Resulüm! Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik (Enbiya: 107)
Allah Rasûlünü (sas) hatırlıyorum. Bir peygamberin hikâyesini anlatıyor. O peygamberi dövüyor, yaralıyorlar. O ise bir yandan yüzünden akan kanları siliyor, bir yandan dua ediyor: Allahım, Sen kavmimi bağışla! Çünkü onlar bilmiyorlar.[1]
Bunlar, Efendimizin sevgili dostu Abdullah b. Mesudun (ra) sözleri. Hani bir zamanlar Mekkede, Kureyş müşriklerinin karşısında ilk kez Kurân-ı Kerim okuyan genç sahabî.[2]
Yine o genç sahabînin anlattığına göre Peygamberimiz (sas) Kâbenin yanında namaz kılıyordu. Ebû Cehil ve arkadaşları da oradaydılar. Efendimiz secdeye vardı ve secdesini uzattı. Ebû Cehil, yanındakilere: Hanginiz filancanın yeni kestiği devesinin işkembesini Muhammedin sırtına bırakır. dedi. İçlerinden en kötüsü olan Ukbe b. Ebî Muayt kalktı. Pislik dolu işkembeyi getirerek Nebi aleyhisselamın sırtına bıraktı.
Abdullah b. Mesud olduğu yerde kalakalmıştı. Ne konuşabiliyor, ne de hareket edebiliyordu. Onu bu durumdan kurtarabilecek hiçbir gücü yoktu. Henüz İslâmın ilk günleriydi. Müslüman olduğunu ilan edenlerin sayısı bir elin parmaklarını dahi geçmiyordu. Abdullah o günlerde, Kureyş liderlerinden birinin develerini güden kimsesiz bir çobandı.
Rasûlullah, işkembenin ağırlığıyla secdeden kalkamıyor, Kureyşliler ise gülmekten yere düşmemek için birbirlerine tutunuyorlardı. İbn Mesudun yaşadığı çaresizliği, en sevdiği insana yardım edemediği için duyduğu acıyı anlamak ve anlatabilmek herhalde mümkün değildir.
Kureyşin azgın liderlerinin gürültüsünü duyan küçük Fatıma (r.anha) koşarak geldi ve babasının omuzlarından pislikleri aldı. Allah Rasûlü secdesini tamamlayıp ayağa kalktığında ellerini açtı ve üç kere:Allahım! Kureyşi Sana havale ediyorum. Utbeyi, Ukbeyi, Ebû Cehili ve Şeybeyi Sana havale ediyorum. Elimden bir şey gelmiyor. dedi.[3]
İbn Mesud adları sayılan müşriklerin, Bedirde tek tek öldürüldüklerini gördü, hatta Ebû Cehili bizzat kendisi öldürdü.
***
Uhud Savaşının en şiddetli zamanıydı. Okçular yerlerini terk etmiş, Müslümanlar darmadağın olmuş, binlerce düşmanın ortasında bir avuç arkadaşıyla bir peygamber yalnız kalmıştı. O Peygamberin dişleri kırılmış; damağı, yanağı, alnı yaralanmıştı. O Peygamber bir yandan yüzündeki kanları siliyor, bir yandan dua ediyordu:
Allahım, Sen kavmimi bağışla! Çünkü onlar bilmiyorlar.[4]
[1] Buhari, Enbiya 54; Müslim, Cihad 104.
[2] İbn Hişam ,Sire, I, 336.
[3] İbn Seyyidinnnas, Uyunul-Eser, I, 103.
[4] Kadı Iyaz ,Şifa, I, 79.
Allah Rasûlünü (sas) hatırlıyorum. Bir peygamberin hikâyesini anlatıyor. O peygamberi dövüyor, yaralıyorlar. O ise bir yandan yüzünden akan kanları siliyor, bir yandan dua ediyor: Allahım, Sen kavmimi bağışla! Çünkü onlar bilmiyorlar.[1]
Bunlar, Efendimizin sevgili dostu Abdullah b. Mesudun (ra) sözleri. Hani bir zamanlar Mekkede, Kureyş müşriklerinin karşısında ilk kez Kurân-ı Kerim okuyan genç sahabî.[2]
Yine o genç sahabînin anlattığına göre Peygamberimiz (sas) Kâbenin yanında namaz kılıyordu. Ebû Cehil ve arkadaşları da oradaydılar. Efendimiz secdeye vardı ve secdesini uzattı. Ebû Cehil, yanındakilere: Hanginiz filancanın yeni kestiği devesinin işkembesini Muhammedin sırtına bırakır. dedi. İçlerinden en kötüsü olan Ukbe b. Ebî Muayt kalktı. Pislik dolu işkembeyi getirerek Nebi aleyhisselamın sırtına bıraktı.
Abdullah b. Mesud olduğu yerde kalakalmıştı. Ne konuşabiliyor, ne de hareket edebiliyordu. Onu bu durumdan kurtarabilecek hiçbir gücü yoktu. Henüz İslâmın ilk günleriydi. Müslüman olduğunu ilan edenlerin sayısı bir elin parmaklarını dahi geçmiyordu. Abdullah o günlerde, Kureyş liderlerinden birinin develerini güden kimsesiz bir çobandı.
Rasûlullah, işkembenin ağırlığıyla secdeden kalkamıyor, Kureyşliler ise gülmekten yere düşmemek için birbirlerine tutunuyorlardı. İbn Mesudun yaşadığı çaresizliği, en sevdiği insana yardım edemediği için duyduğu acıyı anlamak ve anlatabilmek herhalde mümkün değildir.
Kureyşin azgın liderlerinin gürültüsünü duyan küçük Fatıma (r.anha) koşarak geldi ve babasının omuzlarından pislikleri aldı. Allah Rasûlü secdesini tamamlayıp ayağa kalktığında ellerini açtı ve üç kere:Allahım! Kureyşi Sana havale ediyorum. Utbeyi, Ukbeyi, Ebû Cehili ve Şeybeyi Sana havale ediyorum. Elimden bir şey gelmiyor. dedi.[3]
İbn Mesud adları sayılan müşriklerin, Bedirde tek tek öldürüldüklerini gördü, hatta Ebû Cehili bizzat kendisi öldürdü.
***
Uhud Savaşının en şiddetli zamanıydı. Okçular yerlerini terk etmiş, Müslümanlar darmadağın olmuş, binlerce düşmanın ortasında bir avuç arkadaşıyla bir peygamber yalnız kalmıştı. O Peygamberin dişleri kırılmış; damağı, yanağı, alnı yaralanmıştı. O Peygamber bir yandan yüzündeki kanları siliyor, bir yandan dua ediyordu:
Allahım, Sen kavmimi bağışla! Çünkü onlar bilmiyorlar.[4]
[1] Buhari, Enbiya 54; Müslim, Cihad 104.
[2] İbn Hişam ,Sire, I, 336.
[3] İbn Seyyidinnnas, Uyunul-Eser, I, 103.
[4] Kadı Iyaz ,Şifa, I, 79.