Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Sahabe,Tabiin ve Evliyalar
İslam Büyükleri/Allah Dostları
Sa'di Şirazi
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 45120" data-attributes="member: 3"><p><span style="color: Blue"><strong><span style="font-size: 12px">Eserleri</span> </strong></span></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Sadi, eserlerini manzum (ölçülü yazı - şiir)ve nesir (düz yazı)olarak kaleme almıştır. Eserlerinin toplamı yirmiyi geçmektedir. Bostan, Gülistan, Akl u Aşk, Takrîr-i Dibace, Nasihatü'l-Mülûk ve Havatim öne çıkan eserlerindendir. Eserleri vefatından sonra "Bîsütûn" adı altında külliyat olarak bir araya toplanmıştır.</span> </strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Sadi'nin Bostan adlı eseri ahlak, terbiye, tevazu, mertlik, adalet, ihsan, rıza, kanaat, şükür, tövbe gibi muhtelif konuların işlendiği on bölümden oluşmaktadır. Eser hikaye ve menkıbelerle zenginleştirilmeye çalışılmıştır. Bu esere bir çok kişi tarafından şerh yazılmıştır. Eserde, hükümdarlar övülmekten çok hakka, adalete ve doğruluğa davet edilmektedir.</span> </strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Gülistan; hükümdarların hal ve hareketleri, derviş ahlakı, kanaat ve fazilet, susmanın yararları, sevgi ve gençlik, zayıflama ve ihtiyarlık, terbiyenin ehemmiyeti, sohbetin adabı'nın işlendiği sekiz bölümden müteşekkildir. Eserde, yazar bizzat müşahede ettiği konulara da yer vermektedir. Ayrıca büyük alimlerin sohbet ve toplantılarında duyduklarını, öğrendiklerini aktarmaktadır. Hem nesir hem de manzum kısımlar yer almaktadır. Aktarılan fikir ve düşünceler net bir biçimde, kısa ve açık şekilde kaleme alınmıştır.</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Sadi'nin özellikle bu iki eseri hemen hemen bir çok dünya kütüphanesinde yer almaktadır. Eserler bir çok dünya diline çevrilmiştir. İslam aleminde büyük rağbet gören bu eserler medreselerde ders kitabı olarak okutulmuştur. Şerh ve tercümeleri yayınlanmıştır. Eserlerindeki akıcı üslubu ve insanları sıkmayan tarzı, edebi sanatlardan istifade edilerek vücuda getirildiğini göstermektedir. Yazar, gezmiş bulunduğu çok geniş çevrelerden edinmiş olduğu tecrübelerini ve görgüsünü, medreselerde elde ettiği eğitimi, seyahatleri boyunca temas kurduğu alimlerle yaptığı sohbetleri güzel bir şekilde işlemiştir. İlim öğrenme ve öğrendiklerini aktarma konusunda güzel ve örnek bir hayat yaşamıştır.</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Gülistan adlı eseri ibretli hikâyelerle doludur. Bunlardan bâzıları:</span> </strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> "Hikâye olunur ki: Bir sultan, halkına çok ezâ ve cefâ eder, halkın mallarını gasbederdi. Sultânın zulmü o kadar ileri gitti ki, halk o beldeden akın akın kaçmaya başladı. Halkın azalmasıyla, hazîne boşaldı, devletin gücü zayıfladı. Düşmanlar sağdan soldan saldırmaya başladı. Bir gün pâdişâhın meclisinde Şehnâme kitabını okuyorlardı. Okudukları bahis Dahhak'ın saltanattan hal'i ve Feridun'un sultan olması hakkında idi. Vezîr, Padişâha; "Feridun'un hazinesi, malı, mülkü, hizmetçileri ve adamları yok iken nasıl oldu da pâdişâh oldu?" diye sorunca, padişâh; "İşitmişsindir, bir takım halk onu büyük bir istekle desteklediler, onu kuvvetlendirdiler. Böylece pâdişâh oldu" diye cevap verdi. Bunun üzerine vezîr; "Madem ki halkın toplanmasına pâdişâh sebeb oluyor, sen niye halkını eziyor, perişân ediyorsun? Yoksa sen pâdişâh olmak istemiyor musun?" dedi. Beyt tercümesi:</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Sevmek lâzım halkı ve askeri cân u gönülden,</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Çünkü halkı sâyesinde hüküm sürer sultan.