Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Hz. Muhammed (s.a.v)
Efendimiz (s.a.v)'i Tanıyalım
Reci Vakası ve Bir'i Mauna Faciası.
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ekrem" data-source="post: 13576" data-attributes="member: 3"><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">RECİ VAK'ASI</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">(Hicret 'in 4. senesi Sefer ayı) </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Uhud Harbinden sonra, Müslümanların harbteki mağlûbiyetleriyle zaafa uğradıkları zannına kapılan etraftaki bazı Arap kabilelerinde, İslâm'ın merkezi Medine'ye karşı bazı kıpırdanma ve hareketlenmeler görüldü. Harekete hazırlananlardan biri de, Huzeyl Kabilesinden Hâlid b. Süfyan idi. Medine üzerine yürümek için hazırlıklarını tamamlamıştı ki, Peygamber Efendimiz durumu haber almıştı. Ashabı Suffa'dan Abdullah b. Üneys'i, haberin doğruluğunu tahkik için göndermişti. Yayılan haberin doğru olduğunu, bizzat hareketi plânlayan Hâlid b. Süfyan'dan öğrenen Abdullah b. Üneys, bir fırsatını kollayıp, kılıcıyla onu öldürmüştü.194 </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bu hâdise, civar kabilelerin bir müddet sessiz sedasız durmalarını sağlamıştı, ama Müslümanlara karşı intikam ve taarruz hırslarını da bilemiş oluyordu. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Sinsi düşman, açıktan açığa Müslümanlara karşı çıkamayacağını anlayınca, bu intikam duygusunu tatmin için başka yollar aradı. Masum kılığına girerek Adal ve Kare Kabilesine mensup altı kişilik bir heyet, Medine'ye çıkageldi. Müslüman olduklarını söyleyerek Peygamber Efendimizin huzuruna çıktılar. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Yâ Resûlallah!.. Kabilemiz arasında İslâmiyet yayılmış durumda. Sahabîlerinden birkaçını, İslâm hükümlerini tebliğ etmek, Kur'ân okuyup öğretmek üzere bizimle beraber gönder!"195 diye ricada bulundular. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Resûli Ekrem, İslâm'a hizmet teşkil edecek bu masum ve mâkul görünen talebi cevapsız bırakmadı; Mersed b. Ebî Mersed başkanlığında 10 sahabîyi gelenlerle birlikte gönderdi. İrşad vazifesiyle yola çıkan 10 sahabîden, isimleri bilinen yedisi şunlardı: </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Mersed b. Ebî Mersed, Hâlid b. Ebî Bukeyr, Abdullah b. Târik, Âsim b. Sabit, Hubeyb b. Adiyy, Zeyd b. Desinne ve Muattib b. Ubeyd.196 </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">İrşad heyeti, Huzeylilere âit Reci adındaki su başına geldiklerinde, âdi ve alçakça bir hıyanetle karşı karşıya bulunduklarını anladılar. Bir anda Benî Lihyan'dan 100 kadar okçunun hücumuna mâruz kaldılar. "Biz Müslüman olduk, bize irşad heyeti gönder." diye yalvaran bu adamlar, şimdi Müslüman mürşidleri Lihyanlann okçularına teslim ediyorlardı. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Müslümanlar, kılıçlarını sıyırarak bir dağa iltica ettiler. Kendilerini kılıçlarıyla müdafaa etmeye kalktılarsa da, kısa zamanda mukavemetleri kırıldı. Hainler, Müslümanların sığındıkları dağın etrafını sardılar: </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Eğer yanımıza inip teslim olursanız sizi öldürmeyiz!" diye seslendiler. Müslüman muallimler, müşriklerin bu sözlerine güvenmeyip teslim olmayı reddettiler. İçlerinden Asım b. Sabit, "Ben, müşriklerin himayesini ömrüm boyunca kabul etmemek üzere yeminliyim! Vallahi, ben bu kâfirlere asla teslim olmam!" dedi; sonra da, " Allah'ım, Resulünü durumumuzdan haberdar et!" diye dua etti. Bir taraftan da müşriklere ok yağdırıyordu. Ok atarken de, "Ben ne diye çarpışmayayım ki?.. Gücüm kuvvetim serinde, oklarım yanımda, yayımın kirişi kalın, enli temrünler sebebiyle kayıp gitmekte."Ölüm hak, dünya boş ve geçicidir. "Takdir edilen elbette başa gelecektir! "İnsanlar er geç Allah'a dönecektir!</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">"Eğer ben sizinle çarpışmazsam annem evlâdsız kalsın." diyordu.197 </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bu kahraman sahabî, oku bitince, mızrağını kullanmaya başladı. O da kırılınca kılıcına sarıldı. Böylece birçok müşriki yere serdikten sonra son duası ise şu oldu: </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">" Allah'ım!.. Ben, Senin dinini korumaya çalıştım; Sen de cesedimi müşriklerden koru!"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Diğer sahabîler de kahramanca çarpıştılar. Ancak, 100 kişiye karşı 10 kişi ne yapabilirdi ki?.. Sonunda, aralarında Âsim b. Sâbit'in de (r.a.) bulunduğu yedi sahabî, müşrik oklarıyla şehid oldular. Geri kalan üç sahabî ise, müşriklerden kendilerini öldürmeyeceklerine dair kesin söz alınca teslim oldular. Müşrikler üçünü de yaylarının kirişiyle sıkıca bağladılar. Sonra Mekke'nin yolunu tuttular. Maksatları, onları götürüp Müslümanlara karşı kalbleri kin ve nefretle dolu Kureyş müşriklerine satmaktı! </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Yolda, Abdullah b. Târik, bir fırsatını kollayıp kaçtı. Ancak bu kaçış hayata değil, şehâdete idi. Müşriklerin attıkları taşlarla o da şehid oldu. Geriye iki kişi kaldı: Zeyd b. Desinne ve Hubeyb b. Adiyy... Bunları da götürüp Mekke'de sattılar. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Âsim b. Sabit, Uhud Muharebesinde, Sülâfe adındaki azılı bir müşrik kadının iki oğlunu öldürmüştü. Bu şerir kadın, Hz. Âsım'ın başını eline geçirdiği takdirde, onunla şarap içeceğine dair yemin etmişti. Lihyan Oğulları bunu biliyorlardı. Bu sebeple hunharca şehid ettikleri Hz. Âsim b. Sâbit'in başını alıp Mekke'deki bu kadına götürmek istiyorlardı. Ancak Allah, kendilerine bu fırsatı vermedi. Âsim b. Sâbit'in (r.a.) şehid olmadan az önce, "Allah'ım!.. Müslüman olduğum günden beri Senin yüce dinini müdafaa ve himaye etmek için nefsimi feda ettim. Bugün, son günümdür. Sen de benim cesedimi (müşriklerin dokunmasından) muhafaza eyle!"198 diye ettiği duasını Cenâbı Hakk kabul etti. Müşrikler cesedinin başına yaklaşmak istedikleri sırada, cesedin başında birden bir arı sürüsü peyda oldu ve onları cesede yaklaştırmadı. Bunun üzerine cesedi sabahleyin gelip almak üzere ayrıldılar. Ancak, sabah geldiklerinde ceset ortada yoktu. Şaşırdılar. Çünkü Cenâbı Hakk, gece bir yağmur yağdırmış ve bu büyük sahabînin cesedini necis müşriklerin ellerinin dokunmasına fırsat vermeden sellere sürükletip götürmüştü!</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">HZ. HUBEYB İLE HZ. ZEYD'İN ŞEHÂDETLERİ </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Lihyan Oğulları tarafından Mekke'ye götürülen Hz. Hubeyb b. Adiyy ile Zeyd b. Desinne, Bedir'de çok yakınları öldürülenler tarafından satın alınmış ve hapsedilmişlerdi. Kureyş'in kararı, bu iki sahabîyi şehid etmekti. Bir müddet hapiste işkence ve eziyetlere mâruz bıraktıktan sonra, bir gün alıp ikisini birlikte Ten'im mevkiine götürdüler. İki kahraman sahabî son olarak kucaklaşıp birbirlerine sabır tavsiyesinde bulundular. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Ten'im denilen yer, sanki bayram yeriymiş gibi, çoluk çocuk, genç ihtiyar, kadın erkekle dolmuştu: Bu iki masum sahabînin mâruz kalacakları gaddar hareketi seyre gelmişlerdi. Hürriyeti ve insanlığı ayaklar altına alan canileri alkışlamaya koşmuşlardı. Yarım kalan Uhud muvaffakiyetleri ile Bedir mağlûbiyetinin acısını çıkaramadıklarını biliyor ve o acıyı, hıncı ve intikamı, bu iki masum, müdafaasız ve silâhsız sahabîyi darağacında sallandırmakla almaya çalışıyorlardı. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Hubeyb 'in Şehddeti </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Çukur kazılmış, direk dikilmişti. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Hubeyb'i direğe doğru götürdüler. Gönlü Allah'ın ve Resulünün muhabbetiyle dopdolu Hz. Hubeyb, telâşsız, tereddütsüz idi. Allah'ın dini uğrunda şehid olmayı en büyük şeref biliyordu. İki rekât namaz kılmak için müsaade istedi. İzin verilince bütün samimiyetiyle Yüce Mevlâsınm huzuruna yöneldi. İki rekât namazını tamamladıktan sonra müşriklere dönerek, "Vallahi," dedi, "eğer Hubeyb ölümden korktu da namazı uzattı demeyecek olsaydınız, namazı uzatır ve çoğaltırdım!"199</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Hubeyb, bu hareketiyle, idamdan önce iki rekât namaz kılma âdet ve sünnetini de başlatan ilk insan oluyordu.200 </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Müşrikler ona, "Muhammed'in dinini terk eder ve ecdadının dinine dönersen sana eman veririz!" dediler. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Kahraman sahabî, "Vallahi, hayır!.. İslâm'dan asla dönmem! Hattâ, dünya, içindekilerle beraber bana verilse, yine de dönmem!" diye cevap verdi. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bu sefer müşrikler, "Doğru söyle: Şimdi senin yerine Muhammed olsa ve sana bedel o öldürülse memnun olurdun, değil mi?" diye sordular. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Gönlü Resûlullah'a muhabbetle yanıp tutuşan sahabîden gelen cevap, müşrik canileri şaşırttı, tüylerini diken diken etti: " Allah'a yemin ederek söylüyorum ki, Peygamberimizin ayağına bir diken batmaktansa, evimden, hayatımdan, çoluk çocuğumdan olmaya razıyım!" Müşrikler, fedakârlığın böylesini görmemiş, Allah'a ve Resulüne bağlılığın tatlı saadetini yaşamamış oldukları için, Hubeyb Hazretlerinin bu cevaplarına gülüp geçiyorlardı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Etrafına bakan büyük insan, hiçbir nurânî yüz göremiyordu. Bütün suratlar abustu; şirkin çirkinliği yüzlerine aksetmişti sanki... Kendisiyle Resûlullah'a selâmını iletecek kimsecikler yoktu o kocaman kalabalıkta... Bizzat kendi ağzıyla, hayatını uğruna feda ettiği Resûlullah'a darağacında selâm yollamaktan başka çâresi yoktu. Şöyle niyazda bulundu: </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">" Allah'ım!.. Şu anda düşman yüzlerden başka yüz göremiyorum!</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">" Allah'ım!.. Burada selâmımı Resulüne ulaştıracak hiç kimse yok! Ne olur ona selâmımı Sen ulaştır!</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">" Allah'ım!.. Sen, bize Resulünün peygamberliğini bildirdin. Bize reva görülenleri de ona sabahleyin bildir."201</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bu hazin dua yapılırken, Resûli Ekrem Efendimiz de, Medine'de, Hubeyb'in selâmını, "Aleykesselâm!" diyerek aldı; sonra da ashabına dönerek, "Kureyş, Hubeyb'i şehid etti." buyurdu. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Hubeyb, eli kolu ağaçtan direğe bağlı bekletiliyordu. Karşısında, babalan öldürülmüş 40 genç, ellerinde mızraklarla duruyorlardı. Emir alınca, dört bir taraftan mızrakları bu aziz sahabînin vücuduna batırmaya başladılar. Hubeyb'in, işkenceler altında ruhunu teslim etmesini istiyorlardı. Bir ara Hz. Hubeyb'in yüzü Kabe'ye döndü. Allah'a bundan dolayı hamdetti: "Hamdolsun o Allah'a ki, yüzümü, Kendisinin, Resulünün ve mü'minlerin razı oldukları kıbleye çevirdi!"</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Kureyş müşrikleri buna da tahammül edemediler ve onun yüzünü Kabe'den çevirdiler. Fakat, fedakâr sahabî, yüzü Kabe'ye doğru şehâdet makamına erişmek istiyordu. Rabbi Rahîmine, " Allah'ım!.. Eğer ben, Senin katında hayırlı bir isem, yüzümü kıblene çevir!" diye yalvardı.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Kıbleye çevrilen Hubeyb Hazretlerinin yüzünü müşrikler, bir daha başka tarafa çeviremediler.202 </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Hubeyb'in, ruhuyla yüce âlemlere yükselme zamanına kısa bir süre kalmıştı. Ruhunu teslim etmeden önce kendisine Allah'a ve Resulüne îman ve muhabbetten dolayı bu zulmü, bu eziyeti reva görenlere, "Allah'ım!.. Kureyş müşriklerini mahvet; topluluklarını tarü mâr et; onların birer birer canlarını al! Hiçbirini sağ bırakma Allah'ım!.."203 diye beddua etti.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Yüksek sesle yapılan bu beddua, Ten'im mevkiinde yankılandı, îmansız kalblere müthiş bir korku verdi: Kimisi yüzükoyun yere uzandı, kimi kulağını tıkadı. Bu korku, Hubeyb Hazretlerinin şehâdetinden çok sonraya kadar da devam etti. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Mızraklar göğsüne saplı Hz. Hubeyb, o ibret verici manzara içinde bir müddet Allah'ın varlık ve birliğini, Resulünün hak ve peygamberliğini şirk ehlinin suratlarına haykırdı. Az sonra da hayatını şehâdet mertebesiyle noktaladı. Böylece, Allah yolunda darağacında ruhunu teslim eden ilk Müslüman oldu.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Sıra, Hz. Zeyd'de... </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Hubeyb'in şehâdetini, Hz. Zeyd'in şehâdeti takib edecekti. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Müşrikler onu da Ten'im'e alıp getirmişler ve darağacına bağlamışlardı. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hz. Hubeyb'e yapılan tekliflerin aynısı ona da yapıldı. Fakat, bu büyük sahabî de, Hubeyb'in verdiği aynı cevapları pervasızca verdi.Ebû Süfyan, bu durum karşısında hayret ve takdirini gizleyemedi: "Ben, insanlar arasında ashabının Muhammed'i sevdiği kadar hiç kimsenin, hiç kimseyi sevdiğini şimdiye kadar görmüş değilim!"204 </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Tekliflerinden netice almayan müşrikler, Hz. Zeyd'i oklarına hedef aldılar ve onu da şehid ettiler. Cesedi bağlı bulunduğu yerde kalan büyük sahabînin ruhu kim bilir hangi yüce âlemde tayeran ediyordu? </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Her iki sahabî de, îmanlarında, Allah'a ve Resulüne sadâkatte zerre kadar tereddüde düşmeden, işte böylesine imrenilecek güzel bir surette hayat defterlerini kapadılar.</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bİ'Rİ MAUNA FACİASI </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Hicret'in 4. senesi Sefer ayı idi. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Benî Âmir Kabilesinin efendisi ve reisi Ebû Bera Amir b. Mâlik, Peygamberimizi ziyaret maksadıyla Medine'ye geldi. Ebû Bera, samimî bir insan, Resûli Ekrem'e ve Müslümanlara dost biriydi. Efendimize hediye etmek üzere de iki at ile iki deve getirmişti. Ancak Resûli Ekrem, "Ben, müşriklerin hediyesini kabul edemem. Eğer hediyenin kabul edilmesini istiyorsan Müslüman ol!" diyerek onun hediyesini kabul etmedi ve kendisini Müslüman olmaya davet etti. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Ebû Bera o anda Müslüman olmadı, ama İslâmiyete karşı gösterdiği alâkadan da vazgeçmedi. Peygamber Efendimize, "Yâ Muhammedi.. Beni davet ettiğin din, pek güzel, pek şereflidir. Kavmim benim sözümü dinler. Eğer sahabîlerinden birkaçını Kur'ân ve sünneti öğretmek üzere gönderecek olursan, ümit ederim ki davetini kabul ederler!" dedi.205 </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Resûli Kibriya Efendimiz, Necid halkına pek güvenmiyordu. Ashabına bir hainlikte bulunabilirler endişesini taşıyordu. Bu endişesini, "Göndereceğim kişiler hakkında Necid halkından korkarım!" diyerek de izhar etti. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Ancak Ebû Bera teminat verdi. "Onları" dedi, "ben himayeme aldıktan sonra, Necid halkının onlara dokunması hadlerine mi düşmüş?" Ebû Bera'nın güvenilir, sözüne itimat edilir biri olması, Peygamber Efendimizin endişesini giderdi. Sonunda, 40 veya 70 kişiden ibaret irşad heyetini göndermeye karar verdi. Altısı Muhacir, diğerleri Ensâr'dan idi. Hepsi de Suffa ehli idi. Başlarına Münzir b. Amr tâyin edildi.206 </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Peygamber Efendimiz, ayrıca Necid halkına ve Benî Âmir reislerine verilmek üzere heyetle birlikte bir de mektup gönderdi. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">İrşad ve tebliğ heyeti Bi'ri Mauna denilen mevkie vardı. Burası, Medine'nin doğu tarafına düşen, Süleym ile Âmir Oğulları yurtları arasında kalan, Benî Süleym'e âit bir su kuyusu idi. Burada Hz. Resûlullah'ın mektubunu Amir b. Tufeyl'e götürmek vazifesini, Haram b. Milhan üzerine aldı. Bu sahabî, mektubu götürüp ona teslim etti. Ne var ki, mektubun muhatabı Âmir, okuma gereği bile duymadan elçi sahabîyi orada şehid etti.207 Azîz şehidin, bu hain adamın darbeleri altındaki son sözleri şunlar oldu: </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">" Allahü Ekber! Kabe'nin Yüce Rabbîne yemin olsun ki, kazandım gitti!"208</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Âmir b. Tufeyl, bu masum sahabîyi şehid etmekle de yetinmedi; Âmir Oğullarını, heyetteki diğer sahabîleri de öldürmek için yardıma çağırdı. Ancak, Âmir Oğulları, önceden Ebû Bera'ya, gelecek irşad heyetine dokunmayacaklarına dair söz vermiş bulunduklarından, bu adama yardıma yanaşmadılar. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Benî Âmir'den yardım konusunda red cevabı alan Âmir, bu sefer kendisi gibi gözleri ve gönülleri kan ve kin ile dolmuş Süleyman Oğullarından birkaç kabîlenin yardımını temin etti. Hep birlikte, Mauna Kuyusu mevkiinde olup bitenden habersiz bekleyen masum sahabîleri de şehid etmek üzere harekete geçtiler. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bu arada, mektubu götüren sahabînin geciktiğini gören irşad heyeti, dinlendikleri Mauna Kuyusu mevkiinden durumu öğrenmek üzere Necid bölgesine doğru yol almışlardı. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Tam o sırada, karşılarında elleri silâhlı kalabalık bir müşrik topluluğu buldular. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Sahabîler, kılıçlarını sıyırarak kendilerini çepeçevre kuşatanlara, "Vallahi, bizim sizinle hiçbir işimiz yok. Biz sâdece Peygamberimizin verdiği bir vazife için yolumuza gidiyoruz!" dediler.209 </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Fakat, kana susamış müşrikler, bu sözlere aldırış bile etmediler. Kararlan kesindi: İslâm'ı ve îmanı öğretmek kutsî vazifesiyle yola çıkan bu fedakâr sahabîleri, teker teker şehid edeceklerdi. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Başlarına gelecekleri fark eden sahabîler, el açarak Rabbi Rahîmlerine, "Ey Rabbimiz!.. Durumumuzu Resulüne haber verecek burada kimsemiz yok. Selâmımızı ona Sen ulaştır! İlâhî!.. Peygamberin vasıtasıyla kavmimize haber ver ki: Biz Rabbimize kavuştuk. Rabbimiz bizden razı oldu ve bizi de razı etti."210 diye yalvardılar. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Aynı anda Cebrail (a.s.), bu kahraman sahabîlerin selâmını ve durumlarını Resûli Kibriya Efendimize ulaştırdı. Selâmlarına, "Aleyhimüsselâm" diyerek karşılık veren Resûli Ekrem, ashabına dönerek, müşriklerin bu fedakâr kardeşlerini şehid etmek üzere olduklarını haber verdi ve onlar için mağrifet dilemelerini istedi. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Peygamber Efendimiz, ashabına bu haberi iletirken irşad heyetinde bulunan sahabîlerin birkaçı müstesna diğerleri hain düşman mızraklarıyla delik deşik edilmiş ve şehid olmuşlardı.Kurtulan sahabîlerden ikisi deve gütmeye gitmişlerdi, biri ise öldü diye şehidler arasında terk edilmişti. Develeri güden iki sahabî, bir müddet sonra Bi'ri Mauna mevkiine dönünce dehşetli manzarayla ürperdiler. Bu ciğer parçalayıcı sahne karşısında gözyaşı döktüler. Kendine hâkim olamayan biri, müşriklerin arkasına takıldı ve şehid oluncaya kadar kendileriyle çarpıştı. Diğeri ise esir alındı, ancak sonradan serbest bırakıldı. Şehidler arasında öldü diye terk edilen Ka'b b. Zeyd Hazretleri ise, müşrikler ayrıldıktan sonra, çıkıp Medine'ye geldi.2" </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Peygamberimizin Bedduası </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bu seçkin sahabîlerinin haince bir suikaste kurban gitmelerinden dolayı, Peygamber Efendimiz, son derece üzüldü. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Enes b. Mâlik, "Resûlullah'ın, Bi'ri Mauna'da şehid edilen ashaba yanıp üzüldüğü kadar hiçbir kimseye, hiçbir şeye yanıp üzüldüğünü görmedim!"212 der. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Duyduğu derin üzüntü, Peygamber Efendimizi, bu cahillikte bulunanlara beddua etmeye kadar götürdü. Haber aldığı gecenin sabah namazında birinci rekâttan sonra ikinci rekâtın rükûundan doğrulunca şu bedduada bulundu: </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">" Allah'ım!.. Mudar Kabilelerini kahreyle!</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">" Allah'ım!.. Onların yıllarını Yusuf Peygamber'in kıtlık yılları gibi çetin yap, başlarına dar getir!