(s.a.v) efendimizin örnek davranışları ve ilkeleri

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81

1ebNY.jpg


Her işe besmeleyle başlardı. "BESMELE ile başlamayan işin hayrı ve bereketi kesiktir." buyurmuştur.

Herkese selam verirdi "Allah katında insanların en değerlisi karşılaştıklarında önce selam vermek için harekete geçendir." buyurmuştur.
Boş sözlerden kaçınırdı. "Malayani şeyleri terk etmesi bir kişinin müslümanlığının güzel olmasındandır. " buyurmuştur.
Evine selam vererek girerdi.
Çocuklarla şakalaşırdı.
Bir evin kapısını en fazla 3 kez çalardı.
İsteyeni reddetmezdi. "Bana infak etmem ve yoksulluktan korkmamam emredildi. " buyurmuştur.
Karnı acıkmadan yemezdi. "Karnınız iyice acıkmadan yemeğe oturmayın; tam doymadan da kalkın. " buyurmuştur.
Elbisesini sağdan giyerdi.
Alışverişte sağ elini kullanırdı.
Ölmüş kişileri hayırla yad ederdi.
Yemeğin sonunda şükrederdi.
İnsanlara hediye verir ve hediyelerini kabul ederdi.
İnsanların en güler yüzlüsü idi.
İnsanlara latife (espri) yapardı.
Ondan asla kaba bir söz duyulmamıştı.
Temizliğe çok önem verirdi.
İşçinin emeğinin karşılığını hemen verirdi. " İşçinin ücretini alnının teri kurumadan veriniz." buyurmuştur.
Esnaflara dürüst olmayı tavsiye ederdi.
Komşu ilişkilerinde çok hassastı.
Evleneceklere yardım ederdi. Evlenenleride tebrik ederdi.
Hz. Ömer (RA) adaleti ONDAN öğrenmişti.
Karşısında titreyen bir adama, " Korkma ! Ben kral değilim Kureyş'ten kuru ekmek yiyen kadının oğluyum." demişti.
Hayvanlara iyi bakılmasını ister aşırı yük yüklemeyi yasaklardı.
İyilikleri asla unutmazdı, ayıpları da yüze vurmazdı.
Aksi bilinmedikçe hüsnüzan yapardı. " Başkası hakkında bana kötü bilgi getirmeyin; ben yanınıza hakkınızda iyi düşünerek serin bir kalple gelmek isterim." buyurarak hüsnüzannın esas olduğunu belirtmişti.

ALLAH RASÜLÜ'NÜN hayatında istikrar önemli bir yer tutar.
" İbadetlerin en hayırlısı azda olsa devamlı olanıdır." buyurmuştu.
Hasta ziyaretini ihmal etmezdi.
Cenaze namazlarına katılırdı.
Irkçılık yapanları sevmezdi.
Hep hayrı tavsiye ederdi.
Yemekten önce ve sonra ellerini yıkardı.
Her konuda güvenilir bir insandı. " Dürüst ve güvenilir tüccar kıyamette peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraber olarak diriltilecektir."
Ashabının hal ve hatrını sorardı, çok nazikti kimseyi rahatsız etmezdi.
Herkese iltifat ederdi.
Dişlerin bakımına önem verirdi.
" İşkenceye hiçbir mazeret olamaz." derdi. Allah Rasülü savaş halinde dahi kadın ve çocukların öldürülmesine hatta ölünün cesedine dahi eziyeti yasaklamıştı.
Allah Rasülü, yatmadan önce avuçlarını biribirine birleştirir, İHLAS, FELAK, NAS surelerini okur, sonra da başından başlayarak mübarek vücudunu mesh ederdi.
Ashabıyla tokalaştığında karşısındaki elini çekmedikçe, kendisi çekmezdi.
Hapşırdığında eliyle ağzını kapatırdı.
Sohbetleri insanları usandıracak kadar uzun değildi.