</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Pâdişâh, vezîre; "Dağılan asker ve halkın toplanması için ne yapmalıdır?" diye sorunca, vezir; "Pâdişâh, âdil ve merhametli olmalıdır. Pâdişâh âdil ve merhametli olursa, halk onun etrafında toplanır ve rahat yaşar. Hâlbuki sende bu ikisi de yok" dedi. Fârisî şiir tercümesi:</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Nasıl ki kurt çoban olamaz.</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Zâlim de pâdişâhlık yapamaz.</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Zulmün temelini atan hükümdar,</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Saltanâtın direğini yıkmış olur.</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Vezîrin bu sözleri pâdişâhın hoşuna gitmedi. Vezîri hapse attırdı. Çok geçmeden pâdişâhın amcasının çocukları saltanat dâvasına düştüler. Etraflarına bir ordu toplayarak pâdişâha hücûm ettiler. Pâdişahın zulmünden bezen halk da pâdişâha karşı baş kaldırdılar. Sonunda pâdişâh tahtını kaybetti. Saltanat, amcasının çocuklarının eline geçti. Şiir tercümesi:</span> </strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Zâlim pâdişâha felâket gününde,</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Güçlü düşmanı kesilir dostu bile.</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> İyi muâmelede bulunsa halka,</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Olur bir ordu bütün halkı ona."</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> "Hikâye: Bir pâdişâhın acemi bir kölesi vardı. Bir gün bu köle ile gemiye binmişti. Köle o zamana kadar hiç gemiye binmemiş ve deniz görmemişti. Gemi yolculuğunun bir takım sıkıntıları ve zorlukları vardı. Köle, gemi limandan ayrıldığı andan îtibaren titremeye başladı. Ne yaptılarsa köleyi sâkinleştiremediler.Gemide âlim bir kişi vardı. Hükümdâra; "Müsâde ederseniz ben onu susturayım" dedi. Hükümdar da o zâta izin verdi. O zât, köleyi denize attırdı. Köle birkaç kere suya battı, çıktı. Geminin bir tarafına can havliyle tutundu. Onu saçından tutup gemiye aldılar. Bu olaydan sonra köle, köşesinde sessiz ve sâkin oturdu. Hükümdar âlimden bu işin hikmetini sordu. O da; "Köle suya girmeden evvel, gemideki selâmetin kadrini ve kıymetini bilmiyordu. İşte huzûrla, saâdet ve sıhhat de böyledir. Huzûr içinde yaşıyan, mesûd olan, bir felâkete uğramadıkça, o huzûr ve saâdetin kıymetini bilmez. İnsan hasta olmadıkça da, sağlığının kıymetini bilmez" dedi.</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Fârisî beyt tercümesi:</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Bir belâya ve felâkete uğradığında mahzun olma,</span> </strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Cenâb-ı Hakkın nice gizli lütufları vardır onda."</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Sa'dî-i Şîrâzî buyurdu ki: "Hak teâlânın lütuf ve ihsân buyurduğu bahta ve rızka kanâat etmeyen kimse, Rabbini bilmemiş ve O'na itâat etmemiş olur. Ey bir yerde durmayan, sebât etmeyen, rızk için didinip duran, koşan kişi! Sakin ol, yuvarlanan taş üzerinde ot bitmez."</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> "Ey akıllı kimse! İster iyi, ister kötü olsun, kimsenin arkasından konuşma.Çünkü hakkında konuştuğun kişi gerçekten kötü ise, onu kendine düşman etmiş olursun. İyi ise, çok kötü bir iş yapmış olursun. Biri sana gelip de filân adam kötüdür derse, iyi bil ki, o kendi kusûrunu söylemiş olur."</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> "Birisi şu ibretli sözü söyledi: Gıybet edecek olursam, anamdan başkasının gıybetini etmem. Zîrâ böylece sevaplarım anama yazılmış olur!"