</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">" Allah'ım!.. Lihyan Oğullarını, Adal, Kare, Zi'b, Rı'l, Zekvan ve Usayya Kabilelerini Sana havale ediyorum. Zîra, onlar, Allah'a ve Resulüne karşı geldiler!"213</span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Peygamberimiz, bu bedduasına bir ay boyunca her vakit namazından sonra devam etti. Sahabei Kiram da "Âmin." dediler.214 </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Fahri Kâinat'in bu duası kabul olundu. Kısa bir müddet sonra adı geçen bölgede kıtlık kuraklık başladı, yağışlar kesildi, sular çekildi, her taraf yanıp kavruldu. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Diğer taraftan, Ebû Bera da, Resûli Ekrem Efendimizin, "Bu, Ebû Bera'nın başımıza getirdiği bir iştir." sitemine ve yapmış olduğu himaye taahhüdünün yeğeni Amir b. Tufeyl tarafından böylesine cânîce çiğnenmesine tahammül edemedi ve üzüntüsünden hastalanarak kısa zaman sonra öldü. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Ard arda meydana gelen Reci ve Bi'rMauna facialarında 80 kadar güzide sahabî şehid düşmüştü. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Peygamberimizin Anlaşmaya Sadâkat Göstermesi </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Faciadan, Mudarîlerden olduğunu söylemekle kurtulan Amr b. Ümeyye, Medine yolunu tuttu. Yolda iki adama rastladı. Bi'ri Mauna'da sahabîlerı şehid eden kabîleye mensup kimseler olduğu zannıyla bir fırsatını bulup onları öldürdü. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Medine'ye gelip durumu haber verince, Resûli Ekrem Efendimiz, "Sen ne kötü bir iş yaptın!" buyurdu. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Zîra, bu iki kişi Âmir Oğullarından idiler ve Medine'ye gelerek Peygamberimizle görüşmüşlerdi. Ayrılırlarken de Resûli Ekrem kendilerine bir eman ve dokunmazlık yazısı vermişti. İşte Amr'ın öldürdüğü, eman verilmiş bu kimselerdi. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Dokunmazlık yazısını, öldürülen iki kişiyle Peygamber Efendimizden başkası bilmiyordu. Buna rağmen, Resûli Ekrem, verdiği sözün, bu sözünden haberi olmayan bir sahabî tarafından ihlâl edilmesi sebebiyle öldürülenlerin diyetini ödedi. Böylece, verdiği söze ve yaptığı anlaşmaya sadâkatini göstermiş oldu. </span></span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ekrem, post: 13576, member: 3"] [B][FONT=Arial][SIZE=3]RECİ VAK'ASI (Hicret 'in 4. senesi Sefer ayı) Uhud Harbinden sonra, Müslümanların harbteki mağlûbiyetleriyle zaafa uğradıkları zannına kapılan etraftaki bazı Arap kabilelerinde, İslâm'ın merkezi Medine'ye karşı bazı kıpırdanma ve hareketlenmeler görüldü. Harekete hazırlananlardan biri de, Huzeyl Kabilesinden Hâlid b. Süfyan idi. Medine üzerine yürümek için hazırlıklarını tamamlamıştı ki, Peygamber Efendimiz durumu haber almıştı. Ashabı Suffa'dan Abdullah b. Üneys'i, haberin doğruluğunu tahkik için göndermişti. Yayılan haberin doğru olduğunu, bizzat hareketi plânlayan Hâlid b. Süfyan'dan öğrenen Abdullah b. Üneys, bir fırsatını kollayıp, kılıcıyla onu öldürmüştü.194 Bu hâdise, civar kabilelerin bir müddet sessiz sedasız durmalarını sağlamıştı, ama Müslümanlara karşı intikam ve taarruz hırslarını da bilemiş oluyordu. Sinsi düşman, açıktan açığa Müslümanlara karşı çıkamayacağını anlayınca, bu intikam duygusunu tatmin için başka yollar aradı. Masum kılığına girerek Adal ve Kare Kabilesine mensup altı kişilik bir heyet, Medine'ye çıkageldi. Müslüman olduklarını söyleyerek Peygamber Efendimizin huzuruna çıktılar. "Yâ Resûlallah!.. Kabilemiz arasında İslâmiyet yayılmış durumda. Sahabîlerinden birkaçını, İslâm hükümlerini tebliğ etmek, Kur'ân okuyup öğretmek üzere bizimle beraber gönder!"195 diye ricada bulundular. Resûli Ekrem, İslâm'a hizmet teşkil edecek bu masum ve mâkul görünen talebi cevapsız bırakmadı; Mersed b. Ebî Mersed başkanlığında 10 sahabîyi gelenlerle birlikte gönderdi. İrşad vazifesiyle yola çıkan 10 sahabîden, isimleri bilinen yedisi şunlardı: Mersed b. Ebî Mersed, Hâlid b. Ebî Bukeyr, Abdullah b. Târik, Âsim b. Sabit, Hubeyb b. Adiyy, Zeyd b. Desinne ve Muattib b. Ubeyd.196 İrşad heyeti, Huzeylilere âit Reci adındaki su başına geldiklerinde, âdi ve alçakça bir hıyanetle karşı karşıya bulunduklarını anladılar. Bir anda Benî Lihyan'dan 100 kadar okçunun hücumuna mâruz kaldılar. "Biz Müslüman olduk, bize irşad heyeti gönder." diye yalvaran bu adamlar, şimdi Müslüman mürşidleri Lihyanlann okçularına teslim ediyorlardı. Müslümanlar, kılıçlarını sıyırarak bir dağa iltica ettiler. Kendilerini kılıçlarıyla müdafaa etmeye kalktılarsa da, kısa zamanda mukavemetleri kırıldı. Hainler, Müslümanların sığındıkları dağın etrafını sardılar: "Eğer yanımıza inip teslim olursanız sizi öldürmeyiz!" diye seslendiler. Müslüman muallimler, müşriklerin bu sözlerine güvenmeyip teslim olmayı reddettiler. İçlerinden Asım b. Sabit, "Ben, müşriklerin himayesini ömrüm boyunca kabul etmemek üzere yeminliyim! Vallahi, ben bu kâfirlere asla teslim olmam!" dedi; sonra da, " Allah'ım, Resulünü durumumuzdan haberdar et!" diye dua etti. Bir taraftan da müşriklere ok yağdırıyordu. Ok atarken de, "Ben ne diye çarpışmayayım ki?.. Gücüm kuvvetim serinde, oklarım yanımda, yayımın kirişi kalın, enli temrünler sebebiyle kayıp gitmekte."