Ruh-Beden İlişkisi

elifgibi

Uzman Kardeşimiz
Üyemiz
Katılım
28 Mart 2011
Mesajlar
2,125
Tepkime puanı
26
İnsan, ruh ve bedenden meydana gelmiştir. Bedenimiz şehadet âleminden, ruhumuz gayb âlemindendir. Mevlâna, ruhun cesede gelmesini şöyle anlatır: “Arşta oturup duruyordum. Anamın şehveti ‘inin’ emriyle beni buraya attı.” (1) “İnin” ifadesinde, Hz. Âdem’in ve neslinin dünyaya gönderilmesini anlatan “Hepiniz cennetten inin, dedik” (Bakara suresi, 38) ayetine işaret vardır.

İnsan, sadece et ve kemikten meydana gelmiş maddî bir cisim değildir. Ondaki korku, sevgi, merak, hayal, tefekkür gibi duygular, maddeyle izah edilemeyecek şeylerdir. Maddeci felsefe mensupları, insanı sadece maddî bir varlık olarak ele alırlar. Halbuki, insanın gerçek boyutu, mânâ yönüdür. Mevlâna, bunu şöyle ifade eder: “Biz, saman gibi olan bu tabiat âlemiyle örtülmüş mânâ deryasıyız. Cismimiz bizim ruhumuza perde ve nikap olmuştur.” (2)

Yani, üzeri saman dolu bir denize bakan, ilk bakışta sadece samanı görür. Halbuki, o saman altında muazzam bir deniz gizlidir. Saman perdesi aralandığında deniz ortaya çıkacaktır. Onun gibi, maddî bedenimiz, bir mânâ denizi olan ruhumuzun üstünü örten saman gibidir.

Mevlâna’nın şu ifadeleri, ruh sultanının el organıyla yaptıklarından bir kısmını anlatır:
“Gönül isteyince el, parmaklarıyla hesap yapar. Yahut o parmaklarla kitap yazar. El, gizli bir elin hükmünde kalmış. O gizli el, cismanî olan eli dışarıya nasbetmiştir.

“Yine gönül isterse o el, düşmana karşı yılan gibi öldürücü olur.
“Yine gönül isterse o el, bir dosta karşı yardımda bulunur.
“Yine gönül isterse o el, yemekte kaşıklık eder.
“Yine gönül isterse, düşman beyninde on batmanlık bir topuz olur.
“Acaba gönül, bu beş hisse ve onların makamlarına ne söyler? Aralarında ne acaib bir visal, ne garib ve gizli bir sebeb ve irtibat vardır?

“Galiba gönül mühr-ü Süleymanı bulmuş ki, bu beş hissin yularını istediği tarafa çeviriyor. Zahirdeki beş his onun kolayca mutîi, bâtındaki beş his de, onun memurudur.” (3)

Mevlâna, bir başka açıdan şu benzetmeyi yapar: “Bedenler, ağızları kapalı destilere benzerler Her destide ne var, sen ona bak! O beden destisi ab-ı hayatla doludur. Bu beden destisi zehirle.” (4)

“Her kap içindekini sızdırır” derler. İnsanın ruhunda gizledikleri, söz ve davranışlarına yansır. “Ağzınızı her açışta başkaları oradan içinizi seyreder” denilir. Bu ifade, söylenen sözün, sahibini ele verdiğini anlatır. Mevlâna, bu manalara şöyle dikkat çeker: “Dil, gönüle perdedir. Perde deprendi mi sırlara erilir. Çayırlıktan, çimenlikten gelen yel, külhandan (sıcak yerden) esip gelen yelden farklıdır. Korkakların narasıyla, babayiğit erlerin narası, tilkiyle arslanın sesi gibi farkedilir.

“Yahut dil, tencerenin kapağına benzer. Oynadı, açıldı mı içinde ne yemek var anlarsın.” (5) “İnsan dilinin altında gizlidir Bu dil, ruh kapısının perdesidir. Bir rüzgar perdeyi kaldırınca, evin içerisi bize görünür.” (6)

İlim ve marifetle dolu bir ruh, derunundaki engin mânâları ancak dil vasıtasıyla anlatabilir. O zaman “dil denilen et parçasından nehirler gibi hikmet selleri akar.” (7)

İşte, bu el ve dil örneklerinde görüldüğü gibi, beden ruhun âleti durumundadır. Durum böyle iken, insanı sadece maddeden ibaret zannetmek, manevî körlükten başka bir şey değildir.

Kaynaklar:
1. Mevlana, VI, 221 (İzbudak).
2. Mevlana, XII, 210.
3. Mevlana, V, 1651-1652.
4. Mevlana, VI, 54 (İzbudak)
5. Mevlana, VI- 390.
6. Mevlana, VI, 258.
7. Mevlana, VIII, 759.
 
Üst Alt