</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> Ey iyi insan! Bir insanın iki şeyi dostlarına haramdır. Birisi; onun malını haksız yere alarak yemek, diğeri; arkasından iyi olmayan şekilde konuşmaktır. Biri senin yanında başkasının aleyhinde konuşuyorsa, zannetme ki başkasının yanında seni medheder. Benim nazarımda bu dünyâda en akıllı insan, kendisiyle meşgûl olup, başkalarından gâfil olandır."</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> "Düşmandan lâf getiren, insana düşmandan daha büyük düşmandır. Ey laf taşıyıcı! Düşmanım bile yüzüme karşı kötü şey söylemiyor. Sen ondan daha büyük düşman olmasan, onun arkamdan söylediğini, gelip de yüzüme karşı söyler misin? Söz taşıyan, eski düşmanlıkları yeniler, kinleri tâzeler. En yumuşak insanları bile çileden çıkarır. Uyuyan fitneyi uyandıran kimseden en kısa zamanda kaç! Kavga iki kişi arasında yanan bir ateşe benzer. Söz taşıyıcı ise, o ateşin sönmemesi için odun taşıyan oduncu gibidir."</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> "Ey insanoğlu! Adının unutulmamasını istersen, çocuğuna ilim, hüner, mârifet öğret ve onu</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> akıllı fikirli yetiştir. Böyle yaparsan, arkanda seni rahmetle anan bir kişi bırakmış olursun."</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> "Ey yüzünde nûr kalmamış kişi. Kalbini temiz tut. Kararmış ayna iyi göstermez. Yarın, azâba müstehak olmamanın yolunu ara. Başkalarının ayıplarını arama. Başkalarının ayıbını araştırmakla meşgûl olan, kendi ayıplarını göremez."</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> "Dil; şükretmek içindir. Rabbini bilen, dilini gıybet için kullanmaz. Kulak; Kur'ân-ı kerîm ve nasîhat dinlemek içindir. Bâtıl ve boş sözler için değildir. İki göz; Allahü teâlânın kudret ve san'atını görmek içindir. Eşin dostun ayıbını görmek için değildir."</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> "Cenâb-ı Hak kulunu yoktan var etti. Eline cömertlik, başına da secde kâbiliyeti verdi. Aksi takdirde, ne el cömertlik, ne baş secde edebilirdi."</span> </strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> "Dil ile kulak, kalbin anahtarıdır. Dil söylemeseydi, gönüllerin esrârı gizli kalırdı. Kulak iyi bilgileri duymasaydı, insan nasıl bilgi sâhibi olurdu."</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> "Yavrum! Gençlikte, nefsin arzuları insanı kapladığı gibi, ilim öğrenilecek, ibâdet yapılacak en kârlı zaman da gençliktir. Gençlikte şehvetin, asabiyetin kapladığı anlarda, dînin bir emrini yerine getirmek, ihtiyarlıkta yapılan aynı ibâdetten çok üstün ve kıymetli olur."</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> "Oğlum! Günah yükünün altına girme. Zîrâ o ağırdır ve kaldıramazsın. İyilerin tuttukları yoldan yürü git. Dileyen, bu bahtiyarlığı bulur. Sen alçak şeytanın kuyruğuna yapışmışsın. İyilere ne vakit erişebileceğini bilmem. Resûl-i ekrem, ancak onun yolundan gidenlere şefâat edecektir."</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> "Ey fakir! Sen hak yolunda oyun çocuğu sayılırsın. Büyüklerin eteğini bırakma. Mayası bozuk kimselerle düşüp kalkarsan, izzet ve vekarını kaybedersin. O hâlde büyüklerin eteğine yapış. Talebeler, çocuktan daha âcizdir. Hocalar ise muhkem duvar gibidir. Yeni yürüyen çocuk, duvara tutunarak yürür. Sen de yeni yürüyen çocuk gibi, âlimlerin muhkem duvarına tutunarak yürü."</span></strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> "Ey insanoğlu! Bugün günahlarından korkar isen, yarın birşeyden korkmazsın."</span> </strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 12px"> "Yâ Rabbî! Bize kereminle nazar kıl. Biz kullarından ancak hatâ sâdır olur. Yâ İlâhî! Senin rızkınla beslendik. Senin ihsân ve lütuflarına alıştık. Yâ Rabbî! Bizi bu dünyâda azîz kıldın. Öbür dünyâda da azîz kılmanı senden umarız. Azîz eden de sensin, zelîl eden de sensin. Senin azîz kıldığın kimse horluk görmez. Yâ İlâhî! İzzetin hakkı için beni zelîl etme ve günahlarımdan dolayı beni utandırma. Başıma benim gibisini musallat etme. Ukûbet çekeceksem, senin elinle olsun. Dünyâda en kötü şey, bir insanın kendisi gibi birisinden cefâ çekmesidir."