Ölüm hak, dünya boş ve geçicidir. "Takdir edilen elbette başa gelecektir! "İnsanlar er geç Allah'a dönecektir! "Eğer ben sizinle çarpışmazsam annem evlâdsız kalsın." diyordu.197 Bu kahraman sahabî, oku bitince, mızrağını kullanmaya başladı. O da kırılınca kılıcına sarıldı. Böylece birçok müşriki yere serdikten sonra son duası ise şu oldu: " Allah'ım!.. Ben, Senin dinini korumaya çalıştım; Sen de cesedimi müşriklerden koru!" Diğer sahabîler de kahramanca çarpıştılar. Ancak, 100 kişiye karşı 10 kişi ne yapabilirdi ki?.. Sonunda, aralarında Âsim b. Sâbit'in de (r.a.) bulunduğu yedi sahabî, müşrik oklarıyla şehid oldular. Geri kalan üç sahabî ise, müşriklerden kendilerini öldürmeyeceklerine dair kesin söz alınca teslim oldular. Müşrikler üçünü de yaylarının kirişiyle sıkıca bağladılar. Sonra Mekke'nin yolunu tuttular. Maksatları, onları götürüp Müslümanlara karşı kalbleri kin ve nefretle dolu Kureyş müşriklerine satmaktı! Yolda, Abdullah b. Târik, bir fırsatını kollayıp kaçtı. Ancak bu kaçış hayata değil, şehâdete idi. Müşriklerin attıkları taşlarla o da şehid oldu. Geriye iki kişi kaldı: Zeyd b. Desinne ve Hubeyb b. Adiyy... Bunları da götürüp Mekke'de sattılar. Âsim b. Sabit, Uhud Muharebesinde, Sülâfe adındaki azılı bir müşrik kadının iki oğlunu öldürmüştü. Bu şerir kadın, Hz. Âsım'ın başını eline geçirdiği takdirde, onunla şarap içeceğine dair yemin etmişti. Lihyan Oğulları bunu biliyorlardı. Bu sebeple hunharca şehid ettikleri Hz. Âsim b. Sâbit'in başını alıp Mekke'deki bu kadına götürmek istiyorlardı. Ancak Allah, kendilerine bu fırsatı vermedi. Âsim b. Sâbit'in (r.a.) şehid olmadan az önce, "Allah'ım!.. Müslüman olduğum günden beri Senin yüce dinini müdafaa ve himaye etmek için nefsimi feda ettim. Bugün, son günümdür. Sen de benim cesedimi (müşriklerin dokunmasından) muhafaza eyle!"198 diye ettiği duasını Cenâbı Hakk kabul etti. Müşrikler cesedinin başına yaklaşmak istedikleri sırada, cesedin başında birden bir arı sürüsü peyda oldu ve onları cesede yaklaştırmadı. Bunun üzerine cesedi sabahleyin gelip almak üzere ayrıldılar. Ancak, sabah geldiklerinde ceset ortada yoktu. Şaşırdılar. Çünkü Cenâbı Hakk, gece bir yağmur yağdırmış ve bu büyük sahabînin cesedini necis müşriklerin ellerinin dokunmasına fırsat vermeden sellere sürükletip götürmüştü! HZ. HUBEYB İLE HZ. ZEYD'İN ŞEHÂDETLERİ Lihyan Oğulları tarafından Mekke'ye götürülen Hz. Hubeyb b. Adiyy ile Zeyd b. Desinne, Bedir'de çok yakınları öldürülenler tarafından satın alınmış ve hapsedilmişlerdi. Kureyş'in kararı, bu iki sahabîyi şehid etmekti. Bir müddet hapiste işkence ve eziyetlere mâruz bıraktıktan sonra, bir gün alıp ikisini birlikte Ten'im mevkiine götürdüler. İki kahraman sahabî son olarak kucaklaşıp birbirlerine sabır tavsiyesinde bulundular. Ten'im denilen yer, sanki bayram yeriymiş gibi, çoluk çocuk, genç ihtiyar, kadın erkekle dolmuştu: Bu iki masum sahabînin mâruz kalacakları gaddar hareketi seyre gelmişlerdi. Hürriyeti ve insanlığı ayaklar altına alan canileri alkışlamaya koşmuşlardı. Yarım kalan Uhud muvaffakiyetleri ile Bedir mağlûbiyetinin acısını çıkaramadıklarını biliyor ve o acıyı, hıncı ve intikamı, bu iki masum, müdafaasız ve silâhsız sahabîyi darağacında sallandırmakla almaya çalışıyorlardı. Hz. Hubeyb 'in Şehddeti Çukur kazılmış, direk dikilmişti. Hz. Hubeyb'i direğe doğru götürdüler. Gönlü Allah'ın ve Resulünün muhabbetiyle dopdolu Hz. Hubeyb, telâşsız, tereddütsüz idi. Allah'ın dini uğrunda şehid olmayı en büyük şeref biliyordu. İki rekât namaz kılmak için müsaade istedi. İzin verilince bütün samimiyetiyle Yüce Mevlâsınm huzuruna yöneldi. İki rekât namazını tamamladıktan sonra müşriklere dönerek, "Vallahi," dedi, "eğer Hubeyb ölümden korktu da namazı uzattı demeyecek olsaydınız, namazı uzatır ve çoğaltırdım!"199 Hz. Hubeyb, bu hareketiyle, idamdan önce iki rekât namaz kılma âdet ve sünnetini de başlatan ilk insan oluyordu.200 Müşrikler ona, "Muhammed'in dinini terk eder ve ecdadının dinine dönersen sana eman veririz!" dediler. Kahraman sahabî, "Vallahi, hayır!.. İslâm'dan asla dönmem! Hattâ, dünya, içindekilerle beraber bana verilse, yine de dönmem!" diye cevap verdi. Bu sefer müşrikler, "Doğru söyle: Şimdi senin yerine Muhammed olsa ve sana bedel o öldürülse memnun olurdun, değil mi?" diye sordular. Gönlü Resûlullah'a muhabbetle yanıp tutuşan sahabîden gelen cevap, müşrik canileri şaşırttı, tüylerini diken diken etti: " Allah'a yemin ederek söylüyorum ki, Peygamberimizin ayağına bir diken batmaktansa, evimden, hayatımdan, çoluk çocuğumdan olmaya razıyım!" Müşrikler, fedakârlığın böylesini görmemiş, Allah'a ve Resulüne bağlılığın tatlı saadetini yaşamamış oldukları için, Hubeyb Hazretlerinin bu cevaplarına gülüp geçiyorlardı. Etrafına bakan büyük insan, hiçbir nurânî yüz göremiyordu. Bütün suratlar abustu; şirkin çirkinliği yüzlerine aksetmişti sanki... Kendisiyle Resûlullah'a selâmını iletecek kimsecikler yoktu o kocaman kalabalıkta... Bizzat kendi ağzıyla, hayatını uğruna feda ettiği Resûlullah'a darağacında selâm yollamaktan başka çâresi yoktu. Şöyle niyazda bulundu: " Allah'ım!.. Şu anda düşman yüzlerden başka yüz göremiyorum! " Allah'ım!.. Burada selâmımı Resulüne ulaştıracak hiç kimse yok! Ne olur ona selâmımı Sen ulaştır! " Allah'ım!.. Sen, bize