- Katılım
- 22 Şubat 2011
- Mesajlar
- 9,107
- Tepkime puanı
- 81
Sevdayı Muhammedî
Karadavut ismiyle meşhur Delâil-ül-Hayrât ve Meşârık-ul-Envâr kitabının müellifi Muhammed Cezûlînin bu kitabı yazmaya karar vermesine neden olan yaşanmış hayat hikayesini dinledikten sonra, sanki içime bir ateş düşmüştü, yüreğimde bir sızı başladı.
Hoca efendiyi duymuyordum artık. Kendi kendime hayıflanıyordum.
Yıllar önce almış olduğum o kitabı neden okumadım diye söylenip durdum. Misafir hoca efendiyi uğurladık.
Ben hemen o kitabı buldum ve incelemeye başladım.
Bu gerçekten de o kitaptı. Aslında önemli olan, kalın tek cilt halinde, birkaç yüz sayfadan ibaret olan kağıt yığını değildi.
Asıl önemli olan, içerisindeki kıymetli salavat-ı şerifelerdi.
Ramazan ayı olması hasebiyle teravih namazını kıldıktan sonra salavat-ı şerifeleri okumaya başladım.
Sahur vakti geldi, sahuru yaptıktan sonra da devam ettim, tâki sabah namazına kadar.
Sabah namazını eda ettikten sonra, okumaya başlarken niyet duasında olduğu gibi Efendimizi görme niyetini tekrarladım ve yatağa yattım.
Gözlerimi kapattıktan bir müddet sonra hayatımda hiç görmediğim bir şekilde gözlerime küçük bir nokta halinde bir ışık belirdi.
Bu ışık büyümeye başladı. Öyle büyüdüki, bu ışık tamamen gözlerimin içini doldurdu.
Ben bu durumu hayretle izliyordum. Daha sonra öyle bir nûr yansıdıki, ömrümde öyle canlı renkleri görmemiştim.
Bu Efendimizin nûruydu. Bu nûrun yansımasıyla Efendimiz karşımdaydı.
Ben o an hem şok olmuştum ve hem de Onun güzelliğine ve nûruna hayranlıkla bakıyordum.
Bu hayranlıktan olsa gerekki ben ne yapacağımı şaşırmış bir vaziyetteydim.
Efendimiz ise bana gülümsüyordu. Ben artık kendimi tutamadım birden ağlamaya başladım.
Bu lütuf, bu ihsan, bu sa'âdet karşısında ağladım ağladım.
Aynı zamanda şok içerisindeydim, çünkü böyle bir ânı hiç hesap etmemiştim.
Benim o anki halimden olsa gerekki, gülümseyerek birden kayboldu. Ben kendimi frenleyemiyordum, gözlerimdeki yaşlar dinmiyordu.
Kendimi sokağa attım, hem yürüyor hem ağlıyordum. Saatlarca bir mecnun gibi yürüdüm yürüdüm, nereye gittiğimi bilmeden...
Bir geceyi sabahlarken
Hem salât hem selâm okurken
Sabah oldu kıldım namaz
Yatarken Rabbime etmiştim niyaz
Arzularım o sevdaya
Kavuşmaktı Rasulullaha
Bağrım uykuya dalıyorduki
Birden bir nûr aksetti gözlerime
Hem Rasulullah geldi tebessümle
Ömrümde görmedim öyle nûr
Hem içim oldu pürnur
Ben şaşkına döndüm bir an
Hem aşkınla sarhoş oldum o an
Saygımdan dilim tutulmuştu
Edemedim bir kaç kelam
Güzelliğine hayranlığımdan
Olmuştum Ona ram
Ben seyrine dalmıştımki
Bilmiyorum ne kadar geçti zaman
Hayret hayran bakarken ben
Gitti tebessümle yeniden
Beni birden hüzün bastı
Aktı yaşlar gözlerimden
Ey Nebi ararım seni
Bitab düştüm özleminden
Karadavut ismiyle meşhur Delâil-ül-Hayrât ve Meşârık-ul-Envâr kitabının müellifi Muhammed Cezûlînin bu kitabı yazmaya karar vermesine neden olan yaşanmış hayat hikayesini dinledikten sonra, sanki içime bir ateş düşmüştü, yüreğimde bir sızı başladı.
