Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Risale-i Nur
İşârât-ül İ'caz
Seb’-a Semavat - işarat-ül i'caz
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 24064" data-attributes="member: 3"><p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Üçüncü Vecih: Evvelki âyet beşer için haşir ve kıyametin vücuduna işaret etmesi, sâmi'ce güya "Beşerin ne kıymeti vardır ki onun saadeti için kıyamet kopacak?" diye vârid olan sual, bu âyetle: "Arz bütün müştemilâtıyla istifadesi için yaratılan ve bütün enva' itaat ve emrine verilen insan, netice-i hilkattir. Elbette ve elbette onun saadeti için kıyamet kopacaktır." diye cevablandırılmıştır.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Dördüncü Vecih: Evvelki âyet, kıyamette esbab ve vesaitin ortadan kalkmasıyla, insanın mercii yalnız Cenab-ı Hakk'a münhasır kalacağına işaret etmiştir. Bu âyet ise, dünyada da insanın merci-i hakikîsi Cenab-ı Hakk'a münhasır olduğunu söylüyor. Zira esbab ve vesaitin arkasında, kudretin şuaı görünür; tesir onundur, esbab ise perdedir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Beşinci Vecih: Evvelki âyet, saadet-i ebediyeye işarettir. Bu âyet de, saadet-i ebediyenin insana verilmesini iktiza eden ve sebeb olan Cenab-ı Hak'tan sebkat etmiş fazl ve in'ama işarettir ki; kendisine arz'ın müştemilâtı ihsan edilmiş insanın elbette saadet-i ebediyeye liyakatı vardır.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> ثُمَّ اسْتَوَى اِلَى السَّمَاءِ : Bunun mâkabliyle cihet-i irtibatı dörttür:</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Birinci Cihet: Arz ve sema ''tev'em'' yani ikizdirler, birbirinden ayrılmazlar; zikirde, fikirde daima beraber dolaşıyorlar. Bu cümleden evvelki cümlede arz zikredildiği gibi, bu cümlede de sema zikredilmiştir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> İkinci Cihet: Beşerin arzdan istifadesini ikmal ve itmam eden, ancak semâvâtın tanzimidir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Üçüncü Cihet: Evvelki âyet, ihsan ve fazl delillerine işaret etmiştir. Bu âyet de, kudret ve azamete işaret ediyor.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Dördüncü Cihet: Bu cümle, beşerin istifadesi yalnız arza münhasır olmadığına, sema dahi onun istifadesine teshîr edildiğine işarettir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> فَسَوَّيهُنَّ سَبْعَ سَموَاتٍ : Bu cümlenin mâkabliyle irtibatı, üç çeşittir:</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> 1- كُنْ ile فَيَكُونُ arasındaki irtibat gibidir. Nasılki memurun husulü كُنْ emrine bağlıdır; semavatın tesviyesi de اِسْتَوى ya bağlıdır.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> 2- Kudretin taallûkiyla iradenin taallûku arasındaki irtibat gibidir. Yani اِسْتَوى iradenin taallûkuna, اِسْتَوَى de kudretin taallûkûuna benzer bir irtibattır.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> 3- Netice ile mukaddeme arasında bulunan irtibat gibidir. Çünkü semavatın tesviyesi, mukaddemesi olan اِسْتَوَى ya terettüb eder.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ : Bu cümle mâkabliyle iki vecihle merbuttur:</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Birinci Vecih: Bu cümledeki ilm-i küllî, semavatın tanzim ve tesviyesine delil olduğu gibi, tanzim ve tesviyenin vücudu da ilm-i küllînin vücuduna delildir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> İkinci Vecih ise: Evvelki cümle kudret-i kâmileye, bu cümle ise küllî ve şümullü ilme delâlet eder.