- Katılım
- 30 Temmuz 2011
- Mesajlar
- 1,199
- Tepkime puanı
- 16
Selamı Kısaltmayalım
Geçen gün bir dostumdan elektronik mektup aldım.
Dostum mektubuna şöyle başlıyordu: s.a. Böyle kısaltılıyordu herhalde güzelim selâmımız.
Ben de cevaben yazdığım mektuba şöyle başladım:
Aleyküm selâm ben güzelim selâmımızı kısaltmamayı tercih ediyorum.
Daha doğrusu hiçbir şeyi kısaltmıyorum.
Sanki selâmı kısaltarak hayatı uzatabilecek miyiz?.
Sonra o an düşünmeden yazdığım bu cümlenin aslında önemli bir hakikatin altını çizdiğini fark ettim.
Önemli bir hakikat dediğim önemli bir soru aynı zamanda.
Selâmı kısaltmak hayatı uzatır mı? Bir de bu sorunun uzantısı diyebileceğimiz sorular var.
İnsan selâmdan tasarruf edilerek uzatılan bir ömrün uzatmalarını nasıl değerlendirir acaba? Veya selâmı yaymak tavsiye edilmişken selâmı kısaltarak kazandığımız vakitlerde neyi yayıyoruz?
Bir zamanlar meşhur bir Çin hikâyesi okumuştum.
Oldukça derin bir mevzu aslında; ama ilk bakışta bir fıkra gibi değerlendirilmesi de mümkün.
Genç Çinli heyecanla yaşlı Çinliye anlatıyor:
- Duydun mu yeni bir araba icat etmişler.
-
- Kömürle çalışıyormuş.
-
- Yaylar üzerinde su gibi akıyormuş.
-
- Eskiden üç ayda aldığımız yolu artık üç günde alacağız.
- Eskiden doksan günde gittiğin yere artık üç günde mi gideceksin yani?
- Evet.
- Peki kalan seksen yedi günde ne yapacaksın?
Mühim olan doksan günlük yolu üç güne indirebilmek değil demek ki.
Bunu yaparken geri kalan seksen yedi günü de kazanç hânesine yazabilmenin yolunu bulmak lâzım.
Çünkü eşyanın tabiatı gereği bu âlemde boşluğa yer yoktur.
Bir şeyi boşaltmayı düşünüyorsan -zaman olsun mekân olsun fark etmez- nasıl dolduracağını da düşünmelisin. Ve de vakit fevt etmeden hemen doldurmalısın.
Boşluklarımız biz doldurmasak da boş kalmaz zîrâ.
Su uyur düşman uyumaz. Nefsin ve şeytanın karanlık orduları gözlerini dört açmışlar bekliyorlar.
Bir rivayette Hz. Âdem Aleyhisselâma can verilmeden İblis gelmiş ağzından girmiş içinde dolaşıp burnundan çıkmış deniyor.
Sonra da şöyle demiş: Ben bunun içinde rahatça dolaşırım. Çok boşluğu var.
O kadar çok ki boşluğumuz. Zaaflarımız öfkelerimiz arzularımız o kadar çok ki.
Bize Allah'ı hatırlatan arkadaşlarımızla doldurmasak o boşluğu sohbet-i Cânânla doldurmasak o boşluk kim bilir neyle dolacak.
Bediüzzaman Hazretleri muhatabına uygun selâmlarla başlıyor mektuplarına.
Bir mektubunda: Es-Selamü aleyküm ve rahmetullahi ve berakâtühü bi adedi dekaiki eyyâmil-firâk diyor. Ayrılık günlerinin dakikaları adedince Allah'ın selâmı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Selâmı yaymakken vazifemiz selâm ülkesi olan Cennete ulaşmakken arzumuz orada ne boş bir söz ne de günaha sokan bir lâf işitilmeyeceği işitilen sözün hep Selâm! Selâm! muhtevalı olacağı bildirilmişken bir de ne olur biz de yayabildiğimiz kadar yaysak selâmı selâmlaşmalarımızı uzatabildiğimiz kadar uzatsak
Yerine daha güzel daha hayırlı bir şey ikame edemeyeceksek selâmı kısaltmanın bir mânâsı var mı ki?