</span> </strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 45120, member: 3"] [COLOR=Blue][B][SIZE=3]Eserleri[/SIZE] [/B][/COLOR] [B][SIZE=3] Sadi, eserlerini manzum (ölçülü yazı - şiir)ve nesir (düz yazı)olarak kaleme almıştır. Eserlerinin toplamı yirmiyi geçmektedir. Bostan, Gülistan, Akl u Aşk, Takrîr-i Dibace, Nasihatü'l-Mülûk ve Havatim öne çıkan eserlerindendir. Eserleri vefatından sonra "Bîsütûn" adı altında külliyat olarak bir araya toplanmıştır.[/SIZE] [/B] [B][SIZE=3] Sadi'nin Bostan adlı eseri ahlak, terbiye, tevazu, mertlik, adalet, ihsan, rıza, kanaat, şükür, tövbe gibi muhtelif konuların işlendiği on bölümden oluşmaktadır. Eser hikaye ve menkıbelerle zenginleştirilmeye çalışılmıştır. Bu esere bir çok kişi tarafından şerh yazılmıştır. Eserde, hükümdarlar övülmekten çok hakka, adalete ve doğruluğa davet edilmektedir.[/SIZE] [/B] [B][SIZE=3] Gülistan; hükümdarların hal ve hareketleri, derviş ahlakı, kanaat ve fazilet, susmanın yararları, sevgi ve gençlik, zayıflama ve ihtiyarlık, terbiyenin ehemmiyeti, sohbetin adabı'nın işlendiği sekiz bölümden müteşekkildir. Eserde, yazar bizzat müşahede ettiği konulara da yer vermektedir. Ayrıca büyük alimlerin sohbet ve toplantılarında duyduklarını, öğrendiklerini aktarmaktadır. Hem nesir hem de manzum kısımlar yer almaktadır. Aktarılan fikir ve düşünceler net bir biçimde, kısa ve açık şekilde kaleme alınmıştır.[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] Sadi'nin özellikle bu iki eseri hemen hemen bir çok dünya kütüphanesinde yer almaktadır. Eserler bir çok dünya diline çevrilmiştir. İslam aleminde büyük rağbet gören bu eserler medreselerde ders kitabı olarak okutulmuştur. Şerh ve tercümeleri yayınlanmıştır. Eserlerindeki akıcı üslubu ve insanları sıkmayan tarzı, edebi sanatlardan istifade edilerek vücuda getirildiğini göstermektedir. Yazar, gezmiş bulunduğu çok geniş çevrelerden edinmiş olduğu tecrübelerini ve görgüsünü, medreselerde elde ettiği eğitimi, seyahatleri boyunca temas kurduğu alimlerle yaptığı sohbetleri güzel bir şekilde işlemiştir. İlim öğrenme ve öğrendiklerini aktarma konusunda güzel ve örnek bir hayat yaşamıştır.[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] Gülistan adlı eseri ibretli hikâyelerle doludur. Bunlardan bâzıları:[/SIZE] [/B] [B][SIZE=3] "Hikâye olunur ki: Bir sultan, halkına çok ezâ ve cefâ eder, halkın mallarını gasbederdi. Sultânın zulmü o kadar ileri gitti ki, halk o beldeden akın akın kaçmaya başladı. Halkın azalmasıyla, hazîne boşaldı, devletin gücü zayıfladı. Düşmanlar sağdan soldan saldırmaya başladı. Bir gün pâdişâhın meclisinde Şehnâme kitabını okuyorlardı. Okudukları bahis Dahhak'ın saltanattan hal'i ve Feridun'un sultan olması hakkında idi. Vezîr, Padişâha; "Feridun'un hazinesi, malı, mülkü, hizmetçileri ve adamları yok iken nasıl oldu da pâdişâh oldu?" diye sorunca, padişâh; "İşitmişsindir, bir takım halk onu büyük bir istekle desteklediler, onu kuvvetlendirdiler. Böylece pâdişâh oldu" diye cevap verdi. Bunun üzerine vezîr; "Madem ki halkın toplanmasına pâdişâh sebeb oluyor, sen niye halkını eziyor, perişân ediyorsun? Yoksa sen pâdişâh olmak istemiyor musun?" dedi. Beyt tercümesi:[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] Sevmek lâzım halkı ve askeri cân u gönülden,[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] Çünkü halkı sâyesinde hüküm sürer sultan.