 

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
ilkeleri

ilkeleri
Hz Peygamber Efendimizin Bazı iletişim İlkeleri!!!!
İnsan insana iletişimi öncelikli problem olarak ele alan Hz. Muhammed, sadece inanan insanları değil; dini, dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, sosyal statü ve rolü farklı da olsa bütün insanları değerli görerek muhatap almış, kucaklamış; onlarla sağlıklı bir iletişim sürdürmüştür. Hz. Muhammed (sav), ilâhi mesajları, insanlar tarafından algılanabilir, duyulup hissedilebilir, okunup konuşulabilir ve yazılabilir hale çevirmiş; hayata döndürülebilir ve yaşanıp örnekleri çoğaltılabilir bir yapıya kavuşturmuştur. Bir peygamber olarak Hz. Muhammed (sav), gönderiliş gaye ve misyonunu, insanlarla kurduğu iyi diyalog ve iletişimle gerçekleştirmiş; bunun için hem, yaşadığı çağda geçerli olan çeşitli iletişim yöntemlerini kullanmış, hem de ferdin ve toplumun psikolojik özelliklerini dikkate alarak, mesajını en iyi ve etkili bir şekilde sunmaya gayret etmiştir.
eskigece5jpg1ou.jpg

1-Mesajın kaynağı olarak Hz. Muhammed (sav)'in kendini tanıtması:
Bilindiği gibi Hz. Peygamber, Mekke'de gâyet tabiî bir hayat sürmekteydi. Güvenilir bir kişiliğe sahip olması dışında, toplumca bilinen farklı bir yönü yoktu. Bundan dolayıdır ki, peygamberliğini ilan ettiğinde, insanların: "O ihtar (Kur'ân, başka kimse kalmadı da), aramızdan ona mı indirildi?..."1 şeklindeki itirazlarıyla karşılaştı. Muhataplarına "...Allah dileseydi ben onu size okumazdım ve onu size hiç bildirmezdi. Ben ondan önce aranızda bir ömür boyu kalmıştım (böyle bir şey yapamamıştım), düşünmüyor musunuz?"2 demesi emredildi. Onun kendisini tanıttığı bazı sözleri de şunlardır: "Ben sadece tebliğciyim, hidâyet edip doğru yola ileten Allah 'tır."3 "Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim."4 "Ben muallim olarak gönderildim."5 "Ben günde yüz defa Allah 'a istiğfarda bulunurum."6 Bedir savaşında bazıları kendi nöbetlerini Ona ikram etmek isteyince onlara: "Ne siz benden daha güçlüsünüz ne de ben, sizin aldığınız sevaptan müstağniyim."7 demiş ve empatik bir tavırla, insanlarla kendisi arasında eşitlik duygusu yaratmaya dikkat etmiştir. Hz. Peygamber kendi özelliklerine dikkat çektiği gibi, çevresindeki insanların da kişisel özelliklerine dikkat etmiştir.

z15HN.jpg


2-Bireyin özelliklerini dikkate alması:
Hz. Peygamber, cemaate imam olmak gibi, kamu hizmetini yürütecek kişinin, Kur'ân'ı en iyi bilen ve en iyi okuyan biri olmasını istemiştir. Kur'ân bilgisinde eşit olma durumunda ise, sünneti ve dini pratikleri en iyi bilip uygulayanın; eğer bunda da denk olurlarsa, önce hicret etmiş olanın; bunda da denk iseler, yaşça en büyüğün imam olması gibi, objektif kriterlere uyulmasını istemiş; ayrıca yetkili bir kişinin olduğu yerde, onun izni olmadıkça bir başkasının imamlığa geçmesinin hoş olmayacağım belirtmiştir. Bu tavrıyla Hz. Peygamberin büyüğe-küçüğe, mevki ve makama gereken ilgiyi gösterdiği sonucunu çıkarabiliriz.

Hz. Muhammed (sav), insan insana diyaloglarında da bireysel farklılıklara dikkat etmiştir. Örneğin eşinin doğurduğu siyah çocuğun kendisinden olmadığı iddiasıyla reddetmek isteyen bir bedevî ile aralarında şöyle bir diyalog geçmiştir: "Benim eşim siyah bir çocuk doğurdu. Ben bu çocuğu reddetmek istiyorum." "Senin develerin var mı?" "Evet." "O develerin renkleri nasıldır?" "Kırmızıdır." "Bunların içinde beyazı siyaha çalan boz deve var mı?" "Evet, onların içinde boz renkli develer elbette vardır." "Öyleyse bu boz renklerin nereden geldiğini düşünüyorsun?" "Ya RasûlAllah bu soyunun damarıdır, ona çekmiştir." "Belki bu oğlan da eski bir soy köküne çekmiştir (yani ona benzemiştir)." Hz. Muhammed (sav) burada, peygamberlik otoritesine dayanarak, "hayır, ben Allah 'ın Elçisi olarak söylüyorum, bu senin çocuğundur" dememiş; bedevînin anlayacağı dilden, yaşadığı hayattan bir benzetme ile seviyesini dikkate alarak konuşmuş, muhatabın tecrübesinden de faydalanarak, ikna edici üslupla, âdeta sonucu bedevîye söylettiren bir yöntemle problemi çözmüştür.