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Cümlelerin nüktelerini beyan edeceğiz:</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> هُوَالَّذِى ilââhir... Bu cümle, mâkabliyle bağlı değildir. Ancak, müste'nife olup beş sual ile cevablarına işarettir ki, bundan önce beyan edildiğinden tekrarına lüzum yoktur. هُوَالَّذِى deki هُوَ mübtedadır, اَلَّذِى sılasıyla beraber haberdir. Bu cümlede mübteda ile haberin tarifleri tevhide işaret olduğu gibi, hasra da delalet eder. Yani müştemilât-ı arziyenin halkı Cenab-ı Hakk'a münhasır olduğu gibi, Hâlıkı da yalnız Cenab-ı Hak'tır. Bu hasr, ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ cümlesinde اِلَيْهِ nin takdimiyle hasıl olan hasra delildir. Yani müştemilât-ı arziyenin halkı Cenab-ı Hakk'a münhasır olduğu için, kıyamette merciiyet de Cenab-ı Hakk'a münhasırdır. اَلَّذِى sılasıyla beraber haberdir. Haberin aslı ve müstehakkı, nekre olmaktır. Burada ma'rife olarak gelmesi, hükmün zâhir ve malûm olduğuna işarettir. Yani: "Cenab-ı Hakk'ın müştemilât-ı arziyenin Hâlıkı olduğu malûm ve zâhirdir."</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Menfaat için kullanılan لَكُمْ deki (ل), eşyanın hilkaten mübah, helâl, menfaatli olarak yaratılıp, bazı ârızalardan dolayı haram olmuş olduklarına işarettir. Meselâ ağyarın malı, ismet-i şer'iye için haram olmuştur. İnsanın eti, hürmet ve keramet için; zehir, zarar için; lâşe eti, necaset için haram olmuşlardır. Ve keza herbir şeyde bir faide, bir menfaat olduğuna remizdir. Ve keza beşer için herşeyde bir menfaati bulunduğuna remizdir. Evet hangi şey olursa olsun, beşere bir cihetten bir istifadeyi temin eder, velev ibret almak için olsun. Ve keza arz'ın karnında istikbal insanlarını intizar eden pek çok rahmetin hazine ve definelerinin bulunduğuna remizdir. لَكُمْ câr ve mecrurunun مَا فِى اْلاَرْضِ üzerine takdimi beşere ait istifadelerin her gayeden evvel ve evlâ olduğuna işarettir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> Umumu ifade eden مَا herşeyde menfaatleri aramaya insanları tergib ve teşvik içindir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> فِى اْلاَرْضِ daki فِى nin عَلَى ya tercihi, en çok menfaatlerin arzın karnında olduğuna ve arzın karnındaki eşyanın taharrisine insanları teşci' ettiğine işarettir. Ve keza, arzın içindeki maden ve maddelerin istifade-i beşer için yaratılışı, arzın içinde henüz keşfedilemiyen anâsır ve maddelerden -tekâlif-i hayatın zahmetlerinden müstakbelin insanlarını kurtaracak- bazı gıdaî vesaire maddelerin vücudu mümkün olduğuna delâlet eder.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> جَمِيعًا : arzdaki bazı eşyanın abes ve faidesiz olduklarına ait evhamı def'etmek içindir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> ثُمَّ اسْتَوَى daki ثُمَّ arzın hilkatıyla semavatın tesviyesi arasındaki Cenab-ı Hakk'ın ef'al ve şuunatının silsilesine işarettir. Ve keza beşere menfaat hususunda, semavatın tesviyesi arzın hilkatinden rütbece uzak olduğuna delâlet eder. Îcaz ve ihtisar için اَرَادَ اَنْ يُسَوِّى yerinde اِسْتَوَى denilmiştir. اِسْتَوَى kelimesinin istimali, burada mecazdır. Yani, hedefe kasdını hasredip sağa sola bakmayanlar gibi, semavatın tesviyesini irade etmiştir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> اِلَى السَّمَاءِ : Bu semadan maksad, semavatın maddesi olan buhardır.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> فَسَوَّيهُنَّ deki (ف) tefrîi ifade ettiğine nazaran, tesviyenin istivaya bağlanması; فَيَكُونُ nün كُنْ emrine veya kudretin taallûku iradenin taallûkuna veya kazanın kadere olan terettüblerine benziyor ve takibi ifade ettiğine göre, mukadder bazı fiillere îmadır. Takdir-i kelâm: نَوَّعَهَا وَ نَظَّمَهَا وَ دَبَّرَ اْلاَمْرَ بَيْنَهَا فَسَوَّيهُنَّ ilââhir...den ibarettir. Yani: "Nevi'lere ayırdı, tanzim etti, aralarında lâzım gelen emirleri, tedbirleri yaptı; sonra yedi tabakaya tesviye etti."</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> سَوَّى : Yani "Muntazam, müstevî; enva'ı, eczaları mütesavi olarak yarattı."