[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] Pâdişâh, vezîre; "Dağılan asker ve halkın toplanması için ne yapmalıdır?" diye sorunca, vezir; "Pâdişâh, âdil ve merhametli olmalıdır. Pâdişâh âdil ve merhametli olursa, halk onun etrafında toplanır ve rahat yaşar. Hâlbuki sende bu ikisi de yok" dedi. Fârisî şiir tercümesi:[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] Nasıl ki kurt çoban olamaz.[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] Zâlim de pâdişâhlık yapamaz.[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] Zulmün temelini atan hükümdar,[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] Saltanâtın direğini yıkmış olur.[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] Vezîrin bu sözleri pâdişâhın hoşuna gitmedi. Vezîri hapse attırdı. Çok geçmeden pâdişâhın amcasının çocukları saltanat dâvasına düştüler. Etraflarına bir ordu toplayarak pâdişâha hücûm ettiler. Pâdişahın zulmünden bezen halk da pâdişâha karşı baş kaldırdılar. Sonunda pâdişâh tahtını kaybetti. Saltanat, amcasının çocuklarının eline geçti. Şiir tercümesi:[/SIZE] [/B] [B][SIZE=3] Zâlim pâdişâha felâket gününde,[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] Güçlü düşmanı kesilir dostu bile.[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] İyi muâmelede bulunsa halka,[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] Olur bir ordu bütün halkı ona."[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] "Hikâye: Bir pâdişâhın acemi bir kölesi vardı. Bir gün bu köle ile gemiye binmişti. Köle o zamana kadar hiç gemiye binmemiş ve deniz görmemişti. Gemi yolculuğunun bir takım sıkıntıları ve zorlukları vardı. Köle, gemi limandan ayrıldığı andan îtibaren titremeye başladı. Ne yaptılarsa köleyi sâkinleştiremediler.Gemide âlim bir kişi vardı. Hükümdâra; "Müsâde ederseniz ben onu susturayım" dedi. Hükümdar da o zâta izin verdi. O zât, köleyi denize attırdı. Köle birkaç kere suya battı, çıktı. Geminin bir tarafına can havliyle tutundu. Onu saçından tutup gemiye aldılar. Bu olaydan sonra köle, köşesinde sessiz ve sâkin oturdu. Hükümdar âlimden bu işin hikmetini sordu. O da; "Köle suya girmeden evvel, gemideki selâmetin kadrini ve kıymetini bilmiyordu. İşte huzûrla, saâdet ve sıhhat de böyledir. Huzûr içinde yaşıyan, mesûd olan, bir felâkete uğramadıkça, o huzûr ve saâdetin kıymetini bilmez. İnsan hasta olmadıkça da, sağlığının kıymetini bilmez" dedi.[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] Fârisî beyt tercümesi:[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] Bir belâya ve felâkete uğradığında mahzun olma,[/SIZE] [/B] [B][SIZE=3] Cenâb-ı Hakkın nice gizli lütufları vardır onda."[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] Sa'dî-i Şîrâzî buyurdu ki: "Hak teâlânın lütuf ve ihsân buyurduğu bahta ve rızka kanâat etmeyen kimse, Rabbini bilmemiş ve O'na itâat etmemiş olur. Ey bir yerde durmayan, sebât etmeyen, rızk için didinip duran, koşan kişi! Sakin ol, yuvarlanan taş üzerinde ot bitmez."[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] "Ey akıllı kimse! İster iyi, ister kötü olsun, kimsenin arkasından konuşma.Çünkü hakkında konuştuğun kişi gerçekten kötü ise, onu kendine düşman etmiş olursun. İyi ise, çok kötü bir iş yapmış olursun. Biri sana gelip de filân adam kötüdür derse, iyi bil ki, o kendi kusûrunu söylemiş olur."[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] "Birisi şu ibretli sözü söyledi: Gıybet edecek olursam, anamdan başkasının gıybetini etmem. Zîrâ böylece sevaplarım anama yazılmış olur!"[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] Ey iyi insan! Bir insanın iki şeyi dostlarına haramdır. Birisi; onun malını haksız yere alarak yemek, diğeri; arkasından iyi olmayan şekilde konuşmaktır. Biri senin yanında başkasının aleyhinde konuşuyorsa, zannetme ki başkasının yanında seni medheder. Benim nazarımda bu dünyâda en akıllı insan, kendisiyle meşgûl olup, başkalarından gâfil olandır."