Resulünün peygamberliğini bildirdin. Bize reva görülenleri de ona sabahleyin bildir."201 Bu hazin dua yapılırken, Resûli Ekrem Efendimiz de, Medine'de, Hubeyb'in selâmını, "Aleykesselâm!" diyerek aldı; sonra da ashabına dönerek, "Kureyş, Hubeyb'i şehid etti." buyurdu. Hz. Hubeyb, eli kolu ağaçtan direğe bağlı bekletiliyordu. Karşısında, babalan öldürülmüş 40 genç, ellerinde mızraklarla duruyorlardı. Emir alınca, dört bir taraftan mızrakları bu aziz sahabînin vücuduna batırmaya başladılar. Hubeyb'in, işkenceler altında ruhunu teslim etmesini istiyorlardı. Bir ara Hz. Hubeyb'in yüzü Kabe'ye döndü. Allah'a bundan dolayı hamdetti: "Hamdolsun o Allah'a ki, yüzümü, Kendisinin, Resulünün ve mü'minlerin razı oldukları kıbleye çevirdi!" Kureyş müşrikleri buna da tahammül edemediler ve onun yüzünü Kabe'den çevirdiler. Fakat, fedakâr sahabî, yüzü Kabe'ye doğru şehâdet makamına erişmek istiyordu. Rabbi Rahîmine, " Allah'ım!.. Eğer ben, Senin katında hayırlı bir isem, yüzümü kıblene çevir!" diye yalvardı. Kıbleye çevrilen Hubeyb Hazretlerinin yüzünü müşrikler, bir daha başka tarafa çeviremediler.202 Hz. Hubeyb'in, ruhuyla yüce âlemlere yükselme zamanına kısa bir süre kalmıştı. Ruhunu teslim etmeden önce kendisine Allah'a ve Resulüne îman ve muhabbetten dolayı bu zulmü, bu eziyeti reva görenlere, "Allah'ım!.. Kureyş müşriklerini mahvet; topluluklarını tarü mâr et; onların birer birer canlarını al! Hiçbirini sağ bırakma Allah'ım!.."203 diye beddua etti. Yüksek sesle yapılan bu beddua, Ten'im mevkiinde yankılandı, îmansız kalblere müthiş bir korku verdi: Kimisi yüzükoyun yere uzandı, kimi kulağını tıkadı. Bu korku, Hubeyb Hazretlerinin şehâdetinden çok sonraya kadar da devam etti. Mızraklar göğsüne saplı Hz. Hubeyb, o ibret verici manzara içinde bir müddet Allah'ın varlık ve birliğini, Resulünün hak ve peygamberliğini şirk ehlinin suratlarına haykırdı. Az sonra da hayatını şehâdet mertebesiyle noktaladı. Böylece, Allah yolunda darağacında ruhunu teslim eden ilk Müslüman oldu. Sıra, Hz. Zeyd'de... Hz. Hubeyb'in şehâdetini, Hz. Zeyd'in şehâdeti takib edecekti. Müşrikler onu da Ten'im'e alıp getirmişler ve darağacına bağlamışlardı. Hz. Hubeyb'e yapılan tekliflerin aynısı ona da yapıldı. Fakat, bu büyük sahabî de, Hubeyb'in verdiği aynı cevapları pervasızca verdi.Ebû Süfyan, bu durum karşısında hayret ve takdirini gizleyemedi: "Ben, insanlar arasında ashabının Muhammed'i sevdiği kadar hiç kimsenin, hiç kimseyi sevdiğini şimdiye kadar görmüş değilim!"204 Tekliflerinden netice almayan müşrikler, Hz. Zeyd'i oklarına hedef aldılar ve onu da şehid ettiler. Cesedi bağlı bulunduğu yerde kalan büyük sahabînin ruhu kim bilir hangi yüce âlemde tayeran ediyordu? Her iki sahabî de, îmanlarında, Allah'a ve Resulüne sadâkatte zerre kadar tereddüde düşmeden, işte böylesine imrenilecek güzel bir surette hayat defterlerini kapadılar. Bİ'Rİ MAUNA FACİASI Hicret'in 4. senesi Sefer ayı idi. Benî Âmir Kabilesinin efendisi ve reisi Ebû Bera Amir b. Mâlik, Peygamberimizi ziyaret maksadıyla Medine'ye geldi. Ebû Bera, samimî bir insan, Resûli Ekrem'e ve Müslümanlara dost biriydi. Efendimize hediye etmek üzere de iki at ile iki deve getirmişti. Ancak Resûli Ekrem, "Ben, müşriklerin hediyesini kabul edemem. Eğer hediyenin kabul edilmesini istiyorsan Müslüman ol!" diyerek onun hediyesini kabul etmedi ve kendisini Müslüman olmaya davet etti. Ebû Bera o anda Müslüman olmadı, ama İslâmiyete karşı gösterdiği alâkadan da vazgeçmedi. Peygamber Efendimize, "Yâ Muhammedi.. Beni davet ettiğin din, pek güzel, pek şereflidir. Kavmim benim sözümü dinler. Eğer sahabîlerinden birkaçını Kur'ân ve sünneti öğretmek üzere gönderecek olursan, ümit ederim ki davetini kabul ederler!" dedi.205 Resûli Kibriya Efendimiz, Necid halkına pek güvenmiyordu. Ashabına bir hainlikte bulunabilirler endişesini taşıyordu. Bu endişesini, "Göndereceğim kişiler hakkında Necid halkından korkarım!" diyerek de izhar etti. Ancak Ebû Bera teminat verdi. "Onları" dedi, "ben himayeme aldıktan sonra, Necid halkının onlara dokunması hadlerine mi düşmüş?" Ebû Bera'nın güvenilir, sözüne itimat edilir biri olması, Peygamber Efendimizin endişesini giderdi. Sonunda, 40 veya 70 kişiden ibaret irşad heyetini göndermeye karar verdi. Altısı Muhacir, diğerleri Ensâr'dan idi. Hepsi de Suffa ehli idi. Başlarına Münzir b. Amr tâyin edildi.206 Peygamber Efendimiz, ayrıca Necid halkına ve Benî Âmir reislerine verilmek üzere heyetle birlikte bir de mektup gönderdi. İrşad ve tebliğ heyeti Bi'ri Mauna denilen mevkie vardı. Burası, Medine'nin doğu tarafına düşen, Süleym ile Âmir Oğulları yurtları arasında kalan, Benî Süleym'e âit bir su kuyusu idi. Burada Hz. Resûlullah'ın mektubunu Amir b. Tufeyl'e götürmek vazifesini, Haram b. Milhan üzerine aldı. Bu sahabî, mektubu götürüp ona teslim etti. Ne var ki, mektubun muhatabı Âmir, okuma gereği bile duymadan elçi sahabîyi orada şehid etti.207 Azîz şehidin, bu hain adamın darbeleri altındaki son sözleri şunlar oldu: " Allahü Ekber! Kabe'nin Yüce Rabbîne yemin olsun ki, kazandım gitti!"208 Âmir b. Tufeyl, bu masum sahabîyi şehid etmekle de yetinmedi; Âmir Oğullarını, heyetteki diğer sahabîleri