ILux2.jpg


3-Toplumun özelliklerini dikkate alması:
Hz. Peygamberin farklı farklı muhatapları olmuştur. Onlardan bazıları, kendisini görebilmekte, dinleyebilmekte, günlük hayatı Onunla paylaşıp, sürekli Onunla etkileşim içinde bulunabilmekteydi. Bazıları ise, bu kadar canlı bir iletişim içinde bulunamazken, diğer bazıları da daha sonradan inananlara katılmış veya sonradan gelmiş nesiller içinde bulunacaklardı. Dolayısıyla Hz. Muhammed (sav), peygamberlik misyonu gereği toplumu oluşturan fertlerin bireysel özellikleri kadar, toplum psikolojisini de çeşitli iletişim yöntemlerini kullanırken göz önünde bulundurmuştur. Örneğin O, yerken, içerken, giyinirken yaşadığı bölgenin şartlarına göre hareket etmiştir. Yine O, konuşurken, hutbe irad ederken, kendisini dinleyen ilk muhataplarının yeteneklerini sürekli gözetmiş, örneklerini, muhataplarının yaşadığı ve iyi bildiği bir dünyadan seçmiştir. Hayvanlardan deve, bitkilerden hurma Onun başlıca örneklerini teşkil etmiştir. Onun çevresindeki insanların bir kısmını medenîler (şehirde yaşayan), bir kısmım bedeviler (çölde yaşayan) oluşturmuştur. Bu sebeple Hz. Muhammed (sav), bütün çağları ve bütün insanlığı kapsayacak mesajlarını iletirken, özellikle ilk muhataplarının akıl ve düşüncelerine, algı ve kabiliyetlerine göre iletişimde bulunmak gibi, oldukça zor bir sorumluluğun bilinci içinde hareket etmiştir.

4-Her fırsatta insanlarla iletişim kurmaya çalışması:
Hz. Peygamber de, çevresindeki insanlarla canlı bir iletişim içinde olmuş, yanına gelene iyi davranmış, gelmeyenleri de ziyaret ederek mesajını ulaştırmaya gayret etmiştir. Onun panayırları dolaşması ve Taif'e gidişi de iletişim amaçlı olmuştur. Ayrıca, misafirperverlik ve misafire ikramda bulunma, gelmeyene gitme, ilişkiyi kesmeme, hasta ziyaretinde bulunma, cenazelere katılma onun günlük işleri ve tavsiyeleri arasındadır.

67mvv.jpg


Yahudilerden Hz. Peygamber'e hizmet eden bir çocuk vardı. Hastalanınca onun ziyaretine gitti. Baş ucuna oturdu ve bu esnada onun Müslüman olmasını arzuladığını bildirdi. Çocuk yanı başındaki babasına bakınca, babası da Hz. Peygamber'e uymasını istedi ve çocuk Müslüman oldu. Genel yaklaşım ve tavsiyesi, "...senin vasıtanla Allah 'ın bir tek kişiye hidâyet vermesi, senin için kırmızı develere sahip olmaktan daha hayırlıdır."8 şeklinde olan Hz. Peygamber, bu çocuğun Müslüman olması üzerine sevinç ve memnuniyetini "Onu, benim vesilemle ateşten kurtaran Allah 'a hamd olsun." sözleriyle dile getirmiştir.9
 

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
wVGg5.jpg

5-Empati kurarak karşısındaki kişileri etkilemesi:
Allah , Elçisini "And olsun, içinizden size öyle bir peygamber geldi ki, sıkıntıya uğramanız Ona ağır gelir; size düşkün, müminlere şefkatli, merhametlidir."10 şeklinde tanıtmış, kendisine, "Ben de sizin gibi bir insanım."11 demesini emrettiği Elçisinin empatik tavrına dikkat çekmiştir. Hz. Peygamber de bir hadisinde inananların, birbirlerini ve hissettikleri duygularını karşılıklı olarak anlamaya çalışmalarını isteyerek: "Nefsim kudretinde olan Allah 'a and olsun ki, bir kul kendisi için istediğini komşusu veya kardeşi için istemedikçe tam iman etmiş olamaz."12 buyurmuştur.