*********************
Yaşadığınız günlerinin dakikaları adedince Allah'ın selâmı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
alıntı
Geçen gün bir dostumdan elektronik mektup aldım.
Dostum mektubuna şöyle başlıyordu: s.a. Böyle kısaltılıyordu herhalde güzelim selâmımız.
Ben de cevaben yazdığım mektuba şöyle başladım:
Aleyküm selâm ben güzelim selâmımızı kısaltmamayı tercih ediyorum.
Daha doğrusu hiçbir şeyi kısaltmıyorum.
Sanki selâmı kısaltarak hayatı uzatabilecek miyiz?.
Sonra o an düşünmeden yazdığım bu cümlenin aslında önemli bir hakikatin altını çizdiğini fark ettim.
Önemli bir hakikat dediğim önemli bir soru aynı zamanda.
Selâmı kısaltmak hayatı uzatır mı? Bir de bu sorunun uzantısı diyebileceğimiz sorular var.
İnsan selâmdan tasarruf edilerek uzatılan bir ömrün uzatmalarını nasıl değerlendirir acaba? Veya selâmı yaymak tavsiye edilmişken selâmı kısaltarak kazandığımız vakitlerde neyi yayıyoruz?
Bir zamanlar meşhur bir Çin hikâyesi okumuştum.
Oldukça derin bir mevzu aslında; ama ilk bakışta bir fıkra gibi değerlendirilmesi de mümkün.
Genç Çinli heyecanla yaşlı Çinliye anlatıyor:
- Duydun mu yeni bir araba icat etmişler.
-
- Kömürle çalışıyormuş.
-
- Yaylar üzerinde su gibi akıyormuş.
-
- Eskiden üç ayda aldığımız yolu artık üç günde alacağız.
- Eskiden doksan günde gittiğin yere artık üç günde mi gideceksin yani?
- Evet.
- Peki kalan seksen yedi günde ne yapacaksın?
Mühim olan doksan günlük yolu üç güne indirebilmek değil demek ki.
Bunu yaparken geri kalan seksen yedi günü de kazanç hânesine yazabilmenin yolunu bulmak lâzım.
Çünkü eşyanın tabiatı gereği bu âlemde boşluğa yer yoktur.
Bir şeyi boşaltmayı düşünüyorsan -zaman olsun mekân olsun fark etmez- nasıl dolduracağını da düşünmelisin. Ve de vakit fevt etmeden hemen doldurmalısın.
Boşluklarımız biz doldurmasak da boş kalmaz zîrâ.
Su uyur düşman uyumaz. Nefsin ve şeytanın karanlık orduları gözlerini dört açmışlar bekliyorlar.
Bir rivayette Hz. Âdem Aleyhisselâma can verilmeden İblis gelmiş ağzından girmiş içinde dolaşıp burnundan çıkmış deniyor.
Sonra da şöyle demiş: Ben bunun içinde rahatça dolaşırım. Çok boşluğu var.
O kadar çok ki boşluğumuz. Zaaflarımız öfkelerimiz arzularımız o kadar çok ki.
Bize Allah'ı hatırlatan arkadaşlarımızla doldurmasak o boşluğu sohbet-i Cânânla doldurmasak o boşluk kim bilir neyle dolacak.
Bediüzzaman Hazretleri muhatabına uygun selâmlarla başlıyor mektuplarına.
Bir mektubunda: Es-Selamü aleyküm ve rahmetullahi ve berakâtühü bi adedi dekaiki eyyâmil-firâk diyor. Ayrılık günlerinin dakikaları adedince Allah'ın selâmı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Selâmı yaymakken vazifemiz selâm ülkesi olan Cennete ulaşmakken arzumuz orada ne boş bir söz ne de günaha sokan bir lâf işitilmeyeceği işitilen sözün hep Selâm! Selâm! muhtevalı olacağı bildirilmişken bir de ne olur biz de yayabildiğimiz kadar yaysak selâmı selâmlaşmalarımızı uzatabildiğimiz kadar uzatsak
Yerine daha güzel daha hayırlı bir şey ikame edemeyeceksek selâmı kısaltmanın bir mânâsı var mı ki?
*********************
Yaşadığınız günlerinin dakikaları adedince Allah'ın selâmı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
alıntı