[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] "Düşmandan lâf getiren, insana düşmandan daha büyük düşmandır. Ey laf taşıyıcı! Düşmanım bile yüzüme karşı kötü şey söylemiyor. Sen ondan daha büyük düşman olmasan, onun arkamdan söylediğini, gelip de yüzüme karşı söyler misin? Söz taşıyan, eski düşmanlıkları yeniler, kinleri tâzeler. En yumuşak insanları bile çileden çıkarır. Uyuyan fitneyi uyandıran kimseden en kısa zamanda kaç! Kavga iki kişi arasında yanan bir ateşe benzer. Söz taşıyıcı ise, o ateşin sönmemesi için odun taşıyan oduncu gibidir."[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] "Ey insanoğlu! Adının unutulmamasını istersen, çocuğuna ilim, hüner, mârifet öğret ve onu[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] akıllı fikirli yetiştir. Böyle yaparsan, arkanda seni rahmetle anan bir kişi bırakmış olursun."[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] "Ey yüzünde nûr kalmamış kişi. Kalbini temiz tut. Kararmış ayna iyi göstermez. Yarın, azâba müstehak olmamanın yolunu ara. Başkalarının ayıplarını arama. Başkalarının ayıbını araştırmakla meşgûl olan, kendi ayıplarını göremez."[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] "Dil; şükretmek içindir. Rabbini bilen, dilini gıybet için kullanmaz. Kulak; Kur'ân-ı kerîm ve nasîhat dinlemek içindir. Bâtıl ve boş sözler için değildir. İki göz; Allahü teâlânın kudret ve san'atını görmek içindir. Eşin dostun ayıbını görmek için değildir."[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] "Cenâb-ı Hak kulunu yoktan var etti. Eline cömertlik, başına da secde kâbiliyeti verdi. Aksi takdirde, ne el cömertlik, ne baş secde edebilirdi."[/SIZE] [/B] [B][SIZE=3] "Dil ile kulak, kalbin anahtarıdır. Dil söylemeseydi, gönüllerin esrârı gizli kalırdı. Kulak iyi bilgileri duymasaydı, insan nasıl bilgi sâhibi olurdu."[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] "Yavrum! Gençlikte, nefsin arzuları insanı kapladığı gibi, ilim öğrenilecek, ibâdet yapılacak en kârlı zaman da gençliktir. Gençlikte şehvetin, asabiyetin kapladığı anlarda, dînin bir emrini yerine getirmek, ihtiyarlıkta yapılan aynı ibâdetten çok üstün ve kıymetli olur."[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] "Oğlum! Günah yükünün altına girme. Zîrâ o ağırdır ve kaldıramazsın. İyilerin tuttukları yoldan yürü git. Dileyen, bu bahtiyarlığı bulur. Sen alçak şeytanın kuyruğuna yapışmışsın. İyilere ne vakit erişebileceğini bilmem. Resûl-i ekrem, ancak onun yolundan gidenlere şefâat edecektir."[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] "Ey fakir! Sen hak yolunda oyun çocuğu sayılırsın. Büyüklerin eteğini bırakma. Mayası bozuk kimselerle düşüp kalkarsan, izzet ve vekarını kaybedersin. O hâlde büyüklerin eteğine yapış. Talebeler, çocuktan daha âcizdir. Hocalar ise muhkem duvar gibidir. Yeni yürüyen çocuk, duvara tutunarak yürür. Sen de yeni yürüyen çocuk gibi, âlimlerin muhkem duvarına tutunarak yürü."[/SIZE][/B] [B][SIZE=3] "Ey insanoğlu! Bugün günahlarından korkar isen, yarın birşeyden korkmazsın."[/SIZE] [/B] [B][SIZE=3] "Yâ Rabbî! Bize kereminle nazar kıl. Biz kullarından ancak hatâ sâdır olur. Yâ İlâhî! Senin rızkınla beslendik. Senin ihsân ve lütuflarına alıştık. Yâ Rabbî! Bizi bu dünyâda azîz kıldın. Öbür dünyâda da azîz kılmanı senden umarız. Azîz eden de sensin, zelîl eden de sensin. Senin azîz kıldığın kimse horluk görmez. Yâ İlâhî! İzzetin hakkı için beni zelîl etme ve günahlarımdan dolayı beni utandırma. Başıma benim gibisini musallat etme. Ukûbet çekeceksem, senin elinle olsun. Dünyâda en kötü şey, bir insanın kendisi gibi birisinden cefâ çekmesidir."[/SIZE] [/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Sahabe,Tabiin ve Evliyalar
İslam Büyükleri/Allah Dostları
Sa'di Şirazi
Üst
Alt