6-İnsan sevgisini öne çıkarması:
"Sizden biri, bir başkasını sevdiğinde bu sevgisinden onu haberdar etsin."13 buyuran Hz. Peygamber, bir gün Muaz b. Cebel'in elinden tutarak: "Ey Muaz, vAllah i ben seni severim. Kıldığın namazların ardından, 'Allah 'ım, Seni zikretmek, Sana şükretmek, Sana güzelce ibadet etmek üzere bana yardımcı ol,' diye dua etmeyi sakın ihmal etmeyesin."14 diye öğütte bulunur. Diğer bir sözünde de: "Canım kudret elinde olan Allah 'a yemin ederim ki, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız."15 buyurmuştur.

7-İnsanların akıl ve duygularına hitap etmesi:
Hz. Peygamberin önemli bir iletişim ilkesi de insanların akıl ve duygularına hitap etmesidir. Hz. Muhammed (sav)'in iletişimde çevresindeki insanların akıl ve duygu*larına hitap ettiği görülmektedir. Örneğin O, arkadaşlarından bazılarının, "Ey Allah 'ın Elçisi! Zenginler sevapları alıp gittiler. Bizim gibi namaz kılıyorlar, bizim gibi oruç tutuyorlar, hem de mallarının fazlasını bağış olarak veriyorlar." demeleri üzerine, "Allah sizlere bağışlayacağınız bir şey vermedi mi zannediyorsunuz? Her tesbihe, her tahmide (‘elhamdülillah' demek), her tehlile (‘lâilâhe illAllah ' demek), her iyiliği emretme*ye ve her kötülükten alıkoymaya da bağış sevabı vardır. Hatta, birinizin eşiyle ilişkiye girmesinde bile bağış sevabı vardır." buyurmuştu.

8-İnsanları ve onların değer verdiği şeyleri önemsemesi:
"(Onların) Allah 'tan başka yalvardıklarına sövmeyin ki, onlar da bilmeyerek sınırı aşıp Allah 'a sövmesinler!.."16 âyeti, diğer insanların değer verdikleri şeylere saygılı davranmayı önermektedir. Bu sebeple, küfür ve inançsızlık düşünce ve fikir olarak reddedilse de, her kim olursa olsun, bireyin değer verdiği kişisel inancına, düşünce ve kanaatine saldırmak, ahlâkî bir davranış olarak görülmemektedir.

Müşriklerin reisi Ebû Cehil'in oğlu İkrime'nin hanımı, Mekke'nin fethi sırasında İslâm'ı kabul etmişti. Bu arada kocası İkrime korkusundan Yemen'e kaçtığından, onu affedip Müslümanlığa kabul etmesi hususunda Hz. Peygamber'den söz almıştı. Bunun üzerine eşi, İkrime'yi bulup Müslüman olması için huzuruna getirdiğinde Hz. Peygamber: "Hoş geldin süvari yolcu!" diyerek onu güler yüzle karşıladı. Öte yandan çevresindeki arkadaşlarına da, "İkrime aranıza katılıyor, onu gördüğünüzde babası Ebû Cehil'e sövüp hakaret etmeyin, çünkü ölüye yapılan hakaret, hayatta olanı incitir." buyurdu.17

9-Kişilerin yeteneklerinden yararlanması:
Hz. Peygamber değişik işler için görevlendirdiği insanların yeteneklerini dikkate almıştır. Nitekim, "Kıyamet ne zaman kopacak?" diye soran kişiye, "Emanet zayi edildiği zaman kıyameti bekle." buyurmuş, aynı şahsın emanetin nasıl zayi olacağını sorması üzerine de, "İşler ehil olmayan kimselere verildiği zaman" demiştir.18

Hz. Peygamber , askeri başarıları ile ünlü olan Halid b. Velid'e Allah 'ın kılıcı anlamında "Seyfullah" demiş, yetenek ve başarısını takdir etmiştir.19 Hz. Peygamber, şiiri bir iletişim aracı olarak kullanmış; çağının sözlü iletişim geleneğine uyarak şairlerin yetenek ve becerilerinden İslâm'ı müdafaa etmede ve inkarcılara karşı tavır almada faydalanmıştır. O, "Şiirde hikmet vardır. Çünkü şiir, Kureyş'i oktan daha fazla yaralar."20 buyurmuştur.

