- Katılım
- 23 Nisan 2011
- Mesajlar
- 3,344
- Tepkime puanı
- 25
MEHMED NİYAZİ
Ümit Burnu'nun keşfi denince, akla Vasco Da Gama gelir. Halbuki Ümit Burnu'nu dolaşıp Hindistan'a giden yolu Müslümanlar çok daha önceden biliyorlardı. Vasco Da Gama'ya Hindistan yolunda rehberlik yapan "Kitabu'l- Fewaid" eseriyle tanınmış, Arap coğrafya bilgini İbni Macid idi. Nasıl Çinlilerin, Türklerin kullandığı matbaa, onlardan öğrenen Alman Gutenberg'e mal edilmişse, Ümit Burnu'nun keşfi de bir diğer Avrupalı Vasco Da Gama'ya mal edilmiştir.
Vasco Da Gama'ya mal edilen bu keşifte şeytanın aklının alamayacağı şöyle bir sahtekârlık bulunmaktadır. İbni Macid'in rehberliğinde Ümit Burnu'nu dolaşıp Atlantik'ten Hint Okyanusu'na geçen Vasco Da Gama, Mozambik kıyılarına geldi. Burada Arap asıllı İbrahim, Şirazi Sultanı olarak yerli kavimleri hakimiyetleri altına almıştı. Sultan İbrahim, Mozambik'e gelen denizcileri herhangi bir millete benzetemedi; fakat Osmanlı denizcileri olabileceklerini tahmin etti; zaten Portekiz adında bir devlet duymamıştı. Fuad Carım'ın "Türklerin Denizciliği" kitabından öğrendiğimize göre (Sayfa 76 ve devamı) olay şöyle cereyan etmiş, Fuad Carım da bunu Portekizli tarihçi Fernoo Lopes de Costanheda'nın kitabından tercüme etmiş.
Dünyada gıpta ile bakılan İslam devletinin denizcilerini ülkesinde misafir etmekten Sultan İbrahim büyük mutluluk duydu. Yakınlığını belli etmek için Nicolau Coelho'nun kaptanı olduğu gemiyi gezerken Osmanlı Devleti'nin tebaasını limanında görmekten çok memnun olduğunu söyledi. Yanlışlığı fark eden Coelho, Osmanlı olmadıklarını belirtmedi. Sultan bunlara pek çok hediye sunduktan sonra başkaptan olan Vasco Da Gama'yı sarayında kabul etti. Konuşma esnasında Sultan, Vasco Da Gama'ya direkt Türkiye'den mi, yoksa değişik ülkeleri dolaşarak mı geldiğini sordu. Vasco Da Gama net bir cevap vermeden soruyu geçiştirdi. Sultan İbrahim nezaketsizlik olmaması için üzerine gitmedi. Sohbet esnasında Vasco Da Gama, Hindistan'a gitmek zorunda olduğunu, bu denizi iyi bilen iki rehbere ihtiyacı bulunduğunu söyledi. Osmanlı'ya hizmetten şeref duyan Sultan İbrahim, rehberlik yapmaları için iki Arap denizciyi görevlendirdi.
Rehberlerden biri gemiye girince, bunların Müslüman olmadığını anladı; hemen Sultan İbrahim'e bildirdi. Sinirlenen Sultan onları tevkif ettirmek istediyse de Vasco Da Gama, diğer Arap rehberi cebren yanında tutarak 7 Mart 1498 günü demir aldı. Mütevazı Şirazi sultanlığında yaşayan coğrafya ve matematik bilgini İbni Macid'in adını kimse bilmez; fakat Ümit Burnu denince akla kaşifi olarak Vasco Da Gama gelir; tabii sahtekârlığını gizlemeyi de ihmal ederler.
İlmi konularda Batılıların pek çok sabıkası vardır. Rahmetli Ali İhsan Yurd ağabeyimiz gerçek bir Akşemseddin uzmanıydı. Yaptığı çalışmada Akşemseddin Hazretleri'nin sadece mutasavvıf değil, devrinin en iyi hekimi olduğunu, tıp tarihinde ilk defa mikrop konusunu ileri sürdüğünü, hastalıkların da pek çoğunun bu yolla bulaştığını okuyoruz. Ondan yüz yıl sonra İtalyan hekim Fracastar aynı şeyi tekrarladı. Daha sonra da Lee Uween Hoeh'in mikrobu bulduğu, botanikçi Von Linne'nin de tıp kitaplarında yer alıyor. Bu üç Avrupalının tıp literatüründe adlarının geçmesi, Akşemseddin'in geçmemesi bize bir sorumluluk yüklemiyor mu?
Kuduz mikrobunu ve aşısını bulan Pasteur, lise öğrencilerine okutulurken çiçek aşısını bulmakla insanlığı büyük bir afetten kurtaran Akşemseddin'den okullarda söz edilmemesini nasıl izah edebiliriz? Sadece basit bir ihmal mi? Yoksa İbni Macid'i silip Vasco Da Gama'yı öne çıkaran Batı'nınkinden başka kültür ve medeniyet olmadığını zihinlere çakmak projesinin bir uzantısı mı?