Hoca efendiyi duymuyordum artık. Kendi kendime hayıflanıyordum.
Yıllar önce almış olduğum o kitabı neden okumadım diye söylenip durdum. Misafir hoca efendiyi uğurladık.
Ben hemen o kitabı buldum ve incelemeye başladım.
Bu gerçekten de o kitaptı. Aslında önemli olan, kalın tek cilt halinde, birkaç yüz sayfadan ibaret olan kağıt yığını değildi.
Asıl önemli olan, içerisindeki kıymetli salavat-ı şerifelerdi.
Ramazan ayı olması hasebiyle teravih namazını kıldıktan sonra salavat-ı şerifeleri okumaya başladım.
Sahur vakti geldi, sahuru yaptıktan sonra da devam ettim, tâki sabah namazına kadar.
Sabah namazını eda ettikten sonra, okumaya başlarken niyet duasında olduğu gibi Efendimizi görme niyetini tekrarladım ve yatağa yattım.
Gözlerimi kapattıktan bir müddet sonra hayatımda hiç görmediğim bir şekilde gözlerime küçük bir nokta halinde bir ışık belirdi.
Bu ışık büyümeye başladı. Öyle büyüdüki, bu ışık tamamen gözlerimin içini doldurdu.
Ben bu durumu hayretle izliyordum. Daha sonra öyle bir nûr yansıdıki, ömrümde öyle canlı renkleri görmemiştim.
Bu Efendimizin nûruydu. Bu nûrun yansımasıyla Efendimiz karşımdaydı.
Ben o an hem şok olmuştum ve hem de Onun güzelliğine ve nûruna hayranlıkla bakıyordum.
Bu hayranlıktan olsa gerekki ben ne yapacağımı şaşırmış bir vaziyetteydim.
Efendimiz ise bana gülümsüyordu. Ben artık kendimi tutamadım birden ağlamaya başladım.
Bu lütuf, bu ihsan, bu sa'âdet karşısında ağladım ağladım.
Aynı zamanda şok içerisindeydim, çünkü böyle bir ânı hiç hesap etmemiştim.
Benim o anki halimden olsa gerekki, gülümseyerek birden kayboldu. Ben kendimi frenleyemiyordum, gözlerimdeki yaşlar dinmiyordu.
Kendimi sokağa attım, hem yürüyor hem ağlıyordum. Saatlarca bir mecnun gibi yürüdüm yürüdüm, nereye gittiğimi bilmeden...
Bir geceyi sabahlarken
Hem salât hem selâm okurken
Sabah oldu kıldım namaz
Yatarken Rabbime etmiştim niyaz
Arzularım o sevdaya
Kavuşmaktı Rasulullaha
Bağrım uykuya dalıyorduki
Birden bir nûr aksetti gözlerime
Hem Rasulullah geldi tebessümle
Ömrümde görmedim öyle nûr
Hem içim oldu pürnur
Ben şaşkına döndüm bir an
Hem aşkınla sarhoş oldum o an
Saygımdan dilim tutulmuştu
Edemedim bir kaç kelam
Güzelliğine hayranlığımdan
Olmuştum Ona ram
Ben seyrine dalmıştımki
Bilmiyorum ne kadar geçti zaman
Hayret hayran bakarken ben
Gitti tebessümle yeniden
Beni birden hüzün bastı
Aktı yaşlar gözlerimden
Ey Nebi ararım seni
Bitab düştüm özleminden
Sevdayı Muhammedî (5)
Sevdayı Muhammedî (sallallahü aleyhi ve sellem) Hoş geldin Ya Rasulallah Yaralı yüreğime nurun şifa oldu efendim YaRabbi benim gibi aciz, günahkar kulunu böyle bir şerefle şereflendirdiğin için Sana ne kadar hamd etsem azdır diyor hamdimi dilimden düşürmüyordum. Sanki yeniden doğmuş...
www.islamiforumlar.net