10-Hediye vererek insanların gönlünü kazanması:
Hz. Peygamber, dostlukları kuvvetlendirme, sevgiyi pekiştirme, gönül kazanma, İslâm'a yönlendirme, muhtemel kötülükleri önleme, hizmet ve başarıyı ödüllendirme gibi çeşitli amaçlarla, beşeri bir âdete uyarak çevresindeki insanlara hediye vermiş ve başkalarının hediyelerini de kabul etmiştir. Bir defasında genç sahabi Cabir'den devesini satın almış, parasını ödedikten sonra almış olduğu deveyi ona hediye etmişti.21
 

Ekrem

Yönetici-Admin
Yönetici
Süper Mod
Üyemiz
Katılım
22 Şubat 2011
Mesajlar
9,111
Tepkime puanı
81
0qGIl.jpg


11-Mesajını kolaylık ve tedricilik yöntemiyle sunması:
Hz. Muhammed (sav), peygamberlik misyonu gereği, ilâhî mesajı, insan zihninin işleyiş ve algılayış yeteneğini dikkate alarak, bir anda değil de, zamana yayıp, önce basit ve kolay olandan başlayarak, yani tedricî olarak iletmiştir. Hz. Peygamber, Muaz'ı Yemen'e gönderirken şu tavsiyeleri yapmıştı: "Ehl-i Kitap'tan bir kavme gideceksin. Onları Allah 'tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah 'ın elçisi olduğuma şehâdet etmeye davet et. Eğer buna itaat ederlerse, Allah 'ın her gün ve gecede onlara beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Buna da itaat ederlerse, zenginlerden alınıp fakirlere verilecek bir zekatı Allah 'ın onlara farz kıldığını bildir. Buna da itaat ederlerse, sakın mallarının en kıymetlilerini alma. Mazlumun bedduasından kork. Çünkü mazlumun bedduası ile Allah arasında perde yoktur."22

12-Mesajını yaymak için çevresindeki insanlara sorumluluk vermesi:
Veda Hutbesinde Hz. Peygamber "Sizden burada bulunanlar sözlerimi burada bulunmayanlara ulaştırsın. Belki burada bulunan, kendinden daha anlayışlı ve sözlerimi daha iyi muhafaza edecek birine ulaştırır."23 diye hitap etmiştir. Hz. Peygamber bir defasında da: "Benim sözümü duyan, ezberleyen ve işittiği gibi kendinden sonrakilere ulaştıranı Allah nurlara gark etsin. Kendinden daha anlayışlı olanlara ilim taşıyan nice insanlar vardır. Niceleri de âlim olmadıkları halde ilim taşırlar."24 buyurarak, mesajının başkalarına iletilmesini temenni ettiği duasıyla insanları etkileyebilmiştir. Hz. Peygamber mesajının yayılmasında olduğu gibi aslını muhafaza edebilmesi için de çevresindeki insanlara sorumluluk vermiştir. "Benim adıma söylenmiş bir yalan, bir başkasının adına söylenen yalan gibi değildir. Bile bile benim adıma yalan uyduran kişi cehennemdeki yerine hazırlansın."25 Bir diğer sözünde de, mesajını içeren bilgileri gizleyenler için: "Kendisinden sorulan bir bilgiyi gizleyen ve onu insanlara ulaştırmayan kişiye kıyamet günü ateşten gem vurulur."26 buyurmuştur.

13-Olumsuz tepkilere karşı sabır ve tahammül göstermesi:
Eşi Âişe Hz. Peygamber'e, Uhud savaşının yapıldığı günden daha zor bir gün yaşayıp yaşamadığını sormuş, O da şu şekilde cevap vermiştir: "Evet, senin kavminden çok kötülük gördüm. Bu kötülüklerin en fenası, onların bana (Taif de bir mevkii olan) Akabe günü yaptığıdır. Taifli İbn Abdülyâlîl'e sığınmak istemiştim de beni kabul etmemişti. Ben de geri dö*nüp, derin kederler içinde yürümekteydim. Karnüsseâlib (denilen yere) varıncaya kadar kendime gelemedim. Orada başımı kaldırıp baktığımda, bir bulutun beni gölgelediğini gördüm. Dikkatlice bakınca bulutun içinde Cebrail'i fark ettim. Cebrail bana seslenerek: ‘Allah , kavminin sana ne söylediğini ve seni himaye etmeyi nasıl reddettiğini duymuştur. Onlara dilediğini yapması için de sana Dağlar Meleği'ni göndermiştir.' dedi. Bunun üzerine Dağlar Meleği bana seslenerek selam verdi. Sonra da: ‘Ey Muhammed! Kavminin sana ne dediğini Allah işitti. Ben Dağlar Meleğiyim. Ne yapmamı istiyorsun? Eğer dilersen şu iki dağı onların başına geçireyim.'dedi. O zaman: ‘Hayır, ben onların soylarından sadece Allah 'a ibadet edecek ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayacak kimseler çıkarmasını Allah 'tan dilerim.' dedim."27