ZAMAN
Ümit Burnu'nun keşfi denince, akla Vasco Da Gama gelir. Halbuki Ümit Burnu'nu dolaşıp Hindistan'a giden yolu Müslümanlar çok daha önceden biliyorlardı. Vasco Da Gama'ya Hindistan yolunda rehberlik yapan "Kitabu'l- Fewaid" eseriyle tanınmış, Arap coğrafya bilgini İbni Macid idi. Nasıl Çinlilerin, Türklerin kullandığı matbaa, onlardan öğrenen Alman Gutenberg'e mal edilmişse, Ümit Burnu'nun keşfi de bir diğer Avrupalı Vasco Da Gama'ya mal edilmiştir.
Vasco Da Gama'ya mal edilen bu keşifte şeytanın aklının alamayacağı şöyle bir sahtekârlık bulunmaktadır. İbni Macid'in rehberliğinde Ümit Burnu'nu dolaşıp Atlantik'ten Hint Okyanusu'na geçen Vasco Da Gama, Mozambik kıyılarına geldi. Burada Arap asıllı İbrahim, Şirazi Sultanı olarak yerli kavimleri hakimiyetleri altına almıştı. Sultan İbrahim, Mozambik'e gelen denizcileri herhangi bir millete benzetemedi; fakat Osmanlı denizcileri olabileceklerini tahmin etti; zaten Portekiz adında bir devlet duymamıştı. Fuad Carım'ın "Türklerin Denizciliği" kitabından öğrendiğimize göre (Sayfa 76 ve devamı) olay şöyle cereyan etmiş, Fuad Carım da bunu Portekizli tarihçi Fernoo Lopes de Costanheda'nın kitabından tercüme etmiş.
Dünyada gıpta ile bakılan İslam devletinin denizcilerini ülkesinde misafir etmekten Sultan İbrahim büyük mutluluk duydu. Yakınlığını belli etmek için Nicolau Coelho'nun kaptanı olduğu gemiyi gezerken Osmanlı Devleti'nin tebaasını limanında görmekten çok memnun olduğunu söyledi. Yanlışlığı fark eden Coelho, Osmanlı olmadıklarını belirtmedi. Sultan bunlara pek çok hediye sunduktan sonra başkaptan olan Vasco Da Gama'yı sarayında kabul etti. Konuşma esnasında Sultan, Vasco Da Gama'ya direkt Türkiye'den mi, yoksa değişik ülkeleri dolaşarak mı geldiğini sordu. Vasco Da Gama net bir cevap vermeden soruyu geçiştirdi. Sultan İbrahim nezaketsizlik olmaması için üzerine gitmedi. Sohbet esnasında Vasco Da Gama, Hindistan'a gitmek zorunda olduğunu, bu denizi iyi bilen iki rehbere ihtiyacı bulunduğunu söyledi. Osmanlı'ya hizmetten şeref duyan Sultan İbrahim, rehberlik yapmaları için iki Arap denizciyi görevlendirdi.
Rehberlerden biri gemiye girince, bunların Müslüman olmadığını anladı; hemen Sultan İbrahim'e bildirdi. Sinirlenen Sultan onları tevkif ettirmek istediyse de Vasco Da Gama, diğer Arap rehberi cebren yanında tutarak 7 Mart 1498 günü demir aldı. Mütevazı Şirazi sultanlığında yaşayan coğrafya ve matematik bilgini İbni Macid'in adını kimse bilmez; fakat Ümit Burnu denince akla kaşifi olarak Vasco Da Gama gelir; tabii sahtekârlığını gizlemeyi de ihmal ederler.
İlmi konularda Batılıların pek çok sabıkası vardır. Rahmetli Ali İhsan Yurd ağabeyimiz gerçek bir Akşemseddin uzmanıydı. Yaptığı çalışmada Akşemseddin Hazretleri'nin sadece mutasavvıf değil, devrinin en iyi hekimi olduğunu, tıp tarihinde ilk defa mikrop konusunu ileri sürdüğünü, hastalıkların da pek çoğunun bu yolla bulaştığını okuyoruz. Ondan yüz yıl sonra İtalyan hekim Fracastar aynı şeyi tekrarladı. Daha sonra da Lee Uween Hoeh'in mikrobu bulduğu, botanikçi Von Linne'nin de tıp kitaplarında yer alıyor. Bu üç Avrupalının tıp literatüründe adlarının geçmesi, Akşemseddin'in geçmemesi bize bir sorumluluk yüklemiyor mu?
Kuduz mikrobunu ve aşısını bulan Pasteur, lise öğrencilerine okutulurken çiçek aşısını bulmakla insanlığı büyük bir afetten kurtaran Akşemseddin'den okullarda söz edilmemesini nasıl izah edebiliriz? Sadece basit bir ihmal mi? Yoksa İbni Macid'i silip Vasco Da Gama'yı öne çıkaran Batı'nınkinden başka kültür ve medeniyet olmadığını zihinlere çakmak projesinin bir uzantısı mı?
ZAMAN