaptı.
Sa'lebe'nin Hamsane adında bir kızı vardı.
Gelip babasını aldı; Hz. Ömer (r.a)'in kapısına götürdü. Evden içeri girdiler.
Sa'lebe , Hz. Ömer(r.a.)'e şöyle dedi: Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum.
Benim için tevbe yolu varmı? Hz. Ömer (r.a.) şöyle dedi: Git yanımdan, saçlarından tutup seni ezmek istiyorum.
Buradan çık, git; benim yanımda sana yer yok.
Buradan çıkınca , Hz. Ebû Bekir (r.a.)'in yanına gitti; şöyle dedi: Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum. Benim için tevbe yolu varmı?
Hz. Ebû Bekir (r.a.) şöyle dedi: Git buradan ; benide kendi ateşini yakma; Bana göre , senin için hiçbir tevbe yoktur.
Oradan çıktı; Hz. Ali (r.a.)'nin kapısına gitti.
Şöyle dedi: Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum. Benim için tevbe yolu varmı?
Hz. Ali (r.a.) şöyle dedi: Çık git buradan. Bence, senin için bir tevbe yoktur.
Buradan çıkınca, şöyle dedi: Ey kardeşim! Ey kızım! bu üç kişi beni ümitsiz bıraktı.
Ümidim o ki, Resûlüllah (s.a.v.) beni ümitsiz bırakmaz.
Bunun üzerine kızı, onu Resûlüllah (s.a.v.)'ın yanına götürdü.
Resûlüllah (s.a.v.) onu görür görmez şöyle dedi: " Cehennemin zicirlerini ve bukağılarını, bana hatırlattın."
Resûlüllah (s.a.v.)'a şöyle dedi: Yâ Nebiyyallah! Allah yolunda gazi kardeşimin karısına dokundum. Benim için tevbe yolu varmı?
Resûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Çık buradan ; bana göre hiçbir şekilde senin tevben yoktur."
Oradan böyle çıktıktan sonra kızı ona şöyle dedi: Ey baba, Muhammed (s.a.v.) ve ashabı senden razı oluncaya kadar; sen benim babam değilsin; ben de senin kızın değilim.
Bunun üzerine Sa'lebe yüksek sesle: Yâ Rabbi! Ömer'in kapısına gittim; beni dövmek istedi.
Hz. Ebû Bekir'e gittim; beni azarladı, tahkir etti. Hz. Ali'nin yanına gittim; beni kovdu. Peygambere gittim; beni ümitsiz bıraktı.
Ey Mevlam! Benim için sen ne yapmayı istiyorsun.
Bu duâma "evet" diyecekmisin? yoksa cevabın "hayır" şeklinde mi olacaktır?

Bunun üzerine semadan bir melek geldi; Resûlüllah (s.a.v.)'a şöyle dedi: Allahu Teala soruyor: Halkı sen mi yarattın, yoksa ben mi?
Resûlüllah (s.a.v.), Allahu Teala'yı murad edip, şu cevabı verdi: "Sen, ey efendim!"
Bunun üzerine melek şöyle dedi: Allahu Tealâ şöyle buyuruyor: Kuluma müjdele; onu bağışladım.

Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) ashabına sordu: - "Sa'lebe'yi kim bana getirecek?" Hz. Ebû Bekir (r.a.) ve Ömer (r.a.) kalktılar: Biz getiririz, Yâ Resûlallah! Dediler.
Hz. Ali (r.a.) ve Selman (r.a.) da kalktılar: Ya Resûlallah! Biz getiririz, dediler.
Resûlullah (s.a.v.) Hz. Ali (r.a.) ve Selman (r.a.)'a izin verdi.
Sa'lebe'nin yolunu tutup gittiler.
Yolda Medine çobanlarından birine rastladılar.
Hz. Ali (r.a.) ona sordu: Resûlullah'ın ashabından birini gördünmü?
Çoban şöyle dedi: Galiba siz cehennemden kaçan birini arıyorsunuz?
Evet,i onu arıyoruz. Bizi onun yanına götür, deyince çoban şöyle dedi: Gece basınca, şu dereye gelir gider, şu ağacın altına oturur.
Sonra Yüksek sesle şöyle der: Rabbine âsi olanın makamı ne kadar düşüktür!

Orada beklediler. Gece olunca Sa'lebe geldi; o ağacın altına gidip oturdu.
Sonra ağlayarak secdeye kapandı.
Selman onun ağlamasını duyunca, ona doğru yürüdü ve şöyle dedi: Yâ Sa'lebe kalk. Âlemlerin Rabbi seni bağışladı.
Bu sesi duyunca sordu: Habîbim Muhammed nasıldır? Allah'ı ve seni seviyor, dediler.
Bilâl namaza kalktığı zaman, Sa'lebe'yi mescide getirdiler.
Safın son kısmında durdular.
Resûlüllah (s.a.v.) namazda : "Çoklukla övünmek sizi oyaladı" (Tekâsür sûresi, âyet:1) âyetini okuduğu zaman, bir bağırış bağırdı.
"O kadar ki; kabirleri ziyaret ettiniz" (Tekâsür sûresi, âyet:2) âyetini okuyunca bir daha bağırdı; dünyadan ayrıldı.
Resûlüllah (s.a.v.) namazı bitirince Sa'lebe'nin yanına geldi. " Ey Selman, onun üzerine su serp."
Selman: Yâ Resûllallah, o dünyadan ayrıldı.
Sonra kızı geldi; Resûlüllah'a şöyle dedi: Yâ Resûlallah, babam nerede? Ona hasret kaldım.
Resûlüllah (s.a.v.) ona: " Mescide gir " dedi.
Mescide girince, babasını ölmüş buldu.
Elini başına götürdü. Ah perişan halim, ah babacığım, senden sonra bana kim bakacak? demeye başladı.
Onun bu halini gören Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ey Hamsane! İstermisin: Ben, senin baban olayım; Fatımada kardeşin?"
Buna karşılık şöyle dedi: Olur Yâ Resûlallah!

Resûlullah (s.a.v.) Sa'lebe'nin cenazesine gitti.
Kabrin kenarına geldiği zaman, parmak uçlarına basarak yürüdüğü görüldü.
Döndükleri zaman, Hz. Ömer (r.a.) şöyle sordu: Yâ Resûlallah! Kabrin başında parmak uçlarına basarak yürüyordun; nedendir?
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Yâ Ömer! Meleklerin çokluğundan, ayağımın tabanını basacak yer bulamadım."

FAKİH der ki: - Yukarıdaki hikâye çeşitli lafızlarla anlatılmıştır.
Söylendiğine göre şu âyet-i kerime o sahabe hakkında nâzil olmuştur. " O kimselerki: Bir kötülük işledikleri, ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı anarlar; günahlarının bağışlanmasını isterler.
Günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir? Bir de onlar, günah üzerinde bile bile ısrar etmezler.
Bunlara rablerinden mağfiret vardır; altından ırmaklar akan cennetler vardır.
Orada ebedî kalırlar. Böyle yapanların mükâfatı, ne kadar güzeldir. "
(Âl-i İmrân sûresi, âyet: 135-136)
 
Üst Alt