de öldürmek için yardıma çağırdı. Ancak, Âmir Oğulları, önceden Ebû Bera'ya, gelecek irşad heyetine dokunmayacaklarına dair söz vermiş bulunduklarından, bu adama yardıma yanaşmadılar. Benî Âmir'den yardım konusunda red cevabı alan Âmir, bu sefer kendisi gibi gözleri ve gönülleri kan ve kin ile dolmuş Süleyman Oğullarından birkaç kabîlenin yardımını temin etti. Hep birlikte, Mauna Kuyusu mevkiinde olup bitenden habersiz bekleyen masum sahabîleri de şehid etmek üzere harekete geçtiler. Bu arada, mektubu götüren sahabînin geciktiğini gören irşad heyeti, dinlendikleri Mauna Kuyusu mevkiinden durumu öğrenmek üzere Necid bölgesine doğru yol almışlardı. Tam o sırada, karşılarında elleri silâhlı kalabalık bir müşrik topluluğu buldular. Sahabîler, kılıçlarını sıyırarak kendilerini çepeçevre kuşatanlara, "Vallahi, bizim sizinle hiçbir işimiz yok. Biz sâdece Peygamberimizin verdiği bir vazife için yolumuza gidiyoruz!" dediler.209 Fakat, kana susamış müşrikler, bu sözlere aldırış bile etmediler. Kararlan kesindi: İslâm'ı ve îmanı öğretmek kutsî vazifesiyle yola çıkan bu fedakâr sahabîleri, teker teker şehid edeceklerdi. Başlarına gelecekleri fark eden sahabîler, el açarak Rabbi Rahîmlerine, "Ey Rabbimiz!.. Durumumuzu Resulüne haber verecek burada kimsemiz yok. Selâmımızı ona Sen ulaştır! İlâhî!.. Peygamberin vasıtasıyla kavmimize haber ver ki: Biz Rabbimize kavuştuk. Rabbimiz bizden razı oldu ve bizi de razı etti."210 diye yalvardılar. Aynı anda Cebrail (a.s.), bu kahraman sahabîlerin selâmını ve durumlarını Resûli Kibriya Efendimize ulaştırdı. Selâmlarına, "Aleyhimüsselâm" diyerek karşılık veren Resûli Ekrem, ashabına dönerek, müşriklerin bu fedakâr kardeşlerini şehid etmek üzere olduklarını haber verdi ve onlar için mağrifet dilemelerini istedi. Peygamber Efendimiz, ashabına bu haberi iletirken irşad heyetinde bulunan sahabîlerin birkaçı müstesna diğerleri hain düşman mızraklarıyla delik deşik edilmiş ve şehid olmuşlardı.Kurtulan sahabîlerden ikisi deve gütmeye gitmişlerdi, biri ise öldü diye şehidler arasında terk edilmişti. Develeri güden iki sahabî, bir müddet sonra Bi'ri Mauna mevkiine dönünce dehşetli manzarayla ürperdiler. Bu ciğer parçalayıcı sahne karşısında gözyaşı döktüler. Kendine hâkim olamayan biri, müşriklerin arkasına takıldı ve şehid oluncaya kadar kendileriyle çarpıştı. Diğeri ise esir alındı, ancak sonradan serbest bırakıldı. Şehidler arasında öldü diye terk edilen Ka'b b. Zeyd Hazretleri ise, müşrikler ayrıldıktan sonra, çıkıp Medine'ye geldi.2" Peygamberimizin Bedduası Bu seçkin sahabîlerinin haince bir suikaste kurban gitmelerinden dolayı, Peygamber Efendimiz, son derece üzüldü. Enes b. Mâlik, "Resûlullah'ın, Bi'ri Mauna'da şehid edilen ashaba yanıp üzüldüğü kadar hiçbir kimseye, hiçbir şeye yanıp üzüldüğünü görmedim!"212 der. Duyduğu derin üzüntü, Peygamber Efendimizi, bu cahillikte bulunanlara beddua etmeye kadar götürdü. Haber aldığı gecenin sabah namazında birinci rekâttan sonra ikinci rekâtın rükûundan doğrulunca şu bedduada bulundu: " Allah'ım!.. Mudar Kabilelerini kahreyle! " Allah'ım!.. Onların yıllarını Yusuf Peygamber'in kıtlık yılları gibi çetin yap, başlarına dar getir! " Allah'ım!.. Lihyan Oğullarını, Adal, Kare, Zi'b, Rı'l, Zekvan ve Usayya Kabilelerini Sana havale ediyorum. Zîra, onlar, Allah'a ve Resulüne karşı geldiler!"213 Peygamberimiz, bu bedduasına bir ay boyunca her vakit namazından sonra devam etti. Sahabei Kiram da "Âmin." dediler.214 Fahri Kâinat'in bu duası kabul olundu. Kısa bir müddet sonra adı geçen bölgede kıtlık kuraklık başladı, yağışlar kesildi, sular çekildi, her taraf yanıp kavruldu. Diğer taraftan, Ebû Bera da, Resûli Ekrem Efendimizin, "Bu, Ebû Bera'nın başımıza getirdiği bir iştir." sitemine ve yapmış olduğu himaye taahhüdünün yeğeni Amir b. Tufeyl tarafından böylesine cânîce çiğnenmesine tahammül edemedi ve üzüntüsünden hastalanarak kısa zaman sonra öldü. Ard arda meydana gelen Reci ve Bi'rMauna facialarında 80 kadar güzide sahabî şehid düşmüştü. Peygamberimizin Anlaşmaya Sadâkat Göstermesi Faciadan, Mudarîlerden olduğunu söylemekle kurtulan Amr b. Ümeyye, Medine yolunu tuttu. Yolda iki adama rastladı. Bi'ri Mauna'da sahabîlerı şehid eden kabîleye mensup kimseler olduğu zannıyla bir fırsatını bulup onları öldürdü. Medine'ye gelip durumu haber verince, Resûli Ekrem Efendimiz, "Sen ne kötü bir iş yaptın!" buyurdu. Zîra, bu iki kişi Âmir Oğullarından idiler ve Medine'ye gelerek Peygamberimizle görüşmüşlerdi. Ayrılırlarken de Resûli Ekrem kendilerine bir eman ve dokunmazlık yazısı vermişti. İşte Amr'ın öldürdüğü, eman verilmiş bu kimselerdi. Dokunmazlık yazısını, öldürülen iki kişiyle Peygamber Efendimizden başkası bilmiyordu. Buna rağmen, Resûli Ekrem, verdiği sözün, bu sözünden haberi olmayan bir sahabî tarafından ihlâl edilmesi sebebiyle öldürülenlerin diyetini ödedi. Böylece, verdiği söze ve yaptığı anlaşmaya sadâkatini göstermiş oldu. [/SIZE][/FONT][/B] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Günün ilk namazı hangi namazdır
Cevap yaz
Ana sayfa
Forumlar
İSLAMİ PAYLAŞIMLAR
Hz. Muhammed (s.a.v)
Efendimiz (s.a.v)'i Tanıyalım
Reci Vakası ve Bir'i Mauna Faciası.
Üst
Alt