14-İyiliği tercih etmesi, intikam alma yoluna gitmemesi:
Hanîfe oğullarından Sümâme b. Usâl, Mekke'de Hz. Muhammed'le (sav) karşılaştığında, Peygamberin kendisini İslâm'a davet etmesi üzerine, "Bir daha bu teklifini yaparsan seni öldürürüm." diyen ve bir başka sefer, Hz. Peygamberin kendisine gönderdiği elçiyi öldürmek isteyecek kadar düşmanlıkta ileri giden bir kişiydi. Bir İslâm askeri birliği onu yakalayarak Medine'ye getirmişti. Fakat, askerler yakaladıkları bu kişiyi tanıyamamışlardı. Hz. Peygamber onu görür görmez tanımış ve mescidde bir direğe bağlanmasını ve kendisine saygılı davranılmasını istemiştir. Namaz için mescide, giriş ve çıkışlarda bizzat Hz. Peygamber kendisiyle ilgilenmiş ve ona iman teklif etmiştir. Onun bu isteğine cevaben Sümame'nin hep, "Şâyet beni öldürecek olursan, zaten kanı dökülecek katil bir kimseyi öldürmüş olacaksın; şâyet kan diyeti istersen istediğini veririm." sözleri karşısında Hz. Peygamber, ona hiç karşılık vermeksizin oradan uzaklaşıp gitmekteydi. Sümame, bu arada camide olup bitenleri ve İslâm'ın nasıl bir din olduğunu bizzat görmekteydi. Üç gün sonra o, yine bildik cevabım tekrar edince Hz. Peygamber, onun hiçbir fidye alınmaksızın serbest bırakılmasını istedi. Sümame, bu tavırdan oldukça etkilenmiş olmalı ki, serbest kalınca camiden çıktı, şehir dışında bir yerde güzelce temizlendikten sonra tekrar Hz. Peygamber'e gelerek, Ona Müslüman olduğunu bildirdi ve şöyle dedi: "Şu ana kadar sen bana dünyanın en iğrenç adamı gibi duruyordun; işte artık şimdi seni herkesten çok takdir ediyorum."

15-Bazen sosyo-psikolojik bir baskı, bazen de uyarı, azarlama ve müdahale etme yoluna gitmesi:
Hz. Peygamber, bazen sosyo-psikolojik bir baskı uygulama yoluna gitmiştir. Rivâyetlere göre, Ka'b b. Mâlik, askerî bir sefere katılması gerekirken her nasılsa ihmal etmiş, katılmamıştı. Onun bu tavrı Hz. Peygamber tarafından hoş karşılanmamış ve kendisiyle elli gün konuşulmamıştı. Bu durumda, ondan başka iki kişi daha vardı. Yüzlerine dahi bakılmadığı, kendileriyle iletişimin tamamen kesildiği böyle bir tavır, aslında savaşa katılan Müslümanlarla birlikte hareket etmedikleri için bir cezalandırmaydı. Hz. Peygamberin kırgın ve kızgın bir şekilde "Allah 'ın hükmü gelinceye kadar kalk, git!" dediği Ka'b b. Malik, bu elli günlük sürede, yeryüzünün kendisine dar geldiğini söylemiştir. Bu süre sonunda samimi tevbeleri üzerine Allah , affedildiklerini bildiren şu âyeti indirmiştir:149 "Ve (savaştan) geri bırakılan o üç kişinin (tevbelerini kabul buyurdu). Bütün genişliğiyle beraber arz başlarına dar gelmiş ve canları kendilerini sıktıkça sıkmış ve Allah 'tan, yine Allah 'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Allah onların tevbesini kabul buyurdu ki tevbe etsinler.
Çünkü Allah , tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir."28

Dr. Yusuf MACİT
(alıntı)
 
Üst Alt