</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> هُنَّ : Bu zamirin cem'i, semavat olacak maddenin nevi'lere münkasım olduğuna işarettir.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> سَبْعَ tabiri, semavat tabakalarının kesretine işarettir ve bu tabakaların teşekkülât-ı arziyenin edvar-ı seb'asıyla sıfât-ı seb'aya münasebetdar olduğuna îmadır.</span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"></span></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 12px"> سَموَاتٍ : Bu semaların bir kısmı, seyyarat balıklarına denizdir; bir kısmı da sabit yıldızlara mezraadır; bir kısmı da sema çiçekleri hükmünde olan "derârî" yıldızlara bahçe ve bostandır.</span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 24064, member: 3"] [INDENT][SIZE="3"] Üçüncü Vecih: Evvelki âyet beşer için haşir ve kıyametin vücuduna işaret etmesi, sâmi'ce güya "Beşerin ne kıymeti vardır ki onun saadeti için kıyamet kopacak?" diye vârid olan sual, bu âyetle: "Arz bütün müştemilâtıyla istifadesi için yaratılan ve bütün enva' itaat ve emrine verilen insan, netice-i hilkattir. Elbette ve elbette onun saadeti için kıyamet kopacaktır." diye cevablandırılmıştır. Dördüncü Vecih: Evvelki âyet, kıyamette esbab ve vesaitin ortadan kalkmasıyla, insanın mercii yalnız Cenab-ı Hakk'a münhasır kalacağına işaret etmiştir. Bu âyet ise, dünyada da insanın merci-i hakikîsi Cenab-ı Hakk'a münhasır olduğunu söylüyor. Zira esbab ve vesaitin arkasında, kudretin şuaı görünür; tesir onundur, esbab ise perdedir. Beşinci Vecih: Evvelki âyet, saadet-i ebediyeye işarettir. Bu âyet de, saadet-i ebediyenin insana verilmesini iktiza eden ve sebeb olan Cenab-ı Hak'tan sebkat etmiş fazl ve in'ama işarettir ki; kendisine arz'ın müştemilâtı ihsan edilmiş insanın elbette saadet-i ebediyeye liyakatı vardır. ثُمَّ اسْتَوَى اِلَى السَّمَاءِ : Bunun mâkabliyle cihet-i irtibatı dörttür: Birinci Cihet: Arz ve sema ''tev'em'' yani ikizdirler, birbirinden ayrılmazlar; zikirde, fikirde daima beraber dolaşıyorlar. Bu cümleden evvelki cümlede arz zikredildiği gibi, bu cümlede de sema zikredilmiştir. İkinci Cihet: Beşerin arzdan istifadesini ikmal ve itmam eden, ancak semâvâtın tanzimidir. Üçüncü Cihet: Evvelki âyet, ihsan ve fazl delillerine işaret etmiştir. Bu âyet de, kudret ve azamete işaret ediyor. Dördüncü Cihet: Bu cümle, beşerin istifadesi yalnız arza münhasır olmadığına, sema dahi onun istifadesine teshîr edildiğine işarettir. فَسَوَّيهُنَّ سَبْعَ سَموَاتٍ : Bu cümlenin mâkabliyle irtibatı, üç çeşittir: 1- كُنْ ile فَيَكُونُ arasındaki irtibat gibidir. Nasılki memurun husulü كُنْ emrine bağlıdır; semavatın tesviyesi de اِسْتَوى ya bağlıdır. 2- Kudretin taallûkiyla iradenin taallûku arasındaki irtibat gibidir. Yani اِسْتَوى iradenin taallûkuna, اِسْتَوَى de kudretin taallûkûuna benzer bir irtibattır. 3- Netice ile mukaddeme arasında bulunan irtibat gibidir. Çünkü semavatın tesviyesi, mukaddemesi olan اِسْتَوَى ya terettüb eder. وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ : Bu cümle mâkabliyle iki vecihle merbuttur: Birinci Vecih: Bu cümledeki ilm-i küllî, semavatın tanzim ve tesviyesine delil olduğu gibi, tanzim ve tesviyenin vücudu da ilm-i küllînin vücuduna delildir. İkinci Vecih ise: Evvelki cümle kudret-i kâmileye, bu cümle ise küllî ve şümullü ilme delâlet eder. Cümlelerin nüktelerini beyan edeceğiz: هُوَالَّذِى ilââhir... Bu cümle, mâkabliyle bağlı değildir. Ancak, müste'nife olup beş sual ile cevablarına işarettir ki, bundan önce beyan edildiğinden tekrarına lüzum yoktur. هُوَالَّذِى deki هُوَ mübtedadır, اَلَّذِى sılasıyla beraber haberdir. Bu cümlede mübteda ile haberin tarifleri tevhide işaret olduğu gibi, hasra da delalet eder. Yani müştemilât-ı arziyenin halkı Cenab-ı Hakk'a münhasır olduğu gibi, Hâlıkı da yalnız Cenab-ı Hak'tır. Bu hasr, ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ cümlesinde اِلَيْهِ nin takdimiyle hasıl olan hasra delildir. Yani müştemilât-ı arziyenin halkı Cenab-ı Hakk'a münhasır olduğu için, kıyamette merciiyet de Cenab-ı Hakk'a münhasırdır. اَلَّذِى sılasıyla beraber haberdir. Haberin aslı ve müstehakkı, nekre olmaktır. Burada ma'rife olarak gelmesi, hükmün zâhir ve malûm olduğuna işarettir. Yani: "Cenab-ı Hakk'ın müştemilât-ı arziyenin Hâlıkı olduğu malûm ve zâhirdir." Menfaat için kullanılan لَكُمْ deki (ل), eşyanın hilkaten mübah, helâl, menfaatli olarak yaratılıp, bazı ârızalardan dolayı haram olmuş olduklarına işarettir. Meselâ ağyarın malı, ismet-i şer'iye için haram olmuştur. İnsanın eti, hürmet ve keramet için; zehir, zarar için; lâşe eti, necaset için haram olmuşlardır. Ve keza herbir şeyde bir faide, bir menfaat olduğuna remizdir. Ve keza beşer için herşeyde bir menfaati bulunduğuna remizdir. Evet hangi şey olursa olsun, beşere bir cihetten bir istifadeyi temin eder, velev ibret almak için olsun. Ve keza arz'ın karnında istikbal insanlarını intizar eden pek çok rahmetin hazine ve definelerinin bulunduğuna remizdir. لَكُمْ câr ve mecrurunun مَا فِى اْلاَرْضِ üzerine takdimi beşere ait istifadelerin her gayeden evvel ve evlâ olduğuna işarettir. Umumu ifade eden مَا herşeyde menfaatleri aramaya insanları tergib ve teşvik içindir. فِى اْلاَرْضِ daki فِى nin عَلَى ya tercihi, en çok menfaatlerin arzın karnında olduğuna ve arzın karnındaki eşyanın taharrisine insanları teşci' ettiğine işarettir. Ve keza, arzın içindeki maden ve maddelerin istifade-i beşer için yaratılışı, arzın içinde henüz keşfedilemiyen anâsır ve maddelerden -tekâlif-i hayatın zahmetlerinden müstakbelin insanlarını kurtaracak- bazı gıdaî vesaire maddelerin vücudu mümkün olduğuna delâlet eder. جَمِيعًا : arzdaki bazı eşyanın abes ve faidesiz olduklarına ait evhamı def'etmek içindir. ثُمَّ اسْتَوَى daki ثُمَّ arzın hilkatıyla semavatın tesviyesi arasındaki Cenab-ı Hakk'ın ef'al ve şuunatının silsilesine işarettir. Ve keza beşere menfaat hususunda, semavatın tesviyesi arzın hilkatinden rütbece uzak olduğuna delâlet eder. Îcaz ve ihtisar için اَرَادَ اَنْ يُسَوِّى yerinde اِسْتَوَى denilmiştir. اِسْتَوَى kelimesinin istimali, burada mecazdır. Yani, hedefe kasdını hasredip sağa sola bakmayanlar gibi, semavatın tesviyesini irade etmiştir. اِلَى السَّمَاءِ : Bu semadan maksad, semavatın maddesi olan buhardır. فَسَوَّيهُنَّ deki (ف) tefrîi ifade ettiğine nazaran, tesviyenin istivaya bağlanması; فَيَكُونُ nün كُنْ emrine veya kudretin taallûku iradenin taallûkuna veya kazanın kadere olan terettüblerine benziyor ve takibi ifade ettiğine göre, mukadder bazı fiillere îmadır. Takdir-i kelâm: نَوَّعَهَا وَ نَظَّمَهَا وَ دَبَّرَ اْلاَمْرَ بَيْنَهَا فَسَوَّيهُنَّ ilââhir...den ibarettir. Yani: "Nevi'lere ayırdı, tanzim etti, aralarında lâzım gelen emirleri, tedbirleri yaptı; sonra yedi tabakaya tesviye etti." سَوَّى : Yani "Muntazam, müstevî; enva'ı, eczaları mütesavi olarak yarattı." هُنَّ : Bu zamirin cem'i, semavat olacak maddenin nevi'lere münkasım olduğuna işarettir. سَبْعَ tabiri, semavat tabakalarının kesretine işarettir ve bu tabakaların teşekkülât-ı arziyenin edvar-ı seb'asıyla sıfât-ı seb'aya münasebetdar olduğuna îmadır. سَموَاتٍ : Bu semaların bir kısmı, seyyarat balıklarına denizdir; bir kısmı da sabit yıldızlara mezraadır; bir kısmı da sema çiçekleri hükmünde olan "derârî" yıldızlara bahçe ve bostandır.[/SIZE][/INDENT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Risale-i Nur
İşârât-ül İ'caz
Seb’-a Semavat - işarat-ül i'caz
Üst
Alt